Eşrefoğlu Rûmî GÜLCE BAHÇE Şiiri - Osman ...

Eşrefoğlu Rûmî GÜLCE BAHÇE

Eşrefoğlu Rûmî (GÜLCE –BAHÇE)

Tanış olduk aşk ile
Bağrımız taşa geldi.
Gönül huşa gelince,
Bendini aşa geldi.

Mutlak menzilin özü,
Aşkın gizemli yüzü.
Bu sevdanın cefası,
Ağrıyan başa geldi.

Bulanık anı sildim,
Aslını canan bildim.
Aklımı baştan alan,
Ömrüme düşe geldi.

Ha kulu oldum ha ram,
On’suz yaşamak haram.
Bundan gayri divane,
Her anım şaşa geldi.

Közünde yanar oldum,
Göz ile pınar oldum.
Nabız oldu her damar,
Kanda dolaşa geldi.

Bu durumda bu yaşta,
Tutuştuğum savaşta,
Canan ile can olduk,
Nefsimiz tuşa geldi.

‘‘Eşrefoğlu Ruminin
Varlığı hepsi senin
Her ne kim senden geldi
Canıma hoşa geldi’’

Asıl adı Abdullah, Eşrefzâde izafî,
Doğum yerinden ötrü İznikî de denilen,
Bir de Eşrefi Rûmî şöhretinden söylenen;
Her eser bir işaret, der Eşrefoğlu Rûmî.

Mutasavvıf şairi İznik’ten doğan güneş,
Gönlü erenlere eş dalga dalga yayılmış.
Belli Yunus sayılmış bir Eşrefoğlu Rûmî.

Deryalardan nasipli Hâk kuşağı kuşanmış,
Nefsinden tam boşanmış inmiş susuz çöllere.
Güfte olmuş dillere bir Eşrefoğlu Rûmî.

‘‘Ey dervişim diyen kişi gayre gönül verme sakın
Canını aşk odu sanıp nefs oduna urma sakın

Aşkın odu âşıkların canın yakar ol dost için
At bu canı aşk oduna iki sanıp durma sakın’’

Mana uyak kaide,
İlahi tarzında bilinen,
Şiirinde bol bestesi bulunan
Mutasavvıflardan önde gelen bir şair.
Babası, çevrede Ahmet Eşref diye anılır,
Fazla tanınmayan biri, hüküm veren yanılır.
Önce Manisa’ya sonra gelmiş İznik’e,
Cahil saymamalı, tutsak muteber
Eğitime açık, öyle der:
Taraf olan menkıbe.

Doğum yılı belirsiz gaipten gelmiş gibi,
Karanlık kalan zaman tarihçinin zulümü.
Yaş yüz yirmi, yer İznik, verilmiştir ölümü
Bin dört yüz altmış dokuz tanıyıp bilmiş gibi.

İznikli dahi olsa bilinmiyor annesi,
Bu toprakla yâr olmuş bir ulu sevgilisi.
Ne Arapça ne Farsça O bir Türkçe delisi,
Anadolu halkından kültürü ananesi.

Nere olursa olsun babasının vatanı,
İster Anadolu’dur ister Mısır biline;
Yesevi geleneği hâkim olmuş diline.
Verdiği eserlerle öz Türkçenin sultanı.

Türkçede, doğudan batıya geçişin hızı,
Öneminden, dilde bozulum diye adlanır;
Öyle bir Türkçeci ki kartalca kanatlanır,
Sanatında şah olur Karahanlı dil izi.

‘‘Hakîkat bahrine taldum ma’rifet gevherin buldum
Tarîkatda satam alam ser’ ile bâzâr eyleyem’’

‘‘Tuymasun bu cân gönül ben dosta pinhân giderem
Akl u cân bîgânedür bî-dil ü bî-cân giderem’’

‘‘Gel bu aşk bâzârına gir yoğa sat hep varunı
Gel berci külli hevesden gönlüni boş eylegil’’

Tasavvufun yanında zorlu bir dava güder,
Müzekki’n-Nüfûs adlı eserinde şöyle der:

‘‘…Ben dahi bunların arasında uzlet idüp çıkdum
Ve kendümü gurbete bırakdum
Ve bu gurbet içinde
Nice nice nükteler avam dilinden işitdüm
Ve nice nice tas tas ağular nâdân elinden nûş itdüm
Ve nice kerreler şefkat gözi ile
Bu hâlleri tutan karındaşlara nazar eyledüm.
Bunların necâtlarına sebeb ola diyüp
Bu kitabı sırf Türkî dilinde cem eyledüm ki,
Ol kitabın fâidesi… ola.’’

