Eşyalar Kaldi Sen Gitmişsin

Yaren Atalar
161

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Eşyalar Kaldi Sen Gitmişsin

Sen gittin…
Ama bir kapı bile çarpılmadı ardından.
Sessizliğin kadar usuldandı gidişin.
Öyle nazik terk ettin ki,
bu ev bile sana kırılmaya kıyamadı.
Camlar yerinde durdu…
ama benim bakışlarım,
bir anda her yere savrulmuş cam kırıkları gibi
döşemeye saplandı.
Her adım attığımda
gözlerim ayaklarımın altına batıyor şimdi.
Bir çift gözle değil,
bin parçaya bölünmüş bir hatıra ile bakıyorum dünyaya.

Bu ev...
artık nefes almıyor demeyeyim,
çünkü nefes alsa,
senin kokunu silerdi.
Camları açmıyorum.
Hava, sensizlikle bulanmış
zamana sinmiş bir suskunluk gibi.
Her nefes,
dilimin ucuna senin adını getiriyor.
Ama konuşmuyorum.
Çünkü konuşsam
gittiğini söylemek zorunda kalırım.

Kırık koltukla konuştum bu sabah.
Senin oturduğun köşede,
eski bir kahve lekesinin izi var.
Belki o gün, birlikte içmiştik.
Ya da sen, gitmeden hemen önce…
kupayı koltuğun kenarına koyup
bir yudum alıp susmuştun.
Şimdi o iz,
senin yokluğunun rengi gibi
silinmiyor.
Her oturduğumda
bir şey içimden eksiliyor.
Sanki senin kalktığın o an,
hala koltuğun üstünde duruyor.

Tül perde…
ucu sarkmış,
tek yöne kıvrılmış.
Sen hep "yarın takarız" derdin.
O yarın hiç gelmedi.
Şimdi rüzgârla kıpırdıyor,
sanki senden kalma bir parça hâlâ nefes alıyor.
Ama nefes alışları titrek,
tıpkı ben gibi.

Camın önündeki çiçek…
Yaprakları sararmış.
Toprağı çatlamış.
Ben hâlâ suluyorum,
ama çiçek başını çeviriyor.
Sanki su değil de
senin sesin eksik toprağında.

Bulaşık makinesinin düğmesi yine bozuk.
Sen bastığında çalışmazdı ya,
ben de tırnakla çevirmeye alışmıştım.
Şimdi elim gidiyor yine aynı yere,
ama parmak izini bulamayınca
elimi geri çekiyorum.
Bozuk olan düğme değil,
alıştığımız her şey.

Halıya dökülen sigara külü…
dizimin dibinde.
Üstünü kapattığım minderin altından
gece kokusu sızıyor.
Senin suskunluğunun kokusu.
Senin yangının,
benim içime dökülmüş hâli.

Mutfak masasındaki iki sandalyeden biri boş.
Seninki.
Hep çekikti zaten,
gitmeye hazır gibiydi.
Ben hâlâ karşısına geçip
hiç konuşmadan oturuyorum.
Sanki susmak, seni geri getirir gibi.
Ama sesin değil artık,
boşluğun yankı yapıyor duvarlarda.

Gece olunca avize titriyor.
Gözlerimi kapatınca,
aydınlık değil sen geliyorsun.
Ama uyanmak da kar etmiyor,
çünkü sabahlar,
senin olmadığın her şey gibi anlamsız.

Çöp kutusunda buruşturulmuş bir peçete var hâlâ.
Belki sen attın.
Belki ben.
Ama o peçete,
bizim ağlamadığımız şeylerin tanığı.
Atamıyorum.
Çünkü atarsam,
seninle ilgili her şeyi kaybedecek gibi oluyorum.

Yastığın…
başının izi hâlâ duruyor.
Ne zaman elimi sürsem
çekiyorum geri.
Çünkü yokluğunla yüzleşmek,
adını söylemeden ölmek gibi bir şey.

Bu ev artık yaşamıyor.
Nefes almıyor,
gülmüyor,
kendine bile bakmıyor.
Tüm eşyalar sana küs,
ben susuyorum.
Çünkü sustukça seni daha net duyuyorum.
Senin yokluğun,
bu evin tek sesi.

Eşyalar kaldı,
sen gitmişsin.
Ve ben…
sana susarak tutunuyorum.
Ama her sabah,
aynı yerden seni
yeniden kaybediyorum.
Gitmiyorsun…
ama ben her gün biraz daha kalamıyorum.

Yaren Atalar
Kayıt Tarihi : 18.6.2025 10:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!