-ESRARENGİZ ÇANTA ( Macera romanı ) ZEKİ ÇELİK
ESRARENGİZ ÇANTA ( Ön sözüm )
Değerli okuyucularım; cümlenizi saygıyla selamlar, sevgiler sunarım. Binlerce şiirlerimden, fıkralarım dan, hikayelerimden, masallarımdan sonra sizlere şimdide roman iletmeyi düşünüyorum. Bu benim ilk romanım oluyor. Bazı romanlar var ki yaşanmamış kurguları, bazı romanlar var ki yaşanmış olayları yansıtır. Bu benim takdirinize sunduğum roman bizzat olayını yaşadığım bir gerçektir. Unutamadığım bu anıyı sizlere roman halinde ulaştırmayı düşündüm. Bu romanda ne yapmak neyi anlatmak istediğimi dilerseniz kısaca anlatmaya çalışayım. Kısaca özeti şöyledir bazı zorluklar içerisinde yaşamını dürüstçe, mertçe, iyi niyetle sürdüren bir vatandaşın yaptığı iyiliklere karşı suiistimal edilmesi ve bazı güçlüklerle, belalarla karşılaşması hatta bir hiç yüzünden mahkûm oluşunu bizzat belirtiyorum. Romanımda kötü niyetli bir kadının kocasına ihanet edip, bu iyi niyetli çoluk çocuk sahibi vatandaşı dolaylı yollardan gizlice elde etmeye çalışması tüyler ürperticidir.
Değerli okuyucularım her vatandaş elinden gelen iyiliği başkasına yapmak ister bazı yardımlar var ki yapıldığı veya sunulduğu zaman ters etki yaratır ve karşıdaki şahıs kötü kalpli ise şüpheler uyandırır işte gerçek böyle olunca çoğu kişiler çekingen durmak zorunda kalır. Kimi insanlar öyle değişik huya sahiptirler ki başkasına söylenen herhangi bir sözü bile kendi üzerine alınırlar ve olmayacak huysuzlukları yaparlar. Kimi kişiler vardır ki yapılan iyiliğin altında ezilir ve mahcup olurlar. Karşılığını vermek ister ne yazık ki gücü yetmez çaresiz kendi haline kapanır kalır. Bu tür kişilere canım fedadır iyilere ihanet edenlere bir fiske bile bir şey verip yedirmek istemem, kimi insanlar var ki böyle kişileri hemen fark eder, kimisinin umurunda bile olmaz. Yine de böyleyken yardım elini uzatır. Size bir dilenciden misal vereyim.
Bugün yurdumuzda dilencilik adet olmuş sanki en ufak dara düşen kişi avucunu açıp camiye işlek yollara köşe başlarına parklara diz çöküp mahcup bir şekilde oturarak veya yalvararak rızkını temin etmeye çalışır. Gerçekten sakat olanlara sözüm yok ama sağlam organları bile değişik hallere sokup kendini acındırmak isteyenlere dili olduğu halde konuşmayanlara, kulağı duyduğu halde duymayanlara, gözü açık olduğu halde kapatanlara, yürümeye gücü olduğu halde sakat görüntüsü verenlere inanın kızıyorum. Yaratanın insan oğluna organlarıyla verdiği güzelliği bozmaya kalkmak ihanettir, nankörlüktür.
Sözü kısaca özetlemek gerekirse mücadele edip çalışmayanlara yazıklar olsun derim. Bu tür insanların ahrette bile yeri yoktur. Bunların gideceği yer alevler içerisi Yüce ALLAH'IMIN azap çektirdiği narı cehennemdir. Onları son bir defa uyarmak isterim kulların kullara ihanet ettiği gibi sizlerin de ALLAH'A ihanet etmeniz tüyler ürpertici ve çok acı bir durumdur, bu duruma düşmanımın dahi düşmesini istemem...
Kardeşlerim nasıl ki atalarımız kanlarının son damlasına kadar bize bu güzel TÜRKİYE'YE cennet gibi döşenmiş vatanı emanet edip gitmişlerse bizlerde mücadele edip ele muhtaç olmadan hayat kavgasını sürdürmek zorundayız. Birbirimize daha yakından bağlanalım ve ayrımcılığı bırakalım, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü kabullenelim, ihanet edenlere de fırsat vermeyelim İNŞALLAH. Romanda bahsedeceğim kötü insan gibi olmayalım. Dünyada kalıcı olmadığımıza göre geride güzel eserler kısacası Saygılı olalım, sevgi bırakalım. Ben imkanlarım çerçevesinde vatanım, Bayrağım, vatandaşım için mağdur ve muhtaç olduğum halde büyük bir mücadele içerisindeyim, başarabilirsem ne mutlu bana, sizlere de üstün başarılar dilerim. En neşeli dakikalar mutlu günler sizlerin olsun iyi günler dileğiyle hoşça kalın, romanın içeriğine dalın mümkünse... 21-7-1982 ZEKİ ÇELİK
ESRARENGİZ ÇANTA ( Macera romanı ) Zeki Çelik
KÖYDE YAŞANTI
Kemal, gece yarısına kadar harmana traktörle sap taşımıştı oldukça yorgundu eve geldiğinde elbiselerinin bir kısmını çıkardı bir kısmını da çıkarırken uyuya kaldı. Eşi, çıkaramadığı giysileri çıkardı ve ayaklarını kaldırarak yatağa uzattı, terli vücudunu örttü. Kemal yattığı yerleri beğeniyordu. Her zaman sol kolunu eşi Selma'nın kafasının altına yastık olarak uzatırdı, o gece uzatmayı unuttu, saatler ilerliyordu, sabahleyin erkenden horozlar ötmeden, ezanlar okunmadan kapı çalındı. ’Tak tak’
Kemal’in eşi, Selma uyandı. ‘’Kim o’’ diye seslendi. Kemalin annesi ince bir sesle ‘’Benim, gelin Kemali uyandır sapa gideceğiz, babası aşağıda traktörde bekliyor’’ dedi. Selma bir Kemal'e baktı birde işittiği sözlerin orantılarını inceledi ne yapacağını şaşırdı. Zavallı Kemal yorgunluğunu giderememiş, yattığı gibi kalmıştı. Selma çekinerek elini Kemal’in omzuna uzattı yavaşça silkeledi. Kemal uyanmıyordu. Selma, Kemal’in gözlerini, saçlarını sıvazlayarak ‘’Kemal kalk artık ‘’diye seslendi. Eşi, Kemal’i uyandırmakla meşgul olurken kapı tekrar çalındı. ’Gelin: Kim o! Kim o!’’ deyince, Kemal’in annesi sesini bu sefer yükselterek. ‘’ Ne kalkmazsınız daha aşağıda babası sinirlendi’’ dedi. Gelin kapıyı açarak. ‘’Anne ben kıyamadım, kaldırması kolaysa gel kaldır’’ dedi. Annesi içeri girdi, Kemal’in hali gerçekten çok üzücüydü, annesi Kemal’in sinesini silkeleyerek ‘’kalk oğlum, kalk! Baban aşağıda bekliyor ‘’ dedi. Kemal uykuya doyamamıştı, kulakları ses işitiyor ama anlaşılmıyordu.
Selma, annesi Kemal’le meşgul olurken giyinip hazırlanmıştı ve Kemal’in yanına geldi. Sakin ve güzel bir sesle ‘’Kalk kocacığım kalk huzursuzluk yaratma’’ dedi. Kemal gözlerini açtı yavaşça toparlandı, elinin biriyle perdeyi kaldırdı dışarıya bir baktı ki kapkaranlık, yıldızlar kalabalık, ay ışığı bulutların içerisinde gecemi gündüz mü belli değil. Kemal başucunda annesini de görünce şaşırdı. ‘’Anne ne işin var sabahın erken saatinde benim odamda?’’ dedi.
Selma ‘’sen uyanmayınca ben içeriye aldım’ ’dedi. Annesi de. '’Oğlum seni uyandırmaya geldim baban aşağıda sinirlendi seni bekliyor sapa gideceksiniz’’ dedi. Kemal boynunu bükerek, annesine ‘’Anneciğim sizde hiç mi insaf yok gece kaçta yattığımı biliyorsun bırakın da rahat uyuyayım ‘’ dedi. Annesi: ‘’Oğlum sen bilirsin’’ derken aşağıdan traktörün korna sesi duyuldu. Kemal annesine: ‘’Peki anne kalkıyorum git söyle giyiniyor de’’ dedi. Selma giyinmesine yardım etti. Kemal yüzünü yıkadı havluya bile yüzünü silemedi, ceketinin iç astarına sürerek yarım yamalak kurulamak zorunda kaldı. Traktöre binerken babası, Kemal'e ters ve kızgın baktı, motoru hızlıca kahredercesine çalıştırdı. Kemal alışkın olduğu için durumu normal karşıladı, traktörün kasasına oturdu, yanında eşi Selma vardı onunla da konuşmayan Kemal gözüyle sadece süzüyordu. Bizim sonumuz nereye varacak bu gidişle diye hayaller kuruyordu, tarlaya vardılar yığına yanaştılar.
Selma saman saplarını kasa üzerinde istif ediyordu, Kemal ve babası aşağıdan saman saplarını veriyorlardı. Sanki ortalıkta büyük bir kavga olmuştu, birbirleriyle konuşmadan iş yapıyorlardı, birbirlerine küsmüş gibiydiler. Traktör doldu babası yığın yerini tırtıklarken Kemal hala sapı sıkıştırıp bağlıyordu. Sap yüksek olduğu için Kemal sapın üstüne çıkmak istemedi, babasının yanına traktörün teker üstüne oturdu. Babası yine konuşmuyordu, dikkatli bir şekilde traktör kullanıyordu. Harmana geldiler gelin traktörden indi ve traktörün kasalarını açtılar, traktörden saman saplarını birlikte harman yerine yığdılar ve kasaları kaldırıp tarlaya doğru yol aldılar.
Henüz gün doğmamıştı, Kemal’in hala uykusu açılmamıştı, çalışıyordu ama gönülsüz bir hali vardı. Kimseyi kırmamak için gayret ediyordu. Annesi durmadan yemek hazırlıyordu, küs şekilde bir traktör daha sap getirdiler, harmana yığdılar. Güneş iki adam boyu yükselmişti, karınları da iyice acıkmıştı. Babasını dünya hırsı bürüdüğü için zalimliği tutuyordu tekrar bir traktör daha sap getirmek istiyordu, Kemal’in annesi traktörün önüne geçerek !..- Durun yemek hazır yiyelim de öyle gidin dedi. Traktör dursa da durmasa da Kemal traktörden atlamıştı, babası arkaya doğru baktı, Kemal’in indiğini görünce traktörü sağ tarafa çekip durdurdu yanlarına geldi. Kemal hiç yemek yemeden bir bardak çayı içti, Selma, Kemal'e yufka ekmeğin içine peynir koyup dürdü eline verdi, göz göze geldiler, Kemal bu durumdan çok memnun kaldı.
- Babası : ‘’Bugün sapların hepsini taşıyalım da gecede öğütelim diyordu. - Annesi: ‘’Bugün sapları taşıyın bu gece traktör ele çalışsın yarın sabah biz de sapları öğütür üz’’ diyordu. -Baba: ‘’hayır bugün edeceğiz hayvanların samanı kalmadı’ ’dedi. Annesi sesini kesti, Kemal’de sinirli idi, cevap vermiyor sadece dinliyordu. Kemal’in çalışkan olduğunu herkes biliyordu ve takdir ediyordu, takdir etmeyen bir kişi vardı oda babasıydı Kemal aklı erdi ereli sevgisini hissetmiyordu...
Yemeği yediler babası tuvalete gidince Kemal annesine dönerek. Kemal: ‘’Anne çok yoruldum ne olursun bu gece bize sapları öğütme yelim diyordu. - Selma: ‘Bende çok yorgunum hem de rahatsızım ‘’ dedi. Kemal eşinin ağzından rahatsızım sözcüğünü duyunca tüyleri ürperdi. Kemal eşine: Canım seni yarından sonra doktora götüreyim, bu gece başkasına çalışır para kazanırım, böylece babama muhtaç olmayız’ ’dedi. Kemal’in konuşması Selma’ya umut verdi, hastalığının nedeni çocuklarının olmamasıydı.
- Annesi: Oğlum babanın huyu bu ne yapalım idare edeceğiz, bak işte doymak bilmiyor’ ’dedi. Babası arka kapıdan dolaşarak traktörü çalıştırdı ve korna çaldı. Kemal eşinin gelmesine razı değildi,’’ bir adam bulalım’’ diyordu. - Annesi : oğlum madem Selma burada kalsın ben sizinle geleyim’’ dedi. Kemal, ister istemez buna razı oldu ve annesi de traktöre binince babası şöyle bir baktı, adam değişikliğine bir şey diyemedi. Kemal’in annesi çok iyi bir insandı, yufka yürekliydi; kavgaya, hastalığa, sağlığa dayanamıyordu, evlatları için canını bile vermeyi düşünürdü. Annesiyle traktörün kasasında sohbet ederek giden Kemal durumdan çok memnundu, tarlaya vardılar, annesi de yanında olunca zevkle iştahla çalışıyordu. Kemal aşağıdan dişlinin ucundan veriyor annesi kucaklayıp alıyordu, düzgün bir istif yapıyordu. Öğle üzeri olmuştu, Selma yemek hazırlıyordu, traktörle geçerken Kemal eşinin dışarıya çıktığını görünce yemeğin hazır olduğunu anladı ve haber verdi, eve geldiler, yemeği yediler. Annesi namazı kıldı, Kemal de fırsatı değerlendirerek şöyle bir mindere uzandı. Selma bir taraftan çay demledi birlikte içtiler. Kemal’in babası :-
Haydi kalkın artık akşam oluyor şu dört yığını getirelim akşam da öğütelim dedi. Hepsi gönüllü gönülsüz kalktılar, Kemal yine annesiyle birlikte traktörün kasasına bindi ve sohbet ederek gittiler. Babası işten başka bir şey düşünmüyordu, başkasının malında bile gözü vardı. Kemal’in gönlü genişti annesine yalvarıyordu. ‘’Ne olursun anne çok yorgunum ama eşimin sağlığı için bugün bir başkasına el işinde sabaha kadar çalışmaya razıyım, bende para kazanayım eşimi doktora götüreyim’’ dedi.
- Annesi: ‘’Oğlum biliyorsun baban söz dinlemez ki kendi bildiğini yapar, benim biriktirdiğim para var ama size yetmez.’’ Kemal umutsuzluk içinde annesiyle birlikte akşama kadar çalıştı, sapları taşıdılar, bitirip yemek ve istirahat için eve geldiler, ellerini yüzlerini yıkayıp sofraya oturdular. 28-7-1982
AKŞAMKİ DURUM
Kemal başkasının işinde sapları öğütüp para kazanmayı düşünüyordu, annesi bu gece işini erteleyelim, yapmayalım derken Kemal de babasının yüzüne ne diyecek diye dikkatlice bakıyordu, annesi ve eşi de Kemal gibi düşünüp babalarının yüzüne bakıyorlardı. Son karar evin reisinden yani babasından çıkardı, o ne derse yapılıyordu, itiraz yoktu.
- Babası herkesin kendine baktığını görünce sert bir tavırla ‘’Ne bakıyorsunuz? Vaktiyle yiyin de gidelim sapları samana çevirelim dedi. Kemal ve eşinin bu sözleri duyunca iştahları kaçtı iki lokma alıp sofradan anlaşmış gibi kalktılar. - Anne dayanamadı ‘’Oğlum, gelin niye çekiliyorsunuz? Haydi, yemeğinizi yiyin’’ dedi. - Kemal ‘’Anne iştahım yok canım istemiyor siz yiyin’ ’dedi. Kemal’in annesi: ‘’Gelin ellerinle hazırladığın yemeği niye yemiyorsun içinde acımı var? ’dedi. Gelin kısık bir sesle ‘’Anne biraz rahatsızım yiyemiyorum’’ dedi. Babaları sert bir şekilde bakarak bir şey söylemedi, yemeğini yemeye devam etti.
- Anne namaz kılmak için çekildi, babaları yemeği yedi sonra traktörün yanına gitti ve çalıştırdı ve sap yığınının yanına makinayı yanaştırdı. Kemalle sanki küs gibiydiler ismini söylemiyordu, oğlum şunu şöyle yap demiyordu, Kemal beklediği ilgiyi sevgiyi tadamayacağını biliyordu kalbi kırılıyordu fakat yine de kimseye belli etmemeye çalışıyordu. Babası, annesine seslendi ’’ - Çağır onu da şu aletin demirini yanaştırıp takı versin’ ’dedi. Kemal tuvalete gitmişti annesi gittiğini görmüştü dışarıdaki kocasının sesini duyunca hemen koştu ve takıverdi, babası hazır gelmişken annesine alınacak malzemeleri söyledi annesi malzemeleri hazırlarken babası da öğütücü makinanın ve motorun gerekli yerlerini yağlayıp gres bastı.
Kemal harman yeri yakın olunca dişlileri ve gelberi tırmığı omzuna aldı, gönüllü gönülsüz yürümeye başladı. - Annesi :‘’dur oğlum ne yapıyorsun birazını da biz götürelim’’ deyince Kemal annesine ‘’bırak anne ben zaten ölmüşüm’’ diye sinirlenerek içini çekerek yürüdü, annesi bu duruma çok üzüldü, Kemal’i ertesi gün başkasının işinde çalıştırmamak için elden ödünç para almayı düşünüyordu, babasının vermeyeceğini biliyordu, fakat kime gitsin ki? Herkes amele parası bile veremiyordu, çaresiz kaldı oda Kemal’in arkasından birkaç çuval omuzladı, harmana doğru yürüdü gelinde işini bitirip harmana gitti.
Babası motor yanaştırırken Kemal de makinanın kasnağını döndürüyordu, rüzgârın esiş yönünü ayarlıyorlardı, öğütücü yerinde sabit kalınca anneleri gergi ve çul gibi şeyleri tanelerin boşa gitmemesi için altına serdi. Gelin de darı dökülecek yerleri süpürdü ve temiz bir gergi serdi, makine ve motor ayarlandı, yerine yerleşti, ışıkları yandı. Kemal başını gözünü ince bir örtüyle sararken eline normal bir dişli alıp atış bölgesine yaklaştı ve motor devrini aldı sapları kesen aletleri hızlıca döndürmeye başladı, Kemal de sapları içine atmaya başladı, gelin de ön taraftan çıkan taneleri alıp gerginin üzerine döküyordu, çalışma bu şekilde devam edip gidiyordu. - Babası arada bir ‘’azar azar at ’’ diye bağırıyordu, Kemal böyle durumları normal karşılamak sakin kalmak zorundaydı, annesi devamlı sapları önüne yaklaştırıyordu, Kemal de yorulmak nedir bilmeden çalışıyordu. Kemal’i en çok iş değil de duyduğu sözler yoruyordu, yıpratıyordu, yine Kemal normal bir şekilde atarken babası, ‘’azar azar atsana ‘’ diye bağırınca bu söz Kemal’in çok zoruna gitti.
Dişliye sopa sapladığı gibi ileriye oturdu, babası vatozun boşa döndüğünü hissedince geldi şapkasını eğdi ve kendi atmaya başladı Kemal’in annesi: -Ya sen ne biçim adamsın çalışan kişiye de engel oluyorsun ona moral vereceğim derken birde kalbini kırıyorsun ve incitiyor sun dedi. -Babası: O, şerefsiz de az atsın motor yiyemiyor ‘’diye söylendi. Babaları atarken Kemal şöyle bir tozlu yere uzanınca uyuyakalmıştı, Selma hiçbir şey diyemiyordu, her şeyi yakından izliyor içi içini yiyordu, ona da zaten söz düşmüyordu. Kemal’in amacı iyi bir evlat olabilmek, evinin rızkını kendisi temin edebilmekti ama ailesi Kemal’i hiçbir zaman anlayamıyorlardı, onu daima kırıp incitmeye devam etti.
Babası sapı atarken motorun kayışını attırdı, kendisi suçlu olunca kimseye bir şey söyleyemedi, motorun kayışını tekrar ayarlayacağım derken kendisi de beceremedi. Annesi Kemal’in yanına gelerek omzunu ileri geri silkeledi. Kemal kendinden geçmişti, durumun farkında bile değildi. Annesi tatlı dilliydi, gönül almasını biliyordu; Kemal’in saçını okşayarak kulağına eğildi. ‘’Kalk oğlum baban öğüten makinanın kayışını attırdı’’ deyince. Kemal gözünü açtı, ayağa kalktı annesine dönerek. ‘’Anne yorgunluktan uyuya kalmışım’’ deyince. Annesi de ‘’Tabi ki oğlum kolay değil akşama kadar sap çekip de sabaha kadar tekrar etmek kolay değil dedi.
Kemal öğütücü makinanın yanına yaklaştı ve tekerini döndürmeye başladı, kayış ayarlandı, motor tekrar çalışarak devrini aldı ve Kemal uykulu haliyle tekrar atmaya başladı. Nerede olduğunu, ne yaptığını bile hatırlayamayacak kadar uykusu vardı. Elinde dişliyi sadece kollarını oynatarak sapı içeriye fırlatıyordu. Annesi de tekrar uzak kalan sapları fırlatıyordu, oldukça yorgundu fakat ne yapsın ki? Kimden medet beklesin? Çalışmak zorunda idi, bitmeyen tükenmeyen işleri vardı. Kemal seri sap atarken babası da başka birinin sapının üzerine paltosunu bürünerek yatmıştı ve derin uykuya dalmıştı. Çalışma devam ediyordu, gelinde kovaların ve şiniğin dolmasını beklerken ara sıra uyukluyordu ve kovaya sızan darı buğdaylar dolup taşmıştı. Kemal arada görüyordu, eşinin ismi Selma olunca sevgilim, hayatım diyemiyordu, sadece Selma diye seslenerek uyarıyordu, yine böyle uyuklarken kova doldu taştı. Kemal: ‘’Selma!’’ diye seslendi, eşi Selma'nın kulağı açık ve gözü tilki uykusunda gibi daima uyanık bir şekilde uyuyordu. Sesi duyar duymaz afalladı, gözünü kovaya dikti dolduğunu görünce aldı, yerine boş şiniğin kabını koydu ve samanında darıya kadar yaklaştığını görünce eline bir atkı alarak samanı ileriye fırlattı ve güç bela o bölgeyi boşalttı tekrar görevine döndü. Kemal’in gözünden daha uyku gitmemişti, - Annesi ara sıra “dikkat et oğlum şimdi dişliyi elinden kaçıracaksın” dedi. Kemal’in kulağı sanki sağır olmuştu, sesleri duymamıştı. Dalgınlıkla sapı atarken pıtır aklı bir sapa rast geldi, dişliyi Kemal’in elinden rahatlıkla alıp yuttu, sanki yukarıdan bir uçak gidiyormuş gibi gürültü çıkınca babası hemen uyandı, motora yakındı koşup motoru stop etti ama vatozun hızı hemen kesilmemişti, tangır tungur yepyeni dişlinin demirleri parçalanmış, sapı da saman haline gelmişti. Kemal’in babası oldukça sinirlenmişti; kahırlar, küfürler yağdırıyordu. Dişli parçalarının hızı tabloyu zedelemişti. Kemal vatozun içine indi ve içinde kalan eğri büğrü kesilmiş dişli parçalarını makinanın içinden çıkardı.
Babası da dıştan görünenleri öfkelenerek çıkarıyordu. Kemal suçlu olduğu için olgun ve anlayışlı davranıyordu. - Babası: Elindeki dişliye sahip olamıyor şerefsiz diyerek hakarete devam ediyordu. - Annesi: Kalbini kırma bilerek atmış değil ya Babası: Bide bilerek atsaydı şerefsiz... Kemal hakareti sözlerin çoğunu makinanın içinde olduğu için pek işitemiyordu. - Annesi babasına ‘’sus artık şimdi işitecek kavga çıkaracaksınız’ ’deyince babası sustu. Sabah ezanı okunmak, horozlar ötmek üzereydi biraz sap kalmıştı, bu durumdan dolayı herkes üzülmüştü. Nihayet dişlinin öğütücü makine dişlerine zararı olmadığı için tekrar çalışmaya başladılar, kalan sapı bitirdiler, güneş doğmak üzereydi, samanı toplayıp motoru stop ettiler, darı tanelerini de çuvallara topladılar. Kemal’in gözünden tamamen uyku kaçtı, yorgunluğunu gidermek için uzansa da uyuyamadı. 29-7-1982
GÜNDÜZ DURUM
Selma'nın rahatsızlığı artmıştı, hastalığının nedeni kadın hastalığı idi. Kemal, eşi harman yerini süpürürken onun ne derecede rahatsız olduğunu hissedebiliyordu ve annesine bazı hususları açmak istiyordu ama çekiniyordu. Babası durup dinlenmek bilmiyordu. Kendi işi bitince öğütücü makinayı başka birinin sapına yanaştırdı ve ayarladıktan sonra müddeti doluncaya kadar paltosuna büründü ve bir köşeye uzandı. - Kemal eşine işaret ediyordu. ’Yeter gel artık şimdi fazlasıyla rahatsız olacaksın’ ’dedi. Anneleri gözünü bile kırpmamıştı, yine de o haldeyken durmadan çalışıyordu. Gelin annesinin durumunu göz önüne getirince ne yapacağını şaşırdı ve çalışmasına devam etti.
Kemal çekinerek annesine yaklaştı. ‘’Anne yeter artık! Biraz şükür deyin, nedir sizdeki bu hırs, sanki sizden bir şey mi istiyoruz?’’ Diye söylendi. - Annesi: ’Oğlum bu darı burada açıkta kalır mı? Üzerine saman falan gider, o zaman işimiz zorlaşır oğlum’’ Kemal şöyle bir tekrar düşündü. - Anne ‘’Eşimi bari rahat bırak hasta olduğunu biliyorsun’’ - Selma: ’Ölsem de annem buradayken gitmem’’ - Annesi: ’Peki ne yapalım gelin’’ Kemal akıllı biriydi şöyle bir düşündü. ‘’Anne bir fikrim var’’ - Annesi de. ’Nedir oğlum söyle’’ Kemal de. ‘’Çeçin üzerini geri ile örtelim, etrafına taş bastıralım, gidelim istirahat edelim, tekrar buraya gelip buranın işini hallederiz olmaz mı? Şöyle bir düşün’’ Annesi düşündü. ‘’Tamam, oğlum aklınla bin yaşa’’ Kemal koştu annesini kucakladı, sarıldı ‘’Anne senden olmasan bu evin kahrı çekilmez’’ dedi.
- Annesi: ’Yalnız yapacağımız bir iş var ‘’ Kemal, annesine’ ’Nedir? Anne’’ -Annesi: ’Bu dişlilerin, atkıların, tırmıkların işi bitti diğerlerini de saklasak olur nasıl olsa sende samanı toparlama yaptın içimiz rahat.” Dedi. -Kemal:’’ Anne Teklif edeceğin yeter ki bu iş olsun kolay’’ dedi ve dişlileri, atkıları, baltaları, omuzladı - Annesi: ’Ne yapıyorsun, oğlum bu kadar şeyi nasıl götüreceksin? Birazını bize bırak’’ deyince. - Kemal: ’Hayır anne, sen bizden fazla yorgunsun sen rahat yürüyeceksin. Annesi, Kemal’in o kadar
Şeyi omuzlamasına rağmen boş gitmeye razı olamadı ve tırmıkla büyük süpürgeyi aldı. Gün birkaç adam boyu yükselmişti, köylü vatandaş çalışmaya giderken, onlar işi bitirmiş geliyorlardı. Kemal istirahat edemese de eve gelip eşiyle karşı karşıya kalsa ona yetecekti, eve yaklaştılar ahırdaki aç hayvanların sesleri duyuluyordu hepsi de yem saman istiyordu iş bir tane değildi ki sanki zincir gibi birbirine bağlantılıydı. Anneleri ahıra girip saman verirken gelinde, testileri, bidonları yüklendi suya gitti. Kemal kapının mengenesi eğik olduğu için kapı tam olarak kapanmıyordu, eline babasının açıkta unuttuğu kel çekici aldı takır tukur onu tamir etti ve makine yağı ile yağladı. Gelin sudan gelmişti, Kemal de kapıyı tamir edip bitirmişti, Kemal eşiyle tam karşı karşıya kaldığı sırada anneleri geldi.
- Oğlum daha yatmadınız mı? Deyince, Kemal’’ Anne şu kapının damağı oturmayınca ne zamandır kafama takılıyordu onu düzelttim’’. Selma da’’bende şu boş testileri doldurdum içecek bir damla su kalmamış’’dedi. - Anne bu durumdan memnun kalınca‘’İkinizin de eline sağlık, avuçladığı altın olsun, Allah sonumuzu hayır etsin, haydi gidin yatında vaktiyle kalan işi tamamlayalım’’ dedi. Kemal annesine ‘’sen yatmayacak mısın bütün gece hiç uyumadın ‘’ Annesi de’’Oğlum sen beni düşünme ben size kahvaltı hazırlarken ayaküstünde kestiririm’’ Kemal ve Selma fazla üstelemediler ve yukarı odalarına kol kola çıktılar. Selma'nın çocuğu olmayınca devamlı kocasına mahcup bir şekilde davranıyordu. Kemal de olgun davranıyordu, hiç çocuk konusunu açmıyordu, eşinin sağlığı ona yetiyordu. Birlikte odalarına girdiler, serili duran yatağın üzerine Kemal kendisini attı ve iki kolunu birden açtı, Selma kapıyı kapattı Kemal’in durumuna şöyle bir baktı kollarının ikisi de boş hangi koluna yatayım diye düşündü. Kadının inancımıza göre, Allah Havva annemizi Adem Peygamberin sol boşluğundan yaratıldığını hatırladı ve yarı tozlu saçlarıyla Kemal’in koluna başını koydu ayaklarını uzattı, yorganı dahi kaldırmadılar, ikisi de berbat haldeydiler, bir araya gelince uykuları da kaçtı. Sohbet etmeye birbirlerinin kirli yüzlerini öpmeye başladılar, durumu ileriye götürmediler çünkü yapılacak işler vardı yeniden kirletiriz gayesiyle yarım bıraktılar. Kemal’de uyku denen bir şey kalmamıştı, Selma hafiften uyukla sa da Kemal’in ne dediğini duyuyor ve dinliyordu. Gün ışığı evi alabildiğine aydınlatmış gündüzün olduğunu hatırlatıyordu. Kemal derin düşüncelere dalarken, Selma yarın ne olacağını merak ediyordu.
Çocukluğu boyunca hiç şehir yüzü görmemişti, acaba nasıldı? Bizim kazadan kaç misli büyüktür diye düşünüyordu. Eşi Selmayı en çok düşündüren büyük hayaller kurduran çocuğunun olmasıydı, acaba tedavi olunca olur mu? Diyordu. Bende eller gibi doyabilir miyim? Yavrularıma, sokaktaki çocukların arasına karışıp oynarken görebilir miyim? Diye hayal kurarken, Kemal de yarın karımı tedavi ettirecek, memnun edecek kadar para kazanmalıyım diye düşünüyordu. Anneleri ocağa çay bir kenarına çorba koymuştu. Zavallı kadın onları takip edeceğim, pişireceğim derken yorgunluktan uyuyakalmıştı. Çayın ve çorbanın suyu kaynamaktan bitmek üzereyken kapı çaldı. Anne uyandı ‘’Kim o!’’ diye seslenince. ‘’Komşun gün naz abla ekmek edeceğimde, sizin cevir geçin güzel olduğunu söylüyorlar alabilir miyim? Bu günlük sonra yine getireyim’’ dedi.
- Anne:’’ Peki vereyim, bende çocuklara kahvaltı hazırlıyordum, sabaha kadar iş ettik yoruldular, yukarı çıktılar, bende buraya sızıp kalmışım’’ dedi. - Gün naz komşu:’’ Abla siz makinaya dişli mi kaçırdınız, tangırtı sesine çoluk çocuk hepimiz uyandık, Allah göstermesin uçak düşüyor sandık.’’ - Anne: ’Sorma gün naz gelin, Kemal uyku sersemi haliyle elinden kaçırdı.’’ - Gün naz komşu: ’Peki zarar var mı? Abla.’’ - Anne: ’Olmaz olur mu? Bazı yerleri zedelenmiş’’. - Gün naz komşu: ‘’Canınız sağ olsun abla, haydi çabuk ol da çocuk uyanmadan gideyim’ ’dedi. - Anne mutfağa girdi birde ne görsün, içerisini bir buhar kaplamış, çaydanlıktaki, tenceredeki su bitmek üzere, ay ben ne yaptım diyerek, Gün naz komşuya hissettirmeden hemen testideki suyu ikisine de devirdi. Kaynayan alevli suyu sakinleştirdi ve çevirgeci bulup verdi. Gün naz komşu. ’Sağ ol abla’’ dedi ve gitti.
Kemal’in annesinin gözleri artık fal taşı gibi açılmıştı, bir yandan salata yapıp diğer yandan peynirleri doğrarken Kemal’le eşi uyumamış sohbet ediyorlardı. - Selma: ‘’Buradan Isparta kaç para Kemal’’ - Kemal: ’İşçi bulma kurumuna gittiğimde elli liraydı, şimdi yüz lira diyorlar’ ’Deyince Selma hesap etti. - Selma: ’Yüz lira gidiş, yüz lira geliş 200 lira benimki, seninki de iki yüz lira etti dört yüz lira bir sürü para gidecek’’ diye içini çekerek söylendi. - Kemal: ‘’Karıcığım senin canın sağ olsun, senin için canım feda, muayenede beş yüz liraymış, yol parasını annem verecek, muayene ve ilaç parasını bugün gece sabaha kadar ele hizmet eder kazanırım, zaten üç dört kişi yalvarıyor parayı peşin verene gideceğim dedi.
- Selma: ’Sana çok üzülüyorum hem uykusuz hem de çok yorgunsun’’ diyerek üzüldüğünü belli etti. -
Kemal: ’Sen üzülme karıcığım, benim için uykusuzluk, yorgunluk önemli değil’’ dedi. - Selma: ’Kemal seni çok seviyorum inan ki, burada sen olmasan bu evin kahrını çekemem, bir dakika bile kalmam’’ - Kemal:’’ Bende senin için çalışıyorum, doğacak çocuklarımız için’’ derken Selma eliyle Kemal’in ağzını kapattı. -
Selma: ’Sus, sen çocuk deyince içimden ağlamak geliyor, sen sokaktaki çocukları sevdikçe içim parçalanıyor, bana arkadaşlarım çocuğun olmayacak’’ diyorlar deyince Kemal sinirlenerek. - Kemal: ’Onlar doktor mu? Allah’tan başkası bilemez, yaşadıkça Allah’tan ümidini kesmeyeceksin’’ dedi. Karı koca sohbet edip düşünürken kapı çaldı. Selma ‘’Kim o!’’ diye seslendi. - Anne: ’Benim gelin, kalkın yavrularım, kahvaltı hazırladım öğle vakti geldi de geçti bile.’’
- Kemal:’’ biz uyuyamadık ki anneciğim’’ diye seslendi. _Anne: ’Niçin oğlum?’’ dedi. Kemal de bahane uydurarak. - Kemal: ’Anneciğim dişlinin makine içine gitmesi beni çok üzdü o sebepten uyuyamadım.’’ deyince. - Anne: ’Canın sağ olsun oğlum, üzüldüğün şeye bak, bu bir kazaydı, bilerek isteyerek içine atmadın ki’ ’dedi ve hepsi birlikte aşağıya indiler, sofraya oturdular. Kemal gözüyle sofrayı şöyle bir süzdü, bir yanda kaymak, bir yanda süt, bir yanda çay, bir yanda çorba; zeytin, peynir, salata olunca annesine. - Kemal: ’Anneciğim niçin? Bu kadar zahmet ettin, çay yeterdi’’ deyince - Anne: ’Oğlum ne yaptım ki? Bu sizlere az bile’’ dedi ve birlikte yemeğe başladılar. Yemeği yerken babaları geldi, sert bir tavırla ‘’Çeçi mal ettiniz mi?’’ deyince Kemal’in annesi ‘’Ne bu surat? Otur bakalım sofraya yemek ye şimdi gideceğiz, bitirip eve getireceğiz’’ dedi. - Babası Kemal'e seslendi. _Babası: ‘’bunlar çeçi mal ederken, sende tulumbadan su çekerek bahçemizi sula; domates, biber, sebzeler kuruyup gidiyor’’ dedi. Kemal hiç karşılık vermedi yemeğe devam etti.