‘‘Ey âşıklar ey sadıklar ey esrükler ey ayıklar
Kayurmaz can u başından girenler işbu meydane’’

İnsan ruhunu yükseltirken,
Benliğindeki manevi kuvvet kaynağını açıklar.
Hayatın ve kâinatın sırlarını anlatır
Şeriata uygun eserler verirken.
Birçok mutasavvıf gibi
Şathîye türünde eserleri de vardır.
Savaşa tutuşur nefis ile kibir ile
‘Hakk ile hâk’ olur tasavvufî tâbirle.

‘‘Çürümüş tenlere bir dem eğer dirsem bi iznî kum
Yalın âyâg u baş açık dururlar cümlesi üryân

Benim Mansuru dar iden benim ağyârı yâr iden
Benim her varı var iden benim hem giden hem duran

Zamansız bi zamanım ben nişansız bi nişânım ben
Dü âlemde hemânım ben benim görünen hem gören

Sanurlar Eşrefoğluyam ne Rûmîyem ne İznîkıy
Benem ol dâimül-Bâkıy göründüm sûretâ insân’’

İlk tahsili İznik’tedir,
İznik’ten Bursa Çelebi Sultan medresesine geçer.
Geç olmadan fıkıh üstadı “Kara Hoca” namıyla tanılan,
Tanınmış Afyon Karahisarlı Alâeddin Ali’ye asistan olur.
Olur, olur da Tasavvuf merakı sarar, mürşit arar.
Aranırken Abdal Mehmet adında bir meczubla tanışır.
Tanışıp kaynaşınca, bir olaydan ötürü, meczup Eşrefi’ye:
‘Eşrefi Rûmî ya sen olmayıp da kim olsa gerek’ der.
Demesiyle zahiri ilimden tasavvuf yoluna girmesine,
Girip batınî ilimleri öğrenmesine vesile olur o an.
O anda Yıldırım Beyazıt’ın damadı Bursa’dadır,
Bursa’da kalıp Emir Sultan’ın irşat halkasına katılmak ister.
İster istemesine de Emir Sultan O’nu Ankara’ya,
Ankara’nın büyük velisi Hacı Bayramı Veli’ye gönderir.

Ankara’ya varıp erişti düşe,
Nefs terbiyesiyle başladı işe,
Benlik ve gururu attı ateşe,
Doğmamak üzere yanası diye.

On bir yıl süreyle ilmini derdi,
Mürşidi Bayramî kızını verdi.
Hayrünnisa ile seyran ederdi,
Kızı Züleyha’nın anası diye.

Bir ara İznik’e gidip dönerek,
İlmini yetersiz, azca görerek,
Dedi ki:’Sultanım fazlası gerek,’
Kalp seyr-i ilallaha kanası diye.

Hacı Bayramı Veli Eşrefoğlu’nu
Hama’ya, Hüseyin Hamevi’ye gönderir.
Kısa bir süre sonra İznik’e döner,
Dağlara verir kendini, tek başına;
Hoşlanmaz kalabalıktan şöhretten şandan.
Silik bir hayat yaşar insanlardan uzak,
Doğmaz İznik üstüne göstermez ışığını,
Ta ki,
Hama’dan durumunu bilen bir kişi gelene kadar.
Anlatılan menkıbeleri dinleyince,
İznik halkı toplanır çevresine,
Işığında ısınmaya başlarken
İlk müridi Pınarbaşı’na bir tekke yapar,
Eşrefoğlu adına.
Zamanla irşat halkası genişler ünü varır saraya;
Sadrazam Mahmut müritleri arasında,
Katılır halkasına.
Dalga olur yayılır ışık ışık, uçmağa varana dek.
Dördüncü Murat tarafından onarılan türbesi
Yıkılır Yunan işgali sırasında.

Bir
Hayat
Bin nefes
Nefse kilit,
Her biri güneş
Bin bir esere eş.