Hepsi de yediler sofradan çekildiler babaları saate baktı. ‘’Akşama filancaya sapları öğütme işi yapacağız ‘’dedi ve gitti. Kemal’in içi rahatladı çünkü saat hesabı orada çalışacaktı. Annesi yedek çuvallar aldı ve harmana gitti. Gelinde malları suladı, saman verdi ve harmana gitti ve çalışmaya başladılar. Kemal de bileğinin incinmemesi için koluna bileklik taktı ve kan ter içinde bahçeyi sulamaya başladı, ara sıra tulumbanın vidası tutmuyor sıyrılıyordu. Kemal bu durumu idare ediyor, bazen oluğu kaldırıp salıyordu bazen de devamlı çekip boşa verdiriyordu. İhtiyaç duyulan yerleri suladı ve bitirdi. Selma'nın bahçeye girdiğini görünce - Kemal: ‘’Ne var? Ne oldu?’’ diye sordu. _Selma: ’Annen seni çağırıyor, çeç i ölçeceğiz, çuvallara dolduracağız ‘’ dedi, Kemal boynunu bükerek. _Kemal:’’ Yahu bu evde hiç rahat yok mu? Bak atletim sırtıma yapıştı, su gibi kaldım’’ diyerek söylendi. - Selma: ’Sabret kocacığım, bizi yaratan Allah bir gün kurtarır’’ dedi. 30-7-1982
ELE GECE İŞ VAKTİ
Karı koca birlikte harmana geldiler, anneleri de dört gözle onları bekliyordu. Birlikte el ele gelmelerine anneleri çok sevindi ve şöyle dedi. - Anne: ’Yavrum Allah ikinizi bir yastıkta kocatsın, Allah mesut etsin, Allah kucağımızı doldursun ‘’diyordu. Gelin de ‘’Ağzına sağlık anne Allah dualarını kabul etsin’’ dedi. Kemal eline şiniğin aldı, eşi Selma da çuvalları sıraya dizmişti, sırasıyla açıyordu, güneş batmak üzereydi. Kemal darıya şiniğin daldırdığı gibi, her ölçülü darıyı çuvala koyuşunda, bir, iki, üç, dört diye sayıyordu. Eşi Selma şaka mahiyetinde onu şaşırtmaya çalışıyordu. Şüphelendiği çuvalı Kemal tekrar döküyor tekrar dolduruyordu harmandaki çalışan vatandaşlar çekilmeye başladılar. Sadece darının başında ihtiyar dede veya bir çocuk kalıyordu.- Kemal darıların çokluğunu gördükçe’’ Allah bin bereket versin şükürler olsun diyordu’’. - Eşi de ilaveten ‘’her şeyimiz var ama paramız, özgürlüğümüz yok’ ’diyordu. - Kemal eşinin kolundan tutarak ‘’Merak etme Selma özgürlüğümüzde olacak, şehre gideceğiz, alın terimizi yiyeceğiz, hür yaşayacağız kimse bize karışmayacak’ ’dedi. - Selma gülümseyerek ‘’Baban seni bırakmaz ki hem buraya çalışmak için adam gerek’’ deyince. Kemal durakladı, çalışmasına devam etti çuvalların hepsini doldurdular, az biraz tozlu saman kalmıştı. - Annesi’ ’Onu da şu heybeye katalım da hayvanlara yem olarak verelim’’ dedi ve birlikte çeçin yerini süpürdüler kalanı heybeye doldurdular, onların taşınması gerekiyordu. Traktör başka yerde çalışıyordu, meşguldü. Kemal şöyle bir düşündü annesine. - Kemal: ‘Anne, hazırladık çuvallara doldurduk, köyümüzde gözü kara çok insan var bunu bugün muhakkak götürmek zorundayız’’ deyince. - Annesi: ’Oğlum traktör meşgul kasayı da buraya getiremeyiz ne yapalım?’’ Deyince Kemal düşündü. Kemal: ’Anne, bir fikrim var komşunun at arabası var biraz hafif sayılır ben ona koşulur çekerim sizde arkadan itersiniz’’ dedi. - Annesi ve Selma birlikte ‘’Zaten yorgunsun canına yazık değimli? ’dediler. Kemal ısrar etti. Kendi başına boş arabayı müsaade isteyip aldı geldi. Eşinin rahatsızlığı artmaya başlayınca, çuvalları annesiyle beraber at arabasına yüklediler. Araba tek ata aitti onun için oku iki adetti, gelin annesi çuvalları arabaya atarken boş durmuyordu, oda gerileri şiniğin falan toplayıp atıyordu. Hepsini yüklediler geride bir şey kalmadı. Kemal kulunçların kırmak biraz yorgunluğunu gidermek için çeç küreğini aldı ve beline koyarak iki eliyle tuttu kafasını geriye götürüp belini büküp kulunçların kırıyordu ve tekrar küreği arabaya koydu iki okun arasına girdi ön cephesini sağlam bir kayışla bağladı elinin birini sağa birini sola koydu ve sıkıca tuttu. Annesi ve eşine haber verdi. Annesi sol tekerin, Selma sağ tekerin üstünden yapıştı. - Kemal’ ’Haydin Allah Bismillah’’ deyip çekmeye başladı
Yavaşça takır tukur eve yol aldılar bazı engelli yerler gelse de aracın hızı onu dinlemiyordu. Ortalık iyice kararmış ezanlar okunmuştu. Annesi ‘’Oğlum bir an önce varsak ‘’diye halsizleşiyordu. - Kemal annesine ’’Anne merak etme az kaldı şu köşeyi de döndük mü tamam’’ diyordu. Karşıdan görenler arabayı kimin kullandığını fark edemiyorlardı, karanlık olunca ‘’galiba bir at çekiyor, yükte ağır olunca diğerleri itiyor’’ diyorlardı. Yıldızlar tek tük çıkmaya başladı ortalık iyice karardı eve geldiler, serpin yakın bir bölüme arabayı yaklaştırdılar. Annesi kapıları açarken Selma da selbinin kapağını açıyordu. Kemal bu arada temiz bir soluk aldı karanlık olunca ışıkları yaktılar. - Selma: ‘’Kemal ‘’ dedi ‘’Ben sana buradan yanaştı rayım, sen buradan taşı annende çuvalın ağızlarını çözsün boşaltsın’ ’Kemal Selma ya gülümseyerek baktı, çevrede sözlerini duyacak kimse yoktu.
- Kemal: ‘’Hayatım, sen ne dedin de ben yapmadım ki?’’ diyerek ilk yanaşan çuvalı omuzladı çuvalların hepsi ikişer kilemi idi ama Kemal taşıdıkça yorgunluktan her biri diğerinden ağır diyordu. Yatsı vakti yaklaştı, çuvallar taşındı bitti annesi de boşalttı sonra kel bir süpürgeyle çevresini süpürdü. Selbinin ağzını kapattı aşağıya indi. Namaz geçmişti artık yatsının ardından kaza etmeyi düşünüyordu.
Kemal’in çalışmaya gideceğini biliyordu hemen yemek hazırlamaya başladı, gelinde bu sırada heybede getirdikleri yemden samanla birlikte karıştırıp hayvanlara veriyordu. Kemal de emanet aldığı arabayı yerine teslim etmek için götürmüştü. Yavaş ve yorgun adımlarla eve döndü. Sofranın hazır olduğunu görünce çok sevindi elini yüzünü yıkadı havluya sildi sofraya oturdu. Kemal akşam çalışacağı yerden haber bekliyordu. Bir taraftan eşini izliyor, rahatsızlığının arttığını hissediyordu. Yemeği yemeye başladılar, ara sıra sohbette ediyorlardı. - Annesi: ’Şükür Allah'ıma bu olayı da savdık başımızdan sayenizde mal ettik elinize kolunuza sağlık Allah kazadan beladan saklasın’’ - Kemal: ’Anne sende çok yoruldun artık iyice dinlen ‘’ - Annesi: ’Oğlum sen ele çalışmaya gideceksin ben hiç rahat uyuya bilir miyim? Anne yüreği buna dayanır mı?’’ dedi. - Selma da Kemal’in ele işe gitmesine razı değildi ama ne yapsın çaresiz olunca susmak zorunda idi. Sofranın ortasında kalktı ve çay koydu hiç değilse çay içelim de yorgunluğu geçsin diye düşündü. Kemal bu durumdan çok memnundu. - Kemal: ’Sağ ol karıcığım beni çok düşünüyorsun’’ deyince. - Selma: ’Hayatta en çok güvendiğim insan sensin senden başka kimi düşünebilirim ki?’’ dedi. Bu sırada tam sofranın ortasında kapı çaldı. Annesi: ’Kim o ! Diye seslendi. - Küçük bir çocuk ‘’Benim teyze kapıyı açın’ ’dedi. Gelen kişi iş yapacağı insanın kişinin çocuğuydu, çocuk önceden o eve geldiği için oturma odasını biliyordu. Kapıyı açtı girdi, Kemal’in yüzüne baktı. ‘’Kemal amca babam seni istiyor öğüt edeceğiz sıra bize geldi şimdi motoru yaklaştırıyorlar’’ deyince. - Kemal ‘’Peki geleyim yalnız otur da iki lokma bir şey ye’’ dedi. Çocuk değil mi hemen oturdu yemeye başladı. Selma'nın yüreği alev gibi yanıyordu, kocası bu yorgunlukla ele iş edecekti.
Kendi hastalığı yetmez gibi, Kemal den bir gecede olsa ayrı kalma hasretliği vardı. - Annesi kapıdan girdi. ’Oğlum çayın demini attım içinde öyle gidin’’ dedi. Kemal de hızlıca yemeye devam ediyordu. Annesine’ ’Anne kendi işimiz değil elin işi belki bir şey derler’ ’derken çocuk ayağa kalktı. ’Babam çabuk gelsin dedi’’ deyince - Kemal hemen ayağa kalktı. Hazır oturmuş çayı içmeden eline eski yazma ve üzerine ince kazak aldı, çocuğun elinden tuttu. ‘’Sizlere iyi geceler anne’’ diyerek harman yerine doğru yol aldılar. Selma'nın gözünden yaş sızdı, usulca gözlerini sildi kaynanasına hissettirmedi hazır demlenmiş çaydan anne bir yudum aldı ama boğazından geçmedi. Selma zaten çayın yanına bile yaklaşmadı abdesthaneye döküverdiler. Kemal’i sap sahibi merakla bekliyordu. - Kemal’in babası da oradaydı. ‘’Nerede kaldın sen’ ’deyince. - Kemal övünerek harmanın işini bitirdiğini eve getirdiğini anlatmak istiyordu. Fakat anlayacak kim gerek duymadı ve sustu. Motoru çalıştırdılar, Kemal kendine önce iyi bir dişli seçti. Yüzünü gözünü sarmaya gerek duymadı çünkü gece oldukça karanlıktı. Ay ışığı ikide bir bulutların arasına girip çıkıyordu yıldızlar ise sayılacak kadar azdı, hafif bir rüzgâr esiyordu, boş duran bir kişiyi üşütecek derecede idi. Kemal önceki gece dalgınlıkla makinaya dişli kaçırdığı için çok dikkatli davranıyordu, rüzgârın esmesi onun uykusunu açıyordu çalışmaya başladılar. Mal sahibi devamlı Kemal’in önünü çokça doldurup bir an önce atsın bitirsin parası fazla tutmasın diye düşünüyordu. Kemal de işin normalini yapıyordu, babası motorun başında Kemal olunca yağını tuzunu ayarlayıp eve gitti.
Kemal’in annesi ve eşi daha uyumamıştı, babası eve gidince Selma yukarı odasına çekildi ve yatağında Kemal’i merak ederken uyuya kaldı, annesiyle babası aşağıda sohbet ettiler vakit geç olunca babası tekrar harmana geldi. Kemal su gibi kamış hiç ara vermeden sapların öğütülmesi için makinaya atıyordu, dişliyi kaldırdıkça yıldızlara gözü takılıyordu, onların kendinden daha hür ve faydalı olduğunu fark ediyordu. Kemal’in tek konuşmayan arkadaşı dişli ve yıldızlardı devamlı hepsi de sanki onu izliyorlardı, yarı terli gözleriyle ancak güzel manzaranın, mehtabın sadece yarısının tadına varabiliyordu. Yorgunluk onu ayakta zor durduruyordu. Gecenin ikisi oldu önündeki iş yarı bile olmamıştı. Babası motoru kontrol için geç vakitte gelmişti durumu yakından izliyordu. Baba yüreği dayanır mı ? Oğlunun hafif sendelediğini hissedince yanına gelip dişliyi almak istedi, Kemal razı olmadı ve mal sahibi kayışın boşa döndüğünü görünce: ’’Haydi atın. !- Atacaksanız bakın alet boşa dönüyor dedi.’’ Kemal memnun edemediğini hissedince dişliyi bıraktı ve babası bir müddet atıp devam ederken Kemal hafiften uyukladı şöyle bir yaslandı, mal sahibi Kemal’in yanına gelerek:- ’’Kolay değil oğlum devamlı atmak’’ dedi teselli etmek istedi.
- Kemal de: ’bugünü bırak amca ben dünde sabaha kadar aynı şekilde çalıştım yalnız dün kendimize çalıştık’ ’dedi. Mal sahibinin eşi çeçin kovada dolduğunu görünce Kemal'e:’’ Allah kuvvetini artırsın oğlum’’ dedi ve vazifesine döndü. Kemal elini yüzünü yıkadı azık torbasının içinde bir iki şeftali gördü ve yarı tozlu toprak testinin suyunda onları yıkadı yedi ve babasının yanına geldi:- ’’Sağ ol baba ver artık ben atayım’’ dedi. Babası da: -’’Yüzün ıslak git kurusunda öyle gel’ ’dedi. Kemal elini yüzüne sürdü daha şimdiden samanların yapıştığını görünce, azık torbasının altındaki ceketi alarak hemen iç astarının içine yüzünü silip kuruladı biraz daha kalan şeftalileri yıkadı yedi. Babası geliyor mu gelmiyor mu diyerek ara sıra motorun arkasından Kemal'e bakıyordu. Kemal babasının baktığını görünce hemen koştu elinden dişliyi aldı. Kemal’in yorgunluğu, uykusuzluğu üzerinden gitmiş miydi hayır ama eşini tedavi ettirmek için çalışmak zorundaydı. Kemal o hızla sabaha kadar çalıştı, bazen kayışı boşa döndürdükçe mal sahibi gözlerini belirtiyordu. Kemal çeşitli el işlerinde çalıştığı için bu tür davranışları normal karşılıyordu. Yıldızlar kaybolmaya ay ışığı etkisini yitirmeye başlamıştı. Kemal’in önünde bir saatlik işi kalmıştı, onu da bitirdiği zaman parayı hak ediyordu. Gözleri sapta ve dişli de idi bitsin diye fazlaca doldurup makinanın havuzun içine salıyordu.
Motor kayışları ara sıra zorlanıyordu bu durumdan mal sahibi memnundu fakat babası sinirleniyor ara sıra Kemal'e ters bakıyordu. Kemal bu sırada biraz yavaşlayıp ayarlamak zorunda kalıyordu. Kemal’in prensibi makine sahibi kim olursa olsun normal bir şekilde çalışmaktı. Gün ağarmak üzereydi, ezanlar okunmuştu, horozlar ötmüştü. - Selma erkenden kalkmıştı ki Kemal’i yanında zannetti yorgunlukla uyuya kalmıştı sağa sola baktı Kemal yok el işine gittiğini hatırlayınca ‘’hala gelemedi zavallı kocacığım’’ diyerek iç geçirdi. Güneş doğdu herkes işine gidiyordu öğütme işi bitmiş sahibi yeri tırmıklıyordu. - Kemal elindeki dişliyi yere bıraktı ve tangırtı çıkmasın diye eline atkı aldı, kıyılmış ezilmiş sapları eleyerek içerisindeki taşları süzüyordu, yerde kalan çakılları makine içine atmadı ve kelleleri eliyle toplayıp attı alet yavaşladı ve stop etti.
- Mal sahibi saatine baktı iş tahmininden de geç bitince suratını astı mal sahibinin eşi: ’’Eline sağlık oğlum sayende buda bitti’ ’dedi. - Kemal:’’ Müsaade ederseniz ben gideyim, banyo yapacağım daha Isparta’ya gideceğim parayı siz hesap edin eve gönderin’ ’dedi. Kemal sendeleyerek yavaş adımlarla eve kendini zor getirebildi. Selma hayvanlara bakmış temizlik yapıyordu. Kemal’in geldiğini görünce hemen su ısıttı, Kemal ise evin minderine uzanıp sızdı kaldı. Annesi ve eşiyle bile konuşamadı. 31-7-1982
YOLCULUĞA ÇIKIŞ
- Babası onun Isparta’ya gideceğini bilmiyordu. Traktörle geçerken Kemal’in annesine, babası bazı emirler buyurdu, annesi de durumu bildirdi. Babası pek memnun olmadı ama işin içinde hastalık olunca hiçbir şey diyemedi. Kemal hafif sıza dursun Selma banyoya sabun ve birde kese getirdi. Annesi de kahvaltı hazırlıyordu. Havada giden uçağın sesiyle Kemal uyandı hemen saate baktı ki vakit geç oluyor. Isparta’ya araba saat dokuzda, onda, on birde vardı. Saat sekiz buçuk olduğuna göre Kemal dokuz arabasına yetişemem diye düşündü ve on arabasıyla gitmeye karar verdi. Yukarıya çıktı Selma'yı çağırdı, banyonun hazır olduğunu görünce içeriye girdi ve su dökülmeye başladı. Selma da bir taraftan sırtını kese yapıyordu. Kemal’in saçları sık olunca saman içine yerleşmiş kolaylıkla açılmıyordu. - Selma sodalı suda ısıttı ve başını ayrıca onunla yıkadı, kurulandı aynaya şöyle bir baktı, sakalları çıkmıştı bu suratla nasıl giderim diye eşine dert yandı. - Selma da : ‘’Ne olacak alan aldı, satan sattı seni beğenecek mi var?’’ deyince - Kemal de: ’’Hayır olmaz salkım saçak Isparta’ya gidemem evet köylüyüm ama benimde gururum var’’ dedi. Selma Kemal’i haklı görünce tıraş takımlarını getirdi.
Güğümün dibinde artan Sıcak suyla tıraş olmaya başladı. Aşağıdan yükselen bir ses vardı bu ses annesinin sesiydi. Ne olur ne olmaz gayesiyle yukarıya çıkmamıştı, ses yavaştan anlaşılmaya başlamıştı: - ‘’Haydi, gelin, Kemal gelin artık sofranız hazırlandı yemek yiyeceğiz’’ deyince - Selma: ’’Geleceğiz anne Kemal tıraş oluyor ‘’ dedi. Ses kesildi Selma bayramlık elbiselerini büyük ceviz bavulun içinden çıkardı, gözüne çorap ilişti giysem mi giymesem mi acaba diye düşünüyordu. Selma daha önce kazaya gitmiş ama hiç şehir yüzü görmemişti, birde şalvar vardı ortalıkta onu giysem daha da acayip olur diyordu ve döktü düşündü kumaş pantolon giymeye karar verdi. Yeşil renkli pantolonunu giydi, altına da beyaz çorap giydi, üzerine pembe diz kapağına kadar elbise giydi, yanına da yedek kendi elleriyle ördüğü yelekle ceketi aldı, çantasına da mendil ve naylon poşet koymayı unutmadı. Kemal tıraş olurken Selma birden karşısına çıkınca Selma’ya dönerek: - ’’ Huri mi sin? Melek misin? Bu ne güzellik, seni beğenecek birimi var yoksa?’’ deyince. - Selma: ’’Sen değimi sin köylüyüz ama bizimde kendimize göre gururumuz var diyen.’’ - Kemal, Selma'nın gözlerine baktı bir eliyle tıraş olurken dalgınlıkla yüzünü kestirdi. Selma kanı görünce üzüldü. -Selma: ’’Ben aşağıya gideyim bari şimdi izleyeceğim derken dudaklarını da keseceksin’’ dedi ve aşağıya indi. - Kemal yüzündeki kanı beyaz bir taşla durdurdu ve kalan yerleri tıraş etti. Yüzünü kolan yağı ile ıslattı ve kesik yerler sızlamaya başladı, sızıyı kessin yumuşatsın diye hafiften yağ sürdü.
Odasına girdi ve üzerini giyinmeye başladı, giyinirken eşi geldi: - ’’hadi Kemal daha kazaya gideceğiz daha taksi bulman lazım.’’ Selma Kemal’in giyimine dahi dikkat etmeden hızlıca aşağıya indi. Kemal önce siyah çoraplarını giydi sonra askerden getirdiği mavi takım vardı onun pantolonunu giydi ve üzerine beyaz gömlek giydi, kravat takmayı uygun görmedi ceketi de eline aldı ve aşağıya indi. - Annesine: ’’Anne hizmet ettiğim yerden para geldi mi?’’ diye sordu. Annesi de :- Hayır oğlum ben buradaydım gelen giden olmadı’’ deyince. Kemal’in sinirden başı döndü hazır katılmış çayı bile içmeden harman yerine gece ki çalıştığı yerin sahibine koştu. Kemal sinirli ve terliydi daha Kemal bir şey demeden mal sahibi:- ’’Ne o hayrola! Kemal bir şey mi oldu?’’ deyince Kemal: ’’Sen daha iyi bilirsin, durumu sen bilmiyorsun ama Melek teyze biliyor’’ dedi. Melek teyze mal sahibinin eşiydi oda oradaydı ve kocasının kulağına fısıldadı:- ’’Kemal'e acilen parasını verelim ‘’dedi. Mal sahibi oğlunu eve gönderdi:- ‘’Oğlum filan yerde cüzdan var alda gel’’ dedi. Kemal ayakta zor durabiliyordu çocuk koşarak eve gitti cüzdanı getirdi.
Mal sahibi Kemal'e parayı verdi hesap zaten belliydi: ’Kusura bakma oğlum burayı halledelim derken unutmuşum’’ dedi ve Kemal’in avucuna parayı saydı. Kemal: ’Önemli değil’ hakkınız helal edin ’diyerek parayı alır almaz eve döndü. Selma giyinmiş kuşanmış merakla bekliyordu, ya birde vermezlerse nasıl gideceğiz diye düşünüyordu. - Kemal geldi parayı aldığını söyleyince içi rahatladı. Yemeği yediler Selma bazı ufak tefek ayaküstü işleri yaparken Kemal de taksi tutmaya gitti. Vakit gelmek üzereydi. Kemal bir türlü taksi bulamadı ve kazaya telefon etti, önce bilet almadan yer ayırttırdı ve birde taksi çağırdı köy kahvesinin önünde bekliyordu. Arabanın hareket etmesine on beş dakika vardı taksi korna çalarak geldi ve Kemal taksiye bindi, eve kadar geldiler. Selma heyecanlı hazır durumda bekliyordu. Ne olur ne olmaz diye vedalaştılar bu sırada Selma'nın annesi de geldi ve yolda yersiniz diye pasta verdi. Selma ve Kemal arabaya bindiler ve yola çıktılar, daha köyden çıkmadan Selma çeşitli hayaller kurmaya başlamıştı kocasına inşallah yabanlara gideriz diyordu. Kemal yabanın ne demek olduğunu biliyordu ama fazla arzulamıyordu.
Taksi şoförü arada bir Kemal'e bakıp para vermesini bekliyordu. Kemal parayı çıkardı verdi kazaya geldiler ellerinde sadece bir çanta vardı bagajları yoktu. Selma arada bir annesiyle gelip kazayı yani ilçeyi görüyordu. Selma beklerken Kemal bileti ayırttığı yerden almaya gitti büfeden de içecek alıp geldi. Selma'yla birlikte otobüse çıktılar. 1-8-1982
YOLCULUK
Kemal’in eşi koltuk numarasını bilmiyordu ama yine de önden yürümek zorundaydı gidecekleri mesafe yakın olduğu için onlara bilet arka koltuktan düşmüştü. Kemal teker üstünde gitmekten hiç hoşlanmazdı, şansından da teker üstü gelmişti. Selma önde olduğu için Kemal ona seslendi:- ’’Numaramız; Yirmi dokuz, otuz oraya otur’’ diyordu. Selma büyük otobüslerle hiç yolculuk yapmadığı için numaranın nerede olduğunu bilmiyordu. Kara gürültüye yürüyordu zaten otobüse biner binmez uçak gibi büyük geldi gözüne. Yolcuların çoğunluğu aşağıda idi çünkü otobüs uzak yoldan geldiği için orada mola vermişti. Kemal rahatlıkla hareket edebildiği için yerini kolaylıkla buldu. Selma iki koltuk ileriye gitmişti ve onun elinden tuttu yirmi dokuz numaraya oturttu kendisi de otuz numaraya oturdu.
Kemal, bu sırada saatine baktı otobüsün hareket etme saati gelmişti ama şoför yazıhaneden bir türlü çıkmıyordu ve tartışıyordu nedeni ise yazıhane dalgınlıkla aynı koltuğu iki kişiye satmıştı. O diyordu benim yerim öbürü diyordu benim yerim ortalık mahşer yerine döndü. Birisi karı koca diğeri ise bekardı ama bir türlü anlayış gösterip yerini vermiyordu olay yaratıyordu aslında ikisi de haklıydı. Gürültü git gide artmıştı Selma heyecanla otobüsün hareket etmesini bekliyordu, Selma olayı pencerenin kıyısından perdenin arkasından izliyordu. Kemal bu tür olayları normal karşılıyordu çünkü askerde jandarma olunca daha beter olaylarla karşılaşmıştı.
- Selma ise vururlar mı birbirlerini öldürürler mi diye telaşlanıyordu. - Kemalde eşine ‘’merek etme buranın polisi var jandarması var’ ’diyordu. Bu sırada bir cip dolusu alaydan jandarma bir kaçta ayrı yerden polis geldi kalabalığı dağıttılar ve yolcularda yerini aldı, lakin bilet sorunu geç çözümlendi. Kemal ve eşi otobüse erken bindikleri için çalışmış gibi su içinde kalmışlardı. Şoför yerini aldı otobüsü çalıştırdı ve yüksek sesle korna çaldı sağa sola dağılan yolcularda geldi zaten bir yandan da yazıhane sahibi hoparlörle anons yapıyordu aşağıda kimse kalmadı kapılar kapandı.
Selma'nın gözü arabanın hareket edişinde idi araba sinyali verdi muavin” - Sen gaza bas ağabey devam et” diye bağırdı. Şoför hafiften gaz vererek vitese taktı debriyajdan ayağını kaldırarak korna çaldı hareket etti. Selma'nın bu ilk yabana çıkışı olduğu için çok meraklı ve heyecanlı idi. Bir an önce kaza hududundan kurtulmak istiyordu, çünkü o muhiti biliyordu. Amacı bilmediği yerleri öğrenebilmek idi. Kemal koltuğu hafiften yatırarak uyumak istiyordu çünkü üst üste çalışmaktan olabildiğince yorgun ve uykusuzdu iki saatlik yolda uyuyabilmek ve biraz dinlenmek istiyordu. Selma ise gözlerini iyice açmış kuş uçurtmuyordu. Bazı yolcuların dikkati de üzerinde toplanıyordu. Kemal Selma da uyusun diyerek koltuğunu hafif arkaya yatırmıştı, fakat Selma uyumak istemiyordu her şeyi yerli yerinde izleyip halı dokuduğu, çalıştığı arkadaşlarına anlatmak istiyordu.
Kemal ise bu yoldan daha önce birkaç defa geçtiği için fazla merak etmiyordu. Otobüsün üst kapağından gelen hafif serin hava Kemal’i uyutmuştu, Selma herkesin kendine baktığını zannediyordu ve sıkılıyordu, yalnız izlemenin tadına varamıyordu çünkü gördüğü geçtiği yerlerin nereler olduğunu bilemiyordu. Otobüs giderken büyük bir köyün içinden geçti, Selma bu köyün neresi olduğunu merak etmişti. Kemal’in sinesini silkeleyerek:- ‘’Uyan ‘’ dedi. Kemal öyle bir dalmıştı ki gözlerinin yarısını açarak: ’’Ne var? Yoksa Isparta’ya mı gedik?’’ diye sordu. Selma:-’’Hayır gelmedik’’ dedi. Kemal’de: ’’Niye uyandırdın o zaman, insan böyle uykudan uyandırılır mı? Diye söylendi. Selma yolculuktan acizlik getirerek:’’ Yirmi yılda bir yolculuğa çıkıyorum, sende uyuyorsun hiçbir şey öğrenemiyorum, hiç değilse şu köylerin ismini bari söyle. ‘’ Kemal eşine hak vermişti gerçekten Selma'nın ilk yolculuğu idi. Ona yardımcı olmak zorunda olduğunu hatırladı ve uykusunun açılması için muavinden su istedi. Selma ‘’Bana da iste ‘’dedi. - Kemal muavinin duyacağı bir biçimde ‘’iki olsun’’ diye seslendi. Muavin iki adet su getirdi birini Selma’ya birini Kemal'e verdi. Suyu içtiler sohbet ederek gidiyorlardı ve Selma'nın dışarı izlemekten ve kadın hastalığı yüzünden midesi bulandı, istifra edecek duruma geldi. Hemen çantasındaki naylon poşeti çıkardı. Kemal istifra edecek diye çekiniyordu nede olsa kocasıydı mahcup düşmek istemiyordu ama ne yapılabilir diki her yolu denedi olmadı sonra Selma cama doğru başını çevirerek ağzına iki eliyle poşeti kaldırdı ve midesinin bir kısmını poşetin içine bıraktı.
Gözlerinden yaş aktı, su gibi terlemişti. Kemal sağa sola bakıyordu bir gören var mı diye herkesten önce muavin fark etmişti ve sıradan kolonya dökmeye başladı. Kemal kusmuk dolu torbayı dışarıya pencereden atmayı düşünüyordu ve perde çeker gibi yaparak üst camdan aşağıya fırlattı. Muavin kolonya dağıtırken eline yedek poşet almıştı. Sıra Selma’ya geldi çokça kolonya döktü poşeti de buyur yenge diye verdi. Kemal yerden yere geçiyordu. Ne yapsın ki eşinin ilk yolculuğu idi vaziyeti idare ediyordu.
Selma sakinleşti gözüne büyük bir su birikintisi ilişti:- ’’Kemal burası ne? ’Diye sordu. Kemal öfkeliydi: ’’Sağa sola bakmayı bırak ta uyumana bak’ ’Diye söylendi. Selma arsızlık ederek: ’’Bilerek yapmadım ya oldu işte’’ dedi. - Kemal’de: ’’Beni mahcup ediyorsun mademki istifra edecektin niye? Çok yemek yedin’ ’diyerek söylendi. Bazı bilgiler verdi, görünen suyun Eğirdir gölü olduğunu söyledi. Kırk beş dakika kenarından yol gittiler. Selma, kayıkları, dalgaları seyrediyordu bazen de gözü kararıyordu. Eğirdir'e geldiler yarım saatlik yolları kalmıştı. Selma Eğridir’i görünce:_’’ Isparta’ya mı geldik? ’dedi. Kemalde:- ’’Hayır burası Eğridir’’ Bu sırada dünyaca meşhur kemik verem hastanesini ve Can adayı gösterdi. Manzarası çok ilgi çekiciydi. Otobüs oradan yolcusunu alır almaz hemen Isparta’ya hareket etti. Selma dağa tırmanan askerleri görünce baktı kaldı:-’’Ne askeri bunar? Nereye çıkıyorlar? Kemal’’ deyince.- Kemal cevap verdi: ’Onlar Türkiye'nin en güçlü komando askerleri’’ dedi. Tepeyi aştılar çeşitli köyler gözüküyordu ama daha Isparta’ya gelmemişlerdi. Kemal eşine’ ’Yaklaştık’’ dedikçe Selma'nın heyecanı artıyordu. Sanki hasta değil de gezmeye gidiyor gibiydi. Kemal kimliğini yanına almayı unutmamıştı çünkü işçi bulma kurumuna uğrayıp işlem hayatını yenileyecektir. Bir taşla iki kuş vuracaktı.
İş verenler işçiyi kurumdan talep ediyordu. Tepenin birini daha aşınca Isparta görünmüştü. Yaklaştıkça nokta gibi evler görünüyordu. Kemal Isparta'yı tam olarak tanımadığı için bilgi veremiyordu. Sadece fabrikaları ve hastaneyi gösteriyordu. Selma görmediği manzaralarla karşılaşınca şaşkınlığa uğradı, baktıkça bakıyordu. Gayesi arabadan inip dolaşmaktı. Otobüs İzmir'e direk geçeceği için Isparta yolcularını müsait bir yerde indirdi garaja uğramadı. 2-8-1982
ISPARTA DA GEZİNTİ
- Selma:’’ şükür Isparta’ya kazasız belasız geldik’’ diye söyledi. İndikleri yer çarşıya uzaktı, taksi tutsa harçlığı azalacaktı. Selma çarşının ne kadar uzakta olduğunu bilmiyordu. Selma’ya hadi gidelim: -’’ Hastaneye gitsek şimdi çok geç olur. Öğle ezanı okunmak üzere mecburen özel doktora gideceğiz’’ - Selma: ’Nereye kadar gideceğiz uzak mı? ’Diye sordu. Karşıda yüksek bir bina görünüyordu. O da Isparta oteli kadar yüksekti o yüzden yakın görünüyordu. Kemal orayı tarif etti. Selma'nın yol yürümeye fazla takati kalmamıştı çünkü onu yolculuk iyice sarsmıştı birde istifra ettiği için midesi boştu güçsüz hale gelmişti. Kemal’in yanına yaklaştı beraber yürümeye başladılar. Çantayı Kemal almıştı . - Kemal Selma’ya: ’Koluma girsene’ ’diye seslendi. - Selma’da: ’’Ben utanırım ‘’diye cevap verdi. Oysa şehirde herkes biraz daha özgürdü, kol kola yürümenin sakıncası da yoktu. Görenler onların köylü olduğunu rahatlıkla fark edebiliyorlardı. Selma'nın gözü; Kalabalık caddelerde, yüksek binalarda, sıralanmış mağazalarda, şehir içinde yetişen çamlarda, çiçeklerde idi sanki onları gördükçe sevincinden uçuyordu.
- İçinden neler hayal ediyordu, ah bir buralara gelebilsek, buralarda yaşasak diyordu içinden, oldukça dalmıştı. Bir yoldan geçilecekti. Kemal önden gidiyordu ve eşi arkada kalmıştı. Garaj tarafından hızlı bir otobüs geliyordu. Selma onu görmemişti ama Kemal görmüştü Selma'nın dalgın olduğunu hissedince hemen elinden tutarak hemen kaldırıma çekti, bozgunluk yarattı çok kızmıştı: - Ne bakıyorsun sağa sola bizi görenler bunlar köyün safı mı desinler, hemen benim koluma gireceksin, yanımdan ayrılmayacaksın’’ dedi. Selma mecburen koluna girmek zorunda kaldı ama tam olarak beceremiyor ara sıra Kemal’in ayağına basıyordu.
Isparta oteline yaklaşmışlardı. Kemal iki üç ana caddeden başka bir yer bilmiyordu. Selma:’’ Bana köyde filan doktor iyi anlıyor ana muayene olun dediler, onu bulalım’’ - Kemal: Onu şimdi nereden bulacağım? Levhaları okuruz kadın hastalıkları yazan yere gider muayene oluruz. - Selma: ’’Olmaz ben ona muayene olmak istiyorum’’ diye ısrar etti. Kemal eşini kıramadı ve hastane caddesine geldiler, aramaya başladılar. Kemal neyin kime sorulacağını biliyordu, kafası çalışıyordu. Bir doktor eczacıya sorulurdu çünkü eczacılar yazılan reçetelerden doktorları tanıyor adreslerini iyi biliyorlardı.
- Kemal köşedeki bir eczaneye girdi ve o doktoru sordu. Eczacı yakında diyerek yerini tarif etti. Selma doktorun muayenesinin yakın olduğunu duyunca çok sevindi. Kemal eczaneden çıktı cadde kalabalık olunca kol kola girmeyip yan yana yürümeye başladılar. Giderken Selma'nın gözü bir karı kocaya ilişti bir oğlan çocuğunun elinden tutuyorlardı birde bebek arabasında yatan minik bir kız çocuğu vardı. - Kemal eşinin ne düşündüğünü biliyordu. Selma, içinden şu giden mutlu aile gibi olabilsek keşke bizde diyordu. Kemal’in gözü levhalarda idi doktorun yerini bulabilmek için yazıları okuyordu. Nihayet doktora geldiler kapıdan içeriye girdiklerinde çok uzun bir kuyrukla karşılaştılar. Önce isim yazdıracaklardı, yeri öğrendiler ve gidip yazdırdılar muayenehane kalabalıktı vakitte oldukça geçmişti.
- Selma kocasına duyabileceği şekilde: ’Demedim mi sana bu doktor iyiymiş diye bak millet buna gelmiş’’ dedi. Kemal cevap vermedi çünkü köye akşama gidemeyecekleri için tanıdık bir hem şehri evinde ya da otelde kalacaklardı, otel için paraları yetersizdi. -Selma’ya - Kemal şunu söyledi. Kemal: ’Sen onu düşünüyorsun, bense nerede kalacağız? Diye düşünüyorum otele paramız yetmez oysa biz bugün geri döneriz diye tasarlıyordum.’’ Selma: ’Sen onu düşünme burada benim çocukluk arkadaşım var Kadri ye onu buluruz’’ deyince. - Kemal: ’’Yaşar benimde arkadaşım ama onu nasıl bulacağız?’’ dedi. - Selma: ’Doktoru nasıl bulduk, onu da öyle buluruz’’ deyince Kemal sustu. - Kemal: ’Eşine hadi gel sıra gelinceye kadar karnımızı doyuralım’ ’dedi. Birlikte bir lokantaya gittiler, içeride müşteriler oturuyordu. - Selma kocasının kulağına fısıldadı: ’Ben bu kadar erkeğin içinde yemek yiyemem’’ dedi. Onları bir garson karşıladı: - ’’Buyurun yenge merdivenden çıkın yukarıda aile yerimiz var’ ’dedi ve birlikte çıktılar ve bir masaya oturdular. Çevrede başka aile yoktu ama aşağının gürültüsü yukarıya duyuluyordu, tabi ki onlarınki de aşağıya duyuluyordu. - Kemal: ’Yavaş konuş sesimiz aşağıya duyuluyor’’ dedi.
Bu sırada garson geldi: ’’Buyurun ağabey ne yiyeceksiniz? ’Diye sordu. - Kemal birdenbire şunu getir demedi: ’Yemeklerden ne var? ’diye sordu. Garson hızlıca saymaya başladı. Sema hiçbir şey anlayamadı. - Kemal eşine: ’Ne yiyeceksin? Diye sordu. Selma böyle şeylere alışkın olmadığı için: ’Sen ne yersen bende ondan yerim’’ dedi. - Kemal iki adet tas kebabı söyledi. Selma etli yemeği görünce sevindi, kaşığı ile yemeğe başladı. - Kemal: ’Bu etleri çatal ile yiyeceksin’’ dedi. Selma, çatal kullanmasını bilmiyordu, ete bastırırken tabaktan dışarı yemeğin suyunu sıçrattı.
- Kemal:’’ Nasıl istersen öyle ye canın ne isterse sana yedireceğim ‘’dedi. Karınlarını doyurdular. Selma'yı doktorun salonuna oturttu daha sıra çoktu Kemal bu sırada eşine: ’’Sen burada bekle ben bir işçi bulma kurumuna gideyim kayıt yeniletmeyi düşünüyorum, bakarsın buralarda kendime bir iş bulurum’ ’dedi. - Selma: ’Hadi madem tez gel. Allah işini rast getirsin’’ dedi. - Kemal işçi bulma kurumuna vardı iş istedi. Selma ‘da bu sırada hayaller kuruyor, ara sıra yanındaki insanlarla sohbet edip tanışıyordu. Konuştuğu kadınlardan biri hemşerisi Kadri yenin yakın komşusu çıkmıştı -Selma’ya:’’ köylüsünüz galiba vakitte geç oldu nerede kalacaksınız? ’diye sordu. Selma: ’Ya otelde ya da bulabilirsek Kadri ye diye çocukluk arkadaşım var onun evinde kalacağız’ ’dedi.
Kadına Kadri ye sözcüğü yabancı gelmedi: ’Siz Şarkikaraağaç'ı mısınız?’’ diye sordu. - Selma:’ Evet ‘’dedi. - Kadın: ’Tamam Kadriye benim mahalleden komşumdur, isterseniz sizi oraya götürebilirim’’ dedi. - Selma artık o kadınla samimiyetini artırdı ve sohbet etmeye başladılar. Kemal bu sırada kaydını yeniletiyordu. İşçi bulma kurumundaki memur: - Sen şimdilik git iş oldu mu biz sana mektupla bildiririz’ ’dedi. Kemal içi rahat oradan ayrıldı ve sağa sola gitmeden doğru eşinin yanına geldi. Selma’ya sıra gelmek üzereydi. - Selma: ’Merakla nasıl işlerin yolunda gitti mi? Bari’’ dedi.- Kemal’de boynunu bükerek: ’’İş olursa mektupla bildirecekler’’ dedi. Fazla konuşamadan sıra geldi, ismi okundu muayene için içeri girince, Kadriye'nin komşusu dışarı çıktı ve Kemal'a:’’Hoş geldiniz’’ dedi. - Kemal bir den bire yabancı bir kadının hoş geldiniz demesine çok şaşırdı ve mahcup bir şekilde: ’Hoş bulduk’ ’dedi. Kemal de muayene odasına girmek istiyordu fakat kapıdaki hemşire hanım izin vermedi. Mecburen yerine oturdu çevresi tanımadığı kadınlarla dolu olunca çok utanıyordu, kafasını yere eğiyor, boynunu büküyor, etrafına dikkatli bakamıyordu.
Arada bir saate bakıp vaktin geç olduğunu biliyordu, kazanın arabaları da gitmişti otobüsler mesafe yakın olduğu için bilet vermiyorlardı. Hasta kadın ayakta gidemezdi nihayet Selma'nın muayenesi bitmişti. Doktor Kemal’i içeri çağırdı ve bazı sorular sordu Kemal cevapladı. Doktor Selma’ya bazı önerilerde bulundu, çocuğun olup olmayacağı konusunda herhangi bir şey söyleyip ümitlerini kıramıyordu ve onları umutlandırıyordu:- ’ Bu alacağınız ilaçların çok faydası olur’’ diyordu. - Kemal: ’’Borcumuz nedir? ’Diye sordu. Doktor: ’Beş yüz lira yeter’’ dedi. Kemal rica etti: ’Doktor Bey biliyorsunuz biz uzaktan geldik rica etsek dört yüz lira yetmez mi? Deyince doktor kıyamadı ve kabul etti, muayene odasından çıktılar. Kemal saatine bakıyordu arkadaşı yani hemşerisi yaşar işten şimdi çıkmıştır. İş yerine varsak cevap vermezler diye kendi kendine tasalanıyor ve çok düşünceli duruyordu.
Onların çıkmalarını Kadriye'nin kapı komşusu bekliyordu. - Selma Kemal'e: ’’Ne düşünüyorsun? Deyince. Kemal: ’Bu gecelik kalacak yer düşünüyorum’ ’diyerek cevap verdi. - Selma sürpriz olsun diye kocasına durumu bildirmedi. Kadriye'nin mahalle komşusuyla birlikte doktorun salonundan çıktılar. - Kemal ona hoş geldin diyen kadının onlarla beraber gitmesine şaşırıyordu. Giderlerken o kadın:_’’ gelin ilaçları şu eczaneden alalım, bazıları benzerlerini veriyorlar fayda etmiyor’ ’dedi. Giderken bir bakkal denk geldi Kemal ne olur ne olmaz diyerek bir ekmek aldı ve eczaneye girdiler. Diğer kadın ilaç alırken Kemal eşinin kulağına fısıldadı: - ’’Kim bu kadın? Niye bizimle geliyor?’’ dedi. - Selma: ’Sonra söylerim dedi. ’Kemal meraklanmaya başladı. İlaçları aldılar yine birlikte eczaneden çıktılar. Selma o kadının yanından gidiyordu, Kemal de onar dan ayrılıp bir otel bulmak istiyordu. Ortalık iyice kararmaya başlamıştı, otobüsün saati geçti ve yayan yürümek zorunda kaldılar. Kemal gidiyordu ama nereye gittiğini bilmiyordu.
İçinden galiba bize acıdı misafir edecek diyordu. Kemal Isparta'yı iyice tanımadığı için gittiği caddeler sokaklar çok yabancı geliyordu, ana caddeden kurtulmuşlardı. Kadriye'nin mahalle komşusuna - Kemal seslendi: ’Hanım Efendi zahmet etmeyin, araba bulabilirsek gideriz, bulamasak bir otelde kalırız.’’ Dedi bu sırada kadın konuştu: - ’’Ben açık sözlüyüm zaten kirada kalıyoruz oturduğumuz ev çok dar sizi misafir edecek durumda değilim’’ deyince Kemal düşündü. Selma durumu açıkladı: ’Bu Hanım benim çocukluk arkadaşım Kadriye'nin mahalle komşusuymuş, muayenehanede tanıştık bizde, onların evini gösteriverecek ‘’ deyince Kemal’in içi rahatladı:
-’’Yahu deminden beri telaş içindeyim neden? Vaktiyle söylemiyorsunuz? ’dedi. Selma: ’’Sana sürpriz hazırlamak istemiştim’ ’dedi. Kemal: ’Böyle sürprize can kurban’ ’deyip eşinin elinden tuttu. Sokaklar biraz karanlıktı, o evler hep sonradan yapı olduğu için hepsinde ışık yoktu, ama evler çok yeniydi. Kemal o kadına : -’’Şayet ev uzaksa taksi tutalım’ ’dedi. - Kadında:’’ Hayır mahalleye geldik, şu sokakta köşe başındaki ev’ ’dedi. Kemal ve Selma çok mutluydular bir ekmek daha almayı düşünüyorlardı fakat dükkânın ışığı yanıyor ama içinde sahibi yoktu. Komşu kadın: ’Zile basın çıkar’ ’deyince. Kemal camdan içeriyi kontrol etti ekmek görünmüyordu. Kemal komşu kadına teşekkür etti. Yeşil perdeli penceren ışık belli oluyordu. Selma çok heyecanlıydı ve eve yaklaştılar. 3-8-1982
HEMŞEHRİ EVİNDE
Kemal kapıyı tıklattı bir taraftan zili arıyordu, nihayet karanlıkta eli zil düğmesine değdi ve zile bastı. İçerideki hemşerileri acı yavan kuru soğan yemek yiyorlardı. Kapı tıklayınca korktular biraz sonra zil çalınca Yaşar kalktı kapıyı açtı. Eşi içeride orayı burayı toparlıyordu. Kemal kapının tam önündeydi, Selma kenarda idi görünmüyordu. Yaşar Kemal’i görür görmez şaşırdı ve hoş beş sarılırken. - Yaşar: ’’Yengeyi de getirseydin bizim hanımın arkadaşı ya ara sıra sayıklıyor’’ - Kemal: ’’Onu da getirdim beraber gedik ‘’derken Selma karşısına çıktı.- Yaşar: ’Hoş geldiniz yenge, buyurun içeriye’ ’dedi. Selma ilk defa şehirdeki bir eve misafir oluyordu. Mahcup bir şekilde Yaşar'ın elini: ’’Hoş bulduk ağabey’ ’diyerek öptü. İçeriden Kadriye'nin sesi geliyordu:’’ - Kim o? Yaşar !’’diyordu. - Yaşar: ’Hiç kimse ‘’diye sesini kıstı. Eşine bir sürpriz hazırlamak istiyordu. Selma'nın aklı dışarıdaki zile takıldı basıyorsun, içerideki duyuyor kapı eskitmeye gerek yok diye düşündü. Birde kapı girişindeki aynalı ayakkabılık Selma gizlice aynada örtüsünü düzeltti, kendine çeki düzen verdi. Bu sırada içerideki ev sahibi Kadriye Hanım kimlerin geldiğini merak ediyordu ve koridor kapısını açtı ışığı yanıktı.
Ayna gibi hayal ettiği çocukluk arkadaşı Selma karşısına çıkıverdi: -’’Selma! Sen misin? Hangi yeller esti de seni buraya getirdi? ’diyerek sarmaş dolaş oldular bir müddet sarılı dururken - Yaşar matraklık olsun diye seslendi: ’Yeterin artık kıskanacağım. Selma hoş bulduk arkadaşım dedi ve tekrar kucaklaştılar. ’’Misafir oldukların evin bir oğlu, birde kızı vardı. Küçük kız uyuyordu ama büyük oğlan:- ’’Anne kim bunlar? ’diye soruyordu. Kadri’ye tanıştırırken, Selma çocuğu kucakladı bağrına bastı, Kemal’de cebinde şeker vardı çıkardı verdi, çocuğu oda sevdi. Kadri ye hanım sofrayı yeniden kurmak için kaldırdı, onlar yemeği tam olarak yememişlerdi. Kadri ye mutfağa dalınca Selma’da boş duramadı, kapı arkasındaki süpürgeye gözü ilişti ve eline aldı ve evi süpürdü. Yaşar’la Kemal sohbete başladılar. Televizyonun açılma saati gelmişti. Kemal daha önce televizyon görmüştü fakat Selma sadece adını duymuştu.
-Selma: ’Kadriye sana yardım edeyim mi? ’Diyerek mutfaktan içeriye daldı. Kadri ye misafirlerinin aç olduğunu düşünüyordu ve hazırlığı yaparken Selma’da domatesi, biberi yıkadı ve salata yaptı. Mutfak zengin sayılmasa da gerekli şeyler vardı. Kadriye buzdolabını açtı içinden yeşillik alıp salataya ilave etti. Selma'nın yüzüne serin bir hava esti. Selma: ’Ay Kadriye ne kadar güzel bir şey bu pahalı olmalı kaça aldınız? ’Dedi. Kadri ye fiyatını söyledi, kaplık yeni porselenlerle doluydu, çeşitli ve kullanışlı malzemeler vardı. Musluğu ilgi çekici idi, abdesthane , tuvalet, banyo fayans döşeliydi. Her yer suyu döktü mü ışıldıyordu. Selma bir köydeki durumu düşündü, birde tam bulunduğu yere baktı: - ’’Böyle yerde yemek yapmaya ne var, insan iştahla çalışır’ ’dedi. Kadriye ile sohbet ederlerken içeriden yabancı sesler geliyordu. Selma'nın dikkatini çekmişti. - Selma arkadaşına: ’’Galiba ayağımızı sürüdük, bak içeriden yabancı sesler geliyor’’ deyince. Kadriye gülümsedi:- ’’Onlar misafir değiller, televizyonun sesi’ ’dedi. - Selma: ’Nasıl yani televizyonda mı aldınız? ’diye sordu: - ’’ Daha bu ne ki alınacak çok şey var ama güç yetmiyor’ ’dedi. Selma hemen içeri girdi, bir büyük büfe ortasında da camın içinde insanlar görünüyordu. Yaşar Kemal'e: - ’’Şansınız varmış televizyonda bugün sinema var’ ’dedi. Selma bu sözleri duymuş ve çok sevinmişti, Kadriye'de: ’Evet inanın şanslısınız’ ’diyordu.
Film başlamadan yemeği yiyelim kaldıralım diye gayret ediyordu. Selma televizyondaki türkü söyleyen adama daldı. Kadriye bir sini içerisine yemekleri sıralamış ortaya getirdi ve bir sürahide su koydu, bardağa da doldurdu. - Hepsine: ’’Buyurun’ ’dedi. Selma bu sırada kendine geldi çantasındaki ekmeği çıkardı. Zaten Kadriye bayatlamasın diye fazla almamışlardı, ortalıktaki ekmek yetersizdi. Kadri ye hem sevindi ama hem de : - ’’Aşk olsun insan ekmeğiyle mi gelir? ’Diyerek sitem etti. - Kemal bir taraftan: ’Yenge ne olur ne olmaz diye aldık yanlış anlamayın’ ’dedi. - Yaşar, Kemal'e: ’’Haydi buyurun arkadaş’ ’dedi. Selma da çekinerek sofraya oturdu, yemekleri normal karşılıyordu, çünkü köyde daha kalabalık yemek hazırlanıyordu. Selma yemek yerken gözünü televizyondan ayırmıyordu. Bütün dikkatler üzerinde toplanıyordu. Kemal eşine: -’Televizyonu değil yemeği ye’’ dedi. Kadriye güldü: - ’’Normal, baban zenginliğine karşılık evinizde bir televizyon olmadı. ’Kemal sözünü kesti, yemeği yediler büyük çocuk filmi izlemek için uyumamıştı. Küçükte uyandı annesi onunla meşgul olurken Selma da sofrayı kaldırdı. Küçük çocuğunda gürültüden uykusu kaçtı. Kadri ye kalktı çay koydu, televizyondaki film reklama girmişti.
Selma da yerini aldı. Kemal oğlanı yanına çağırdı sevdi, Selma da küçüğü seviyordu, bir kocasına birde kendine baktı içinden dualar etti. ‘’Allah'ım kucağımızı doldur’’ diye. Kadri ye durumu anlıyordu:- ’’Allah'ım size de versin’’ diye oda dua etti. Isparta’ya gelişlerinin nedeni de buydu. Zaten Selma arkadaşına Selma: ’Ne mutlu size, televizyonunuz, buzdolabınız, makineniz, çeşitli şeyleriniz var. Bizim köydeki kuru odamızda kuru yataklar var, özgürlüğümüz bile yok’ ’dedi. Kadriye bu sırada içini döktü. - Kariye: ’’Evet hepsi de var kardeşim ama daha borcunu ödeyemedik, bizim sayılmaz’’ dedi. Yaşar eşine sinirli ve ters baktı, haklı olduğu için bir şey diyemedi. Kadriye kalktı mutfağa gitti çayı getirdi. Kemal her şeyin taksitle alındığını fark ediyordu çünkü yaşar fabrikada çalışıyordu, parası sınırlıydı. Çay içerken film başladı, güzel bir aşk filmiydi, tanınmış artistler oynuyordu.
- Selma iki de bir: ’’Şu filan değimi? ’diye soruyordu, çünkü daha önce kazadaki sinemaya gitmişti. Televizyondaki sinemayı dikkatlice seyrediyordu, filim çok acıklıydı Selma ara sıra ağlıyordu. - Kemal: ’Sus kız, bu gerçek değil sahte’ ’diyerek teselli ediyordu. Nihayet filmi izlediler bitti ve reklamlar başladı, ardından haberler derken televizyon kapanmıştı. Çocuklar televizyon izlerken uyuya kalmıştı. Dört hemşeri öteden beriden sohbete başladılar. Kadri ye çerez getirdi yediler. Selma şehrin adetlerini öğrenmeye başlamıştı. Önce kolonya, sonra şeker, sonra çay, sonra çerez bu onun için bir fırsat olacaktı.
Kadınlar uyuklamaya başlamıştı. Kemal’in yorgunluğu henüz gitmemişti, oda uyuklamaya esnemeye hazırlanırken - Yaşar eşine işaret etti eşi kalktı yatağı hazırladı ve çocukları odalarına götürdü. Kemal'e Yaşar pijama getirdi. Selma yattıkları odayı inceledi, köydekine nazaran bazı değişiklikler vardı. Selma çeşitli hayaller kurarken kocasının kollarında uykuya daldı. Sabah olmamıştı kendini köyde zanneden Selma erkenden kalktı ve pencereden baktı, değişik bir yer ne iş var nede uyku yatağa tekrar uzandı uyuyamadı perdeleri açtı güneşin doğuşunu, doğanın güzelliğini seyretti. Yaşar erkenden kalkıp, yemeğini yiyip, işine gitmişti. Pencereden Yaşar'ın gittiğini görünce Selma Kadriye'nin yanına indi. Kemal uyuyordu aşağıdan yükselen çocuk sesine uyandı ne kahvaltı ettiler. Kemal evden bilet almak için ayrıldı giderken gittiği yerleri işaretledi. Kazanın minibüsleriyle gitmek zorunda idiler ve tanıdık bir minibüsten iki tane bilet aldı ve gezerek eve geldi oradan vedalaşıp ayrıldılar. 4-8-1982
KÖYE DÖNÜŞ
Selma'nın içi rahattı artık çünkü bilet alınmıştı, tedavi olmuştu az çok şehir usullerini öğrenmişti kol kola girip otobüs garajına geldiler. Minibüsün tekeri değişiyordu. Saati geldikten sonra şoför: - Yolculara yarım saat daha buradayız’ ’deyince. - Selma: ’’Ne olursun! Kemal, bir daha buralara gelemeyiz, beni biraz daha gezdir.’’ - Kemal:’’ Ümitsiz olma ! Bakarsın nasibimiz, buradan ayrılmıştır, buraya geliriz’’ - Selma: ’Ya ! Buralara tez ısındım, çok sevdim Allah'ım burayı bize nasip eder mi?’’ Diyerek hem dua edip hem ümitlendi. Yakın çevreleri tanıyabilmek için biraz daha dolaştılar. Gezerken Kemal saate bakmayı unuttu sonra saatine bir baktı ki on dakika geçmişti. Şoför Kemal’i tanıdığı için bekliyordu. Kemal’le Selma koşarak geldiler. Kemal şoförden özür diledi. Şoför: -’’Önemi yok seni tanımasam burada bırakırdım’ ’dedi. - Kemal’de: Sağ olun ağabey’ ’dedi. Selma ile yerlerine oturdular. Selma yine cam dibine geçmişti. Şehrin içini çıkasıya kadar devamlı izliyordu, gözü arkada kalmıştı: - ’’Allah'ım bu ne güzellik, bu ne manzara, şükürler olsun’ ’diye geçiriyordu içinden. Şehirden çıkınca bir müddet daha şehrin hayalini gözünün önüne getirmişti. Kemal'e devamı sorular soruyordu. Kemal cevap vermekten bıkmıştı uyumak istiyordu. Selma naylon poşet almayı unutmuştu. - Kemal'e durumu izah edince Kemal: ’’ Ben şoförden utanırım mahcup olurum, isteyemem ağzını sıkı tut’’ - Selma: Gelene git denir mi, nasıl engel olacağım’’ dedi? Kemal’i bu durum rahatsız etmişti, bir çare arıyordu ve düşündü.
- Kemal: ’Tamam’’ dedi Selma’ya ‘’Çaresini buldum.’’ - Selma: ’’Peki nedir?’’ dedi Kemal: ’’Şu ilaç aldığımız yerden, ilaçları koymak için poşet vermişlerdi ya! Onu boşaltırız ona istifra edersin’’ dedi. Selma o poşete kıyamıyordu ama yine de tedbirli olmak zorundaydı. Kendini tutuyordu. Kemal yanındaki pencerenin perdesini kapattı ve uyumasını söyledi. Selma her yeri öğrenmek, izlemek istiyordu ama bu mümkün değildi. Kemal kolunu eşinin boynuna doladı. Selma Kemal’in kolunda uykuya daldı. Kemal’de onu izlerken daldı. Bu şekilde biraz kestirdiler. Virajlar oldukça sertti daima silkeliyordu. Giderken minibüs birden yavaşladı. Kemal hissedince uyandı. Bir baksa ki büyük bir kalabalık Kemal bir kaza olduğunu anlamıştı. - Selma’da:’’ geldik mi yoksa? Diyerek, esneyerek uyandı. Dağın yanında bir yerde idiler. Aşağısı uçurumdu, o uçuruma bir açık kamyon yuvalanmış, şoförle muavin ölmüş, araba parçalanmıştı.- Kemal Selma’ya durumu izah edince - Selma korktu: ’Ben, cesetten korkarım aşağıya inip bakamam’ ’dedi. Kemal yürekli ve soğukkanlı idi, aşağıya indi. Kalabalık adamlar cesedi çıkardılar, şoför yaşlıydı ama muavin daha on beş yaşları arasındaydı. Kemal, genç yaşta gözlerini yumdu diye çok üzülmüştü.
Bir ambulans geldi cenazeleri aldı gitti. Millet vah yazık diyerek yerlerini almıştı, herkesin uykusu kaçtı. Minibüs şoförü arabasını dikkatlice kullanmaya gayret ediyordu. Selma koltuğa yaslanıp cesedi görmemişti ama Kemal anlattıkça görmüş gibi oluyordu. Kemal anlatmayı bıraktı ona moral vermek için bildiği kadarıyla çevreyi tanıtmaya çalıştı. Selma’da dinliyordu yol bitmiyordu. - Selma: ’Kemal bu kadar uzun yolu kimler açtı ki acaba?’’ - Kemal: ’Bu yol ne ki, benim askerlik ettiğim yere tam geceli gündüzlü iki günde vardım’’ dedi. Uykuları iyice kaçmıştı birde o korkunç kazayı gördükten sonra kim uyuyabilirdi. İlerledikçe köyler, sıralanmış bağlar, sapsarı ovalar görünüyordu. Gördüğü manzaraların köydeki manzarayla bir farkı yoktu, yalnız bulundukları köy düzlük ise gördüğü yerler engebeli arazi idi. Giderlerken bir kazaya geldiler yamacında da güzel bir köy vardı. Gördükleri kaza yani ilçe kendirlerinkinden farklıydı izlediler.
Bu sırada şoför mobil cinin yanına yanaştı durdu. Benzin aldılar. Selma tuvalete gitmek istiyordu ama sabrediyordu. Usulca indiler sağa sola baktı tek bir tuvalet gördü. - Kemal eşine:’’ sen buna gir ben burada bekliyorum’ ’dedi. İşlerini bitirdiler şoför petrolcüye para öderken onlarda yerlerini aldılar ve hareket ettiler. Kemal kenarlardaki yazılan yazılardan kaç kilometre kaldığına bakıyordu. Ara sıra Selma’ya söylüyordu. Minibüsün içinde bir çocuk sesi duyuldu arka koltukta çocuklu bir aile vardı ses alabildiğine yükselmişti. Çocuğu sancı tutmuş durmak nedir bilmiyordu. Annesi ve babası mahcup oluyordu, bazı yolcular rahatsız olunca ikide bir arkaya ters bakıyorlardı. Fakat Kemal’le Selma bu sese hasretti. Çocuk sesi duyunca çocuğunun olmayışını hatırladı, yüzünü cama karşı döndü içini çekerek ağlamaya başladı.
- Kemal durumu fark etti eşine moral vermeye çalıştı anlayışlı davrandı. - Selma bir umutsuzluk içinde köye gidiyordu, arkadaşlarına ne cevap vereceğini şaşırıyordu. İlaçlar tedavi edecek mi acaba diyerek Kemal'e dert yandı. - Kemal: ’’Hayatım onlar büyük doktor, tedavi etmeyecek olsa hiç ilaç verirler miydi? ’Diyerek eşini teselli etti. Selma sustu bu sırada Kemal’in gözü kilometre yazısına ilişti. - Selma’ya ‘’Bak kazaya az kaldı yaklaşıyoruz dedi. Selma'nın içine bir sevinç düştü. Kazayı kuş bakışı izlemek istiyordu aslında köyü de görmek istiyordu fakat kaza engel olacaktı. Minibüs tepeyi çıkarken zorlandı ve şoför takviyeye takarak tepeye çıktı. Kaza kuş bakışı görünüyordu. Yaklaştıkça büyüyordu. Selma köyü, annesini, çevresini özlemişti. Çünkü gurbete hiç açılmayınca bir gün bile ayrı kalsa hasretlik çekiyordu.
Şarkikaraağaç ilçesine yaklaştılar bir fabrika rast geldi. - Selma Kemal'e: ’’Bu ne fabrikası? ’diye sordu. - Kemal: ’Maden fabrikası, gördüğün dağları, kayaları, taş parçalarını burası yutuyor’ ’dedi. Selma bir dağlara baktı birde fabrikaya baktı şaşırdı. Bu iş nasıl olur diye izlerken fabrikanın yanından geçip gittiler. Kazaya girdiler ve ilçe olmasına nazaran çok sakindi. Selma Isparta'yı görünce kaza gözüne adeta köy gibi göründü. İlçeye indiler biraz dolaştılar, vakit erkendi, karınları da acıkmıştı. - Kemal: ’Lokantaya mı girsek? Yoksa şuradan bir ekmek iki domates alıp tamı yesek? ’dedi. - Selma, titizdi paranın gitmemesi için ‘’köyde yiyelim veya ekmek alalım bir köşede yiyelim’ ’dedi. Köye gidecekleri taksi parasını lokantaya vermeye karar verdiler ve bir lokantaya girdiler. Karınlarını doyurdular.
Köydeki mahalle çocuklarını sevindirmek için Selma şeker aldı birde fırından somun ekmeği aldı yufka yemekten bıkmıştı. Fazla yükleri olmadığı için köye doğru yürümeye başladılar, kazadan ayrıldılar önlerine mezarlık geldi orada dua ettiler tekrar ilerlediler yolun yarısında bir tek araba yanlarına geldi durdu. Kemal binmek istemedi ama eşi çok yorulmuştu, nihayet bindiler. Araba sahibi: - ’’Nereden gelirsiniz? Kemal’’ deyince. - Kemal: ’Isparta’dan geliyoruz’ ’dedi. - Araba sahibi:’’ Ne o yoksa iş mi arıyorsun? ’deyince. - Kemal:’’ Evet’ ’diye cevapladı. Karımı tedavi ettirdim diyemedi. Arabaya bindiğine pişman olmuştu takır tukur gitmek yürümekten beterdi. Nihayet köye yaklaştılar.
Kemal mezarlığın yanında yönünü kıbleye dönerek dualar etti, Selma’ da aynı şeyi yaptı. Araba sahibi köyün meydanlığında onları bıraktı ve işine gitti. Kemal ve Selma birlikte eve geldiler. Annesi ve babası tarladan gelmemişlerdi. Kapı kilitliydi fakat Kemal anahtarın saklandığı yeri biliyordu. Kapıyı açtı bu arada Selma’da boş durmadı evin yapılacak işlerini yaptı yemek hazırladı. Kemal’de eline tırpan alarak yoncaları biçti el arabasına sardı getirdi. Annesi babası geldi hepside akşam hoşbeş edip yemek yediler. 5-8-1982
MİSAFİR TOPLULUĞU
Gelin sofrayı kaldırırken kaynanası namaz kıldı. Kemal’in canı sıkılmıştı köy kahvesine gitti. Babası da çalışmaya gitti, evde bir gelinle annesi kaldı annesi bir kenara çekilip uyurken Selma’da oya örüyordu bu sırada kapı çaldı gelin kapının penceresinden baktı gelen annesi idi durumu öğrenmeye gelmişti. Selma annesini içeriye aldı az biraz zaman geçmeden Gün naz komşuları geldi, bir süre sonrada Kemal'in gece çalıştığı kişinin eşi geldi, az zaman daha geçmeden başka bir kapı komşusu daha geldi. Selma hepsine cevap yetiştiremiyordu bu sırada Selma'nın bazı arkadaşları geldi oda dolmaya başladı, gençler bir odaya yaşlılar diğer odaya çekildiler.
Çaylar kaynıyor, çeneler oynuyordu. - Selma arkadaşlarının sorularını çekinmeden cevaplıyordu. Lakin Selma diğer odaya servis yaparken yaşlı kadınlar çeşitli sorular soruyordu Selma onlara ne cevap vereceğini şaşırdı. Her denilene he deyip geçmek zorunda kaldı. Kemal kahvede arkadaşları ile sohbet ediyordu, kahvenin bir televizyonu vardı gelen giden oynadıkça bozulmuştu. O günde güzel bir dizi vardı fakat kimse Mutlulukla izleyemiyordu, sağdan soldan bağrışmalar televizyonun sesini de engelliyordu. Kemal tiryaki değildi sigara dumanından çok rahatsız oluyordu elindeki çayı içip bitirdi ve sonra dışarıya baktı ay ışığı vardı lakin sigara dumanından hiç görünmüyordu, direkleri siyahlanmış lambalar Sin eklenmişti, içeride dumanlı bir hava esiyordu. Kemal çok sıkıldı ve arkadaşlarından müsaade istedi. Sokak lambaları sönmüştü Kemal kahveden ayrıldı eve doğru yürümeye başladı. Önünde yeni eşilen bir hendek vardı. Gözleri sigara dumanından uykusuzluktan bir hoş olmuştu, ay ışığı vardı ama önündeki koca duvar gölge yaratıyordu.
Kemal adımı atarken ayağının biri hendeğe kaydı üzerindeki yeni kıyafetlerini de çıkarmamıştı ve çukurun içine düştü. Bir müddet çukurun içinde oturdu, bazı yerleri incinmişti, onu gören olmadı zaten olsaydı da el aleme rezil olabilirdi. Kemal çukurun diğer yönüne tırmanmaya çalıştı. Orada eli bir cam parçasına takıldı eli biraz kesilmişti, yine de oradan çıkmak zorunda idi ve zorla çıktı üzeri tamamen batmıştı. Bir kısmı çamur bir kısmı toz toprak olmuştu. Durumundan dolayı çok üzgündü kimsenin yüzüne bakamayacak hale gelmişti. Kenar yollardan yürüyerek eve geldi. Kapıyı çaldı, evden öyle bir sesler yükseliyordu ki kapının çaldığını kim duyacaktı. Gençler bir tarafta yaşlılar bir tarafta sohbet ediyorlardı Kemal’in kapı çaldığını kimse duymamıştı. Kemal dışarıda kaldı cama vurmak istedi, perdenin yarığından içerisi rahatlıkla görülebiliyordu. Kemal önce içeriyi izledi bir baksa ki büyük bir misafir topluluğu içlerinde erkek olarak sadece küçük çocuklar vardı onlarda annelerinin dizinde uyuyakalmıştı, bazı ihtiyarlar uyukluyorlardı. Kemal içeriyi iyice izledikten sonra ne yapacağını şaşırdı, elinin kanı akarken donup kalmıştı, üzeri yarı çamurluydu. Bu halde onların arasına karışamazdı bir fikir düşünmek zorundaydı ve düşündü. Bahçenin etrafından dolaşıp eve girecekti, hayır bu olmaz gecenin bu saatinde orada köpekler vardır beni parçalarlar, bu fikir olmaz diye geçirdi içinden, bir fikir daha düşündü. Taş üstüne taş yığıp dama çıkabilirdi, bu olabilirdi ama tehlikeli bir işti, çevreden bazı düzgün taşları topladı üst üste yığdı ve çıkmak için tırmanmıştı. Tutunduğu bir küçük ağaç vardı oda çürüktü, tam çıkacağı zaman çürük ağaç kırıldı, altındaki taşlarda zaten düzgün değildi.
Kemal’le birlikte taşlarda her bir tarafa yuvarlandı. Gürültüyle millet çıkacaktı Kemal’de daha fazla rezil olacaktı, onun için düşer düşmez kendini toparladığı gibi kaçtı, bir köşeye saklandı. Gürültüyle çıkan misafir topluluğu taşlara baktılar ki bu bir hırsız işiydi. Misafirlerden birinin uyanık oğlu vardı onu kahveye gönderdiler. Kemal’i annesi hala kahvede zannediyordu. Çocuk koşarak gidip kahveye baktı, kahvede genç namına kimse yoktu, dört tane ihtiyar kalmış çene çalıyordu. Çocuk kahveden geldi ‘’kimse yok dört yaşlı amca oturuyor sadece’ ’dedi. Bu sırada Selma yukarı çıkıp odalarına baktı Kemal odada yoktu. İçini bir telaş sarmıştı. ’Nereye gitmiş olabilir?’’ diye söyleniyordu. Kemal saklandığı yerde bekliyor eli acıyordu, misafirlerin dağılmasını dört gözle bekliyor onlara görünüp rezil olmak istemiyordu. Ayağa kalkmışken misafirlerin bir kısmı dağıldı ve ardından diğerleri de dağıldı sadece Selma'nın annesi kalmıştı. Selma'nın annesi: - ’’Dünür hırsız bu kalabalıkta nasıl cesaret edipte giriyor? ’Dedi. Kemal’in annesi: - ’’Belki hırsız değildir Kemal’de olabilir’ ’dedi. Kemal kapıyı siper almıştı gireni çıkanı rahatlıkla görebiliyordu ve misafirler dağılınca Kemal eve geldi. Selma, Kemal nasıl olsa eve gelecek diye kapıyı kapatmadı, Kemal ışıkları yakmadan odasına çıktı. Selma yatak hazırlıyordu. Kemal’in ayak seslerini duydu salonun ışığını yaktı Kemal’i görür görmez afalladı. Çok korkmuştu, dilberin yeni elbiseler batmıştı, çok üzüldü. Selma, yüksek sesle sorular soruyordu.
Kemal eliyle ağzını kapadı: ’’Sus ! İçeride anlatayım olanları’ ’dedi. Odalarına girdiler ve Selma Kemal’in elindeki kanı görünce bayılacak gibi oldu. Kemal eşini sakinleştirdi. Durumu anlatırken bir taraftan da soyundu pijamalarını giyindi. Elini yüzünü yıkadı, eline yara bandı sardı. Tam yatağa yatacağı sırada kapı çaldı gelen Kemal’in annesiydi: - ’’Kemal geldi mi? Geldiyse anneni eve kadar götürüversin’ ’dedi. Selma kapıyı açtı. Annesi oğlunu görünce: - ’’Oğlum nerelerdeydin? Az kalsın eve hırsız giriyordu, çıkamadı düştü kaçtı’ ’dedi. Selma durumu biliyordu. Kemal’de durumu hissettirmedi: - ’’Olabilir anne ben kahvede değildim, bir arkadaşıma gitmiştim belki harman başındaki Çingenelerden biridir. Dikkatli olalım’ ’dedi.
Kemal iş elbiselerini giydi ve analığını evine kadar bıraktı eve döndü. Daha eşi uyumamıştı. Kemal başını yıkadı Selma'yla biraz sohbet ettiler. Kemal oldukça sarsılmıştı, sabah erkenden kalkıp pancar sulamaya gidecekti. Kemal yatar yatmaz uyuyakaldı eşi zaten ondan önce sızmıştı. Babası gece çalışmadan geldi ve taşları orada burada görünce kuşkulandı, kim yapabilir bunu diye düşünüyordu. Onunda aklına direk harman başındaki çadır kuran Çingeneler geldi. Eşi de olabilir diyordu. Babası silahını hazırladı pencereden pusu kurdu ve bir daha gelecek hırsızın bacağından vuracaktı, hiç uyumamıştı. Kemal’in annesi: - ’’Yeter artık yat yerine, gitti artık bir daha gelmez ki ‘’dedi. Vakit zaten geç olmuştu babası yemek yedim çay içtim derken sabah oldu, ezanlar okundu, horozlar öttü, annesi de uyuyamamıştı. Selma kendiliğinden kalkmıştı, yapılacak işleri yapıyordu. Kemal’in babası annesine emir verdi: - ’’Kemal’i uyandır motoru pancar tarlasına götürelim, orayı bugün sulasın’ ’dedi. Kemal’i uyandırmak için annesi kapıya geldi kapı zaten açıktı. Kemal serili yatıyordu, zorla uyandırmaya çalıştı. Kemal gözünü gönülsüz açtı, gergindi aşağıya indi vakit erken olunca kızmıştı ama annesini de kıramıyordu. 6-8-1982
HUZURSUZLUK
Babası, traktörü hazırlamış bekliyordu. Kemal üzerini giyindi aşağıya indi. Kapının avlusunda babasıyla karşılaştı babası Kemal'e -’’Nerede kaldın ulan? Şerefsiz insan’ ’deyince bu sözü eşi da işitmişti. Bu durum Kemal’in çok gücüne gitmişti. Kapıyı çarptı yürüdü, küçük su motorunun malzemelerini hazırladı, traktörün kasasına attı. Hortumu da annesiyle beraber omuzladılar kasaya attılar. Babası önce küçük motoru, büyük motorun arkasına taktı ve pancar tarlasındaki kuyunun başına koydu geldi. Kemal gerekli malzemeleri hazırlamıştı ve babası gelince kasayı büyük motorun arkasına bağladılar. Kemal evden ayrıldı, annesi ayrılırken oğluna: - ’’ Sakın huzursuzluk yaratıp kavga etmeyin’ ’dedi. Babası önde olduğu için bu sözü duymamıştı ve evden ayrıldılar.- Kemal kendi kendine bu köyden kurtulmanın bir yolunu bulmalıyım, ah bir bahane olsa, ah bir işçi bulma kurumundan kâğıt gelse diye hayal kuruyordu. Kemal tarlaya yaklaştığını fark edince ayağa kalktı ve tarlanın büyüklüğünü seyretti. Babası motoru kuyu başında durdurdu. Kemal kasanın kuyu başından taraftaki kapağı açtı ve gücü yetenleri indirmeye başladı. Babası da kuyunun su orantısını izliyordu. Hortumu birlikte kasadan indirdiler ve Kemal kuyunun arkasında bir ağaca uzattı. Zincirleri hortumun dörtte birlik bölümüne bağladı ve hortumu uzatmaya çalıştı. Babası yardım edeceği yerde Kemal'e:- ’’Ulan şerefsiz, hortumu yüzdürecek sin yavaş et’ ’diye bağırıyordu. - Kemal’de sinirli, kahırlı cevap vermek zorunda kaldı: - ’’Ne bekliyorsun yardım et de sallayalım ‘’dedi. Babası Kemal’i haklı gördü ve hortumun başından tuttu mesafeyi ayarladı Kemal’de bir taraftan zincirle asmıştı. Motorun oturacağı yeri de düzelttiler ve tekerlerin su kalıntıların dan göçmemesi için tekerlerin geleceği yerlere tahta koydular, motoru güçlükle yerine yerleştirdiler. Bu sırada motorun çeki kolu kırılmıştı. Küfrün bini bin para yağıyordu. Kemal’de dişini sıkıyor, sabrediyordu ve fazla karşılık vermiyordu.
Hortumu motora bağladılar lakin suyun kaçmaması ve çıkması için macun gerekliydi ve macunu evden getirmeyi unutmuşlardı. Babası Kemal'e: - ’Bir macun için motor çalışmasın, sen git macunu getir’ ’dedi. Köyün mesafesi uzaktı Kemal babasının kara çehresini görmektense macun getirmeye razı oldu. Kemal hızlı yürüyerek bazen de koşarak macun getirmeye gitti. Bu sırada babası boş durmuyordu, pancar tarlasının üst köşesine naylon hortumu sermişti, kovaya ipi bağladı. Kuyudan elini yüzünü yıkamak için su çekti. Bu sırada Kemal eve geldi ve macunu aradı bulamadı, annesi de nerede olduğunu bilmiyordu. Cebinden çıkardığı parayla macun aldı ve koşarak ter içinde tarlaya geldi. Babası saate bakıp kararıyordu. -Babası: Nerede kaldın ulan? Bak öğlen oldu’ ’dedi. - Kemal: ’Madem acele ediyorsun traktörle getirseydin’ ’dedi. Kemal’in kalp üstüne kalbi kırılıyordu devamlı huzursuz oluyordu. Hortumun bantlı yeri de macun landı ve Kemal motorun yağını, suyunu ayarladı. Babası bu sırada boş durmadı ve kuyudan su çekti motorun su deposunu doldurdu ağzını kapattı. Kemal bu sırada motoru çalıştırmak için kolunu taktı döndürdü motor çalışmadı tekrar döndürdü Kemal jikle çekmeyi unutmuştu. Babası kahretti kendinde döndürdü çalıştıramadı. Kemal jikle den olduğunu unuttuğunu anladı ve kendi tekrar ter fışkırtarak son gücüyle çalıştırdı fakat su çıkmamıştı, macunlar tam olarak sıkıştıramamıştı ve Kemal kendi eliyle sıkıştırdı. Babası bu sırada su takviye etti ve motora gazını verdi su çıkmıştı ve çalışmaya akmaya başladı. Kemal suya yön verirken babası fazla malzemeleri alıp traktörün kasasına koydu. Kemal'e seslenerek:- ’’Bugün gece gündüz burası bitecek, yarında bahçeyi sularız’ ’dedi. Öğle vakti olmuştu babası orada fazla kalmadı ayrıldı, Kemal yalnız başına kalmıştı. Eşinin azık getirmesini bekliyordu çünkü sabah kahvaltısını da yapmamıştı ve eşi de Kemal’i düşünüyordu bir taraftan da kahvaltı hazırlıyordu. Kemal’de yoğun çalışıyordu. 7-8-1982
SULAMA İŞLEMİ
Suladığı tarla dalgalı bir arazi olunca su kolaylıkla başa varmıyordu. Kemal sürekli yol açmak zorundaydı, su ter içinde kalmıştı. Kolundaki göleğe alnının terini sileceğim derken terli, nemli gözleriyle eşi Selma'nın geldiğini gördü ve içi rahatladı suya yol verdi ayarladı bu sırada Selma tarlanın başına gelmişti. - Selma ’’Kolay gelsin! Kemal ‘’ - Kemal: ’’Hoş geldin Karıcığım’’ dedi. İçi hüzün ve dert doluydu. Kenarda bir kavak gölgesi vardı oraya çekildiler. Kemal’in terli olduğunu görünce Selma sırtına bir ceket bürüdü, bir taraftan azık çıkısını açtı sefer taslarını birbirinden ayırdı. Kemal’in seveceği türde yemeklerden hazırlamıştı. Kemal iyice acıkınca yemeklerin kalitesine önem vermiyordu. Karınlarını doyurdular.