Divan adlı eserinde:
Din ve tasavvuf temasını işler mısra mısra şiir şiir,
Bazen hece bazen aruz kullanır.
Müzekki’n Nüfûs’ta
Tasavvufun prensip¬lerini verir;
Nefsi terbiye etme ve güzel ah¬lâktır yolu.
Yazma nüshaları: Tarikat nâme
Delailü’n nübüvve, Fütüvvet nâme,
İbret nâme, Mâziret nâme,
Hayret nâme, Elest nâme, Nasihat nâme,
Esrârü’t tâlibîn, Münâcât nâme, Tâc nâme.

Ortalık kızıl derya meydan savaş alanı,
Anlatmaz mı mısralar nefse hâkim olanı.

‘‘Ey dünyayı cemeden
Sonra koyuban giden
Olmadın sen peşiman
Tevbeye gel tevbeye

Gelenler kamu gitti
Sevdiğini terk itti
Girdiler kabre uryan
Tevbeye gel tevbeye’’

Aşkı cem’dir gönülde,
Okunur hece hece.
Hem yürekte hem dilde,
Dört mevsim gündüz gece.

‘‘Her kim der ise daim
La ilahe illallah
Gönlünde dura kaim
La ilahe illallah

Endişesi Hak ola
Gönlü nur ile dola
Mahşeredek deygele
La ilahe illallah’’

Koru yakar kendini
Sevgidir yası,
Ulaşır peygambere
Sevdanın hası.

‘‘Cemii enbiyalardan
Muhammed cümlenin şahı
Yüzü nurundan almışalar
Felekler şems ile mahı

Vereydim canımı kurban
Senin yoluna ey Ahmed
Aceb bir kez yüzün görsem
Seher vakti sehergahı’’

İşte can işte yürek,
Güneş gibi yedi renk.
Hepsi kendine özgü,
Onu anlamak gerek.

‘‘Benden bana yakınsın
Canımdan sevgilisin
Ya ben seni isteyü
Kanda varayım canım

Eşrefoğlu Rumiyi
Aradan tarh ideyin
Senin ile bakayım
Seni göreyim canım’’

Hani nerde falan filan,
Biliriz ki dünya yalan.
Vuslatî der gitti Rûmî,
Anlayana budur kalan.

‘‘Gâh kendüme gelürem gâh yavi kılınuram
Gâh yok ile yok oluram gâh varlıkta bulunuram
Gâh denizlere düşerem mevc urup taşra taşaram
Gâh nadan eline düşerem kem behaya alunuram
Gâh çıkaram bu göklere dönerem çarh ile bile
Gâh ay ile bedr oluram gâh gün ile dolanuram
Gâh nebar olup biterem gâh toprak olup yataram
Gâh et gâh kan sünük olup hep tenlerde çalkanuram
Gâh Arafata çıkaram lebbeyk urup baş açaram
Gâh kurban yerine gelüp koç olup boğazlanuram
Gâh hanigahta sofiyem gâh meyhanede fasikem
Gâh raksa girüp dönerem gâh saz olup çalunuram
Gâh onaram gâh azaram bu halk içinde gezerem
Gâh şah olup şahbaz olup şikâr edüp avlanuram
Gâh çevgan elüme alup girerim aşk meydanına
Gâh top olup dost önünde şarktan garba yuvarlanuram
Gâh hassül has oluram gâh Hızır İlyas oluram
Yürürem yaşta kuruda yüklülere bölünürem
Gâh deniz gâh göl oluram gâh Sultan gâh kul oluram
Gâh bahar u gül oluram elden ele yulanuram
Gâh şakird ü gâh üstadem gâh dadsitan u geh Âdem
Gâh Şirin gâh Ferhadem kaya kesüp eğlenürem
Gâh av geh avcı oluram gâh yol geh yolcu oluram
Gâh yürürem gâh araram menzil menzil dinlenürem
Gâh ne menzil var ne makam ve ne vücud var ne adem
Haktan gayrı yok vesselam ya ben kande dolanuram
Gâh muti gâh asiyem gâh âlim gâh amiyem
Gâh Eşrefoğlu Rûmîyem bu dillerde söylenürem’’

Osman Öcal

Osman Öcal
Kayıt Tarihi : 22.2.2011 19:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


GÜLCE'DEN

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

TÜM YORUMLAR (18)

Osman Öcal