Kemal suyu çevirmeye gidince Selma kavun kesiverdi ve kocasını çağırdı. Kemal geldi ve sohbete başladılar. - Selma: ’’Kemal! Sizin evin işi hiç bitmiyor’’ - Kemal: ’’Sorma! Babamı bir hırs bürümüş, gözü hiç doymuyor, bir türlü şükür demiyor, bu koca tarla bu gece sulanıp bitecek dedi’’ - Selma: ’Gece eve gelmeyecek misin? Sensiz beni nasıl uyku tutacak? ’dedi. Kemal şöyle bir daldı. Selma: ’Ne oldu! Sevgilim, niye daldın?’’ - Kemal: ’Sevgilim, Kadriye ve Yaşar'ın yaşantısını Isparta da gördün, aç kalsalar da, tok kalsalar da hürler ve özgürlükleri var, oysa ben Yaşar’dan iki yaş büyüğüm, be hala babam bana harçlık verecekte karıma hediye alıp mutlu edebilecek miyim diye bakıyorum, şu zenginliğe karşı fakir Yaşar kadar mutlu değilim’’ dedi. - Selma: ’Sevgilim ! O senin atan ne yapabilirsin ki? ’dedi. - Kemal tekrar daldı içinden derin bir ah çekerek: ’Şu işçi bulma kurumundan mektup gelse, bende hayatıma bir yön verebilsem’’ İnşallah. - - Selma: ’Sabret Kocacığım yüce Allah bizi de görür, bu çile den kurtarır’’ dedi. Bu sırada Kemal hortumun inceldiğini gördü ve koşarak kuyunun yanına geldi.
Baksa ki motor boşuna çalışıyordu, kuyudaki su yetersiz kalmıştı. Kemal hemen motoru stop etti ve kuyunun yeterli düzeye ulaşmasını bekledi. - Selma: ’Ben gideyim artık vakit geç oldu, bir isteğin var mı? ’diye sordu. - Kemal: ’Dur Sen bari biraz arkadaş ol, konuştukça rahatlıyorum, derdimi senden başka dinleyecek kimse yok’’ dedi.- Selma kocasının hatırını kırmadı biraz daha bekledi karı koca sohbet ettiler. Çevrede fazla insan yoktu ne yapsalar kimse görmezdi. Kemal kuyuyu kontrol etti ve motoru çalıştırdı kısık vaziyete ayarladı, suya yön verdi. - Selma: ’Ben gidiyorum, bir diyeceğin var mı? ’diye bağırdı. - Kemal:” Azık ve aydınlatmayı gün inmeden iletmeyi unutma’ ’dedi ve Selma oradan ayrıldı. Kemal suyla meşgul oluyordu. Evde Kemal’in annesi gelinini geç kalınca merak etmişti ve yolunu gözlüyordu. Annesi gelin gelince:- ’’Çok geç kaldın gelin, bir sürü yapılacak iş var’’ dedi. - Selma: ‘’Ne yapayım anne? Oğlun bırakmadı ‘’ dedi. İşin içinde oğul sözcüğü geçince annesi bir şey diyemedi.
Kemal hiç durmadan suya yön veriyor aralıksız çalışıyordu. İkindi ezanı okunmuştu, daha tarlanın dörtte biri bile sulanmadı. Yalnızlıktan canı sıkılıyor ara sıra sıcaktan beyni bunalıyordu, kafasını çelik gibi suyun içine daldırıp çıkarıyordu. Ayağında çizme olduğu halde deliklerden ayakları da su içindeydi. Motor sesinden başka bir şey duyulmuyordu, güneş batmak üzereydi herkes evine yol almıştı. Kemal aydınlatma ve azık bekliyordu. Selma meşgul olduğu için annesi komşu çocuğu ile gönderdi. Ortalık kararmaya başlamıştı. Karanlık olunca Kemal eşinin geldiğini zannetmişti. Başka bir çocuk gelince bir bakıma üzüldü, bir bakıma sevindi. Çocuk azığı ve aydınlatmayı bırakır bırakmaz geri dönmüştü. Kemal’in bir müddet canı bir şey istemedi ve gece yarısına kadar aç durdu. Sonra yorgunluktan açlıktan hareket edemez hale geldi. Gökyüzünde ay ışığı bulutların arasından kurtulmuştu. Ay ışığından istifade ederek yemeğini yedi ve suyu çevirdi. Daha tarlanın yarısı bitmişti. Kemal suyu çevirince ara sıra dalıyordu fakat onun dalgınlığı zararına oluyordu. Bunu hissedince elini yüzünü yıkadı. Millet evinde rahat uyurken Kemal’in çalışması garibine gidiyordu. Nihayet sabah olmuştu tarla sulanıp bitmemişti ama güneşin doğuşunu izlemenin zevki de başkaydı. Kemal tarlayı suladı ve bitirdi. 8-8-1982
BAŞKA BİR İŞ
Motorun üstünü çul parçalarıyla örtmüştü ve uyku sersemi yorgun argın eve geldi. Evde babası yemek yiyordu: - ’’Bitti mi tarla? ’Diye Kemal'e seslendi. - Kemal: ’’Bitti’ ’Diye cevap verdi. - Babası: ’Gel yemeğini yede başka bir tarlaya ya da bahçeye götürelim’’ dedi. - Kemal sesini çıkarmadı ve bir kenara oturup yaslandı, yorgunlukla sızıp kaldı. Babası sofraya bekliyordu, lakin o gelmemişti, eşine seslendi: ’Kız Kemal nerede, gelsin yemeğini yesin benim kafamı bozmasın’ ’diyerek söylendi.- Annesi Kemal’i aramaya başlamıştı. Yukarıya odalarına bakmak için merdivene doğru gitti tam çıkacakken Kemal’i gördü. Merdivenin bir köşesinde boynu bükük uyuya kalmıştı. Annesi merhamete gelip - ’’Vah! Yavrum vah! ’Diyerek uyandırdı. Bu evin çilesi bitmezdi ve böyle gittiği sürece bitmeyecekti. Kemal uyanmıştı yarı terli bedeni kazık gibi kalmıştı her tarafına kulunç yerleşmişti.
- Kemal annesine: ’’Ne var? Anne’’dedi. - Annesi:’’Oğlum baban çağırıyor, yemek yiyeceksiniz sonrada oradaki motoru bahçeye getirin; Karıklar, yoncalar, fasulyeler kurumak üzere’’dedi. Kemal annesine şöyle bir baktı, zavallı kadını üzmemek için ayağa kalktı ama kendini zor tutabiliyordu. Selma, bu durumlara seyirci kalıyordu, elinden hiçbir şey gelmiyordu. Kemal sofraya gönüllü gönülsüz oturmuştu ve ekmek yiyemedi sadece sütten iki bardak içti geriye çekildi. Babası yemek yemediğine kızıyordu. Babası karnını doyurdu ve motoru çalıştırdı. Kemal’in uyumaya dinlenmeye ihtiyacı vardı fakat derdini kimse dinlemiyordu, kendi yaşamından çok halsizleşiyordu. Babası motoru çalıştırırken oda binmişti ve kuyunun dibine kadar yaklaştılar. Su motorunun sıcaklığı henüz gitmemişti ve sökmekte güçlük çekiyorlardı. Diğer malzemeleri yüklerken biraz soğumuştu ve üzerindeki çullar la bazı yerlerinden tutarak motoru yerinden oynattılar çünkü çalıştıkça yerine yerleşmişti ve sızan su damlaları toprağı yumuşatmıştı çöküntüye yol açmıştı. Nihayet eşyaların hepsini yüklediler, motoru da sıkıca topladılar giderken yol durumu iyi olduğu için ayrı getirmeye gerek duymuyorlardı ve bahçeye getirdiler aynı şekilde yerine yerleştirdiler. Bahçedeki motor yeri beton olduğu için yerleştirmesi kolay oluyordu. Kemal yine hortumu kuyuya sarkıttı ve zincirle kastı. Babası da kelepçesini sıkıştırıp macun sürdü.
Kemal kuyudan çıktı ve motoru çalıştırmak için hazırlamıştı. Tarlada unuttukları bir şey vardı oda motorun çalışma koluydu. Onu kimse almasın diye bir yere sakladıkları için tarlada kalmıştı. Kemal babası demeden motorun kolunu getirmek için hareket ederken babası bağırdı: - ’’Nereye gidiyorsun? Ulan motoru çalıştır sana’’ dedi. - Kemal cevapladı: ’Motorun kolunu unutmuşum onu getireceğim’ ’dedi ve koşmaya başladı. Babası o gelesiye kadar bahçenin çevresini gezdi ve suyunu doldurup hazırladı, yağını tuzunu da ayarladı. Kemal geldi ve sağına soluna bakmadan motoru çalıştırmak için döndürdü henüz motorun sıcaklığı gitmemişti bir döndürüşün hızıyla aldı ve çalıştı. Suyu da beş dakika sonra almıştı. Babası fazla durmadı gitti Kemal yalnız kalmıştı zaten babasıyla kalmaktansa yalnız kalmayı tercih ederdi.
Suya yön verdi ve güneş vuran bir çimene çul sererek oturdu. Mandalları ayarlı olduğu için su kendiliğinden yolunu buluyordu yalnız küçük arıkları sulamak rezillikti. Suyu tutar tutmaz hemen varıyordu. Kemal önce onları elden çıkarıp diğer büyük fasulye, yonca mandalları da sulayıp istirahat etmeyi tercih etmişti. Önce arıkları sulayıp bitirdi, öyle yorulmuştu ki ayakta duracak hali kalmamıştı. Suyu fasulye mandalının birine tuttu ve uzandı ve uyuyakaldı tam gözünü açmadan bir saat uyumuştu ve gözünü açar açmaz su suladığını hatırladı. Koştu baktı su başa varmış mı diye, mandal gerçekten başa varmış ve taşmıştı. Diğer mandal da yarı olmuştu Kemal hemen suyun yönünü değiştirdi çok geçmeden yarım kalan mandal da başa varmıştı. Üçüncü mandal kupkuruydu suyun yününü ota rafa çevirince tekrar uyumaya gitti. Selma azık getirmeye hazırlanıyordu, hazırlığını bitirdi ve getirmek için yola çıktı. Kemal bu sırada çulun üzerinde uyuyordu. Selma gelir gelmez onun o halini görünce çok üzüldü ve onu uyandırmadan mandala baktı ki mandal başa varmış önceki gibi taşmıştı. Selma suyu diğer mandala değiştirdi. Kemal uyurken Selma yetişebildiği yere kadar ıslaklığından yararlanarak fasulyenin içindeki otları yolmaya başladı bir taraftan da Kemal’i izliyordu. Kemal yoldan geçen bir traktör sesine uyandı ve traktörün kendisi için geldiğini sanmıştı. Kemal’in kaktığını gören Selma saklanmıştı.
Kemal koşarak mandalın başına geldi ve saate baktı mandal başa varmamıştı. Kendi kendine saati hesap ediyordu ve mandalı sayıyordu. Birinin su mandalını değiştirdiğini anladı ama bu kim olabilirdi, merak içindeyken Selma göründü. - Selma: ’Nasılda sürpriz hazırladım sana? Beğendin mi sevgilim?’’ - Kemal karşısında Selma'yı görünce sanki yıllardır görmüyormuş gibi sarıldı ve birlikte yemek yediler. Selma fazla kalmadı ve eve gitti. Kemal uykusunu alabilmek için mandal çevirdikçe devamlı uyuyordu. Sıra yonca mandallarına geldi onu sulamak çok basitti. Motorun yağını, tuzunu ayarladı ve yoncanın suyun varış bölümüne yattı su başa vardığı zaman ona ıslaklığı gelecekti ve serinliğini hissedecekti, bu şekilde sulama tekniğini düşündü ve başardı. Tarlayı sulayıp bitirdi. 9-8-1982
HAYIRLI MEKTUP
Motorun üzerini kapattı, kuyunun ağzını da örttü ve eve geldi. Akşam vakti olmuştu, bahçenin etrafı kapalı olduğu için motoru elde getirmeye gerek duymadı ve bahçe kapısını da kilitledi. Evde babası yoktu sadece eşi ve annesi vardı. Kemal bir haftadır kahvenin yüzünü görmemişti, arkadaşlarıyla sohbet edememişti. Akşam yemeğini yiyip kahveye çıkmayı düşünüyordu ve toplandılar yemeği yediler. Annesi yemek yedi namazı kıldı uyuklamaya başladı Kemal’de eşine ben kahveye gidiyorum ne zamandır hiç çıkmadım bir dolaşıp geleyim dedi ve ayrıldı. Eşi, bu sırada ev işleriyle meşguldü. Kemal kahveye gitmeden önce bir paket sigara almayı düşünmüştü. Kendisi tiryaki değildi ama arkadaşlarına rezil olmamak için yanında sigara bulundururdu. Köyün sevilmeyen bir adetiydi, köyün her genci içsin ya da içmesin sigara bulunduracaktı. Kemal’in Ali diye sevdiği bir arkadaşı vardı sigara alırken bakkala Ali’de gelmişti, ayaküstü konuştular sohbet ettiler, alavere ettikleri bakkal PTT acente siydi. Kemal sigarayı alıp parasını ödedi. Ali'yle sohbet ederek ayrılıyorlardı beş on adım yürümüşlerdi. Arkadan bir ses duydu birisi Kemal diye sesleniyordu. Kemal döndü arkasına baktı dükkân sahibinden başka hiç kimse yoktu ve bakkala seslendi. - Kemal:_
’’Beni sen mi çağırdın’’ Dükkân sahibi: - ’’Evet Kemal ben çağırdım, sana bir müjdem var’’ - Kemal: ’’Ne o hayrola? Dedi. Kemal’in aklına ilk, iş ve işçi bulma kurumundan gelecek mektup geldi. - Kemal: ’’Buyur ağabey ne emredersin? Dükkân sahibi: ’’Bana bir çay ısmarla yeter’’ dedi. Kemal’de hemen kahvenin garsonuna seslendi, bu sırada Ali’de gelmişti. İkisi de dükkâna sandalye koyup oturdular ve çaylar geldi içerlerken bakkal mektubu Kemal'e verdi. Kemal mektubu açtı baktı mektup asker arkadaşından gelmiş. Dükkân sahibi: ’Bir müjdem daha var Kemal’’ - Kemal: ’Böyle bir müjdeye can feda, ne istersin bu sefer?’’ Dükkân sahibi:- ’’Bu seferde birer kazan çay içelim’ ’dedi. Kemal şöyle bir düşündü. - Kemal:_
’’Şayet vereceğin müjde çok değerli ise istediğiniz için kabul der. ’’ Dükkân sahibi: - ’’Hele bir kazanlar gelsin, değerini o zaman ölçeriz’ ’dedi. Boşları almaya gelen garsona kazan tembihlediler ve hemen geldi. Herkes çayından birer yudum içerken Kemal’in sabırsızlandığını hisseden bakkal, mektubu çıkardı bu seferki yeşildi. Kemal gelir gelmez resmi bir yerden geldiğini anladı ve sabırsızlıkla içini açtı. Zarfın üzerinde iş ve işçi bulma kurumundan damgası vardı. Zarfın içinden el kadar kâğıt çıktı. Kemal hemen içini okudu çok sevindi çünkü iş ve işçi bulma kurumundan sana gün vereceğiz yazıyordu. Kemal’in yüzüne mutluluk çökmüştü. 10-8-1982
HEYECAN
Televizyonda güzel bir film vardı. Kemal kahveye gidip televizyon izlemeye bile gerek duymadı haberi bir an önce ailesine iletmeyi düşünüyordu. Bakkal dükkanında sohbet ederken vakit iyice ilerlemişti. Kemal haber üstüne haber, mektup üstüne mektup alınca keyfine diyecek yoktu. Çok heyecanlıydı dükkân sahibi bakkalı kapatacağını söyleyince Ali ve Kemal kalktılar yolda yürürken sohbet ettiler sonra yolları ayrıldı Ali bir tarafa Kemal bir tarafa gitti. Kemal eve yaklaşarak tan adımlarını hızlandırmaya çalıştı gayesi bir an önce haberi eşine vermekti. Kapı açıktı ve çalmadan içeriye daldı avluda annesi vardı.- Kemal: 'Anne! Müjdem var’’ - Annesi: ’Hayırdır, oğlum bir şey mi oldu?’’ - Kemal:_’’ Hayır, anne, işçi bulma kurumundan çağırıyorlar, galiba bana kadrolu iş verecekler. Sabaha para buluver ben sana öderim. Sabah Isparta’ya gideceğim’ ’dedi.
- Annesi sevinse mi? Üzülse mi? Bilemedi, ne yapacağını şaşırdı. - Annesi: ’Oğlum, kadrolu işse git kendini kurtar yalnız kadrolu değilse üzülürüm. Bu kadar çileli işin içinde bırakıp gitmene razı olamam’ ’dedi. - Kemal özel sektörle, resmi yeri fazla ayırt edemiyordu. Kemal: ’Anne! Kadrolu iş olmasa ta buraya mektup mu yazarlar?’’ - Annesi: ’Öyleyse, oğlum yarın git mademki, baban duymasın gittiğini’ ’dedi. Eşi yatak hazırlamış pijamasını giyip yatacaktı, kapıyı kapatmamıştı. Kemal aniden kapıdan girince başka birisi sanmış, yarı çıplak olunca utanmıştı. - Kemal’in neşesi, yerinde idi mutluluktan uçuyordu eşi hiç onu böyle görmemişti. - Selma: ’Ne oldu Hayrola Kemal, bugün hem güler yüzlü hem neşelisin, kendini çok hafif hissediyorsun bir kelebek gibisin nedir bunun sebebi?’’ - Kemal: '’Sevgilim Evet, çok hafifim çünkü bu çileden bu dertlerden kurtuldum sayılır gideceğiz buralardan’’ dedi. - Selma şaşırdı. - Selma: ’’Nereye gidebiliriz ki? İş yok güç yok, beş on kuruşluk eşyamız, halımız, kilimimiz var başka bir şeyimiz yok nasıl gideriz’’ - Kemal: 'Hayır Selma, biri beş edeceğim, gece gündüz çalışacağım’’ - Selma: ’Sana kim iş verebilir ki, gittiğin yerde bir tanıdığın var mı? ’diye sordu. Kemal mektubu daha göstermemişti. Ceketin iç cebinden mektubu çıkartarak.
- Kemal: ’’Evet Selma bir tanıdığım var oda devlet baba bizim gibi masum insanları açıkta bırakacak değil ya!’’ dedi. Selma'nın okuma yazması vardı mektubu defalarca okudu ve aynı mutluluk onunda yüzüne, gönlüne yerleşmişti. Selma'nın hayalleri gerçekleşecek miydi acaba dağlardan yolduğu kader otları uzayacak mıydı, tüm arzuları olacak mıydı? Kemal değişik hayaller içinde. Selma değişik hayaller içinde düşünüyorlardı. Kemal eşinin kafasının altına kolunu uzattı. - Kemal: ’Sevgilim! Niye düşünüyorsun, yoksa gideceğimize sevinmedin mi? İşi ayarlarım birde ev tutarım seni bu çileden kurtarırım’’ - Selma: ’’Kemal’im neden sevinmeyeyim, mutluluktan uçuyorum lakin her şehre giden başarılı olamıyor birde şu var yabancı insanlarla ben nasıl komşu olacağım? ’dedi.
- Kemal hiç söylemediği sözü söylemek istedi. Kemal: ’Sevgilim Yalnız olmayacaksın ki Yüce Allah'ım kucağını, kollarını dolduracak’ ’deyince. Selma'nın umudu arttı ve Kemal'e iyice sarıldı, canı kaynadı, Kemal sabaha kadar uyuyamadı. Ezanlar okunmuştu Kemal’in erken kalkışına annesi de şaşırdı. - Kemal: ’Anneciğim, para buluver de gideyim’’ Annesi: ’’Oğlum ne bu heyecan? Ne bu sabırsızlık? Sabah olsun gün doğsun buluruz bakalım’ ’dedi.
Kemal’in gözünde hiç uyku yoktu, tekrar odasına çıktı, yarı giyinik yatağa uzandı. Eşiyle tekrar sohbet ettiler. Selma'nın saklı biraz parası vardı. - Selma: ’Ne olur ne olmaz annen para vermezse bununla gidersin çalıştıkça sonra bana iki misli olarak ödersin’ ’dedi. - Kemal parayı görünce annesine muhtaç olmayı düşünmedi. - Selma: ’Haydi! Ben hayvanlara bakayım sende anneni sevindir bahçeden yonca biç gel’ ’dedi. Kemal eşinin düşüncesini uygun buldu ve eline bir kasa aldı bahçeye gitti, gereğinden fazla yonca biçip geldi. Annesi onu yonca biçerken görünce çok sevindi. ’Çocuk son gününde bile çalışmak istiyor’ ’dedi kendi kendine ve bir iki eşten dosttan para buluverdi. Kemal’in para düşüncesi ortadan kalkmıştı. Kemal kahvaltı etti ve annesi devamlı onu izliyordu. Kemal kibarca yemek yiyor ve şehirli usulü konuşuyor, heyecanından ne yapacağını bilemiyordu. Kemal’de durmadan eşini izliyordu.
Eşi masum ve güler yüzlü bir insandı ona layık olabilme duygu ve düşünceleri içerisindeydi. Kemal yarı aç yarı tok sofradan çekildi. - Annesi: ’Oğlum Bir bardak şu sütü iç hatırım için’ ’dedi. Kemal annesine şöyle bir baktı. Sevgisinin katlanıp üst düzeylere ulaştığını hissedince sütünü içer içmez sarıldı. - Kemal: ’Anneciğim, senide kurtaracağım bu çileden bu telaşe den, yanıma geleceksin seni beyler gibi yaşatacağım tamamı? Anacığım’ ’dedi. Bir müddet sarılı kaldı ve ayrıldı.- Annesi dualar etti Kemal yalnız olduğu için taksi tutmayı düşünmüyordu ve yayan gidecekti. Ev ile vedalaştı, ayrıldı kazaya yayan yürümeye başladı. Sevincinden heyecanından kazaya nasıl çabucak geldiğine şaşırmıştı. Geldiğinde bir araba bekliyordu fakat yer yoktu, tüm oturaklar doluydu. 11-8-1982
İŞ ARARKEN
Otobüse yolcu alınması yasaklanmıştı, Kemal gitmek zorundaydı çünkü mektuba bakılırsa tanıdıkları süre son sayılırdı. Yalvardı yakardı bir türlü kendini otobüse kabul ettiremedi. Otobüsün saati doldu ve gitti Kemal diğer otobüsün gelmesini bekleyemezdi. Nihayet yola çıktı. Isparta’ya giden resmi ve sivil arabaları durdurmaya çalıştı bir maden arabasını durdurmuştu. İçi insan doluydu bir tek şoför rahat oturuyordu. Şoför işaret etti Kemal'e arkadan bir tane daha geliyor dedi. Kemal merakla bekledi gelecek maden arabasını, çay içerken maden arabası geldi. Şoför ters bir insandı yanına adam almıyordu. Kemal çok ısrar etti ve çevreninde ısrarına dayanamayarak Kemal’i arabasına aldı benzinini de doldurup yola devam etti. Araba yüklü olunca hızlı gidemiyordu. Şoför Kemal'e sert bakıyor hiç konuşmuyordu. Kemal şoförü yumuşatma yollarını deniyordu, Sigara içmediği halde sigara ikram ediyordu ama şoför almıyordu, sıkıcı bir yolculuk olmuştu.
Kemal Isparta’ya iner inmez, temiz bir hava aldı buz gibi bir ayran içti ferahladı doğru işçi bulma kurumuna gitti ama personel yemeğe çıkmıştı. Kapalı olunca tatil olduğunu zannetti ve üzüldü yan taraftaki bir bakkala sordu - Kemal: ’Ağabey ne zaman? Açılacak? Deyince. - Bakkal: ’Daha şimdi gittiler, gelmeleri bir saati bulur’’ - Kemal: ’Şöyle bir dolaşayım öyleyse’’ deyince. - Bakkal: ’’Dur’ ’dedi. - Kemal: ’Ne? Var ağabey’’ dedi. - Bakkal: ’Oğlum gayen iş aramaksa buradan hiç ayrılma, buranın halini ben biliyorum kuyruk çok uzun olur, köylü olduğun belli kim bilir ta nerelerden geldin ilk sırayı alda sana sıra gelsin değilse yarına kalırsın’ ’dedi.
- Kemal işin içine yarın sözcüğü girince oradan ayrılmamaya karar verdi. Daha mesai saatine yarım saat kala kuyruk uzamıştı. Kemal ilk sıradaydı gelenlere baktıkça içi rahatlamıştı. Herkes birbiriyle fısıldıyor Kemal’de dinliyordu, galiba hepsi de aynı iş için gelmişti. Köydeki eşi Selma, Kemal’i çok merak ediyordu hatta çalışırken bile dalıp gidiyor, Kemal’le geleceğini merak ediyordu. Kemal kuyrukta öndeydi ama kayıtta numarası çok gerilerdeydi onun için tereddüt ediyordu. Memurlar geldi Kemal yerini aldı ve içeri çağırınca girdi. Memurlar evrakını bulup araştırdılar numarası çok gerilerdeydi. - Memur: ’Evladım sen boşuna bekleme sıran gelmemiş’’ - Kemal: ’Ne demek efendim, ilk sıraya göre ben değil miydim?’’ - Memur'a değil bu sıra önemli, seninle uğraşamam haydi git biz sana haber veririz iş olursa’ ’dedi. Kemal hayal kırıklığına uğramıştı ne yapacağını şaşırmıştı. Bakkaldan bir kuru ekmek aldı, köşe başına oturdu bir yandan kuru ekmeği ısırıyor bir yandan da ben köye nasıl gideceğim aileme nasıl iş bulamadım diyeceğim diye düşünüyordu. Bir çare bulmak zorundaydı. 12-8-1982
TESADÜF
Kemal işçi bulma kurumundan olumsuz cevap alınca şaşkına dönmüştü kendine teselli verecek bir yer arıyordu işçi bulma kurumuna tekrar gitti, zorlamasına rağmen bir özel sekreterden netice olabilir sen git diye adres verdiler. Kemal o adrese gitmişti verecekleri ücret kira parası değildi üstelik birde on iki saat çalışacaktı onun için iyi bir haber değildi. - Sağlık olsun bakalım diyerek belediye parkına geldi havuzun ortasındaki fışkıran suları seyretti, masaları gözetliyordu hemşeri arıyordu nihayet gün inmek üzereydi.
Kemal bir gece daha kalıp şansını denemeyi düşünüyordu. İçi yanmıştı soğuk buzlu bir gazoz içti. Ahmet diye bir arkadaşı vardı her iş çıkışında belediye parkına geldiğini duymuştu. Kemal onun yolunu gözetledi, tozlu topraklı bir kişi geçiyordu kaldırımdan o gün üstünü değiştirmediği için Ahmet parka girmemişti. Kemal’in gözü ilişti ve koşarak yolunu kesti. Kemal kendisini görünce girmek istemediğini sandı, işi düşer diye. Ahmet’le sarmaş dolaş oldular, girmemesinin sebebi apaçık ortadaydı. Parkın bir köşesine oturdular iki hemşeri dertleşti.
Ahmet PTT de çalışıyordu ama geçici işçi olarak Kemal’de iş aradığını söyledi. Ahmet yardımcı olmak istedi, sohbet ederken akşam ezanı okunmuştu. - Ahmet bekardı ve Kemal’i kolundan tutarak ‘’gel kardeş eve gidelim’ ’dedi. Kemal ilk önce naz etti ama sonunda çaresiz kalarak Ahmet’le beraber gitmeye karar verdi ve birlikte eve geldiler. Ev yerin altında rutubetli bir yerdi. Kemal öyle yerlere hiç girmediği için acayip geldi durumu Ahmet'e hissettirmedi, o kokuyu çekmek zorundaydı. Ahmet bekar işi yağ kızarttı iki yumurta kırdı ve kahvaltı ettiler. Ahmet’in alışkanlığı her akşam sinemaya gitmekti, o gün Kemal’in sevdiği artistlerden biri baş rolde oynuyordu. Filmin ismi huzurum kalmadı idi bir yandan dertlendi bir yandan neşelendi. Ahmet gibi bir arkadaşı olduğu için mutluydu ama bir taraftan ailesi Kemal’in gelmesini bekliyordu.
Gece yarısı oldu hala Selma hayırlı havadis bekliyordu, annesi de uyumamıştı iki de bir gelinin odasına çıkıp’ ’Oğlum gelmedi mi? ’Diye soruyordu. Selma Kemal’i düşünürken uyuyakalmıştı. Kemal sinemadan çıktı Ahmet’le birlikte eve geldiler. Ahmet’in tek bir yatağı, battaniyesi ve yorganı vardı arkadaşını memnun edebilmek için yorganla yatağı Kemal'e verdi, kendisi de kilimin üzerine battaniye örtünerek yattı. Kemal sabaha kadar rahat olduğu halde uyuyamamıştı. Ahmet alışkın olduğu için erkenden kalkmıştı. Kemal’de sabaha yakın dalmış uyuya kalmıştı. Ahmet çay pişirdi onu da uyandırdı birlikte kahvaltı ettiler ev güneş görmediği için sabahın olup olmadığı belli değildi. - Ahmet: ’Kemal, benim şefe bir söyleyeyim belki seni işe alır çünkü güçlü kuvvetlisin onunda böyle işçilere ihtiyacı var.’’ Ahmet saate baktı ‘’vakit geliyor hazırlanalım’ ’dedi. - Kemal Ahmet'e çok dualar etti: 'Allah ne muradın varsa versin’ ’dedi ve birlikte çıktılar. Ahmet’i servis otobüsü bekliyordu, Kemal’de onunla beraber bindi ve yanındaki arkadaşları birbirleriyle fısıldıyorlardı. - ‘’Kim bu misafir?’’ - Ahmet, Kemal'e hissettirmeden’’hemşerim’’diye cevap veriyordu. Şantiyeye geldiler işçiler kalabalıktı herkes kazmasını küreğini aldı görevinin başına gitti. Kemal Ahmet’in yanına sığındı Ahmet şefle görüştü Şefte Kemal’i çağırdı işe kabul etti ve ismini yazdı. Kemal geçici olarak işe alınmıştı. O gün denemek için çalıştı ve çok başarılı oldu. Köyde bu tarz işlerle uğraştığı için zor gelmemişti, daha ilk günden şefin gözüne girdi. Oranın amiri kalabalıktı, şefler sonra çavuşlar da ilgileniyordu. Kemal’in bir huyu varsa hile yapmazdı. Ahmet Kemal’le övünüyordu. Öğlen vakti oldu Kemal devlet yemek verir diye düşünmüştü ama geçici işçilere yemek yoktu. Kemal bir köşeye oturdu ve Ahmet bakkaldan peynir, zeytin, ekmek aldı geldi birlikte yediler. Kemal’in bir tek düşüncesi vardı ev bulmak bir günde yapılacak bir şey değildi. Akşam oldu paydos saati geldi ve dağıldılar. 13-8-1982
EV ARARKEN
Kemal güneşe baktı daha inmemişti fakat işçiler dağılınca köydeki çalışmakla buradaki çalışmanın arasında büyük farklılık olduğunu anlamıştı. Ahmet’le birlikte belediye parkına geldiler birer çay içtiler ve ev aramaya başladı bekarlardan bıktıkları için ev sahipleri bekara ev vermiyordu. Kemal eşini getireceği için aile evi bulmak zorunda idi. Herhangi kiralık ev kapısını çalsa çehreli suratlı bir ev sahibiyle karşılaşıyordu ev bulamıyordu. Kemal Ahmet’in evini bile beğenmezken kendi daha kötüsüne razı olmuştu fakat bulamıyordu. O gün ayaklarına karasular indi ikisi de ev bulamadılar, yorgunluktan sinemaya dahi gitmediler eve gelip uyuyakaldılar. Kemal’in eşinin ve annesinin gözü yollarda kalmıştı niçin gelmedi haber vermedi diye. Selma'nın gözüne uyku girmez oldu canı sıkılıyordu, bir yandan da içinde bir sevinç vardı acaba işe girdimi? Başladı mı? Diye. Kemal sabah erkenden uyandı çünkü işe gidecekti görevine sadık bir adamdı.
Ahmet yorgunluktan uyanamamıştı. - Kemal çayı demledi Ahmet’i çağırdı ‘’Kalk arkadaş’ ’diye seslendi. Ahmet saate bir baktı yerinden fırladı, kalkmasıyla giyinmesi bir oldu. Kemal’in çayı demlediğini görünce çok sevindi ve - ‘’Eline sağlık Kemal’ ’dedi. - Ahmet: ’Ne diye ev arıyorsun? Birlikte kalalım bak iki günde alıştın buraya kirada vermezsin’’ - Kemal: ’Haklısın, arkadaş ama biliyorsun ki ben evliyim kendimi değil ailemi de düşünmem lazım’’ dedi. Ahmet üstele yemedi, çayı içer içmez bulaşıkları yıkadı ve evden birlikte çıktılar işe gittiler. İsim yoklaması yapıldıktan sonra Kemal işine başladı, bazı kişiler sağa sola derken kaytarmaya başlamışlardı. Ahmet’le Kemal iki hemşeri birlikte sohbet ederek çalışıyorlardı, tabi ki ikisinin arasındaki samimiyeti çekemeyenler de vardı.
Ahmet anlayışlı bir insandı, ciddi ve mert oluşundan dolayı çok arkadaşı ondan korkardı. Kemal'e de diş geçiremez oldular çalışkan olduğu için, sen yağcısına diye kandırmak istiyorlardı. Akşam oldu Kemal bir günlük izin aldı ve Ahmet’le ev sorununu çözmeye çalıştılar bir ev buldular ama Ahmet’in evinden farkı yoktu, güneş görmüyordu. Kemal bu eve razı oldu.’’ burada otururken iyi bir ev buluruz oraya taşınırız’ ’dedi. Evin kap orasını verdiler Ahmet: ’Bunlara güven olmaz, başka bir eve daha bakalım’ ’dedi. Aradılar ev buldular fakat orası çok yüksekti sonra vazgeçtiler. Kemal Isparta’dan ayrıldı, akşam karanlığında köye geldiğini kimse bilmiyordu. Ailesi birlikte akşam yemeği yiyordu. 14-8-1982
KÖYDEN ŞEHRE GÖÇ
Kemal yemek yedikleri odanın ışığını söndürdü, ailesi elektrikler kesildi diyerek lamba yakmaya başlarken Kemal içeriye girdi ve bir kenara oturdu. Kim ki bu içeri giren derken annesi ve eşi lambayı yaktı. Hoşbeş diye sarılırken Selma merakla sordu: - ’’Hayır mı? Şer mi? ’Diye. Kemal: ’’Hayır’ ’dedi. Selma sevinçten havalara uçuyordu, annesi ise üzgündü, kocası daha gelmemişti, bu haberi babası duyacak oda üzülecekti. - Annesi Kemal'e yalvardı. Annesi: ’Oğlum Sizin yüzünü görelim diye yetiştirdik şimdide gidiyorsun’ ’diye ağladı.
Kemal annesine dönerek Kemal:- ’’Anne her gün babamla itişip kalkışıyoruz, huzursuz oluyoruz babam değerimizi bilmiyor kaybolduğum zaman anlayacak’ ’dedi ve eşyaları halletmeye, toparlamaya başladılar. Selma’da umutsuz gibiydi şehre gideceğine inanamıyordu eşya hazırlarken uyuşuk davranıyor bazen Kemal’i sinirlendiriyordu.
Kemal, eşyaları hazırladıktan sonra kahveye gitti orada bir iki arkadaşıyla sohbet ederken vakit geç olmuştu. Eve doğru yürümeye başladı ve düştüğü çukur dolmuştu rahatlıkla oradan yürüdü, ev kapısını açacağı sırada evden yükselen sesleri duydu. Kemal’in babası eve gelmişti, annesi durumu anlatıyordu babası hem sinirli hem öfkeliydi. Kemal biraz dinledikten sonra yukarı çıktı. Babası Kemal’in gitmesini istemiyordu. Vakit iyice ilerlemişti. Kemal, odasına çıkınca uyuyamadı, babamın elinden nasıl kurtulurum diye düşünüyordu. Selma, yumuşak kalpliydi gitmeye razıydı, fakat onları geride üzgün bırakmaya razı değildi. Kemal, biraz inatçıydı, dediği dedikti, kim ne derse dinlemiyordu. Gecenin geç saatlerinde annesi çıktı geldi. - Annesi: ’Oğlum, gitme baban razı değil bizi bu kadar işin içinde nereye bırakıp gideceksin? ’dedi.
Kemal annesine dönerek Kemal: - ’’Anne buranın işi nasıl olsa yapılıyor, ben topluma karışmak, dilediğim gibi bir hayat yaşamak istiyorum. Dağdan, ovadan başka şimdiye kadar ne gördüm ki? Şimdi de şansımı deneyeceğim, bırakın gideyim, alın terimi yiyeyim, bende yoklukla mücadele edeyim, ufakta olsa bir yuva kurayım, çor çocuk sahibi olayım’ ’derken eşi ağlamaya başladı. - Selma: ’Allah sana burada vermemiş çocuğu, şehirden mi verecek’ ’dedi?- Kemal eşini teselli etti. Kemal: ’Her zaman ki gibi sabredeceğiz, Allah’tan umut kesilmez’ ’dedi. Annesi sözünü dinlete meyince aşağıya indi babasını ikna etmeye çalıştı, babası yine de gönülsüzdü, yardım elini çekmek istiyordu, çok kızıyordu. Kemal, kararlıydı kimse onu durduramıyordu.
Karı koca sabaha kadar uyuyamadılar içlerinde bir sevinç, heyecan vardı, ikisi de çok mutluydu. Sabah oldu, horozlar öttü, ezan okundu. Karı koca abdest aldılar namaz kıldılar, dualar ettiler. Kemal araba bulmaya gitti. Selma'nın annesi de duymuş oda erkenden gelmişti ve bir sürü yiyecek hazırlamıştı. Onlarda gitmelerine razı değildi ama kızlarının rahat etmesini istiyorlardı. Kemal arabayı buldu geldi, köydeki mahalle komşuları da toplanmıştı. Annesi bir taraftan komşuları bir taraftan eşyaları arabaya yüklediler.
Babası bir bakıma yufka yürekliydi oğlunun ve gelininin gitmesine dayanamayınca tarlaya işe gitti çalışamadı. Kemal’in eşyası çok azdı koskoca arabanın ortasını doldurmadı, eşyaların geneli Selma'nın getirdiği çeyiz eşyaları idi koltuk takımları bile yoktu. Kemal, erken nişanlanıp, erken evlendiği için bazı adetlerden geleneklerden mahrum kalmıştı. Nihayet eşyalar arabaya yüklendi belki yağmur yağar düşüncesiyle üzerine geri ile örtü bağlandı. Kemal ve eşi ön tarafa oturmadan önce hepsinin elini öptüler, vedalaştılar, ağlaştılar. Annesinin etrafını komşuları çevirdi. -‘’neden Gönderiyorsun sen bunları ‘’diyerek fısıldadılar? Kemal, durumu seziyor ve sinirleniyordu. Alacak başka bir şey kaldı mı diyerek evi tekrar dolaştı ve arabaya bindi, arabacıda yerini aldı çalıştırdı.
Selma’ya arabanın çalışması tuhaf geldi daha önce böyle bir arabaya hiç binmemişti ve kazaya doğru hareket ettiler. Selma, yine cam kenarındaydı, köyden çıkana kadar dağları, bağları, tarlaları, bahçeleri, ağaçları izleyerek ilçeye vardılar orada arabacı deposuna benzin doldurttu bu sırada Kemal yolda yiyecek falan aldı kahvaltı edebilmek, eğlenebilmek için sonra şehre doğru göçebeleriyle birlikte hareket ettiler. Selma'nın kalbi heyecanla atıyordu, ben bu şehre nasıl alışacağım, yalnız nasıl vakit geçireceğim diye. Kemal, o kadar düşünmüyordu çünkü vatani görevini yaparken yetmiş iki millet tanımıştı ve git gide yol bitmiyordu. Selma fazla yemek yemediği için istifra etmedi, ciğeri yandı, susadı. Kemal'e fısıldadı, yolun kenarında bir pınar vardı.
Kemal: ’Arkadaş şurada dur da buz gibi bir su içelim’ ’dedi. Şoför Kemal’in emrinde idi: - ’’Peki arkadaş ’’dedi ve kenara yanaştı durdu. Selma aşağı iner inmez evvela yüzünü yıkadı sonra buz gibi su içti, su öyle bir akıyordu ki insanın içtikçe içesi geliyordu. Biraz oturdular yanında da çay ocağı vardı, harareti kesmesi için birer çay içtiler. Selma erkeklerin arasında utanmıştı, çayını içer içmez yerine oturmuştu. Bir müddet sonra şoförde yerini aldı ve birlikte tekrar Isparta’ya hareket ettiler. Öğle üzeri araba Isparta’ya girdi. Buldukları ev sapa bir yerde olduğu için Kemal arabayı gittiği yollardan dilediği gibi oynatıyordu. Nihayet evi buldular ve arabayı durdurdular. 15-8-1982
YERLEŞME
Selma, önce arabadan indi ve eve baktı onun istediği beton yapı güzel bir evdi fakat baktığı evin köydeki bazı evlerden pek farkı yoktu. Mutfağına, odalarına, banyo, tuvaletine baktı hiçte dilediği gibi değildi. Kemal’i kırmamak için ağzını açmıyordu. Eşyaları indirmeye başlarken ev sahibi geldi: - ’’Hoş geldiniz Yavrularım’ ’diye insanca davrandı. - Selma o kadını sevmişti: ’Kimsin sen teyze? ’deyince kadın:- ’’Ben ev sahibiyim yavrum’ ’dedi. Selma, yaşlıda olsa konuşacak, söyleşecek birini bulmuştu. Eşyaları indirirken şoförde yardım etti çünkü oda bir an önce arabasının boşalmasını istiyordu. Araba boşaldı eşyalar bir yere yığıldı. Kemal borç para bulmuştu şoförün parasını ödedi ve yolladı. Selma ile Kemal baş başa kaldılar hayal ettikleri şehre geldiler, iş yerleştirmeye kalmıştı nasıl yerleştirelim diye düşünüyorlardı çünkü fazla eşyaları yoktu amaç az eşyadan çok yer istifade edebilmek ve yoksul görünmemektir.
Evin dolapları vardı Selma güzelce sildi ve naylon döşedi yataklarını oraya doldurdu. Tel somya vardı onu da yatak odasına kurdu yatağını kapattı örtüsünü örttü. Semer yastıklar ve birde divan vardı misafir odasının ortasına divanı koydu kenarlarına da semer yastıklarını dizdi halıyı misafir odasına koydu, kilimi de yatak odasına koydu ve her ikisini de serdi, zaten oturulacak iki oda vardı odalarda oldukça dardı evin lambaları yoktu. Kemal'e ufak tefek masraflar çıkmıştı. Selma yemek hazırlarken Kemal’de eksikleri almaya gitmişti. Ekmeği ve bazı şeyleri köyden getirmişlerdi. Kemal, bakkalla tanıştı dükkân eve yakındı ve anlaşma yaptı.
- Kemal:’’ param olmadığında bana veresiye verirsin ben postanede çalışıyorum aybaşında öderim’ ’dedi. Oda kabul etti alacağını aldı ve eve geldi, acı soğan, kuru yavan eşi sofrayı kurmuştu birlikte yemeği yediler. Daha yerleştirme işi bitmemişti. Selma ve Kemal işlerinin hayırlı olması için ve Allah'a olan görevlerini tamamlamak için namaza başladılar ve namazlarını kıldılar. İş perdeleri takmaya gelmişti perdelerin kenarından iplik geçiyordu orada da korniş vardı ona göre ayarlanması gerekiyordu. Kemal tekrar korniş düğmelerini almaya gitti. Selma, bu arada mutfağı da yerleştirdi ve perdelerin düğmelerini dikti. Kemal’in boyu uzun olduğu için yerine taktı bu sırada tekrar ev sahipleri geldi. Ev sahibi: - ’'Nasıl oğlum yerleşe bildiniz mi? ’deyince Kemal cevap verdi. Kemal:- ’’Biz kalender insanız teyze, varımız yoğumuz bunlar işte her birini bir köşeye koyduk. ’’ Bu sırada teyze anlattı. Ev sahibi: - ’’Oğlum her şehre gelen böyle gelir, bizlerde yıllar önce böyle gelmiştik hem üstelik halı yerine hasır vardı’ ’dedi ve sohbet etmeye başladılar teyzeyi salmadılar Selma'nın içi teyzeye iyice ısınmıştı. . 16-8-1982
İLK GÜN
Gece vakit iyice ilerlemişti, teyze yandaki evde oturuyordu:- ’’ Artık ben gideyim bu günlük ettiğimiz sohbet yeter’ ’diyerek ev sahibi evine gitti. Kemal ve Selma eşya yerleştireceğim derken iyice yorulmuşlardı ve kapıyı kapattılar, uyuya kaldılar. Her zamanki gibi Selma sabah ezanıyla uyanmıştı fakat ortalık aydın değildi aydınlık olsa da onlara bir yararı yoktu çünkü oturdukları ev rutubetliydi güneş görmüyordu. Kemal’in gideceği saati biliyordu kahvaltı hazırladı ve Kemal’i uyandırdı. Selma bir yandan Allah'a şükrediyor, dualar ediyordu. Selma'nın somun ekmeğini sevdiğini bilen Kemal yüzünü yıkayıp somun ekmeği aldı geldi. Selma çok sevindi bıçak bile vurmadan ikiye böldüler sonra dörde böldüler ve karınlarını doyurdular.
- Kemal: ’Allah'a ısmarladık sevgilim’ ’diyerek işine gitmek üzere evden ayrıldı. - Selma: ’’Güle güle hayatım’ ’diyerek uğurladı. Teyze o gün kızına gitmişti evde yoktu güneş görmeyen bir evde Selma, yalnızlıktan patlıyordu. Kemal, sabah gidip akşam geliyordu arada dokuz saat fark vardı, Selma, yalnızlıktan çok korkuyordu. Korkusundan perdeleri bile kapattı içeride karanlıkta kalmaya razı olmuştu. Köy yeri değildi ki gelen giden yoktu. Selma, vakti nasıl geçireceğini şaşırmıştı ve oya örmeye başladı. Saat olmasa vakit öğlen mi, akşam mı, yatsı mı bilinmiyordu. Selma, oya öreceğim derken saate bakmayı unutmuştu. Kapı çalındı Selma bir müddet sesini çıkarmadı kapı tekrar çalındı Selma, fazlasıyla korkuyor cevap veremiyordu. Kapıyı çalan Kemal'de - Bağırarak: ’Selma kapıyı aç benim ben Kemal’ ’deyince. Selma, bir çuval mücevher bulmuşa döndü koşarak kapıyı açtı. Kemal’in Selma’ya güveni artmıştı ve kendini koruyabileceğine inanmıştı.
Selma, gündüz ki olayı anlattı yalnız canının çok sıkıldığını söyledi. Kemal’de:- ’’Sevgilim daha ilk günün tesiri oka darlık olur zamanla alışırsın’ ’dedi Kemal ve Selma abdest alıp namaz kılıp Allah'a dua ettiler. ’Allah'ım evimizden misafir eksik etme’ ’diye İkisi de misafirleri çok severlerdi. Yatsı vakti olmuştu. Kemal:- ’’Selma, Ben camiye gidiyorum, sen evde dur uykun gelirse yatarsın’’ Selma:- ’’Gitme çok korkarım bilhassa gece vakti’’ Kemal:- ’’Alışmalısın canım sen böyle korkarım dedikçe ben işe gidemem ki’ ’dedi ve gitti Kemal’in gayesi ev sahibini bulup Selma’ya arkadaş olmasını, yardımcı olmasını istemekti.
Ev sahibi yenice oturmadan gelmişti daha yatmadan kapı çalındı kadın kim olabilir diye şaşırdı kapının mercekli gözetleme aleti vardı içeriden baktı Kemal’in olduğunu görünce korkmadı ve kapıyı açtı. Ayaküstü Kemal ev sahibiyle sohbet etti ve durumu anlattı. Ev sahibi:- ’’ Merak etme ben ona yardımcı olurum’’dedi. Böylelikle Selma alışmaya başladı. Selma'nın geldiğini duyan çocukluk arkadaşı Kadri ye de ziyaretine gelmişti. Kemal, günlük yapacağı işi sıralamıştı her şeyi dakika dakikasına yapıyordu mesailerine hiç geç kalmıyordu. Amirleri bu durumdan çok memnundu ne görev verirlerse yapıyordu. Kısa zamanda PTT de yer altı büz döşeme ustası olmuştu. Kemal’i çekemeyen pek çoktu. Kemal’in amirleri çalışmasını seviyordu. Diğerleri ise yağ çektiğini zannediyorlardı. Kemal onların dedikodularına hiç aldırmıyor her şeyiyle olgun davranıyordu. Aylar geçtikçe Selma çevrede arkadaşlar edinmeye başlamıştı hamile kalmıştı. Kemal baba olacağım diye sevinçten uçuyordu yıllardır arzuladığı gerçekleşti. Selma'nın hamileliğine köydekiler inanamamıştı. Annesi babası Kemal’i affettiler haklı olduğunu anladılar ziyaretlerine geldiler. Doğum günü yaklaşmıştı. 17-8-1982
İLK DOĞUM
Kemal, her zamanki gibi vakti geldikçe işine gidiyor, akşam vakti evine dönüyordu. Selma hamile olduğu için çok mutluydu. Kemal fırsat buldukça eşinin yanına yaklaşıyor karnına kulağına dayıyor ve çocuğun anne karnında nasıl gezindiğini dinliyor sağdan sola geçişini hissediyordu. Selma, yıllar sonra kocasına bir evlat verebilme mutluluğu içerisindeydi. Kendini koruyor ve rahat doğum edebilmek için geceleyin kol kola girip akşamın serinliğinden istifade ederek yürüyorlardı. Selma, şehre tez alışmıştı fakat hemşerilerinin çoğunu ziyarete gitmemişti nedeni ise evinin kullanışlı olmayışı güneş görmeyişi idi çünkü hepsi de ayar alıcıydı.
Kemal, her işten dönüşünde parası olduğu müddetçe boş gelmezdi muhakkak ki bir şeyler alırdı. Onu çekemeyen kıskanan pek çoktu o yine olgun davranıyordu. Kemal, kimsenin girdisine çıktısına karışmayan kendi halinde bir insandı. İş yerinde de ciddi, mert ve dürüst oluşundan çoğunluğu seviyor çalışmaları takdirle karşılanıyordu. En zor işleri üstlense bile rahatlıkla başarıyordu. Beş vakit namazına devam ediyordu, çok hayırsever bir insandı. Selma, iyice ağırlaşmaya başlamıştı. Kemal, sigortalı olduğu için doğumundan korkmuyordu fakat doğumla gelecek bazı meseleler onu düşündürüyordu. Bir gün Selma, ağırlaştı Kemal, iş yerinden izin aldı vizite yaptırdı ve hastaneye götürdü, eşini muayene ettirdi: ’’Daha doğumuna var yatırmaya gerek yok’ ’dedi doktor. Kemal de hemen eve getirdi çünkü onsuz olmak istemiyordu. Geceleri çoğu zaman uyku tutmuyordu, eşini seyrediyor yine öyleyken eşinin elini sıcak sudan soğuk suya değdirmiyor onu çalıştırmıyordu gerekli işleri genellikle kendisi yapıyordu.
Bir gün eşi uykusundan erken kalktı kahvaltısını hazırladı yedi ve işine gitti Kemal, döşeme ustalığı yapıyordu çalıştığı yer şantiyeye uzaktı. Kemal’in yakında baba olacağını ev sahibi biliyordu. Kemal, çalışırken bir yandan da Selma'yı düşünüyordu ev sahibi ilgilendiği için biraz rahattı, ona tembih etmişti, telefon numarasını vermişti ve kulağı devamlı telefonda haber bekliyordu. Şantiyeden uzak olmak istemiyor amirlerine de karşı gelemiyordu. Döşeme yaparken elinden büzü düşürdü ve kırıldı. Arkadaşları şaşırdı: - ’’Kemal sen hiç böyle yapmazdın ne oldu sana?’’ Deyince. Kemal durumu anlattı, o sırada telefon gelmişti. Eşi hamile denilince devlet arabasıyla geldiler yardımcı oldular. Bir yandan mutluluk, bir yandan hüzün içerisindeydi ve devlet arabasıyla eve gelip eşini kucaklayıp arabaya koydu ve doğum hastanesine götürdü acil doğum servisine aldılar.
Sancılıydı ama doğum yapamamıştı eşi bir yandan sancı çekerken Kemal’de evrakları yaptırdı ve işini bitirdi. Hastanenin koridorunu altüst ediyordu. Tiryakide değildi ama canı sigara istiyordu fakat üzerinde yoktu içemiyordu. Hemşirelere sıklıkla soruyordu: - ’’ Benim hastam ne oldu? ’diye. Hemşireler bu tür şeylerle çok karşılaştıkları için hiç önemsemiyorlardı. Kemal duvara kulağını vermiş akşamın geç saatinde bile hastaneden ayrılmamıştı. Birden eşinin çığlık sesini duydu ve tüyleri ürperdi ve yukarı doğum hanenin önüne çıktı, odacılar kızıyordu ama ilk çocuk babası olacağını anlayınca hepsi de olgun davrandı ve birden doğum hanenin kapısı açıldı içeride bir hemşire çıktı: - ’İçerideki hastanın kocası siz misiniz? ’dedi. Kemal:- ’’Evet Benim ‘’dedi ‘’Ne oldu eşimin durumu’’ hemşire gülerek:- ’’ Müjde bir oğlunuz oldu’’ deyince. Kemal sevincinden göklere uçtu. Hemen hemşireye bahşiş verdi, koridorda bir yüzünü görebilsem diye bekledi. Gerekli malzemeleri Selma hazırlamıştı ve doğum odasından çıktı Kemal koşarak:- ’’Geçmiş olsun karıcığım’’ dedi, hâl hatır sordu. Çocuğu kucağına aldı öptü kokladı ve Selma'yı odasına yerleştirdi. Kemal, gece evde yalnız uyuyamadı ertesi günü hastaneden çıkardı. 18-8-1982
MUTLU YAŞAM
Eve geldiler, Selma, evi temiz görünce Kemal'e canı kaynadı. Selma:- ’’Eline sağlık evi tertemiz etmişsin’ ’dedi. Geceleri çoğu zaman uykusuz kalıyorlardı ama yine de çok mutluydular. Televizyonda Türk filmi olduğu zaman Kemal ve Selma komşulara izlemeye giderdi. Bir gün en sevdiği komşusunun surat astığını gördü ve çok kırıldı, aylığını alır almaz bir kısmını peşinat vererek taksitle bir televizyon aldı ve eşine dışarı çıkmamasını söyledi. Çocuk doğmadan önce bir ümitsizlik içinde olunca canı bir şey almak istemiyordu, çocuk doğduktan sonra aldığı şeylerin değeri artmıştı. Kemal, işten çıkar çıkmaz eve geliyor, çocuğu seviyor, oyalanıyor, Allah'a şükrediyordu.
Çocuğun ismi Murat idi. - Murat'ım benim diyerek bağrına basıyordu. Kemal Murat'ı severken annesi kahvaltı hazırlıyor, Kemal’in kucağı dolduğu için çok mutlu oluyordu. Pazar günleri birlikte gezmeye gidiyorlardı, bir gün erkenden kalktı Kemal günlerden pazardı perdeleri açtı güneşin doğduğunu hissetmişti fakat güneşi göremiyordu. Dışarıya çıktı doğanın mis kokusuna doyamamıştı eve girdi kapı sesinden eşi de uyanmıştı. Selma:- ’’Ne o Kemal? Sen misin nereden gelirsin? Kemal:- ’’Evet Sevgilim benim, şu dışarıdaki doğanın güzelliğine bak, insanın burnuna mis gibi kokuyor’’ Selma:- ’’Mademki öyle, bugün gezmeye gidelim’ ’dedi. Selma, börek, çörek ve çeşitli şeyler hazırladı. Kemal’de arabaya bakmaya gitti ve arabanın saatini öğrendi niyetleri Isparta'nın Gölcük veya Milas gibi mesire yerlerine gitmekti. Servisler saat başı işliyordu eve geldi durumu izah etti. Bütün malzemeleri iki torbaya doldurdular. Kemal, çantaları aldı Selma’da sardı ve bağrına bastı böylelikle otobüsün yanına geldiler ve bindiler. Müşteri çok kalabalık olduğu için kısa yolculuk çok sıkıcı olmuştu fakat bu sıkıntının ardından mavi bir mesirelikte gözlerinin perdelerini açtı etrafı yemyeşildi. Otobüsten indiler çeşmenin yanına yakın durdular bir ağacın gölgesi altına oturdular, minderin üstüne uzandılar bir süre sonra Selma, küçük tüpü yakarak kahvaltı hazırladı. Birlikte yediler, gezdiler, dolaştılar kucaklarındaki bebek ara sıra ağlıyordu yine de çok mutluydular. Akşama kadar neşeli vakit geçirdiler, akşam oldu otobüsler dönüş yapmaya başladı. Kemal: - ’’Gidelim artık, arzu edersen haftaya yine geliriz’ ’dedi. Selma gezmeye doyamamıştı ama Kemal’in hatırını kıramadı. Malzemeleri hazırladı ve otobüse aynı koltuğa bindiler eve geldiler yemeği yer yemez yorgunluktan uyuya kaldılar. Sabah oldu Kemal işine gitti, aylarca bu böyle devam etti. 19-8-1982
İŞTEN ÇIKARILDI
Kemal, bildiğiniz gibi PTT de yatırım şantiyesinde geçici olarak çalışıyor, yer altı döşeme ustalığı yapıyordu. Memurları, amirleri onu çok seviyordu. Aylarca bu böyle devam etti. Sonra PTT de bütçe darlığı başlamıştı geçici işçilere para yetmiyordu bunun için geçici muvakkat işçileri çıkarmak zorunda kalacaklardı. Bu bakanlığın emri idi bir işçinin hatasını bulmadan çıkaramıyorlardı sırasıyla hatası bulunanlar çıkarılmaya başlanmıştı. Elli işçiden on işçi kalmıştı. Kemal devamlı hata yapmamaya gayret ediyordu. Tekrar işçi çıkarılmaya başlandı kalanların sayısı beş adede düşmüştü. Herkese çıkış kâğıdı hazırlanmıştı fakat Kemal'e o kağıt hazırlanmamıştı. Kemal çarşıda pazarda işten çıkarılanların rezilliğini gördükçe içi sızlıyor, üzülüyordu. Bir gün kendinin de çıkarılacağını düşünüyordu fakat bu haberi eşine duyurmak istemiyordu ve beklediği o acı gün gelmişti. Amirleri Kemal'e işten çık demediler de dolaylı yollar gösterdiler Kemal, anladı ve işi bırakmak zorunda kaldı.
Akşam oldu eve geldi çok hüzünlüydü fakat bu derdi eşi Selma’ya sezdirmemeye çalıştı sabah oldu saatte yemeği yedi evden ayrıldı. Hiç işçi pazarına gitmemişti bu ona da nasip oldu ve doğru amele pazarına gitti. İki saat bekledi kimse ona gel gidelim dememişti çünkü onun durumunda olan kişinin sayısı çoktu. Amele tutmak için gelenler oluyordu o beni götür bu beni götür derken yirmi beş otuz kişi gelen kişinin etrafını çeviriyorlar Kemal ise o gurubun içine yaklaşamıyordu ve amele pazarı dağılmıştı. Kemali o gün iş bulamamıştı. Eve de gidemedi çarşıda dolaştı bir umut peşinde idi. Bir yandan demli çayını yudumlarken bir eli çenesinde dayalı düşünüyordu. Karşıdan bir hemşerisi onu görmüştü. Çocukluk arkadaşı sayılırdı, selam verdi yanına oturdu. O arkadaşı da sunta fabrikasında çalışıyordu. Sırdaş bir arkadaş olduğu için derdini ona anlattı:- ’’Arkadaş, üzülme seni bizim fabrikaya aldırayım şimdi inşaat var buraya geçici işçi alıyorlar’’ deyince. Kemal arkadaşına teşekkür etti ve ertesi gün yine aynı saatte evden ayrıldı. Fabrikada geçici olarak işe başladı eşine aylar sonra söyledi bu sırada Selma’da boş durmuyordu halı dokumaya başlamıştı, çocuk büyümüştü. Murat baba demeyi öğrenmişti, Bu sırada eşi tekrar hamile kalmıştı. Kemali ikinci çocuğu bekliyordu. Fabrikada çalışırken oda doğdu bu seferki kız olmuştu. Kemal, bir oğlana birde kıza kavuştuğu için neşesine diyecek yoktu. Acaba bu neşesi zamanla artacak mı? Yoksa eksilecek mi? Bilinmezdi.
Durmadan inşaatta çalışıyor, elleri nasır tutuyordu cildi bir an kararıyor şekli şimali değişiyordu. Köydeki anne babasıyla bağlılıkları artmıştı, ilk çocukta ziyarete gelmişler fakat fazla kalmamışlardı, ikinci çocuğu görmeye geldiklerinde Selma'nın annesi de gelmişti bir hafta kalmışlardı ev iki oda olunca Kemal, babasıyla bir odada yattı diğerleri de öbür odada yattılar. Kemal’i fabrikada babası kadrolu çalışıyor zannediyor iyi oğlum çalış diyordu. Kemali hiç kimsenin hatırını kırmayıp gücü yettikçe gerekli kişilere yardım ediyordu. Kış mevsimi yaklaşmıştı. Kemal, odunu, kömürü almıştı ne olur ne olmaz buradan da çıkarırlarsa iş bulamam diyerek gerekli şeyleri alıyordu. Havalar iyice soğumaya başlamıştı çalışamaz hale gelmişti inşaat işi durmuştu ve Kemal'e yol göründü Kemal bir müddet eşine durumu bildirmedi amele pazarına gelip gidiyordu.
Bir gün çocukların ana sağlık günü vardı eşi çocukları ana sağlığa götürüyordu, yolu da amele pazarının yanından geçiyordu. Kemal, çocuklarıyla gelen eşini görünce caminin bir köşesine saklandı bu vaziyette görünmek istemiyordu. Akşam oldu durumu anlatmak zorunda kaldı böyle olamayacak ticaret yapmak istiyorum dedi ve kararlaştırdılar ve bir çare aradılar. 20-8-1982
KURU YEMİŞÇİLİK
Kemal, işçi pazarına gelip giderken gördüğü bir büfe vardı üzerinde kiralık yazıyordu orası kafasına takılmıştı bizim için burası iyi olur kuru yemiş satarız diye düşündü. Selma'nın dokuduğu divan halıları vardı Kemal onları eşinin rızasıyla pazara çıkardı sattı ve aldığı parayla orayı kiraladı, içerisine kuru yemiş doldurdu terazi aldı, tekel bayi oldu sigara aldı, gazete bayi oldu gazete aldı ve satışına başladı. El işinden kurtuldu bu yaptığı işi çekemeyen pek çoktu bilhassa bazı kuru yemişçilik yapan arkadaşları fesatlık ediyordu. Kemal çok sabırlı idi her şeyi normal karşılıyordu, gelen müşterilere gereken ilgiyi gösteriyor, hürmetini yapıyordu. Müşteri durumu kendine yetecek kadardı sadece karnı doyuyor, bu iş Kemal’in hoşuna gidiyor fakat çevresi normal karşılamıyordu.
Koskoca adam çekirdek satıyor diye dedi kodu çıkarıyorlardı. Kemal hepsine göz yumuyor erkeğe, kadına aynı ilgiyi gösteriyordu fakat bazı kadın müşterileri Kemal'e asılıyor aşık numarası yapıyorlardı. Kemal o tür ilgileri göstermiyordu, hiçbirine ümit vermiyordu, çünkü evliydi ve iki çocuk babası idi. Bir gün kızın biri, günde sekiz on defa karşısından geçmeye başlamıştı Kemal'e gelip geçtikçe laf atıyor rahatsız ediyordu, Kız sanki delicesine aşıktı öyle bir görünümü vardı fakat Kemal müşteri gibi davranıyordu.
Başka bir gün aynı kız Kemal’i tekrar rahatsız etmeye başladı. Kemal geceleri uyuyamıyor eşine durumu izah edemiyordu. Kızın gözü kararmıştı, müşterilerin yanında bile sorular soruyor Kemal’i huzursuz ediyordu. Kemal bir gün kıza şu sözleri söyledi: - ’’Aynur, bazı şeyler var ki insanın yüzüne birdenbire söylenmez seninle müsait bir saat de buluşalım ve o zaman konuşalım’ ’dedi ve saat ve gün ayarladılar. Kız sevinerek gitti çünkü randevulaştılar. O gün tatil olduğu halde Kemal büfeyi açmıştı çünkü kızla orada buluşacaktı, başka bir yere giderse tehlikeli olabilirdi ve o gün aynı saatte kız çanta dolusu hediyeyle geldi.
Kemal hediyeyi görünce duraksadı ve ne yapacağını şaşırdı ama onun için bu son fırsattı, değerlendirip başından savması lazımdı cesaretini topladı konuşmaya ve durumunu anlatmaya başladı Kemal:- ’’Kardeşim, Aynur sen benim ne durumda olduğumu biliyor musun?’’ Aynur:- ’’ Hayır’ ’diye cevapladı Kemal: - ’’Kızım be beş yıllık evliyim iki tane çocuğum var sen kendine başka birini seç, ben sana yar olamam bir daha beni rahatsız etme olur mu?’’ deyince kızın gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve ağladı ve Kemal'e şu sözleri söyledi. Aynur:- ’’Seni şöyle görmek yetiyordu beni ondanda mahrum bıraktın’ ’dedi ve ağlayarak gitti. 21-8-1982
BAŞKA BİR KADIN
Kemal engelin birini başından savmıştı ama yüreği de sızlamıştı çok üzüldü fakat elden ne gelirdi ki bir kalbin bir sevgiliye yeteceğini ve diğerlerinin fazla geleceğini biliyordu. Eve geldiğinde neşeli göründü büyük oğlan baba diye sarıldı, kız konuşamıyordu henüz fakat oda beni al diye işaretler yapıyordu. Eşine başından geçen bu olayı anlattı Selma Kemal'e:- ’’Ağzına sağlık iyi yapmışsın ‘’diyerek güvenini arttırdı. Yemek hazırlanmıştı birlikte yediler. - Kemal: ’Haydin bugün parka gidelim’ ’dedi. Selma kabul etti ve parka gittiler çocuklara asitli olduğu için gazoz vermediler kendileri içtiler onlara da birer soğuk oral et çay sunup bir müddet oturduktan sonra gezerek eve gittiler. Kemal sabahları gazete sattığı için çok erken kalkıyordu, siyaset dönemiydi her türlü gazete bulundurması gerekiyordu, buda mümkün değildi, bazı guruplar baskın yapmıştı bu yüzden Kemal gazeteciliği bırakmak zorunda kaldı, sonra orada simitçiliği denedi satış olmadı zarar etmişti, kuru yemiş ve tekel bayi devam ediyordu. Yoldan geçerken bir kadın geldi, sigara istedi Kemal çıkardı verdi kadının yüzüne bile bakmamıştı fakat kadın dişten tırnağa Kemal’i süzmüştü. Kadın, Kemal’i zor durumda bırakmak için bin lira vermişti bozuk yoktu. Kemal oraya buraya koşturup bozuk para arıyordu kadında bundan zevk alıyor, hiç konuşmuyordu. Kemal parayı bozdurdu:- ’’Buyurun hanımefendi’ ’diyerek parasının üzerini verdi kadın teşekkür bile etmeden gitti fakat kadın Kemal’i gözüne kestirdi saf kalpli ve temiz duygulu olduğunu hissetmişti bu durum onun hiçte hoşuna gitmedi.
Bu kadın evliydi kocası da gurbette çalışıyor kazandığını kadına gönderiyordu. Bu kadının okula giden yetişkin bir kız çocuğu vardı, kadının iyi bir tutumu yoktu tüm çabası gözüne kestirdiği erkeği elde etmek onunla ilişki kurmaktı. Kemal’i elde etmesi hayli zor olacaktı Kemal bu durumdan habersizdi kadın ise gelip gittikçe uzaktan dikizliyordu. Kemal utangaç biriydi yaşlı olsun genç olsun başını kaldırıp bakmazdı, dürüst ve mertti beş vakit namazına devam ediyordu mutlu bir yaşantısı vardı ilgi duyduğu yalnız eşiydi ondan başkasını gözü görmüyordu ona ilgi gösteriyor, onu memnun ediyordu. Çocukları çok seviyor kendi çocukları hariç diğer çocukları da çok seviyordu gördüğü çocuğun sacını okşar sevgi gösterisinde bulunurdu. Bahsettiğimiz bu kadın öyle bir kadındı ki kocası geldiği zaman dürüstlük taslar gittiği zamanda başkalarıyla görüşüyordu. Başını örttüğü zaman zannedersin imam eşi hiçte öyle değildi içi başka dışı başkaydı bakalım Kemal bundan kurtulabilecek miydi? 22-8-1982
SARHOŞ
Kemal’in çok iyi davranışları bazı zamanlar yanlış anlaşılabiliyordu. Diyelim ki bir kadın çarşıdan çeşitli yiyecekler almış paketlenmiş yoldan giderken düşürdü, ayak seslerinden düştüğünü anlamadı. Kemal bunu görünce yerden paketi aldı kadının ardından koştu kadın arkasına dönüp baktı: - ’’Terbiyesiz, benimle konuşmak için paketin birini çektin şimdide ardımdan koşturuyorsun hem suçlusun hem güçlüsün’ ’diyerek tersledi. Kemal beyninden vurulmuşa döndü bir daha iyilik yapmamaya karar verse de yüreği dayanamaz yardım isteyenlere yardıma koşar. Kötü kadın Kemal'i takip etmektedir, kocası Almanya da gurbette işçi olarak çalışmaktadır. Eşini dürüst diyerek oralarda açılmasın yabancıların arasına karışmasın diye götürmez fakat en kötü hareketi yapmaktadır ve bunun farkında bile değildir. O kadın nice evli erkeklerin ruhuna girerek aile arasındaki huzursuzluklara neden olmuştur.
Kemal bu kadın tarafından takip edildiğinden habersizdir, yolda geçerken görse bile başını eğer önüne bakarak gider temiz müşterilerinden birisi zanneder. Kadın otuz ya da otuz beş yaşları arasındadır. Gözüne kestirdiklerini canavar gibi dikizler, harareti ve ateşi ocakları eritebilir. Kemal bir gün bazı sıkıntılara düşer onun için geceleri de büfede beklemek zorunda kalmıştır. Eve geldi akşam yemeğini yedi çocukları sevip büfeye geri döndü ve oturdu genellikle alışverişi sarhoş kişilerle oluyordu gecenin geç saatlerinde içmek isteyenler Kemal’in büfesine çerez almaya gelirlerdi. Ağızları leş gibi kokan insanların kahrını çekmek zorundaydı ne yapsın ekmek davası canı sıkılmasın diye kitap gazete okur bazı şeylerle meşgul olurdu. Dışarıyı fazla tanımaz sadece gelen müşterilerle ilgilenirdi. Kemal kitap okurken elektrikler sönmüştü sinemanın kapanmasını bekleyeyim diyerek ışığını yakmıştı. Bir süre sonra telaşlı bir müşteri geldi:- ’’ Ağabey, şurada adam öldürmüşler, ayağım takıldı düşe yazdım, çok korktum ‘’dedi. Kemal birdenbire şaşırmıştı çünkü silah sesi duymadı yatan kişiyle arası on metre yoktu. Kemal azimli ve cesaretliydi etraf ıssız ve sessizdi tek tük gelen geçen olsa da yatanın yanına kimse yaklaşamıyordu. Kemal elindeki mum ile yatan kişinin ölümü, dirimi olduğunu öğrenebilmek için yanına kadar gitmişti. Karanlık ve sessiz bir yerde ölü veya diri böyle bir yerde yatan kişinin yanına yaklaşmak cesaret meselesiydi. Kemal ışığı yüzüne tuttu ses soluk yoktu adam yan yatmış durumdaydı ayağı ile adamın yatışını düzeltti ve karnına ışığı tuttu koca göbeğinin inip kalktığını gördü, yaşça büyük olduğunu düşündü ve yüksek sesle:- ’’Kalk! Arkadaş niye yatıyorsun, yolun ortasında? Şimdi arabalar çiğneyecek’ ’dedi ve sağdan soldan tekmeledi adam duymuyordu Kemal’in sesine gelenler olmuştu ne ki bu diyerek bu sırada hafif rüzgârdan Kemal’in elindeki mum sönmüştü, yanındaki toplanan kişilerden biri ateş vermek isterken elektrikler geldi ve adam aydınlıkta daha rahat görünüyordu. Topluluğun sayısı dakikalar ilerledikçe artıyordu ve adamın ne durumda olduğu belli oluyordu.
Adam iyice içmiş, sarhoş olmuş Kemal'e çerez almaya geliyordu yürüyecek takati kalmayınca baygın vaziyette yere yatıp kalmıştı. Kemal durumu izledikten sonra dükkanını kapattı ve polise haber verdi, polisler Kemal’i tanıyorlardı. Yerde yatan sarhoşu tekmelediler, ayağa kalkmasını söylediler kalkamıyordu ne yaptığını bilmiyordu. Polisler arabanın arka koltuğunun kapısını açtılar ve sürüyerek sarhoşu oraya yerleştirdiler aldılar gittiler. Kemal orada yalnız kalmıştı ve büfesini açtı kontrol edip kilitledi evine gitti. Kemal’in kendi iç dünyasında bazı düşünceleri vardı ya o sarhoş ölü olsaydı acaba Kemal bunun üzüntüsünden kurtulabilecek miydi? Çünkü büfesine on metre yakındı ona ne yapsalar görmezdi şükür Allah'a diyerek eve geldi eşi ve çocukları uyumuştu rahatsız etmedi, yavaşça uygun yere uzanıp yattı. 23-8-1982
BAYİLİĞİ BIRAKIŞ
Kemal, sabah kalktığında çocukları sevdi her şeyi eşine anlattı. - Selma:’’ şükür Allah'ıma ki ölmemiş, iftiraya uğrayabilirdim’ ’dedi. Kahvaltı eder etmez Kemal dükkâna gitti çünkü o gün tekel günüydü, sıraya girip sigara, çay alacaktı. Tekel binasına geldi kuyruk epeyce uzundu, yazılmak için sıra geldi, bu seferde pul olmayınca yazmadılar. Kemal sıradan çıktı gitti pul almak için bayiler daha açılmamıştı açılsa da onlarda Kemal gibi sigara, çay alabilmek için tekele gelmişlerdi. Kemal eve geldi şüphelendiği defterlerin arasını tekrar karıştırdı pulu buldu sonra tekrar sıraya girdi kuyruk uzun olduğu için zor sıra gelmişti nihayet eksik bir şey yoktu fakat herkesin istediklerini vermiyorlardı bir kıtlık havası vardı. Kemal zaten fazla alamıyordu maddi yönden gücü yetmiyordu. Kayıt yaptırdıktan sonra çay, sigara almak için kuyruğa girdi saatlerce bekledi öğlene ancak sıra gelmişti. Tekel mahsulünün fazla bir kazancı yoktu lakin çok müşteri topluyordu. Kemal malzemeleri çuvala doldurdu büfeye getirdi sigara sanki sayılı gibiydi. Birkaç gün önce arkadaşlarından o bana ayır on paket, diğeri öyle derken Kemal yapacağını ne yapacağını şaşırdı on paket isteyenlere sadece iki paket ayırabildi sigara el altından bitmişti. Değerli arkadaşları geldi tembih edenlere verdi ve ne yazık ki diğerlerine veremedi onlar çok kırılmıştı hatta bazıları küsmüştü. Bayilik öyle bir şey ki eşine, dostuna, arkadaşına sigara ayırıyorsun ve gelen müşteriye sigara yok deyip günaha giriyorsun bu durumlar Kemal’i çok üzüyordu. Sigara almak için yalvardıkları kadar Allah'a yal varsalar direk cennetlik olurlar.
İşte böyle bir insan bir kişiye bin lira sadaka verse teşekkür bile etmez fakat bir adet sigara verse Allah razı olsun der. Demek ki sigaranın değeri kişisine göre yükseliyor ve düşüyor. Kemal herkese cevap vermekten bıktı bayilikten aldığı sigaraları eşe dosta dağıtmak için beş on paket ayırıyordu kar değil zarar ediyordu. Kemal bundan kurtuluş yolunu düşünüyordu sigara, çay fiyatları arttıkça daha çok para gerekiyordu gücü yetmez hale geldi ve ondan bundan borç alarak bu işler yürümüyordu onun için bu işi bırakmayı düşünmeye başladı ve birkaç kişiye fikir danıştı. Kimisi olur kimisi olmaz müşterilerin azalır diye cevap verdi ve Kemal yazı tura atarak tekel bayiliğini bırakmaya karar verdi. Mart ayı gelmişti zaten hesap görülecekti vergisini yatırdı dilekçesini sundu ve tekel bayiliğini bıraktı. Bir müddet sigara müşterileri geldiler gittiler aynı cevabı aldılar. Kemal sadece kuru yemiş işine devam ediyordu çünkü helal kazancı vardı. 24-8-1982
BÜFEDE KAZA
Mart ayı olmasına rağmen kış bitmiş sayılmazdı bir gecede yirmi santim kar yağmıştı sabahleyin kalktı baktı ki her yer bembeyaz. Kahvaltısını yapar yapmaz evden yola kadar kürek ile geçit açtı ve evde ısındıktan sonra büfeye geldi. Büfenin üzerindeki karları temizledi, önündeki ve kenarlarındaki karları da temizlemeyi unutmadı, hareket edebilecek yerleri, müşteri gelecek yerleri temizlemişti ve ısınmak için kahveye gitti çayını içti ısındı ve tekrar büfesine geldi, satış yapmak için oturmuştu kar yine ince yağıyordu. Kemal gazete okurken bir gürültü duydu baktı ki yabancı plakalı bir TIR yola girdi ve o yolda geçit yoktu geçit olduğunu zannederek o yola girmiş, çeşitli duvarlara çarpmıştı. Kemal büfenin içinden çıkmamıştı dışarıda zaten ayaz vardı. TIR geçitte kadar gelmişti baksa ki yol kapalı geriye dönmek zorundaydı ve geriye dönüş yaparken TIR'ın arka cephesi büfeye vurmuştu. Büfenin çatısı sarsıldı, eğildi, camlar kırıldı cam parçalarından Kemal yaralanmıştı. TIR biraz hızlı gelse, tekerleri biraz daha dönmüş olsa Kemal direk ölümle karşı karşıya gelmiş olacaktı, yine de kurtuluşu mucize sayılırdı.
Çatı eğilir eğilmez dış kapı açılmıştı Kemal kendini oradan dışarıya zor attı. TIR oldukça yüklüydü şoförü ve muavini kaçamadı nereye kaçacaktı ki o sırada görevli polis geldi ve zarar tespiti yaptılar. Kemal oldukça sinirlenmişti ama kaza olabilir diyerek olgun davrandı. Trafik polisleri sayesinde TIR sahibi gerekli parayı Kemal'e ödedi. Kemal öğlen yemeğine bile gidemedi akşama kadar sağlam camları yerine taktı macunları yapıştırdı, çatısını da komple yenilemek zorunda kaldı, telaşe den müşterilere de satış yapamadı zaten fazla da gelen olmamıştı.
Kuru yemişlerin arasına cam parçaları girdiği için tekrar elekten geçirdi temizledi camları da yeniden havanın buharıyla parlatarak kuru yemişleri yerine istif etti o gün çok yorulmuştu. Eşine olanları anlatınca Selma çok üzüldü ve ertesi gün horoz alıp kan akıtmaya karar verdiler bu eskilerden adettir kaza üstüne kaza olduğu zaman veya acı bir kaza sonucu insan kurtuldu mu kan akıtılır bu şekilde ertesi gün kan akıttılar. Kemal birkaç kilo şeker alıp mahalle ve sokak çocuklarına dağıttı içi rahatladı ama o büfeden soğumaya başladı zaten geliri de azalmaya başlamıştı. Bazı müşteriler veresiye teklif edince alacak artmaya başladı elindeki mal azaldı veresiye vermek zorunda kaldı arada bir fiyatlar değiştikçe verdiği mallardan zarar görmeye başladı ve başka bir iş düşünmeye başladı. Ani bir kararla büfenin mallarını aldığı gibi toptancıya devretti hesabı kesti ve büfenin kirasını da ödedi, borçlarını da ödedi elinde bir miktar para kalmıştı onu değerlendirmeyi düşünüyordu. 25-8-1982
İNŞAAT İŞLERİ
Kemal, elindeki parayı yetersiz görünce bir iki ay inşaat işlerinde çalışmaya karar verdi fakat hadi deyince iş bulamıyordu amele pazarına çıkmak zorundaydı. Nede olsa gururu vardı kuru yemişçilik ten ameleliğe dönmek kolay bir iş değildi. Sabahları erken kalkıyor bir fileye işçi elbiselerini doldurup içine birde yarım ekmek, top yumurta sıkıştırıp ümitle amele pazarında bekliyordu. Eşi Selma kocasının amele pazarında beklediğini bilmiyordu. - Kemal ben iş buldum orada çalışıyorum diyerek eşini umutsuzluğa sürüklemek istemiyordu. Normal bir amele ücreti beş yüz lira idi Kemal dört yüz liraya da çalışmaya razı olmuştu fakat çoğu zaman amele pazarında geç saatlere kadar bekliyordu ve kahvede vakit geçirip, eve ben bugün işi götürü aldım erken bitirdim deyip oturuyordu. Bir gün yine erkenden kalktı gitti amele pazarına o gün hava yağışlı idi fazla gelen olmamıştı sadece birkaç kişi vardı onlarda ihtiyardı. Amele götürmek için bir kişi geldi yaşı otuz beş kırk civarındaydı. Kemal boynunu bükmüş bir köşede bekliyordu işçi götürmeye gelen kişi suratsız ve cimri birine benziyordu, yaşlı ameleler fısıldadılar pazarlık ettiler olmadı, adam Kemal’in mahzun duruşuna dayanamadı ve onun yanına doğru yaklaştı. Kemal yine ümitsizlik içerisindeydi Kemal'e nazaran yaşlı olduğu için evladım diye hitap etmek zorunda kalmıştı. Adam: - ’’Evladım çalışıyor musun? Diye sordu. Kemal bir anda ayağa kalktı Kemal: - ’’ Evet amca çalışırım’ ’dedi.
Adam :- ’’Kaç para istersin? Yevmi yen ne? ’deyince - Kemal düşünmeden cevap verdi. - Kemal: 'Beş yüz lira amca’’ Adam:- ’’ Hayır oğlum dört yüz lira vereceğim kabul edersen’ ’deyince - Kemal: ’Ne iş yapacağım? Amca’’ Adam: - ’’İnşaat işleri ustaya harç yetiştireceksin, iki usta var taş duvar örülecek bugün ameleleri hastalanmıştı onun yerine harç vereceksin’’ dedi. Kemal işten korkmuyordu fakat para yetersizdi adam fazla üstelemedi. Adam:- ’’Oğlum, geliyorsan dört yüz liraya gel gelmeyeceksen ben başka birisine gidiyorum’’ deyince Kemal düşündü. Kemal:- ’’Amca, geleceğim fakat çalıştığım zaman beş yüz kaymeyi vereceksin’’ dedi. Yaşlı adamlar Kemal'e ters baktılar kızdılar ne yapsın Kemal çaresizlik içindeydi hazır para tez bitecekti ona dokunmak istemiyor üstelik kazanmak istiyordu. Adam cimri olduğu için taksi tutmamıştı yürüyerek iş yerine geldiler oradan ayağına bir çizme verdiler ayağına olmamıştı başka bir çizme verdiler oda zorla girmişti ayağını sıkıyordu başkada giyecek bir şey yoktu. İnce yağan yağmurun altında Kemal harç hazırlıyordu. Başında da ev sahibi eline şemsiye almış dikiliyordu. Kemal ter içindeydi yağan yağmurun farkında bile değildi sadece terden ıslandığını zannediyordu. Kemal bir yığın harcı çiğnedi, ezdi, karıştırdı ve hazır duruma getirdi. Yağmur bir saat kadar çiseledi bu sırada Kemal yanındaki yarım ekmeği yedi ve söylemeden ustaların çalışacakları taşı hazırlamaya başladı ev sahibi Kemal’in çalışmasına hayran kalmıştı gönlünden Kemal’in istediği beş yüz lirayı vermeyi geçirdi fakat daha değildi belli etmek istemiyordu. Kemal taş hazırlarken ustalar geldi biri yaşlı diğeri Kemal emsali gençti.
- Yaşlı usta ‘’Kolay gelsin’ ’diyerek harcın yanına yaklaştı. Kemal belini doğrulttu:- ’’Hoş geldiniz ağabey’ ’dedi. Yaşlı usta elindeki malayla harcı alt üst etti:- ’’Bu harç olmamış yeniden karıştır’’ dedi. Kemal’in bu çok gücüne gitti hiçbir şey bilmiyor yerine konmuştu. Kemal sesini çıkarmadı harcı yeniden karıştırdı ve hazır duruma getirdi. Ustalar yerini almıştı. Kemal tenekeye harcı doldurdu, ustanın yakınındaki leğeni doldurdu diğer taraftan boş kaldıkça taşta yanaştırıyor aralıksız çalışıyordu. Ev sahibine ustalar laf çarptı, ev sahibi çay demleyip getirdi çay içmek için on dakika oturdular ve tekrar devam ettiler öğleyin gönüllü gönülsüz yemek geldi sadece pilav, salata ve turşu vardı. Kemal memleketindeki işçilere gelen çeşitli yemekleri düşündü bir de buradaki gelen yemeği düşündü aradaki farklı orantılarına hayret etti. Akşama kadar çalıştı ustalar ve ev sahibi Kemal’in çalışmasını çok beğendiler. Kemal diğer işçi gelesiye kadar birkaç gün orada çalışmaya devam etti beş yüzer lira yevmiye aldı daha sonra ustaların işçisi geldi Kemal’de işi bırakmak zorunda kaldı. 26-8-1982
SAKLANIŞ
Kemal orada çalıştığının hesabını gördü eline bir miktar para geçmişti eşini şüpheye düşürmemek için kazandığı bir miktar paranın bir kısmını eşi Selma’ya verdi. Selma Kemal’in serbest inşaatlarda çalıştığından amele pazarında beklediğinden habersizdi. Kemal eşinin üzülmemesi için hiç sır vermiyordu iş bulabilirse çalışıyor bulamasa ben bu günkü işi götürü aldım, izin aldım gibi sözcüklerle mecburen yalan söylüyordu. Kemal bir gün yine erkenden kalkmıştı. Amele pazarına gidecekti umut dünyası ne yapsın onun gibi yüzlerce kişi boşa gelip gidiyordu bazen de karnını doyurabilecek kadar ancak para kazanıyordu. Kemal, amele pazarından soğumaya başlamıştı, o günde hamal pazarına gitti gelen geçen yüklü arabaları durdurup: ’boşaltayım mı? Ağabey ‘’diyor ve iş çıkarsa da boşaltıyor, çıkmasa da bir köşede beklemek zorunda kalıyordu. Köyden bir hemşiresi gelmişti. Şehirde ev yaptırıyordu, bir kamyon dolusu tuğla almış onu indirebilmek için hamal pazarına gelmişti. Kemal’in üzerinde eski elbiseler vardı hamal pazarında bekliyordu. Uzaktan hemşiresini geldiğini görünce nereye saklanacağını şaşırdı yüksek bir merdivenin kenarına geçti oturup boynunu büktü. Hemşiresi hamal Pazarına gelir gelmez etrafı çevrilmişti biri ben boşaltayım diğeri ben boşaltayım diyordu. Kemal uzaktan bakmak zorunda kaldı. Çalışmak ayıp değildi ama bu da bir gurur meselesiydi onu hemşerisi gördüğü zaman köyde yaygara yapacak değerini sıfıra düşürecekti Kemal bunu düşünerek saklanmıştı.
Hemşerisi dört hamalla anlaştı ve aldı gitti. Kemal’de oradan çıktı tekrar başka bir tanıdığın gelmesinden görmesinden korkuyordu biraz daha bekledi ve çimento yüklü bir kamyon geldi hemen üzerine iki üç kişi atladı Kemal’de atladı ve boşaltmak için gittiler kamyon üç yüz liraya boşalıyordu kişi başına yetmiş beş lira düşmüştü Kemal buna da şükür diyerek eve geldi. Eşi artık Kemal’in eve erken gelmesine alışmıştı. O günde çocukları sevdi parka götürdü akşam oldu. Geceleyin gözünü uyku tutmadı her şeyi eşine anlatırdı, bu saklanış olayını eşine anlatmadı anlatmış olsaydı foyası da meydana çıkacaktı. Konuları değiştirerek sohbet ettiler sabaha karşı uyuyakaldı. Kemal saat gibiydi geceleyin geç yatsa da yine vaktinde kalkıyordu onun için uykusundan daha önemli şeyler vardı sabahları canı pek yemek istemiyordu o gün eşinin ısrarı üzerine yemek yedi. Ailecek kahvaltı yaptılar. Çocukların ana sağlık günü vardı Selma Kemal'e söyledi. Kemal amele pazarına gitmişti orada beklerken, Selma çocuklarla oradan geçecekti. Kemal eşinden, çocuklarından bile korkarak nere saklanacağını şaşırdı. Bir çeşmenin arkasına saklandı Selma çocuklarla geçti Kemal’i görmedi. Kemal onu görmüştü eşinin ana sağlığına o yoldan gideceğini tahmin edememişti. Öyle bir gücüne gitti ki, evden işe gidiyorum diye ayrılıp amele pazarında bir umutla beklemek iş değildi. Selma onu orada görmüş olsaydı kim bilir neler düşünürdü güveni artar mıydı? Yoksa Azalır mıydı? Bu bilinmezdi yine de Kemal direnen mücadele eden biriydi orada bir müddet daha bekledi ama durduğu yerde sıkıntıdan terlemişti, canı sıkıldı sinemaya gitti dertli de bir filmdi daha beter oldu düşünceden hastalandı bir hafta yattı. Eşine bir türlü derdini söyleyemedi söylese oda üzülecek şaşkınlığa uğrayacaktı. Kemal başka bir iş yapmayı düşünüyor fakat düşündüklerine bir türlü maddi durumu imkân vermiyordu. Hastalanmıştı iyileşti tekrar amele pazarına gitti orada bu sefer beklerken taksi dolusu hemşerisi arabayla amele pazarının yakınına park ettiler. Hızlı geçince onlar Kemal’i görmediler ama Kemal onları görmüştü ortadan kayboldu ve bir daha amele pazarına çıkamaz oldu. Önceden bahsettiğim o kötü kalpli kadın büfede Kemal’i bulamayınca şaşkına dönmüştü, devamlı aranıyordu Kemal amele pazarında onu da görmüştü fakat kadın tanıyamamıştı. Kemal’in temiz ve dürüstlüğüne karşılık bazı iş teklifleri geliyordu fakat Kemal kimseye yük olmak istemiyor kabul etmiyordu çalışkanlığının başına kalkıla çağını biliyordu ne yapacağını düşünüyordu. 27-8-1982
İŞ TEKLİFİ
Kemal, yine işe gider gibi evden çıkıyor akşama doğru eve geliyordu. Bir gün eve geldiğinde bir baktı ki misafirler var gelen abisi idi daha odanın içerisine girmeden bakkaldan birkaç ekmek ve gerekli ihtiyaçları almıştı. İçeri girdi abisine hoş geldin diyerek saygı gösterdi elini öptü ve divana oturdu. Abisi Kemal’in saygılı ve dindar oluşunu beğeniyordu. Kemal’in abisi varlıklı idi kardeşinin sağda solda harcanmasını istemiyordu onun için beraber olmak ona iş teklifinde bulunmak istiyordu. Kemal kimseye yük olmak istemiyor onun için teklifi birden düşünmeden, karar vermeden kabul etmek istemiyordu. Abisi bazı örnekler verdi Kemal düşünüyordu akşam oldu yemek yediler Selma çay demlerken Kemal ve abisi sohbet etmeye başladılar. Abisi:-’’Nerede çalışıyorsun? Ne iş yapıyorsun? Diye Kemal'e sorular sordu. Kemal bir müddet düşündü cevap veremedi ve abisi tekrar sorulara devam etti. Abisi:-’’ Şunu, bunu yapmak istesek çalışır mısın? Yapar mısın? Diye sordu. Kemal cevap veremedi. O gece abisi Kemal’in evinde kaldı Kemal yine erkenden evden çıkmıştı o gün işçi pazarında beklemeyi düşünüyordu ve uzaklara gitti. Abisi Kemal için bazı araştırmalar yapıyor onun çile çektiğini biliyordu ve nihayet bir plak dükkânı gördü dükkân devren satılıktı onu araştırdı birkaç yüz bine alınacağını öğrendi kendisinde hazır para vardı bu yeri Kemal'e yük olmadan da devredilebilirdi fakat Kemal’in fikirlerini öğrenmek istiyordu. Kemal akşama doğru eve geldi abisinin gidip gitmediğini eşine sordu. Selma’ya abisi zaten bahsetmişti:- ’’Senin hakkında ağabeyin bazı şeyler düşünüyor onun için köye gitmedi’ ’diye söyledi. Kemal şöyle bir düşündü eşiyle baş başa konuştular. Kemal:-’Küçükte olsa kendi işinin olması çok iyi fakat maddi imkansızlıklar buna el vermeyince mecburen ortak olmak zorunda kalacağım” dedi ve Selma abisinin teklifini kırmamasını rica etmişti.
Kemal’de eşini kırmak istemiyordu aslında, ortak işlerde gönülsüz davranıyordu. O gün Selma çeşitli yemekler hazırladı ve akşam olunca sofraya getirdi abisi yeni gelmişti sofraya oturdular abisi yemeği yeye siye kadar hiç sesini çıkarmadı sofradan erken kalktı. Kemal abisine :-’'Karnını doyur ağabey’ ’diye ısrar etti. Abisi:- ’’Canım istemiyor’ ’diyerek çekildi divanın üzerine oturdu Kemal’de çekilip divanın köşesine oturdu. Çocuklarda baba diyerek kucağına geldiler. Abisi onları izledi mutlu bir yuva ama paraları yok dedi içinden ve Selma dışarıya çıkınca konuyu Kemal'e açtı bütün özelliklerini anlattı:- ’’Plakçılık yapacağız sen nasıl dersen öyle olsun’ ’dedi. Kemal yine düşündü. Kemal:- ’’Ortak olacaksak kabul ederim senin çıkaracağın paranın dörtte birini çıkarırım’ ’dedi. Abisi buna razı olmuştu Kemal’in bu ortaklık teklifini kabul etmesi yeterdi. Ertesi günü oldu Kemal o dükkânı merak ediyordu devralırken her şeyi inceledi her şeyi öğrendi izledi tam istediği gibi bir yerdi. Abisi Kemal’i işi beğendiğini görünce içi rahat köye döndü. 28-8-1988
KEMAL YENİ İŞİNDE
Kemal ortak olduğu halde her şey kendininmiş gibi malları koruyor ve temiz tutuyordu. Dükkân da bazı değişiklikler yapıp müşterilerin dikkatini çekiyordu. Kemal, yakışıklı, mert, dürüst bir kişi olduğu için bayan müşterisi bol oluyordu hepsine kardeş gibi davranıyordu. Kemal kapı önüne çıkıp mahalleyi tanımak istiyordu mahalledeki bekar kızlar yanlış anlıyordu. Onlara evli olduğunu kötü gözle bakmadığını beyan etti. Kemal’i mahallesinde komşularda sevmeye başlamıştı hepsine anne bacı gibi davranıyordu güler yüzlülüğüyle de dikkati çekiyordu. Müşteriler artmaya başlamıştı eski kuru yemiş büfesinden de sabit müşterileri vardı. Kemal’i görenler ‘’hayırlı olsun’ ’deyip bant doldur durup kaset alıyorlardı. Kemal, ilan kartı ve kâğıt bastırdı, kartları müşterilere veriyor kağıtları ise sokaklara atıyordu. Kötü kalpli kadın hem pazara hem de gezmeye gelmişti. Kemal’in ismini biliyordu. Yerdeki renkli kâğıdı aldı okudu Kemal’in adresini öğrendi. Artık içi rahattı fakat elde edebilmenin yollarını düşünmeye başlamıştı. Kemal, kuru yem işçiliği bırakınca aramaya başlamış bulamamış çok üzülmüştü.
Kemal’i bazı dostlarından yakışıklı ve vücutlu buluyordu onun için yeniden denemeye gayret ediyordu. Kemal, her şeyden habersizdi, eşi da çok mutluydu çünkü köyde elbiseler sürekli batıyor burada ise temiz duruyordu. Her şeyleri yıkayıp, ütüleyip Kemal'e giydirmekle gurur duyuyordu. Kemal, sürekli şık giyinmeye çalışıyordu, elindeki aletlerin nasıl çalıştığını bakımını öğrenmişti. Kasetleri müşterilerine titizlikle dolduruyor arada boşluk bırakmıyor, kusursuz kayıt yapmaya çalışıyordu. Müşterileri de bu yüzden fazlasıyla Kemal'e bağlanmak devamlı kaset doldurmak istiyorlardı. Kemal ışıklı reklam levhasını da takmıştı ismi ise Stüdyo 77. Olarak geçiyordu bu isim yıllarca özelliğini kaybetmedi kaybetmeyecekti de onun için Kemal, bu ismi değiştirmeye gerek duymamıştı. O dükkânın eski müşterileri geliyor içeride değişik insan görünce şaşırıyorlardı. Kemal, eskisinden daha samimi, güler yüzlü davranışlarıyla dükkânın eski müşterilerini soğumak istemiyordu. İlgi gösterdikçe müşteri soğumak bir yana hayran kalıyordu. Bazı müşterileriyle samimi leşti arkadaş oldular. Bazılarıyla da samimiyeti sıcak bir şekilde devam ediyordu. Kemal, köy çocuğu olduğu için bayan bir müşteri geldiği zaman bazen sıkılıyor cevap veremiyordu. Bu davranış kızların daha çok hoşuna gidiyor ve Kemal’in dükkanından ayrılmak istemiyorlardı. Kemal, yeni işini çok sevmiş ve çok beğenmişti işini genişletmeyi düşünüyordu. 29-8-1982
KOMŞULAR
Kemal, mahalledeki komşuları yakından tanımak istiyordu fakat her birini tanımak mümkün değildi genellikle tanışma durumu, esnaflarla ön planda olmuştu. Önce kuaför sahipleriyle tanıştı Kemal’in hakkında yanlış düşünceleri vardı fakat Kemal’i tanıyınca fikirlerini değiştirdiler işe gelirken giderken eczaneye, temizlemeciye, toptancıya, büfeciye hatta bazı kişilere selam vererek geçiyordu. Eczaneye, eczacıyla tanışmak için başım ağrıyor bahanesiyle girdi. Baş ağrısı için hangi ilaçları tavsiye edersiniz diye sordu? Böylece tanışıp samimi oldular. Tamirciyle konuştular, fikir danıştı bu şekilde samimiyetini güçlendirdi, büfeciden de kuru yemiş aldı böylece onunla da tanıştılar samimi oldular, yakınında Kemal’in duvarıyla çatlı bir radyo tamircisi vardı genç biriydi isminin Faruk Polat olduğunu levhasından okumuştu fakat samimi değildi bir gün cihazı arızalanmıştı. O cihazlara daha önce onun baktığını tamir ettiğini biliyordu ve bir gün kapısının önünde dikildi bu diğer tamirci arkadaşının da dikkatini çekmişti. Kemal, durumunu arz etti cihazın arızalandığını söyledi. ‘’Hemen bakabilir misiniz? Deyince en az oda Kemal’le tanışmayı arzuluyordu. Kemal’in işini ön plana aldı tamir ederken bir yandan da tanıştılar, sohbet ettiler, kahve içtiler. Kemal kahvelerin parasını vermek istedi Faruk cömert bir insan olduğu için kabul etmedi:- ’’Senin dükkânda senden içeriz benim dükkânda benden içeriz ‘’ deyince samimiyet bağları artmıştı sıklıkla birbirlerinin dükkanlarına girip çıkmaya, şakalaşmaya başladılar. Yanlarında bir mobilyacı komşusu daha vardı. Faruk arkadaşı onunla samimiydi ve onun sayesinde onlarla da tanışma fırsatı bulmuştu diğer mahalle komşularıyla da tanışmak istiyordu fakat çoğu bayan olduğu için çekiniyordu. Mahallede oturan Mehmet diye bir arkadaşı daha vardı onun seyyar ufak bir televizyonu vardı ara sıra dükkâna gelirdi beraber müzik dinlerler televizyon izlerlerdi. Kemal, Mehmet’in dürüst ve mert oluşunu, insaniyetini beğeniyordu.
Onun arzusunu yerine getiriyor eğlendirmeye çalışıyordu. Kemal, işi sıkı olduğu zamanlar gece yarılarına kadar hatta sabahlara kadar kaset dolduruyordu. Gündüzleri cihazın sesini açıyor geceleri kısıyordu. Sesten gürültüden kimse şikayetçi değildi hatta mahalle kızları cam silme bahanesiyle müzik dinliyorlardı bazen de arkadaşlarıyla toplanıp pencereyi açıyorlardı. Kemal, anlayış gösterip müziğin sesini açıyordu duygulu ve düşünceli birisi sayılırdı. Kemal’in prensiplerinden birisi dükkânı erken açmaktı kepenkler ses yapmasın diye geç kaldırırdı Dükkân sahipleri bu yönlerinden dolayı Kemal’i severler ve takdir ederlerdi. 30-8-1982
KÖTÜ KADIN
Kemal, evden Allah'a ısmarladık diye çıkardı ve iş yerine gidesiye kadar açık dükkân ve mağaza sahiplerine selam verirdi. Yıllardır Isparta da olduğu için tanıdığı pek çoktu genellikle genç takımı idi fazla bir kötü alışkanlığı yoktu sigara içmez, alkolü ağzına sürmez, kumarda oynamazdı oynayanlara kızardı evine bağlı bir erkekti Kemal, bir gün yine erkenden dükkanını açtı ve işine başladı bir yandan kitap okuyor bir yandan da bant dolduruyordu. Gözü kitapta kulağı müzikte idi başka bir şeyi görmüyordu. Kemal, başını kaldırıp baktı ki başı yazmalı kadın bir müşteri, kadının geldiğini bile görmemişti kadına dikkatlice baktı:- ’’Günaydın hoş geldiniz’ ’dedi. Kadın mahzun ve üzgün duruyordu. Kemal, sorular sormaya başladı kadın cevap vermiyordu. Kemal, ne mal olduğunu hissetmişti fakat sen şusun busun gibi sözcükler kullanmıyordu.
Kemal, sorduğu sorula cevap alamayınca kızdı ve kendisi de susmak zorunda kaldı ve konuşmadı sonra kadın sıkıldı ve derdini dökmeye başladı, Kemal, dinleyici olmuştu. Kadın hem ağlıyor hem anlatıyordu. ‘’Kadın sadece sığınacak yer arıyor, rol yapıyordu. ’Kadın, yolunu kaybettiğini başka bir yere gideceğini söyledi. Aslında kadın genelevinden kaçmıştı. Kılık kıyafetiyle mazlum görünüp amacı kendini bir erkeğe kabul ettirmek veya başka bir vilayete gitmekti. Yoldan çaycı geçiyordu, Kemal, çaycıya seslendi: ’İki çay getirir misin? ’dedi.
Kemal’in karnı da açtı sabahları yemeden geliyordu aç karnına çayın gitmeyeceğini anlayınca simit almak zorunda kalmıştı. Kadın:- ’’Benimde karnım aç simitle falan doymam, beni lokantaya götür’ ’dedi. Kemal’in evli olduğunu bilmiyordu, kadın gençti. Kemal, şöyle bir düşündü, içinden, ben kendi ailemi bile doğru dürüst lokantaya götürmedim tanımadığım bir kadını niçin götüreyim diye düşündü. Kadınla açık bir şekilde konuştu ve şöyle söyledi:- ’’Ben seni tanımıyorum esnafın çoğu beni tanıyor ayrıca ben evliyim onun için seninle lokantaya gidemem fakat istediğin kadar simit alayım’’ dedi. Kadın, Kemal’in mert, dürüst ve temiz kalpli olduğunu anlamıştı. Fazla üstelemedi birkaç simit aldı çay içip yediler birkaç saat oturdular kadın gitmek bilmiyordu Kemal, kadınla hiç konuşmadığı halde kadın arsızlık ediyor oradan ayrılmıyordu.
Mahalledeki komşularının dikkatini çekti pencereden bakmaya başladılar. Kemal, başını eğdi kitap okuyordu bir yandan da işiyle meşgul oldu tek tük müşteriler gelmeye başlamıştı. Taksiyle bir müşteri geldi, birkaç bant aldı. Kadını görünce tanıdı genelevinde çalıştığını anladı. Müşteriyle kadın konuştular ve bantları alıp parayı verir vermez kadının elinden tutup taksiye bindirdi ve gittiler. Kemal, rahatladı ve derin bir nefes aldı. 31-8-1982
DİLENCİ
Kemal, hayır yapmayı çok severdi fakat her kişiye de hayır yapılamazdı. Kemal, hayır yapılacak kişileri iyi bilirdi, dükkanına geleni boş çevirmemeye gayret ederdi. Fakat öyle kişiler vardı ki sapasağlam halinde Ramazan ayından faydalanarak çalışacak gücü varken dilencilik yapmayı tercih ediyorlardı. Kemal, böyle kişilere çok kızardı bazı sakatlara da acırdı, yıkılanı kaldırır elinden tutardı. ‘’Diyelim ki iki gözü kör bir adam yolun bir yanından bir yanına geçmek istiyor arabalar geçiyor Kemal hemen o kişilerin yardımına koşuyor ve ilgi gösteriyordu.’’ Çünkü her sadakanın bir karşılığı vardı, Kemal böyle düşünüyordu. Kemal’in her gün yardım ettiği bir dilenci vardı bu dilenciye yardım ettiği zaman işi de rast gidiyordu. Bu kişi bir kadındı görme engelliydi buna kim arkadaşlık ediyor derseniz, söylesem beklide şaşırırsınız bu görme engelli kadına güzel bir kedi yol gösteriyor arkadaşlık ediyordu.
Kadının elinde bir baston vardı bu bastonun alt kısmını yani ucunu kedinin kuyruğuna değdirerek geçerdi, kedi yanından ayrılmaz, yol gösterirdi. Kemal’in dükkanının önünden sıklıkla geçerlerdi. Kemal’in dikkatini çekerlerdi bu kadın muhtaç biriydi fakat dilenmiyordu beş on kuruş kendiliğinden verenler olursa oluyordu herhangi bir geliri de yoktu. Ağzında dişi de yoktu kuru somun ekmeğin içini yiyor dışını kediye veriyordu, durumu içler açısıydı dayanılacak gibi değildi. ‘’Cenabı Allah kimseyi öyle etmesin’ ’diye düşündü. Kemal, her sabah bu kadının yolunu gözlerdi geldiği zaman avucuna beş on kuruş koyardı. Kadın çeşitli dualar ederek giderdi. Zaman geçtikçe kedi bile dükkânın önünde durmaya başladı Kemal, buna şaşırıyor’ ’Cenabı Allah'ın hikmeti’ ’diye düşünüyordu. Kadın iyice alışmıştı artık dükkânın önüne geldiği zaman yavaşlardı fakat sadaka istemezdi. Kemal bir gün yine sadaka verip yardım etmek istedi ama cebinde bozuk para yoktu ödünç isteyecek arkadaşı da yoktu bir an için ne yapacağını şaşırdı. Kedi bile mahzunlaşmıştı çünkü kadınla birlikte kedide kazanıyordu kazançları ortaktı kadın üzgün ilerledi gitti.
Kemal’in içine bir acı çökmüştü, yardım edemediği için çok üzülmüştü. O gün işleri hep ters gitti cihazlar arızalandı satış olmadı, maliyeciler dükkânı bastı vergi durumu geldi derken Kemal, sıkıntıdan sıkıntıya sürüklenmişti. Kemal, bundan sonra devamlı bozuk para bulundurmaya başladı kadın geçerken avucuna sıkıştırıyordu. Bir gün yine kadının yolunu bekledi gelmemişti ama kedisi geldi. Kemal, dükkânı kapattı kedinin peşinden gitti eve vardı. Ev yerin altında güneş görmeyen bir yerdi kadın hasta yatıyordu. Kemal, kadını hastaneye götürdü kendi imkanlarıyla tedavi ettirmeye çalıştı. Kadın eski durumuna dönmüştü. Kemal, sabahleyin kadını bekledi, kadın geldi ve Kemal’de yardım etti. 1-9-1982
O KADIN
Kemal’in gücü yettikçe eşe dosta ufak tefek para yardımında bulunurdu. Kemal, ticaret yaptığı için elinde para eksik olmazdı. Memurlar ise ay sonuna doğru azda olsa bir bunalım geçirirlerdi işte bu arkadaşlarının bunalım geçirmemesi için Kemal elini uzatırdı onlarda aylığı alır almaz borçlarını öderlerdi. Kemal bir gün duvardaki resimlere dalmıştı. Kulağı müzikte, gözleri ise manzaralar dağdı aniden kapıdan içeriye iki bayan müşteri girdi. Kemal hemen toparlandı ayağa kalktı: - ’’Buyurun efendim’ ’dedi. Kızlar gülümsedi:- ’’Bandı kaça dolduruyorsunuz? ’diyene Kemal fiyat listesini verdi kızlar listeyi boydan boya incelediler ve teşekkür edip gittiler. Kemal’in dikkatini çekti arkalarından baktı kızlar bir kadınla buluştular ama Kemal, kimin olduğunu fark edememişti şaşırdı, işine devam etti. Sosyetik bir kadın karşı kaldırımdan dikkatlice bakarak geçti. Kemal, bunu yine fark edemedi aslında o kadın kuru yemişçilik ten bu yana Kemal'e gözü oynayan kadındı. Kemal’i elde etmenin yollarını düşünüyordu kızları da o göndermişti çünkü onlar hemşeri siydi o kötü kadın bu gidişle Kemal’in başına bela olacaktı.
Her gözü oynadığı erkeği elde etmiş bir kadındı. Kemal’de zorluk çekeceği muhakkaktı. Kemal, öğle yemeğini yedi ve yetişecek bir kaset vardı adam yola gideceği için sıkıştırıyordu. Kemal, yetiştirmek için gayret ediyordu yine aynı kızlar geldi Kemal'e dikkatlice baktılar:- ’’Dolu kasetleri kaça veriyorsunuz? ’diye sordular. Kemal’de kalitelerine göre fiyatlarını söyledi. Kızlar:- ’’Listeniz var mı?’’ diye sordular. Kemal’in hazırladığı kitap şeklinde bir liste vardı onu verdi. Kalem kağıt istediler Kemal’in uğurlu bir kalemi vardı onu vermek istemedi ve diğer tükenmez kalemi verdi.
Kızlar, Kemal’in karşısındaki koltuğa oturdular mini etekli idiler. Oturunca bacakları diz kapağına kadar açılmıştı. Kemal, çay ikram etmek zorunda kaldı onlarında o kadından pek farkı yoktu. Kızlar çay için teşekkür ettiler ve yazmaya devam ettiler. Kızlarında Kemal'e gözü oynamıştı fakat ara sıra saate bakıyorlardı. Kemal, bu durumdan şüpheleniyor soramıyordu. Kemal, bu hareketleri randevumu vermek istiyorlar diye yorumluyordu. Kemal, başını öne eğiyor ara sıra sırtını dönüyordu kızlara bakmaya çekiniyordu. Aslında niyetini bozup bakmak istemiyordu. Kızlar saate baktılar ve ayağa kalktılar. Tam o sırada kapıdan bir bayan girdi Kemal, dikkatlice baktı bu bayan kuru yemişçi dükkanından eski müşterilerindendi. Kemal, iyi niyetli tebessüm ederek:- ’’Hoş geldiniz’ ’dedi. O kadın kızları götürmeye gelmişti. Kızlara rol yaparcasına :- ’’Ay Siz burada mıydınız’ ’diyerek sohbet ettiler. Kemal, bir adet çay daha ikram etmek zorunda kalmıştı. Çay gelince fazla durmadılar kadınlar teşekkür edip gittiler. 2-9-1982
ÇOCUKLAR HASTA
Kemal, akşam eve gidememişti eli kalabalıktı, yetişecek kasetler vardı dışarının kepenkleri indirdi kapıyı da örttü. Dükkânın içerisinde kayıt yapıyordu. Sinemaya, oturmaya gelip gidenler Kemal'e bakıyorlardı. Kemal’in içeriye başkaları tarafından kapatıldığını zannediyorlardı. Kemal, müziğin akışına dalmış ara sıra kendi de sanatçılar gibi söylemeye gayret ediyordu fakat beceremiyordu. Ara sıra dalıyor uyukluyordu o kadar işin hakkından gelmek kolay değildi bu da bir zekâ meselesi sayılırdı çoğunlukla günü ayaküstünde geçiriyordu. Karışık listeler Kemal’i çok yoruyordu fakat dolduramam deyip hatır kırmak istemiyordu. Ekmek davasıydı nasıl bir tuvaletçi ekmek davası için oranın kokusunu koklayıp, zahmetini çekiyorsa Kemal’de bazı arzulara cevap vermek zorundaydı. Kemal, yetişecek iki kaseti tamamlamak üzereydi. Saat on ikiye geliyordu gece yarısı olmuştu. Tam o sırada pencerenin önünde bir karaltı gördü fakat kimin olduğunu anlayamadı.
Pencerenin camı tık tık çalıyordu dışarıda telaşlı birisi vardı. Bir de yanında kadının oğlan çocuğu oluşu kepenklere dayan ışından belli oluyordu. Kemal, teybin sesini iyice kıstı ve kapıyı açtı telaşla içeriye çocukla kadın girdi nefes nefeseydi gelen kadın Kemal’in eşi Selma idi yanındaki çocuk oğluydu yola yalnız çıkmamak için yanında getirmişti. Kemal:- ’’Ne oldu? Selma ne bu halin?’’ der demez Selma cevap verdi. Selma:- ’’Hadi koş eve kızımız çok hasta ateşler içerisinde, acele doktora götürelim senin için hangisi
Önemli? ’der demez Kemal, şaşkına dönmüştü. Işıkları söndürdü Selma'yı dükkâna kilitledi koşarak eve geldi baksa ki kızı ateşler içerisinde hemen bir battaniyeye sardı kapıları örttü koşarak yola çıktı evden iki yüz üç yüz metre uzaklaşmıştı. Çocuğu nereye götüreceğini şaşırmıştı. Hastaneye gitse uzak, özel doktora gitse uzak, taksi tutmak istese o da uzaktı.
Pasta neci bir arkadaşı vardı onun arabası da vardı koşarak onun dükkanına gitti. Arkadaşı dükkanını daha yeni kapatıp ayrılıyordu. Kucağında çocukla Kemal’i görünce hemen durdu. Arkadaşı:-’’Hayrola Kemal ne bu telaşın? ’dedi. Kemal’in dili tutulur gibi oldu derdini anlatamadı. Arkadaşı anlamıştı zaten arabanın arka kapısını açtı buyur etti. Kemal, içeri girdi hemen bir çocuk doktoru adresi söyledi ve hemen arkadaşı arabayla oraya götürdü. Doktor evde yoktu levhasında tatile çıktım yazıyordu. Başka bir doktora gittiler oda misafirlikten yeni gelmişti yorgundu. Gönüllü gönülsüz baktı ilaçlarını yazıp iğne yaptı ve oradan ayrıldılar ilaçlarını aldılar. Selma, dükkânda merakla bekliyor ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Taksiyle oradan Selma'yı ve oğlunu aldı ve eve gittiler. Taksiciye parasını verdi ve iyi geceler deyip ayrıldılar. 3-9-1982
ÇANTA PLANI
Kemal, çocuğun durumunu izleyeceğim derken doğru dürüst uyuyamamıştı. Alnını elliyor ara sıra ateşini ölçüyordu. Selma'yı da uyku tutmamıştı. Hülya'nın gözleri uyku tesiriyle kapanmıştı uyuya kaldı. Murat zaten anasının kucağında uyuya kalmıştı. Hülya'nın durumu iyiye gidiyordu, Kemal, çocuğu rahatsız etmemek için kucağına almak istemedi. Battaniyelerle çocuğun üzerini örttü iyice terletti ve sabaha kadar o şekilde yattı. Kemal, eşinin başının altına kolunu uzatmıştı sabaha karşı uyuya kaldılar. Selma, erken uyanınca Hülya’ya baktı terlediğini görünce üzerini soymuş yeni elbiseler giydirmişti. Selma, Hülya ile ilgilenirken Kemal’de uyanmıştı. Çocukları öptü ve içi rahat yemek yemeden dükkâna gitti. Tamirci arkadaşı Faruk dört gözle Kemal’i bekliyordu, geç kalışına şaşırmıştı. Kemal, selam verdi dükkâna girdi işine başladı bu sırada Faruk geldi hâl hatır sormaya başladı. Kemal, durumu anlattı Faruk:- ’’Geçmiş olsun’ ’dedi. Kemal, Faruk'a çay ısmarladı, birer de simit aldılar çay ile birlikte yediler. Birbirlerine oldukça bağlıydılar Kemal, komşularından yana aciz değildi onlarda Kemal’i çok seviyordu. Kemal, kendi halinde zararsız bir insandı kimsenin hakkında kötü düşünmezdi. Dedi kodu, kalleşlik yapanlara çok kızardı.
Hepsi de bir araya gelir sohbet ederlerdi. Kemal’in kendine göre bir meşguliyeti vardı. Kemal’in sohbetine doyum olmuyordu, sohbetiyle müşterileri de etkileyebiliyordu. Her şeyin tatlılıkla güler yüzlülükle olacağına inanıyordu. Zararsız bir şekilde yaşamını sürdürüyordu. Kemal’i elde etmek isteyenlerin sayısı çoktu fakat Kemal, onlara fırsat tanımıyordu. Diğer sayfalarda da belirttiğim gibi içlerinden bir tanesinin gözü Kemal’i kesmişti muhakkak elde etmek istiyordu hemen elde edebilmek için ant içmişti fakat Kemal’in ileri bir görüşü vardı. Kapıdan giren her kişinin içindeki hisleri anlayabiliyordu ve ona göre davranıyordu. Bu bahsettim kadının kocası Almanya’dan izinli olarak üç aylığına yeni gelmişti ve kadın hacı hoca muameleleri yapmaya başladı. Kendine inandırabilmek için her yola başvuruyordu. Gelen misafirlere bile ilgi gösteriyor kendini sevdiriyordu. Kocası ona çeşitli hediyeler almıştı kadının lisede okuyan birde kızı vardı kızını öyle bir yetiştirmişti ki kızının canını almak istesen ağzından sırrını alamazsın çünkü kızını memnun ediyor o ne isterse alıyordu. Kocası kızına çeyizler çeşitli hediyeler almış memnun etmişti. Hepsi bir gün ailecek toplandılar, hısım akrabaları da toplandı sohbet ettiler.
Aslında o kadın kocasından hoşlanmıyordu fakat geçinebilmek için idare ediyordu. Kocası oldukça kıskançtı gelen misafirlerden bile kıskanıyordu. Onları fazla oyalaması ‘’uykum geldi, yolculuk sarstı’’ diyerek başından savdı ve kızı Nuray’da odasına çekildi. Ertesi gün kızın tedavi olması gerekiyordu rahatsızdı. Milleti savınca karı koca baş başa kaldılar eşi yine cilve nazlarına devam etti. Dışarı da başarılı olduğu kadar kadın yatakta da başarılı idi fakat kocasından yine de memnun değildi. Kocası çok kıskandığını ve sevdiğini söyledikçe eşi alay ediyordu gülüyordu çünkü o kadın diğer bazı erkekleri de tatmıştı. Artık hepsinin değerini biliyordu kocasını yatakta başarılı olamadığı için sevmiyordu kendine başarılı erkekler arıyordu.
Kemal’de tam aradığı bir tipti fakat bunun bir yolu olmalıydı. Ertesi gün Isparta’ya geleceklerdi, kocası Numan gelirken beyaz bir araba getirmişti onunla geleceklerdi Isparta’ya. Eşi, Kemal için bir plan hazırlıyordu ve mektuplaşmayı düşünüyordu. Ona bir adres vermek zorundaydı bu nasıl olacaktı bu üç ay kocasına nasıl sabredecek ti kadın sabırsızdı. Kocasını geceleyin yeterince memnun etmeye çalıştı sabah oldu kahvaltı hazırladı kızı Nuray’da uyanmıştı kadın yapmacıklığa devam ediyordu. 4-9 1982
ESRARENGİZ ÇANTA
Nuray, yeni elbiselerini giyinip hazırlandı. Annesi de kocasının getirdiği yeni elbiseleri giydi eline boş bir çanta aldı son model lüks bir çanta idi görenin içi gidiyordu. Bu boş çantayla ne yapacaktı acaba kimse bunu fark edemedi. Kendisi planını hazırlamıştı ve yeri geldiğinde değerlendirmeyi düşünüyordu. Başına bir yazma örttü kocasının yanında sanki melek oluyordu. İçinin başka dışının başka olduğunu kocası fark etmiyordu. Kızının da dikkatini çekiyordu babası duymadan. Kızı:- ’’Anne, babam yokken başını açıyorsun da geldiğinde niye kapatıyorsun? ’deyince annesi kızdı fakat kızgınlığını belli etmek istemedi ve güler yüzle. Anne - ’’Kızım, baban böyle olmamı istiyor biliyorsun ki çok kıskanç, saçımın bir teline dahi kimsenin bakmasını istemiyor.- Bir daha babanın yanında böyle sorular sorma olur mu? Kızım’ ’diye kızını yağladı balladı. Adam cağız arabasını yerinden çıkardı, yağını, tuzunu kontrol etti hazırladı, korna çalmaya başladı. Kızla annesi el ele tutuşarak geldiler kız ön tarafa babasının yanına oturmayı tercih etti.
Annesi de arka koltuğun sol pencere köşesine oturmayı tercih etti çünkü bir amacı vardı bunu kimse bilmiyordu ve hareket ettiler. Şehrin içine girdiler kadın çantanın içine kızının kimliğiyle kendi kimliğini koydu ve ağzını kapattı ne yapmayı düşünüyordu acaba? Gayesi şu idi Kemal’in dürüst ve insaniyetli olduğuna haram yemediğine inanıyordu onun için çantayı orada yere atıp kimse görmeden yoluna devam edecekti. Kendi planına göre Kemal çantayı yerden alacaktı ve içindeki kimliği görüp bu adrese mektup yazacaktı, kadın açıktan açığa mektuplaşmak, yaklaşmak istiyordu fakat yine de bir terslik olursa diye düşünmeden edemiyordu.
Kocası teybin sesini açmış keyiflice arabasını kullanıyor kızıyla sohbet ediyordu. Yolu Kemal’in dükkanının önünden geçecekti. Hastaneye başka çıkış yolu yoktu. Kadın hazırlanıyordu tam onun denginde çantayı bırakacaktı. Kemal, o gün dükkâna çok erken gelmişti çünkü yetişecek işler vardı bir adedini doldurmuş, bir adedi de aktarılacak banttı. Kemal diğeri biter bitmez cihazı dinlendirdi ve aktarmak için cihazı ayarladı. Cihazı otomatikti kendiliğinden aktarır stop ederdi. Kemal ayarladıktan sonra dışarıya çıkmıştı. Tamirci arkadaşı selam verdi yeni gelmişti. Gökyüzü masmavi gün yavaştan yukarı doğru yükseliyordu. Tamirci arkadaşı Faruk’la doğanın güzelliğini izliyorlardı, bu sırada mobilyacı arkadaşları da gelmişti. Kemal’in içi rahat, huzur kaplıydı ayaküstü sohbet ediyorlardı. Hepsi Kemal’in dükkanının önünde olunca çay ısmarlamak zorunda kaldı tamirci arkadaşının çırağını çağırarak:-’’Git oğlum benim çay ocağına dört tane çay söyle, şayet sizde içecekseniz sayısını arttır’’ dedi. Çırak:-’’Peki, Kemal ağabey’’ diyerek, koşarak çay söylemeye gitmişti. Hepsi de sohbetin derinliğine dalmıştı. Araba, Kemal’in dükkanının önüne yaklaştı.
Baba, kız ikisi de dalmışlardı, teybin gürültüsünden hiçbir şey fark edilmiyordu. Arabanın arka sol penceresi açıktı, kadın tam Kemal’in kapısının önüne gelince çantayı çaktırmadan yavaşça bıraktı ve yola devam ettiler. Kadın arkasına bile bakmadı. Çantayı ilk kez Kemal fark etti ve hemen çantayı aldı arabanın arkasından :-’’Çantanız düştü alın!’’ diye bağırdı. Onlar duymamıştı fakat kadın aynadan Kemal’in çantayla geçtiğini gördü seslenmedi. Kadının içi çantayı Kemal’in elinde görünce rahat etti. Onlar hastaneye gide dursunlar. Kemal, elindeki çanta ile arkadaşlarının arasına karıştı. Arkadaşları da çantanın içinde neler olduğunu merak ediyorlardı ve çaylar geldi. Hepsi de Kemal’in dükkanına doldular, çantayı açmaya çekinmişti. Arkadaşı Faruk:- ’’ ben açayım mademki ‘’dedi. Çantayı açtı içi boştu, diğer gözleri karıştırırken iki adet kimlik geldi. Düşüren Alman plakalı bir araba idi. Tüm arkadaşları çantanın Kemal’de kalmasını uygun buldular çünkü güvenilir olarak onu seçmişlerdi ve Kemal'e al çantayı ne yaparsan yap senin olsun dediler. Kemal, kabul etmek istemedi zorla bıraktılar. Kemali mecburiyet içinde koydular 5-9-1982
HASTANEDE ARAYIŞ
Kemal çantayı aldı bir kenara koydu. İşi başından aşkındı, mektup yazacak zamanı yoktu. Diğer arkadaşları da çantayı unutmuş gibiydiler. Gerçek sahipleri hastaneye varmıştı. Çanta da kalan kızın okul kimliğiydi, nüfus cüzdanı ise yanındaydı gerektiğinde kullanıyordu, öğrenci kimliği ise lazım olmuyordu. Kızda hastalık havası, diğerlerinde dalgınlık havası esiyordu. Kadında dalgın görünmek zorundaydı ve hastanede işlerini bitirdiler. Kız tedavi olmuştu fakat ilaçları alınacaktı. Hastaneden ilaçları almak için ayrıldılar.
Kızla babası çantanın yokluğunu fark etmediler fakat kadın gerçeği biliyordu. Eczaneden ilaçları aldılar ve çantaya koymak icap etmişti. Arabaya baktılar çanta yoktu, hastanede kaybettiklerini zannederek hastanede gezindikleri yerleri tedavi odasını ve bazı yerleri aradılar çantayı bulamadılar. Kadın üzgünlük numarası yapıyordu: - ’’Gecen sene bana Almanya’dan hediye getirmiştin nereye kayboldu bu? ’diye rol yapmaya başladı. İçinde kimliğim vardı derken kızda hatırladı. Öğrenci kimliğini almadığını fark etti. Kız: - ’’ Benimde öğrenci kimliğim de onun içindeydi ‘’diyerek üzüldü. Babası: - ’’Üzülme kızım, senin öğrenci kimliğini çıkarttırırım. Annenin kini de çıkartırız’’ dedi. Adam eşine: - ’’ Üzülme, yeni kimlik çıkartalım sana’ ’dedi moral verdi. 6-9-1982
EVDEKİ HÜZÜN
Çantayı bulabilmek için hastaneye tekrar gittiler, fakat bulamadılar. Akşamüzeri olmuştu günün batmasına bir saat vardı köye dönmek zorunda kaldılar. Eve geldiler bir baktılar ki kapının penceresi kırılmış. İçerideki mandalından kapı açılmış her taraf darmadağındı eve hırsız girmişti. Almanya’dan getirdiği radyolu, stora teypler, çeşitli değeli eşyalar çalınmıştı. Kızı için getirdiği eşyalarda çalınmıştı. Ev kenarda bahçe içerisinde olunca kimse fark etmemişti. Adamcağız ne yapacağını şaşırdı polise haber verseler ne yapacaklardı? Soyguncuların profesyonel olduğu belliydi. Kız bir yandan çırpınır, Kadın bir yandan çırpınır, adam üzgün sigara üstüne sigara yakar bir türlü kendini teselli edemez. Nihayet polise başvurdular.
Eşyaların çoğu kaçak geldiği için açık vermek istemez. Taksisiyle polisleri evine getirdi. Polisler araştırma yaptılar. Pencerelerde korkuluk olduğu için girememişler, kapı penceresini kırıp, içeriden kilitli mandalı açıp, içeriye dalmayı daha uygun görmüşler. Polisler çeşitli notlar aldıktan sonra gittiler. Adam kazandığını alın terini hırsızlara kaptırınca deliye döner. Ne yapacağını şaşırır. Eşi onun üzgünlüğüne dayanamaz, teselli etmek ister fakat çaresizdir. Kazanıp aldığı bütün malların bu günkü değerini hesap edecek olursa çok zarar etmiş demektir. Birdenbire bunları kabul etmek kolay değildir. Kızı hıçkırıklara boğulmuştur, ağlamaya devam etmektedir.
- Baba: ’Üzülme, kızım!.. Nasıl olsa tekrar gideceğim daha güzellerini getireceğim’ ’der. Hırsızlığı yapan kişi aslında bulunmamıştır ama tahminler çok kuvvetlidir. Bunu bilen bir kişi yapmış olabilir ama delil olmadan kimse suçlanamaz ki onun için bir şey yapamazlar. Evin soyulduğunu duyan bazı komşular eve geldiler. Hepsi de yarenliği bozuyor, pişmiş aşa su katıyorlardı. Adamcağız huzursuz oluyordu, kızı ağlayarak öbür odada uyuya kaldı. Eşi misafirlere hizmet ettikten sonra misafirler dağıldı. Karı koca gecenin geç saatlerine kadar uyuyamamış . Kim bu diyerek düşünüyorlardı.
Adam teyplerin markasını, numarasını not etti bulabilecek miydi acaba? Bu durum şüpheliydi, hırsızın bilen biri olduğunu, onunda üç ay sonra gideceğini biliyordu. Nasıl olsa Almanya’ya sahibi dönecekti, oda eşyaları rahatlıkla satabilecekti. Kadın kocasının elinden teyplerin numaralarını, markasını, şeklini şemasını almıştı. Kocasının ertesi gün şehirde işi vardı. Kızının da okulu vardı. Kocası şehre inince, kızı da okula gidince, kadınında evde canı sıkılmıştı ve bir dostunun evine gitti. Dostunun büfesinde bir teyp gördü, acente üstelik radyolu stora idi odada müzik çalıyordu. Diğerlerini saklamıştı. Kadın teybi görünce anladı ama sahip çıkamadı çünkü odadaki delil yetersizdi. Dostuyla neşeli dakikalar geçirdikten sonra kadın ağzını aramak istedi fakat adam sır vermedi.
Yalnız olmadıkları belliydi bu soygunu birkaç arkadaş düzenlemişlerdi. Kadın oraya dostuyla birlikte olmak için gitmişti ama bir soyguncuyla karşılaşınca çok şaşırdı. Ondan soğumaya başlamıştı. Kemal'e karşı daha bir özlem duyuyordu. Dört gözle mektubu bekliyordu fakat Kemal eli boşa çıkıp, bir türlü fırsat bulup mektup yazamamıştı. Kadın merak içinde bekliyordu. Hırsızın kesin kim olduğunu anlamaya başlamıştı fakat durumu kocasına söyleyemiyordu, çünkü çok şey meydana çıkacaktı, yaptığı ahlaksızlık açıklanacaktı. Kocası da şehre gittiğinde oda bazı araştırmalar yapmıştı ve radyo, teyp alıp satıcılara bazı notlar bırakmıştı, adresini de vermişti. Akşam oldu şehirden geldi toplandılar önceki geceye nazaran biraz sakindiler yine de yemekler boğazlarından zor geçiyordu, içlerinde sıkıntı vardı, hırsızlık olayını unutamıyorlardı. Ziyarete gelen komşular yarenliği yineleyip duruyorlardı. Kızda kendini suçlu hissediyor: - ’’Ben o gün hasta olmasaydım bu durum olmayacaktı’ ’diyordu. Babası: - ’’Sus! Kızım, öyle olacak, böyle olacak’’ diyerek teselli etmeye çalışıyordu. Ertesi gün geçti ve gün geçtikçe olayı unutmaya başladılar. Kadının gözü ise Kemal'den gelecek mektup taydı günleri böyle geçiyordu. 7-9-1982
NORMAL YAŞAM
Kemal yine evden işe, işten eve dürüstçe, mertçe gelip gidiyordu. Hiç kimsenin hakkında dedi kodu yapmıyordu. Hiçbir kadına kıza kötü gözle bakmıyordu. Kendi halinde bir insandı, kazanç olsa da olmasa da gününe şükrediyordu. Eşi Selma'nın anlayışlı olması Kemal’i çok memnun ediyordu. Çocukları günden güne büyüyor, gelişiyordu. Hal ve hareketleriyle, konuşmalarıyla babaya arkadaş oluyorlardı. Baba da çocuklarına gereken ilgiye göstermeye çalışıyor, medeniyet, insanlık öğretiyor, sevgiyi, şefkati aşılıyordu. Çocukları diğer çocuklara nazaran fazla yaramaz değillerdi. Babasının, annesinin izninden çıkmazlardı.
Kemal’in amacı eşiyle, çocuğuyla örnek bir aile olabilmekti, bunu başarmaya çalışıyordu. Komşuları bile bu aileye hayret ediyordu. Kemal’in anlayışlı oluşu, sevginin doğuşunu ispatlıyordu. Kemal bir gün yine dükkâna erken gitmişti, fakat daha da erken uyana dostları vardı. Dostlarından biri Antalya’ya gidiyormuş Kemal’in kapısını yoklamış kapalı olunca bir not yazmış:- ’’ Değerli arkadaşım, sana veda etmeye gelmiştim. Ne yazık ki yerinde bulamadım birbirimizden yedik içtik hakkını helal et selamlar’’ demişti. Bu kişi Kemal’in çok sevdiği bir arkadaşıydı kapıyı açınca ayna gibi not karşısına çıktı aldı, okudu ve çok üzüldü çünkü giden arkadaşı Kemal için çok değerliydi.
Her gün onu görmeden duramıyordu birde ona veda edemeyişi acı olmuştu. Fakat Kemal her şeye alışmak zorunda kaldı. Yine bir gün müşteri geldi, akli dengesi bozuktu. Bant dolduracağım diye koltuğa oturdu listeyi eline aldı karıştırmaya başladı. Tam bir saat karıştırdı, tek bir kelime bile yazmadı. Kemal sıkılmaya başladı ne yapsın müşteri diye kıramıyordu. Nihayet aynı müşteri ayağa kalktı: - ’’bu listeden bir şey anlayamadım, plakları karıştırayım’ ’dedi. Kemal sesini çıkarmadı akli dengesi bozuk müşteri plakları karıştırmaya başladı ve plakları alt üst etti. Kemal sıkıntıdan patlayacaktı yine bir tek sanatçı ismi veya parça adı yazmamıştı ve: - ’’Ben sonra geleyim’ ’diyerek gitti. Kemal’in canına tak etmişti, meslekten soğumak üzereydi ne yapsın? Ekmek davasıydı, mücadele etmek zorundaydı. Kaderine yenilmek istemiyordu, akşam oldu eve geldi çocuklar baba diye sarıldılar Kemal çocuklarının kusursuz oluşuna şükrediyordu ve seviyor, okşuyordu. Biraz oturup yemek yedikten sonra misafirler geldi, yine çok sevdiği bir aileydi. Gülüş oynaş gecenin geç saatlerine kadar beraber oturdular. Yediler, içtiler ve ayrıldılar. Kemal için bir saat bile mutlu yaşamı mucize sayan tek istediği sevmek sevile bilmekti. 8-9-1982
Dükkânı ZİYARET
Kemal’in fazla müzikten canı sıkılıyor, rahatsız oluyordu. Bu sıkıntı anlarında eve gitmek istiyordu, fakat bu mümkün değildi. Ticaret hanenin hiç kapanmaması lazımdı, ortak olduğu ağabeyi de arada gelip elinde ki avucunda ki biriken paraları alıp götürüyor bir gün bile dükkânı beklemiyor, Kemali de dillendirmiyordu. Ona ufaktan yardım edip parasını katlıyor ve Kemalin çalıştığı yevmiyeyi bile hesap etmiyor, yaptığı basit masrafları bile abartıp incitiyordu. Kendi çocuklarına toz kondurmazken yeğenlerinin sıkıntı içinde yaşaması da umurunda bile değildi. Yeni kaset takviye yapıyorum derken onu piyasa değerinin iki misline ortak olduğu dükkâna satış yapıyor, her türlü kazancı hesabına geçirmeyi prensip edinmişti. Amacı Kemal'i avucunun içine alıp dilediği gibi menfaatleri doğrultusunda faydalanmak istiyordu.
Kemal'in içi dışı ortadayken ve herkesi kendi gibi düşünürken Ağabeyinin maskesi yavaş yavaş düşüyordu. Kemal yine de sabırlı davranıp, umudunu yitirmeyip iyi niyet prensibini uygulamak istiyordu, çocuklarını ve eşini çok seviyordu, onlara özlem duyuyordu. Sabahleyin erkenden kalktığı zaman çocuklar uyuyor oluyordu, onları sevemiyordu. Öğleyin zaten gelemiyordu evi dükkâna uzaktı akşamları da bazen eve geç geldiği için çocukları uyumuş oluyordu. Yirmi dört saat hatta kırk sekiz saat çocuklara hasret kalıyordu. Onları görüyordu fakat kucaklayıp sevemiyordu, genelde böyle oluyordu. Kemal yine çocuklarını özlemişti. Kırk sekiz saat çocuklarının yüzünü görmemişti. Öğle vakti eve telefon etti, eşine çocukları alıp gelmesini söyledi ve gelirken “yiyecek bir şeyler getir.” demişti. Kemal’in gözü yoldaydı, Selma, yiyecek hazırladı çocukları giydirdi kuşattı Selma da üzerine bir şeyler giydi ve kaldırımlardan yürüyerek çocukların eline yapıştı, dükkâna getiriyordu.
Çocuklar: - ” Anne nereye gidiyoruz? Deyince Anneleri:- ’’Kızım, oğlum babana gidiyoruz sizi çok özlemiş telefon etti’’ Çocuklar:- ’’Anne, babamızı bizde çok özledik’ ’diyerek sevindiler ve dükkâna gülüş oynaş geldiler. Zaten daha dükkâna yaklaşmadan babama geldik, babamın dükkânı diye seviniyorlardı. Kemal çocukları kucağına aldı sevdi, okşadı ve öptü. Selma’da dükkânın arka tarafına, ayaküstü bir sofra hazırladı. Gazete, şunu bunu ararken eline güzel bir bayan çantası geçmişti. Selma:- ” Kemal Bu çanta kimin? ”deyince. - Kemal anlattı ve “çantanın sahibine mektup yazacağım, gelip almalarını söyleyeceğim. Dedi. - Selma “İstersen bu çantayı bana ver değeri neyse fakirlere dağıtırız.” dedi. - Kemal düşündü. ”Hayır, olmaz sana daha güzelini alırım, bunu veremem arkadaşlar bana güvendiler emanet ettiler. Dedi.
-Selma” peki çanta kiminmiş biliyor musunuz? Adresi falan var mı? Dedi. - Kemal çantadan çıkan okul kimliğiyle nüfuz cüzdanını gösterdi. İşte bunlar kim olduklarını bilmiyorum, bu adrese mektup yazacağım “dedi. Selma” çok iyisin bu iyiliklerin yüzünden başına neler geldi biliyorsun bırak çanta bizde kalsın değeri neyse dağıtırız haram olmaz. Dedi. - Kemal inatçı birisi de sayılırdı. Hayır olmaz” diye cevap verdi. Çantayı bir kenara koydu ve yemeği yediler. Kemal, Selma’ya çay ikram etti ve birlikte içtiler. Bu sırada gelen giden de eksik olmuyordu. Kemal gelen gidenle ilgileniyor, siparişler alıyor, bir yandan da kaset dolduruyordu. Kemal prensiplerini uyguluyordu. Yiyip içtikten sonra ailesiyle biraz oturdu. Selma:- “biz gidelim artık, seni fazla rahatsız etmeyelim, bak çocuklar durmuyor.” dedi. 9-9-1982
KEMALİN MERTLİĞİ
Kemal, eşinin acele edişine kızmıştı ve şöyle dedi. Kemal:- ’’Ben sizleri özledim de çağırdım fakat sen yarım saat duramıyorsun, hayır gitmeyeceksin çocukları ben durdururum’’ Selma:- ’’Mademki sen istiyorsun, ebediyen burada kalırım’ ’dedi. Kemal, çocukları aldı dükkâna götürdü. Krater, çikolata gibi yiyecekler aldı. Çocuklar sesini kesti ve Kemal yerine geçti. Çocuklarda koltuğa annesinin yanına oturdular. Babaya teşekkür ettiler. Kemal, çocukların baba demesiyle gurur duyuyordu. Oturduktan sonra birer tane çay içtiler. Kemal çayı içti bitirdi cihazlara karşı yönü dönüktü dolan kasetleri kontrol ediyordu. Gönül diye bir müşterisi vardı daha önceki doldurduğu bandın parçalarını beğenmişti. Kemal'e nazlanıp ücretsiz doldurulacaktı. Ailesi varken o kadın gelmişti. Kadının niyeti iyi değildi. Eşi, sesini kesmişti. Kemal’in bir bayana karşı davranışını merak ediyordu.
Kadın sağlam pabuç değildi, fakat Kemal’i öyle şeyler ilgilendirmiyordu. Kadın “Hayırlı işler” deyip içeriye girmişti. Kemal, gürültüden ne kadının geldiğini duymuştu nede hayırlı işler dediğini hiçbirini duymamıştı. Kadın masanın yanına iyice sokulmuştu. Kemal, masaya sürtünen birinin olduğunu hissetti ve yönünü değiştirdi. Baktı gördü ki bir bayan müşteri:- ”Buyurun, Hoş geldiniz” dedi. Kadın, Kemal’i neredeyse yiyecek durumdaydı gözünün içine bakıyordu. Kemal, ilgisizce mertçe davranıyordu. Kadın halini arz etti ve Kemal:- ”Hanımefendi, bu benim suçum değil, kaydında herhangi bir sorun varsa ücretsiz yeniden kayıt yapayım, şayet yoksa sizde bu içerisindeki parçaları istemiyorsanız, isteğinize göre yeniden kayıt yaparım yalnız ayriyeten kayıt ücreti alırım’’ deyince. Kadın naz etmeye başladı:- ”Ne var yani siliversek yeniden doldursan devamlı senin müşterinin, arkadaşlarıma tavsiye ediyorum, buraya yolluyorum” dedi. Kemal, kadını bir noktada haklı gördü. Kadına mertçe ve insanca davranışlarıyla şöyle söyledi. - ”Gönül Hanım sağ ulun sayenizde birkaç bayan müşterim oldu. Mademki ısrar ediyorsunuz doldurayım fakat masrafını alırım. Dedi. Kadın, biraz daha nazlanmıştı fakat Kemal kabul etmeyince masrafını vermeye razı oldu. Kadın listeyi eline aldı, masanın üstünde evirip çevirmeye başladı. Kemal, kadın yakın duruşundan sıkıldı, uzaklaştırmak için plan düşündü. - Nazik bir şekilde” Gönül Hanım ayakta kaldınız şöyle koltuğa geçin listenizi rahat yapın.” dedi. Kadın:” teşekkür ederim. "diyerek gönüllü gönülsüz karşıya geçti oturdu.
Selma, kadına şaşırmış kalmıştı. Tıpkı affedersiniz ! Yapışkan sümüklü böceklere benziyordu. Öyle huylu kadından her şey beklenirdi, insana tuzakta kurabilirdi. Çocuklar da şaşırmış kalmıştı, susmuşlardı. Babasının çevresi tenhalaşınca çocuklar baba diyerek sarıldılar sanki anneleri öğretmiş gibi davrandılar. Kadın, çocukları gözünün ucuyla süzüyordu. - Kadın dayanamayıp sordu çocuklar senin mi Kemal? Dedi. - Kemal: “Allah bağışlarsa benim “ diye cevap verdi. Kadın şaşırdı Kemal’i bekar zannetmişti. Evli olduğunu öğrenince iyi kötü bir liste yapıp Kemal’in önüne koydu. Emredercesine ”bunları sırasıyla doldur yarına istiyorum! Dedi. Ardına bakmadan çekip gitti.
Selma, bu durumu kıskandı.- Kadın kapıdan çıkar çıkmaz “oh be! Rahatladım” dedi. Selma, Kemal’in davranışını beğenmiş ve kocasına güveni iyice artmıştı. Kemalle biraz sohbet ettiler. Eşi, Kemal’in davranışından dolayı onu tebrik etmişti. Aradan az bir zaman geçti üç tane kız dükkâna gelmişti. Hepsi gençti ve birbirlerinden güzeldi. Kemal, onlara kardeşim diye hitap etti. Kızlarda Kemal’in çocuklarını sevdiler, bir yandan da liste hazırladılar. Kemal'e listeyi verip gittiler. Eşi, Kemal’in mertliğine ve dürüstlüğüne iyice inanmıştı ve şöyle söyledi. - ”Bundan sonra senin hakkında kim ne derse desin inanmayacağım çünkü her şeyi gözümle gördüm, ağzına sağlık kız olsun, kadın olsun ciddiyetini bozmuyorsun. “Deyince. Kemal: - “Hele şükür nihayet yıllar sonra seni kendime inandıra bildim. Diyerek içini rahatlattı. Selma:- ”Ben artık gideyim akşama yiyecek yemek yok, ne yemek istiyorsan söyle onu pişireyim?” dedi. Kemal: - ” Sağ ol karıcığım şimdiye kadar hiç yemek seçmedim. Şimdiden sonra mı seçeceğim? Sen ne pişirirsen onu yerim.“ dedi. Plağıyla meşgul olmaya başlamıştı, Kemal, gerçekten hiç yemek seçmiyordu. Hepsi, Allah’tan gelen bir nimet hepsinin kendine göre ayrı bir lezzetti var, hiç onlar seçilir de gücen dirilir mi? Diye düşündü. Eşi, Kemal’in meşgul olduğunu izledikten sonra” haydi hoşça kal “dedi. Çocukları da “bay bay baba” diyerek minnacık ellerini sallayarak gittiler ve Kemal, bu ziyaretten çok memnun kalmıştı. Bazı kusurlar düzeltilmiş, aydınlığa kavuşmuştu. Zevkle, iştahla işine devam etti. Eşi çocuklarıyla gülüş oynaş eve geldi, çocuklar yorgunluktan uyuya kaldılar Selma da onların uyumalarından istifade ederek çeşitli yemekler hazırladı. Kemal de kızların kasetlerini doldurup hazırladı, akşam eve erken geldi. Çocuklar babanın sesine uyandılar ve birlikte yemek yediler, sohbet ettiler. Çocukları uyku kesmemişti hemen uyuya kaldılar. Kemal de yorgundu erkenden yatmak istedi. 10-9-1982
MEKTUP YAZMAK
Kemal, yorgunluktan uyuya kalmıştı. Selma, çocukların sesine uyandı ve çay demledi Kemal’i uyandırdı yediler, içtiler Kemal, dükkâna gidecekti. Eşi, o kadına mektup yazmasını hatırlattı Kemal: - ”Olur yazayım. Dedi. İşine gitti ve dükkânı açtı. Masasına oturdu şöyle bir düşündü. O günkü yaşadığı olayı göz önüne getirmek istedi ve yeniden hayalen yaşamaya çalıştı. Kimlikleri inceledi "şimdi” dedi. Mektubu annesine yazsam annesi cahildir belki anlamaz başıma iş açarım diyerek öğrenci kimliği inceledi. Mektubu bu kıza yazarsam bu kız tahsillidir anlar diye düşündü. Gerçek çantanın sahibi de merak ediyordu, mektubun gelmeyişini üzüntüyle karşılıyordu. Kocasının izninin bitmesine daha çoktu. Kadın, kocasının yanından ayrılamıyordu, aslında mektubun kendisine gelmesini bekliyordu. Bir de aksilik olursa ne yaparım diye düşünüyordu. Onun için her gün posta yolunu gözetliyor bizzat postacıya mektup” var mı yok mu? Diye soruyordu. Lisede okuyan kızı Nuray'ı öğretmenler, öğrenciler çalışmasını dürüstlüğünü çok seviyorlardı. Nuray, sınıfta gözde biriydi çalışkandı, kimsenin işine karışmazdı her kızın iyi kötü bir erkek arkadaşı vardı fakat Nuray'ın yoktu. Nuray, okuldan başka bir şey düşünmüyordu amacı doktor olabilmekti fakat çok okuması gerekiyordu. Babasının bütçesi müsaitti. Kemal, kızın öğrenci fotoğrafını iyice incelemiş kardeş niyetine mahzunluğuna ve güzelliğine bakmıştı ve içindeki kardeşlik sevgisini belirtmek istemişti.
Sabahın ıssızlığından yararlanmak, sakin kafayla mektubu yazmak istedi. Kemal’in yazısı kötüydü o yüzden dikkatli yazmayı uygun görmüştü. Kemal’in elden düşme bir daktilosu vardı, daktilonun şeridi eskiydi bu yüzden daktiloya sert vuruyordu o zaman yazı biraz daha anlaşılır oluyordu. Bakkaldan çizgisiz kâğıt bir de zarf almıştı ve canı çay istemişti kahveci geçerken çay söyledi. Çay geldi. Birbirine aktarılacak kaset vardı. Kemal, otomatik olarak bağladı ve ayarladı. Daktiloya kağıdını taktı ve o günkü olayı hissettiği duyguları içtenlikle yazmaya başladı.- Şöyle dedi: Gönderen Kemal Soylu , onun altına adresini yazdı, sağ üst köşeye tarih atmıştı. Büyük harflerle bir boşluk koydu”. - Kardeşim Nuray “diyerek satır başına geçti. - “Kardeşim Nuray, satırlarıma başlamadan önce cümlenizi saygıyla selamlar sevgilerimi sunarım. Kardeşim, biliyorum mektubu alır almaz çok şaşıracaksınız fakat şaşırmayın size sırasıyla anlatacağım. Lakin dikkatlice okuyun sözlerimi yanlış anlamayın şu tarihte beyaz yabancı plaka arabayla benim dükkanımın önünden geçiyordunuz ben ve arkadaşlarım birlikte kapı önünde duruyorduk. Arabanın arka penceresinden bir bayan çantası düştü ben çantayı aldım arabanın arkasından koştum sizlere bağırdım fakat duymadınız ve çantayı açamadan arkadaşlara verdim. Arkadaşlar çantayı açtılar sizin okul kimliğiyle sadece annenizin hürriyet cüzdanı çıktı. Arkadaşlar, sana güvenilir diyerek çantayı bana emanet ettiler. Ben harama asla el sürmedim, onun için sizin çantanızda da gözüm yok geliniz çantanızı alınız. Şayet çantanızı almazsanız fakir birine hediye etmeyi düşünüyorum. Şayet çantayı mahsustan attıysanız durumu bildiriniz bende gerekeni yapayım. Sanki bir sorumluluk yükü altındayım mümkünse anlayışlı olun. Bir bayana bir genç kıza mektup yazmanın bir bakıma doğru olmadığını biliyorum. Fakat mecbur kaldım şimdi annenize yazmış olsaydım belki daha yanlış anlaşılabilirdi. Sen tahsilli sin böyle şeylerden anlarsın diye sana sığındım, kusurumu bağışla. Er geç bir ay içinde çantanızı geliniz, çantanızı alınız, gelemezseniz de bir adam gönderiniz ben ona vereyim. Asıl adresim ve adres planım gördüğünüz gibi mevcuttur rahatlıkla dükkânı bulabilirsiniz. Beni yanlış anlamamanızı rica ederim. Tekrar cümlenizi saygıyla selamlar, sevgiler sunarım. Öğrencilik hayatınızda üstün başarılar dilerim, iyi günler dileğiyle, hoşça kalın, Allah'a ısmarladık.”
Diyerek Kemal mektubu tamamladı. Kâğıdın boş kalan yerine azda olsa şehir planı çizdi, dükkânın yerini belirtti. Bulamamaları için bir neden yoktu” Haydi, hayırlısı” diyerek mektup kağıdını dürdü içine reklam kartından, arkasını imzalayıp koydu. Zarfın ağzını iyice yapıştırdı ve postaneye götürdü bizzat pulu diliyle yalayıp eliyle yapıştırdı birde tutsun diyerek üzerini yumrukladı. Mektup yazan PTT gözündeki yerin deliğinden içeriye fırlattı ve doğru dükkâna geldi. Zarfın üzerini de daktilo ile yazmıştı fakat kendi ismini ve adresini yazmamıştı. Çünkü adresin üzerinde isim gerekli olacaktı burada mecburen ismi yazmak zorunda kalacaktı beklide iyi karşılanmayacaktı. Kemal, onun için zarfın üzerinde fazla açıklık vermemeyi uygun görmüştü ve dükkâna gelince tamirci arkadaşını gördü. Arkadaşı:- ”Ne o! Kemal bugün geç kalmışsın? Her zaman erken gelirdin” deyince. Kemal, cevap verdi. - Kemal: ”Aslında ben daha erken gelmiştim hani o çanta olayı var ya” Arkadaşı:- ”Ne oldu! Almaya mı geldiler?” Kemal:- ’’Hayır daha bugün mektup yazabildim gelip almalarını söyledim, işte mektubu postaneye atıp geldim” dedi. Tamirci, arkadaşı Faruk Polat ta, - “gel bir çay ısmarlayayım sana” diye dükkâna çekti. Çay gelinceye kadar Kemal, gazeteleri karıştırdı, çay gelince teşekkür etti afiyetle çayını içti. “Ziyade olsun” dedi. Dükkâna girdi ve her zaman olduğu gibi işinde çalışmaya başladı. 11-9-1982
MEKTUP ULAŞTI
Kemal, çeşitli hayaller kuruyordu, kız acaba mektubu nasıl karşılayacak diye meraklanıyordu. Aradan bir hafta geçmişti. Kemal, mektubun cevabını merak etmeye başlamıştı. Evet, Kemal'e mektup geliyordu fakat diğer arkadaşlarından. Mektup yazdığı bayanda gelmiyordu, babası veya annesiyle geleceğini düşünüyordu. Kemal, bir gün dükkânda geç saatlere kadar kalmıştı, kayıt yapıyordu yetişecek bazı bantlar vardı. Dükkânın kepenkleri inikti sadece kapı bölümü yarıya kadar çekikti. Sinemadan çıkan bazı gençler bant alacağız gayesiyle dükkânın içine dalmıştı. Amaçları bant almak değildi, bant çalmaktı. Kemal, bunları yüzlerinden anlamıştı fakat resmen kovamadı, dikkatli duruyordu. Gençlerin biri “şunu indir, bunu indir” diyerek Kemal’i oyalıyordu. Diğeri ise parçalara bakıyorum gayesiyle eline alıp yazısını okur gibi yapıp beğendiğini cebine indiriyordu.
Kemal, bunu görüyordu fakat sesini çıkarmıyordu. Gencin biride dayıcı hareketler yaparak “çok pahalı bu bantlar gel arkadaş almayalım gidelim diyordu. Kemal, bu sırada mertliğini ve ciddiyeti muhafaza ederek” Sizin almanıza gerek yok arkadaşın seçti beğendi üç tane indirdi” diyerek konuşunca diğer adam hem suçlu hem güçlü çıkabilmek için:- ”Ne, ulan adamı hırsız mı? Belliyorsun, ben bantları başka yerden aldım” diyerek karşı geldi. Kemal, sabırlı ve sakin davrandı. Kemal:- ”Mademki onları başka yerden aldın, içerisini aç benim ismim yazmıyorsa bantlar sende kalsın” dedi. Üç arkadaş üçü de olay yaratma havasında idiler.
Karakol yakındı Kemal, birde karakola zil bağlamıştı herhangi bir olay halinde Kemal zile basacaktı. Adamlar direnişi sürdürüp kasetleri götürmek istediler fakat Kemal onlardan baskın geliyor, korkutuyordu. Bu sırada gece bekçisi dükkânın önünden geçti. Münakaşayı duyunca dükkânın önünde biraz oyalanmıştı. Kemal:- ”Beni kızdırmayın şimdi polis çağırırım, bantları bırakın bakalım” deyince. Gençler olay yaratmak istedi bu sırada bekçi kapıdan girmişti. Kemal’de zile basmış bulundu iki polis geldiler ve içeri girdiler, kapıyı örttüler bekçide ileride idi:- ”Polisler, Kemal'e ne var ne olur? Diye sordular. Kemal durumu anlattı:- ”Bu şahıslar bant hırsızlığı yapıyorlar” dedi. Polis, hırsızlara dönüp:- ”Doğrumu bu arkadaşımızın söylediği” deyince hırsızlar inkâr etmeye başladılar:- ”Hayır efendim biz başka yerden aldık” dediler. Kemal:- - ”Komiserim bandın içinde ismim yazıyor” dedi. Gerçekten kasetin içinde Kemal’in reklam damgası vardı. Polisler üçünü de tutuklayıp götürdüler. Polis: oradan ayrılırken: - ”Kemal'e sende git artık bu saatlere kadar kalma” dediler ve gittiler. Kemal’de sinirlenmişti hemen cihazları kapattı. Kemal’in çocukları da köydeydi, annesine yardım ediyordu. Eve gelmişti bir vakit uyku tutmadı, kitap okumak istedi, gözleri durgundu. Nihayet kendine oyalayıcı bir iş buldu boyanacak bir dolap vardı. Malzeme hazırdı ve üzerini değiştirdi, boyamaya başladı. Bir, iki saat içinde boya işini bitirmişti. Yorgunluktan uyuya kalmıştı.
MEKTUP ULAŞTI
Diğer taraftan kötü kalpli kadın mektubu iyice merak etmeye başlamıştı. Kızı okula gidip geliyordu çok başarılıydı, bu başarısı dolayısıyla babası bir dediğini iki etmiyordu, ne derse yapıyordu. Okul müdürü babasının arkadaşıydı kahvede herhangi bir yerde karşılaştıkları zaman kızın başarısından söz ediyordu. Kızın babası durmadan keyifleniyordu, kızın anası postacının önünü çeviriyordu. Postacı da o kadının mektup sorusundan şüphelenmeye başlamıştı çünkü kimlerden mektup geleceğini tamamıyla ezberlemişti. O kadına, sadece kocasından mektup getiriyordu, o da senelik iznindeydi ve yanındaydı fakat böyle durumlar postacıyı ilgilendirmiyordu.
Kocasının çok kıskanç olduğunu bildiği halde bir doyumsuzluk içerisindeydi bunu telafi edecek yer arıyordu fakat kocasının yanından ayrılamıyordu. Kızı, sabah kahvaltısını edip okula gitmişti ve sınıfa girdi çalışmaya başladılar. Postacının geldiği pencereden görünüyordu, postacı birkaç mektup bırakıp gitmişti aradan zaman geçti, okulun hizmetlisi öğretmen sınıftayken müsaade isteyip içeri girdi öğretmen müsaade etti okulun hizmetlisi - Nuray'ın kulağına eğilerek” Müdür seni çağırıyor” dedi. Nuray, birden şaşkınlığa uğradı ve kendini toparladı okulun hizmetlisiyle birlikte sınıftan çıktı. Sınıf arkadaşları merak ettiler, Nuray'ı öğretmende merak etmişti. Nuray, müdürün odasının kapısını tıkladı ve içeri girdi, Müdürün odasında başka kimse yoktu. Müdür, mektubu açmamıştı, Nuray'a ait olunca kimden olduğunu anlayamamıştı, babasından dese babası izindeydi. Zarfın üzerinde gönderenin adresi yazılı olmayınca müdürü şüpheye düşürmüştü. Müdür, çay söyledi ve Nuray’la sakince konuşmaya sorular sormaya başladı.
- Nuray, bir şey anlayamıyordu ve müdüre çekinmeden sordu.” Efendim! Bu soruların okulumla ne ilgisi var” deyince müdür, - Kemal’den gelen mektubu Nuray'a uzattı Nuray’da kendine geldiğine inanmamıştı, açmak için tereddüt etti. Müdür, babasının arkadaşı olduğu için ne derse yapıyordu, - Müdür” aç oku kızım” dedi. Nuray, mektubun zarfını açtı ve içindeki gönderen kişinin bir erkek olduğunu öğrenince mektubu hemen kapatmak gizli okumak istedi fakat bu mümkün değildi. Mektubu yazanı tanımadığını müdüre söyleyince müdür, mektubu okumaya başladı. 12-9-1982
ŞANTAJ DUYGUSU
Mektup, aynen şöyle başlıyordu. Kardeşim Nuray diyerek devam ediyordu. Nazik ve kibar konuşmalar mektubun içerisinde mevcuttu, kötü bir sözcük yoktu ama kişiyi şüpheye düşüren Esrarengiz Çanta olayı vardı. Mektubun sonunda gelin çantanızı alın diyordu. Nuray müdürün odasında ağlamaya başlamıştı. Müdür:- ” sakin ol kızım, kimse duymasın hallederiz” dedi. Nuray'ın sanki suçluymuş gibi bir hali vardı. Müdür mektubu tekrar okudu, çözümleme yoluna gidiyordu ve kafasında bu bir şantaj olabilir diye düşündü. - “Şayet bu şahıs seni gördüyse seninle tanışmak için plan kurabilir, merak etme bunu da hallederiz sen şimdi sınıfına git kimseye bir şey belli etme” dedi. Nuray, müdürünün lafına bakmadan önce mektubu bir kez okumak istedi ve okudu içindeki sözleri iyice ezberlemişti. Sınıfına gitti, dersine devam etti.
Yanındaki arkadaşları teneffüs de etrafını çevirdiler sorular sormaya başladılar. Nuray sır vermek istemedi. Akşamüzeri olmuştu okul paydos oldu. Nuray olayı annesine gizlice söyledi. Annesi şaşkınlığa uğramıştı, kurduğu plan tutmamıştı, bunun için çok üzgündü çantanın içine sadece kendi hürriyet cüzdanını koymuş olsaydı belki planı tersine dönmezdi. Kadının bu hatası, onun için beklide pahalıya mal olacaktı. Çantayı kendisinin de bıraktığını söylemiyordu, habersizce davranıyordu. Kızına:- ’’Üzülme kızım belki doğrudur, çanta dükkânın önüne düşmüş olabilir” diye inandırmak istiyordu. Fakat kız inanmıyordu.
- ’’Anne, sen değimli sin çantayı biz hastanede düşürdük diyen, peki bu şantaj olabilir” dedi. Akşam oldu babası geldi, hala teyplerin peşindeydi bir netice olmamıştı sıkıntıdan patlayacaktı. Nuray bir müddet olayı söylemek istemedi fakat annesi çaktırmamak için söyledi. Adamın kıskanç olduğu belliydi, zaten çok sinirlenmişti. Melek gözüyle baktığı kızı , sevecen gözüyle baktığı eşinin ağzından bu haberi alınca çılgına döndü:- ” Nerede bu mektup getirin okuyalım” dedi. Kız:- ”Merak etme baba, müdür aldı mektubu. Biraz sonra oturmaya gelecekler “ dedi. Babası kızına da güveniyordu, bu şahısla herhangi bir ilişkiyi düşünmüyordu. Zavallı Kemal bu durumlardan habersizdi yaptığı bu iyiliğin kötülükle sonuçlanacağını düşünemezdi. Akşam oldu müdür, hanımıyla oturmaya geldi ve konuşmaya başladılar. Müdür olayın özellikle üzerinde duruyordu ve tekrardan anlatıyordu. Bu kıskanç adamı çileden çıkarıyordu. Gecenin geç saatlerine kadar konuştular, tartıştılar. Tertemiz iyi niyetli Kemal’i kılıktan kılığa soktular. Müdür evine gitti. Mektubu, kızın babasına verdi derken elden ele mektup dolaştı ve tekrar tekrar okundu. Kız geceleyin uyuyamadı, o kişiyi merak etmeye başlamıştı. Hayaller kuruyor, uyumak yerine artılı eksili düşünüyordu. 13-9-1982
ŞİKâYET
Kız: - ”Acaba” diyordu bu kişi gerçekten mi iyilik yapmak istiyor? Mektubun da hiç kötülükten bahsetmemiş öyle olsa kardeşim Nuray yerine sevgilim, hayatım, şekerim diyebilirdi. Bence bunu suçlamak aptallık sayılır diye düşündü fakat babasını sakinleştirmek mümkün değildi. Alabildiğine kin gütmüştü, yüzünü bile görmeden şikâyet etmeyi düşünüyordu. Eşi, melekliğini sürdürüyordu, şikâyet edip hapse attırırsa orada Kemal’le görüşmek imkânı da bulabilecek ti. O kadın için bir intikam meselesi olacaktı, kocasını öyle etkilemişti ki ayırabilmek mümkün değildi yağla, balla kendine iyice ısındırmıştı.
Baştan beri eşinin hakkında kötü bir söz söylese o kıskanç adam kurşunlamayı bile düşünebilirdi. Bu şüphesiz gerçekleşebilirdi. Adam ertesi gün erkenden uyandı, mektup elindeydi adamın mektuptaki uzun sözler canını sıkıyor hatta okumak bile istemiyordu. Doğrudan arkadaşı olan müdürün yanına gitti, ona fikir danıştı. Müdür, olayın tamamıyla tersliğini düşünüyordu, o şahsın gözüne girebilmek için Kemal’i suçlamaktan başka bir şey yapmıyordu. Müdür olduğu halde olayı tek taraflı düşünmesi doğru değildi.
Adam karar vermişti, artık arabasına bindiği gibi doğru eve geldi bu sırada kızı Nuray’da rahatsızlığından dolayı okuldan dönmüştü, babasının şehre gideceğini öğrenince Kemal’i görebilmek için bahaneler uydurmuştu fakat babası müsaade etmiyordu annesi de:- ”Beraber gidelim “dedi. Eşinin teklifini de kabul etmedi. Gerçekten arzulayan annesiydi, bütün bu olaylara neden olanda oydu. Şeytan ve nefsin esiri olan bu kadın Kemal’in başına bela olmaktaydı fakat Kemal bu olaylardan habersizdi. Her zaman ki gibi işine gelip gidiyordu, kıskanç adam arabasına atladığı gibi yalnız olarak şehre geldi ve ilk fırsatta elindeki yazılan mektupla birlikte çarşı polis karakoluna gelmişti.
Çarşı polis karakolu amiri de Kemal’i de tanıyordu beş vakit namaz kıldığını, dürüst, mert, cömert ve iyi kalpli bir insan olduğunu biliyordu. Kemal’le tanışmak istiyordu ama bir türlü fırsat bulamamıştı. Öğle vakti olmak üzereydi, Kemal o gün kahvaltı etmemişti, zaten çocukları da köydeydi. Onlarda Kemal’i köye bekliyorlardı. Kemal, öğle yemeği ile sabah kahvaltısını karıştırdı ve lokantaya gitti. Kıskanç adam sinirli ve öfkeli olarak derdini karakol amirine anlattı, mektubu gösterdi. Karakol amiri, mektubu birkaç defa okudu, herhangi bir kusur göremedi. Kemal’inde ne derecede bir insan olduğunu biliyordu. O kıskanç ve kötü adama şöyle söyledi.
Karakol amiri:- ”Kardeşim, mektubu gördüğün gibi birkaç kez okudum herhangi bir kusur göremedim ayrıca Kemal’in de nasıl bir insan olduğunu biliyorum, çocuğun kötü bir niyeti yok gidin çantanızı alın” dedi. Kıskanç adam, oturuyordu birden ayağa kalktı. Kıskanç adam:- ” Hayır efendim! Tutuklamanız doğru olacak ben sizden bunu istiyorum resmen bana şantaj yapıyor. Biz çantayı hastanede kaybettik orada düşürmedik” dedi. Amirin kafası atmıştı sanki emri kıskanç adam veriyor gibiydi. Adamlarını çağırdı kıskanç adamı dışarıya çıkardılar. Aynı kişi dükkânı aramış bulmuştu. İçeride Kemal yoktu, Kemal yemeğe gitmişti. Ondan öncede karakol amiri tanışmak için Kemal’i aramıştı fakat Kemal yerinde yoktu. Nihayet kıskanç adam amirin karşısına tekrar dikildi benim şikayetimle ilgilenin diye. Karakol amiri, kıskanç adamı huzurundan tekrar kovdu fakat adam arsızlık etmiş bir hiç yüzünden devamlı polisleri rahatsız ediyordu ve yine geldi bu sefer amirin yanına korkusundan girememişti.
Polislere fikir danıştı, onlarda “durumu dilekçeyle savcılığa bildir, savcılık bu olayla ilgilenir” dediler. Adamın ilk işi dilekçe yazmak olmuştu, dilekçeyi bir muhasebeciye yazdırdı ve başsavcılığa sundu. Aslında karakol amirinin dediği gibi olayı uzatmasına gerek yoktu, Kemal’in yanına gidip, çantayı alıp teşekkür etmesi yeterliydi zaten. Fakat bu şahıs okul müdürünün sözüne bakmıştı, birde avukat tutması gerekiyordu. Adam, Kemal’i hapse sokabilmek için hiçbir masraftan Kaçınmıyordu, tanıdık birini ucuz yollu bir avukat tutmuştu ve avukat olayla ilgili bilgiler elde ettikten sonra savunmaya başlamıştı. 14.9.1982
ESRARENGİZ ÇANTAYI ALIŞ
Fakat avukatın bir tavsiyesi vardı, gerçekten çanta Kemal'de miydi, yoksa başka birinde miydi? Kemal, çantayı karşılıksız verecek miydi? Bu nasıl bir kişiydi saf mı, uyanık mıydı? Avukat, Kemal’in bu yönlerini merak ediyordu ve uzaktan izliyordu. Kıskanç adam, telaşından Kemal’in yanına uğrayamamıştı ve köyüne dönmüştü. Köye vardığında ailesine yaptığı işleri anlattı. Eşi bir yandan seviniyor bir yandan üzülüyordu. Kız ise acı duyma duygusuna kapıldı, çantayı Kemal karşılıksız verirse kızın gözüne girecekti.
- Eşi de kocasına çantayı getirmesini söyledi.” Sen çanta mı getirmezsen ben gidip çanta mı alırım” dedi. - Kıskanç adam:” Merak etme ben alıp getiririm” dedi. Ertesi günü oldu kız mahsustan Kemal’i görebilmek için rahatsızlığım arttı diye bahane uydurdu. Annesi pek üstelemedi çünkü Kemal'e görünecek yüzü kalmamıştı. Diğer dostuna gitti. Kocası, kızıyla şehre gitti. Kızını hastaneye götürüp tedavi ettirdi sonra ilaçları alırken Kemal’in dükkânın önünden geçtiler, dükkânın açık olduğunu fark ettiler. Arabayı dükkânın önünde durdurdular. Kemal, dalgın bir şekilde kitap okuyordu, mahzun bir görünüşü vardı yüzü tıraş olmuştu, saçları oldukça düzgün ve yakışıklıydı, üzerinde en güzel kıyafetleri vardı. İnce, uzun boylu olduğu için ne giyerse yakışıyordu. Üzerinde kırmızı bir gömlek vardı, tıpkı artist gibiydi bir sanatçıdan farkı yoktu.
Kıskanç adam arabayı durdurdu, suratı asık bir şekilde arabadan indi. Kızda arabanın içerisinden sadece Kemal’in kafasını görüyordu ve babasının arkasından o da indi. Kemal, dalgın olduğu için fark edememişti kapı açıktı. Kıskanç adam birden içeri girdi, kızda kapının yanında duruyor ve Kemal’i izliyordu. - Kemal, müşterinin geldiğini hissedince hemen ayağa kalktı, nazik bir şekilde, güler yüzle” buyurun efendim” dedi. Nuray, Kemal’in güzelliğine hayran kalmıştı, birde kibarca konuşmalarını duyunca bu adam kötü birisi olamaz diye içinden geçirdi. Öfkeli babası, mektubu Kemal’in önüne atarak:- ”Bu ne ulan! Bu ne” diye kabaca konuştu. - Kemal, hiç moralini bozmadı kapının önündeki arabayı tanıdı çanta için geldiklerini anlamıştı.
Kemal, adama yine nazik bir şekilde:- ”Buyur ağabey bir hatamı yaptım?” dedi. - Adam daha öfkeli bir şekilde “Daha ne yapacaksın, kızıma niye mektup yazıyorsun?” dedi. Kemal: - ” Ağabey, niçin yanlış anlıyorsunuz? Ben kötü bir amaçla yazmadım, başka çarem yoktu. Sizin kimliğiniz adresiniz olsaydı, size yazardım” dedi. - Adam yine öfkeli:- ” Madem yazacaksın kısa bir şekilde not olarak yazardın şuna bak niye bu kadar uzattın? Sana ben gösterir irim” deyince Kemal şaşırmıştı tam o sırada iki tane birbirinden güzel hatta onun kızından bile bin kat güzel kızlar içeriye girmişti. Kemal’le samimiydiler. Daha şimdiden o adamın kızı Kemal’i kıskanmaya başlamıştı. Kızlar halini arz etti. - Kemal’de kızlardan müsaade istedi:- ”Buyurun oturun, ağabeyin işini göreyim” dedi. Kızlar koltuğa oturdular, Kemal’i dinliyorlardı. Adam suratı asık:- ”Şu çantayı ver de gidelim” dedi fakat Kemal’in izah edeceği bazı şeyler vardı ama adam laftan anlamıyordu, dediği dedikti. Kemal, yine mektup konusuna değindi...
- ” Ağabey, mektubu telgraf gibi kısa yazmış olsaydım sizin için daha çok yanlış anlaşılırdı. Telgrafla mektubun arasında çok fark vardı” deyince.- Adam: ” Ne olursa olsun ben burada çanta düşürmedim biz çantayı hastanede kaybettik” dedi. Kızı da devamlı konuşmaları dinliyordu. Kemal, kıza doğru bakmıyordu bile tam o sırada Faruk Polat arkadaşı geldi, adama izah etti, çanta arabanın arkasından düştü diye adam yine de inanmıyordu. - Kemal, bu sırada çantayı getirdi. Kız çantayı görür görmez tanıdı. Kemal:- ” Peki ağabey siz bu çantayı düşürmediniz de çanta buraya kendiliğinden mi geldi?” dedi. Kapının yanında duran kız geldi masanın üzerinde çantayı aldı, içini karıştırdı, öğrenci kimliğini bulu cebine koydu. Kemal'e teşekkür edecekti fakat babasından korkuyordu ve oradan ayrıldı arabaya bindi. Kemal, ayakta olduğu için arabadan izleyebiliyordu, kız iyice tutulmuş bir görüşte âşık olmuştu. Babası suratını asarak oradan ayrıldı. Adamın teşekkür etmeyişi Kemal’in gücüne gitmişti. Kızlar az da olsa anlamışlardı. Kemal’de olayı onlara baştan sona olduğu gibi anlattı. Kızlar - Kemal ağabey bu Esrarengiz Çanta senin için roman olur dediler. İşte yaşanan bu gerçek olaydan roman oluştu. 15-9-1982
AMİR ÇAĞIRDI
Kızlar adamı kınadılar:- ”Sen iyilik yapmak istiyorsun onlar seni yanlış anlıyorlar” dediler. Kemal’in ne derecede bir insan olduğunu kızlarda biliyordu, öyle bir hareketi olsa da inanmıyorlardı. O kızlarda bant doldurtmak istemişti ve liste yaptılar, sipariş verip gittiler. Yan taraftaki arkadaşı Faruk Polat geldi ve o kişiler hakkında konuştular” - Ne kadar adi insanmış, çantayı arabadan düşürdüler birde burada düşürmedik diye yemin ediyorlar” dedi. Kemal'e çay söyle de içelim deyince Kemal:- ”Aslında böyle zamanda içmek lazım ya içki içmemeye yemin ettim ben, en iyisi birer soğuk meşrubat içelim “ dedi. Kemal, kızı tanıyamamıştı, babası insan değildi. Kemal’in mert ve dürüst konuşmalarına sert cevaplar veriyordu. Kemal’in çocukları köyden henüz dönmemişlerdi. Kemal, geceleyin de dükkânda uyuyakalmıştı bir uyuyamayan kişi varsa kıskanç adamın kızıydı. Kemal'e baktıkça ezberlemişti, tüm güzellikleriyle hayal ediyor, göz önüne getiriyor ve bu adam kötü olamaz diyordu fakat tereddüt ettiği bir nokta vardı acaba Kemal evli miydi, bekar mıydı? Öğrenmek istediği en önemli şeydi ancak bunu öğrenmek çok zordu, babasına soramazdı, annesi zaten Kemal’i sevmiyor düşman gibi görmeye çalıştığını sezinliyordu, söylese beklide kızacaklardır.
Birde bugün gördüğü birbirinden güzel iki kız Kemal’in arkadaşları mıydı? Acaba onlar kimdi diye düşünüyor, gözüne uyku girmiyordu. Kemal, sabah uyandığında beli yanı ağrımıştı ve biraz spor yaptı, kendini toparladı. Sabah ezan sesini duyunca camiye gitti namazını kıldı geldi, iki bant kayıt yaptı vakit ilerlemiş, kepenkleri kaldırıp ağabeyiyle sözde ortak olan dükkanını acıkmıştı. Tam çorba içmeye gideceği sırada zayıf ince bir adam geldi Kemal'e:- ”Seni Ahmet ağabey çağırıyor” dedi. Kemal o sırada bir şeylerle meşgul oluyordu. Kemal:- ” Peki geliyorum” dedi. O adam gitti Kemal dalgındı ne söylediğini anladı fakat bu Ahmet kimdi? nereye gidecekti bilmiyordu. Sağdaki, soldaki komşularına sordu onlarda bilmiyordu. Kemal, çaresizlik içerisindeydi bu Ahmet Bey kimdi, Kemal’i niçin çağırıyordu? Yeri neredeydi Kemal şaşırmıştı.
Kemal, dükkanına geldi yarım saat kadar bekledi tekrar çağırmaya gelen olmamıştı ve umudunu kesti doğru lokantaya çorba içmeye gitti, inçe uzun boylu zayıf adam yine geldi fakat dükkân kapalıydı. Kemal, çorbasını içti dükkanına döndü işine koyuldu bu sırada hemşerileri geldi, uzunca sohbet ettiler ve yanındaki arkadaşı Faruk Polat’ta geldi. Öğlenin nasıl olduğunu fark edememişlerdi, karınları da acıkmıştı, diğerleri de eve gitti. Kemal, önemli iki misafirini lokantaya götürüp karınlarını doyurmuştu ve tekrar dükkâna geldi. Yine hemşeriler toplanmışlardı. Kemal’in çaydanlık takımları ve tüpü vardı. Arkadaşları kalabalık olunca çay demlemek zorunda kalmıştı ve su kaynarken bir yandan kayıt yapıyordu çayı demledi, bardakları çeşmede yıkadı şekeri ortaya koydu.
Çay bu sırada tabana çökmüş içilecek vaziyete gelmişti tam bu sırada kapıdan babayiğit bir adam girdi. Kemal'e karşı sert biçimde şöyle dedi:- ” Seni sabahleyin karakol amiri Ahmet Bey çağırdı gelmemişsin niçin gelmedin şimdi acele seni istiyor gideceğiz” dedi. - Kemal'in dili tutulmuş kalmıştı bu kadar arkadaşının arasında küçük düşmek insanı yerden yere geçiriyordu. Kemal, kendini suçlu hissetmiyordu karakol amiri onu niçin çağırıyordu, merak ediyordu. Bant kaydı devam ediyordu, arkadaşı Faruk Polat kaydı devam ettirirken Kemal ceketini giydi ve müsaade istedi. O, çağırmaya gelen kişiyle birlikte karakola gittiler, çağıran karakol amiriydi, gayesi çanta meselesi ve dolayısıyla tanışmak çay ve kahve içmekti.
Kemal, amiri tanımıyordu, kapıyı tıkladı içeri selam vererek girdi. Amirden özür dilemeye başladı amir ciddiyetini muhafaza ediyordu. Kemal ayaktaydı, amir oturmasını söyledi. Kemal koltuk yerine sandalyeye oturmak istedi amir koltuğu gösterdi, Kemal koltuğa çekinerek oturdu. Amir, suçlu birisiyle meşguldü onunla konuşuyordu, devamlı sert konuşmalar yapıyordu, suçluyu konuşturmak istiyordu fakat suçlu konuşmuyordu. Kemal kendini çağırdıkları için adeta suçlu hissediyordu. Kemal’in arkadaşları demlediği çayı içiyorlardı ama Kemal orada olmadığı için zehir oluyordu. Nihayet amir suçluyu zindana attırdı” Ben onunla sonra görüşürüm” dedi.
Kemal’le yalnız kalmıştı, Kemal amirin yüzünü inceliyordu. Amir gülümsemeye başladı “Hoş geldin Kemal Bey” dedi. Elini sıktı Kemal’de ayağa kalkıp hürmetini göstermişti.” Buyur ne içersin?” dedi. Kemal:_ “Amirim çayı benim orada içelim yeni demledim” dedi. Amir:- ” Görüyorsun meşgulüm başka bir zaman içeriz. Şimdi ne içersin söyle?” Dedi. Kemal:- ”Mademki öyle çay içelim “ dedi. Amir zile bastı çaycıya: - ” İki çay getir” dedi. Hemen iki çay geldi, içmeye başladılar. Kemal, Amirin çağrılmasının sebebini öğrenmek istiyordu. Amir, Kemal’in merak edişini anlamıştı ve kıyıdan köşeden konuyu açmıştı. Amir:- ”Kemal! Senin dükkâna bu hafta içinde suratsız, uzun boylu, şişman bir adam geldi mi?” diye sordu. Kemal’de:- ”Evet, çantayı almaya geldi ve teşekkür bile etmeden gitti” diye cevap verdi. Amir, anlatmaya başladı:- ”Sen mektup yazmışsın çantayı alın diye mektubu okudum bir kusur göremedim davacıyım dedi durdu adamı gönderdim yine geldi en sonunda kovdum, ne biçim yobaz adam yahu! İyilik ediyorsun anlamıyor, bize bildirseydi biz peşine düşerdik” deyince. - Kemal:” Amirim, size yük olmasın ufak tefek şeylerle kafanızı ağrıtmayayım diye ben vereyim dedim, mektubumu da yanlış anlamışlar” dedi. Amir’le sohbeti koyulaştıran Kemal dükkânı da merak etmişti, fakat kalkamıyordu.
Amir, çeşitli sorular sorarak neredeyse akraba çıkıyordu. Kemal’de zevkle anlatıyordu, yaklaşık bir saat kadar oturdular. Dükkânda bekleyen hemşerileri de merak etmişti. Kemal'e çay ayırmışlardı o da buz gibi kalmıştı. Kemal, amirden müsaade istemişti. Amir bazı nasihatlerde bulundu. Amir:- ”Öyle durumlarda bize bildirirsin biz hallederiz” dedi. Kemal, gereken hürmeti gösterdi ve oradan ayrıldı. Arkadaşı Faruk Polat’ta iyice merak etmişti. Kemal hemşerilerinin yanında çanta olayını açmadı. Niçin çağrıldığını sordular. Kemal’de:- ”Bizim yörelerde görev yapmış, beni de tanıyormuş, tanışmak için çağırmış, oturup sohbet ettik, çay falan içtik” diye tatlı bir şekilde anlattı. Biraz daha beraber oturduktan sonra hemşerileri, dağıldı. Faruk, bir sebep olduğunu anlamıştı. Onlar gidince baş başa kaldılar. Niçin çağrıldığını sordu? Kemal’de çanta olayını anlattı bu sefer çanta sahibine kızdı” Bu adam ya cahil ya da sapık birisi bu çanta başımıza bela olacak Allah’tan hayırlısı” dedi. O sırada Faruk'u çırağı Ali çağırmıştı çünkü Faruk’un müşterisi gelmişti. Kemal’den müsaade istedi dükkanına gitti. Kemal, ağır arabesk havalardan dinleyip efkârlanmıştı yalnızlıktan canı sıkılıyordu sinemaya falan gidiyordu. 16-9-1982
İLGİNÇ BİR MEKTUP
Sinemada, dertli, aşk fil imlerini izledikçe eşi Selma'yı arzuluyor, çocukları özlüyordu sıkıntıdan patlayacak durumdaydı. Birde yaptığı iyiliklere nazaran kötülükle karşılaşınca morali daha çok bozuluyordu. Selma ve çocukları yanında olsaydı belki rahatlayabilirdi. Derdini anlatacak yakın dostu yoktu zaten Kemal kadınlardan dost edinmeye tereddüt ediyordu. Zamane kızları öyle tecrübeliydi ki birkaç gün samimi olup ta tanıştın mı üçüncü gün evlenme teklifi ediyorlardı. Böyle kızlar evli erkeklerin başına bela olabilirlerdi fakat Kemal ileri görüşlü olduğu için kendini frenliyordu zarar gelecek kızlara, kadınlara fazla yüz vermiyordu.
Daha öncede çeşitli darbeler yemişti fakat hiçbir olayı çanta olayına benzememişti. Örneğin kötü niyetli bir kız iş yerinin merdivenlerinden çıkıyordu. Kız ince uzun boyluydu. O iş yerinde sekreterdi Kemal’in orada işi vardı işini halletmek için merdivenden çıkıyordu. O kızda bir ayak önden çıkıyordu. Kemal’in saf görünüşünden çok etkilendi. Kızın ayağında bir karış topuklu ayakkabısı vardı. Kemal’le tanışma bahanesiyle ayakkabısının tekini ayağından düşürdü ve ayakkabı yuvarlanarak Kemal’in önüne düştü kızın eğilip alacak hali yoktu elinde evraklar vardı eğilirse bu seferde onlar dağılacaktı. Kız, Kemal’in gözüne baktı ayakkabının teki Kemal’in önüne düşünce bu sefer Kemal’de duraksamıştı, ayakkabıyı aldı, o kızın ayağının altına yaklaştırdı. Kız:- ”Çok teşekkür ederim.” Dedi. Samimiyet göstermişti fakat Kemal bir şey değil diyerek oralı olmadı, yoluna devam etti. İşte bu Kemal’in rastlanan küçük bir olayıydı, sizin de anladığınız gibi çanta olayı hepsinden farklıydı.
Kemal, bunu unutamıyordu, unutamayacaktı da devamlı “ya birde bu adam savcılığa dilekçe yazıp hakkında dava açtıysa “diye düşünüyordu bulunduğu yörenin jandarma komutanlığıyla samimiyeti olur beni tutuklatır, dayak attırırsa diye düşündü. Aslında Kemal kendini suçlu hissetmiyordu fakat karşı tarafın davranışları ve konuşmaları Kemal’i suçtan suça sürüklüyordu, derdini de her kişiye açamıyordu. Olayı sadece arkadaşı Faruk Polat’la, ailesi biliyordu, Faruk olayın bu kadar uzamasına şaşırıyordu. Karşı tarafın cahilliğine veriyordu, gerçekten iyi niyetli bir adam olsaydı. Kemal'e teşekkür edip mükafat verirdi fakat Kemal, bunlara da gerek duymuyordu. Sadece güler yüz bekliyordu, asık suratla karşılaşınca çantayı fakir bir bayana veya genç kıza vermediğine çok pişman oldu, ancak Selma'nın sözüne de bakabilirdi olan olmuştu, bir kere onların başı çamurdu, Kemal’in kendisine çamur atılmış hissediyordu ne zamanki üzerine basarsan o zaman tüm vücudunu ve elbiselerini batırıp lekeye dönüştürecekti.
Kemal, bir gün yine uykuyu yarıda bırakıp sıkıntısından dükkâna geldi. Kemal’in tek tesellisi çeşitli plaklar içerisinde çalan müziklerdi. Bir yandan bant dolduruyor bir yandan da kendine teselli arıyor, efkarını dağıtmaya çalışıyordu. Vakit ilerliyordu, Kemal bazı gurbetteki arkadaşlarıyla devamlı mektuplaşıyordu. Güneş ufuktan epeyce yükselmişti, canı yine çorba istedi ama arkadaşı Faruk'u bekledi çünkü çorbayı onunla içmeyi düşünüyordu Faruk evden doğru geliyordu, postacıda diğer yönden Kemal’in üzerine doğru geliyordu. Kemal, postacıyla bazen selamlaşır “sen adam seçiyorsun kimine mektup verip kimine vermiyorsun seni şikâyet edeceğim” diye şakalaşırdı.
Postacıda bazen kızıyor bazen de gülüp geçiyordu, postacının mektup getirirken devamlı yüzü gülerdi.” Adam seçmiyorum bak sana da getiriyorum” derdi. Bu sefer yine Kemal'e mektup getirdi fakat postacının yüzü gülmüyordu. Faruk, hissetmişti bunu fakat Kemal’in morali bozulmasın diye mektubu görmezden gelmişti. Mektup resmi bir yerden geliyordu. Kemal, zarfın yazılı bölümünü görmeden aldı, postacıda kurnaz olduğu için zarfın yazılı bölümünü göstermeden vermişti. Kemal:-” Bunda bir iş var” diyerek mektubu yazısına bakmadan çaktırmadan cebine koydu ve dükkâna girdi. Dükkânda hiç kimse yoktu, cebinden zarfı çıkardı bir baktı ki resmi zarf, resmi yazı içine bir ateş düştü. Yazı aynen şöyleydi.” Filan ilçe jandarma komutanlığı” diye yazıyordu. Birde mühür vardı. “Sayın Kemal Soylu” diyordu. Adreste daktilo yazısıyla yazılıydı. Kemal, tutulup kalmıştı bu mektubu o kıskanç adamın kazasındaki ilçe jandarma karakol komutanlığından geliyordu.
- Kemal’in aklına adam geldi. “Acaba şikâyet mi etti beni” diye düşündü. Karnı iyice acıkmıştı, içine adeta sönmeyen bir ateş düşmüş gibiydi. Mektubu açıp okursa beklide bir lokma yemek yiyemeyecekti ve karar verdi. Faruk'a lokantaya gidelim mi ? Diye sordu Faruk kabul etti lokantaya giderken yolda mektuptan söz etmek istedi fakat Kemal lafı açmadı sonradan vazgeçti. Birlikte lokantaya gittiler yemeği yediler. Kemal’in yine boğazında düğümlendi çünkü mektubun içini merak ediyordu. Dükkâna döndüler. Faruk, dükkâna yetişecek bir iş için girdi. Kemal, daha dükkânda yalnızdı ve dükkânın kapısını kapattı, zarfın içini açtı birde ne görsün ilginç bir mektup, ilçe jandarma karakolu komutanlığında görev yapan askerler “Ödemeli bant dolduruver, gönderiver” diye liste yapmışlar. Kemal “oh be!” diye derin bir nefes aldı, başka türlü bir mektup sanıyordu, mektubu Faruk da merak ediyordu. Kemal, sevinerek mektubu Faruk'a gösterdi her ikisi de hayret içerisinde kaldılar ve böyle mektuplara can kurban dediler. 17-9-1982
MAHKEMEYE ÇAĞRI
Kemal, korkunç rüyalar görmeye başlamıştı. Hafta içinde çocuklarını getirmeyi düşünüyordu. Selma'nın dediğine gelmişti, gidip bu olayı ona anlatmayı düşünmüyordu. Biraz daha yalnız kalmak zorunda kalmıştı. Kıskanç adamın kızı Nuray'ın Kemal'e içi kaynamıştı fakat öğrenmek istediği bazı şeyleri öğrenememişti, şüphe içerisindeydi. Annesine çantayı almaya gittiklerinde Kemal’in iyi davrandığını, kötü bir insan olmadığını anlattı. Annesi de duymazdan gelmiş, kızının Kemal'e gönlünü kaptırdığını biliyordu fakat Kemal’in evli olup olmadığını oda bilmiyordu. Kemal, bekar bile olsa kızının onunla evlenmesine, aşık olmasını, sevmesini bile kıskanacaktır. O kadın durmadan dürüstlüğünü söylüyor hatta namaz kılıp dualar ediyordu. Karakol amirinin bir çift sözünü unutamayan kıskanç adam aynı sözü tekrarlıyor ve inanamıyordu. Karakol amiri şöyle demişti: - ” Kemal, iyi bir insan senin düşündüğün gibi şantaj olayını yapacak bir insan değildi hatayı Kemal’de değil de karında ara” demişti. Kıskanç adam bu sözü tekrarlıyor ve karısını gözlemliyordu, inanmıyordu inanmayacaktı da çünkü eşi çok kurnazdı rolünü başarılı bir şekilde devam ettiriyordu. Nuray, Kemal’in savcılığa şikâyet edilmesine razı değildi. Onun acı çekmesine, hapishaneye girmesine dayanamayacaktı fakat ne yapsın ki babasının direnişi yanında Nuray'ın çabası hiç sayılıyor onu dinleyen olmuyordu. Nuray, esmer, orta boylu, kahverengi gözlü ve güler yüzlü bir kızdı. Sınıftaki arkadaşları Nuray'ı çok kıskanıyorlardı fakat Nuray olgun davranıyor, dedikodulara aldırış etmiyor, dersleri oldukça başarılıydı. Bu mektuptan sonra müdür de Nuray'ın üzerinde durmaya başlamıştı.
Hatanın çoğu müdürde sayılırdı, Kemal, Nuray tahsilli diye mektubu açık bir şekilde ona yazmıştı. Müdürün eline geçmeseydi, mektup direk Nuray'ın eline geçmiş olsaydı, Nuray’la annesi gizlice Kemal’in dükkândan çantayı alabilirlerdi fakat bu olaylara sebep olan çoğunlukla müdür olmuştu. Birde olayın üzerine düşerek Nuray'ın babasının da abartmasına sebep olmuştu. Nuray, müdürden bile soğumaya başlamıştı fakat hissettirmiyordu. Nuray'ın imkânı olsaydı Kemal’den özür dileyip teşekkür edecekti fakat imkânı olmamıştı. Bir gün yine postacı kapıyı çalmıştı. Kıskanç adam, o gün evdeydi dışarı çıktı ve mektubu aldı, mektup savcılıktan geliyordu ve yazdığı dilekçenin cevabıydı. Mektupta mahkemenin tarihi yazıyordu. Kıskanç adam, derin bir oh çekti! Eşi, bu duruma memnun kalmayacaktı, adamın izninde bitmesine az bir zaman kalmıştı, eşi içinden ah bir izin bitse de artık gitse diye geçiriyordu çünkü kadın alışık olduğu her şeyi arzuluyordu fakat arzuladıklarını yapamıyordu.
Nuray, okuldaydı, Kemal’in mahkemeye verildiğini bir türlü inanamıyor “keşke yalan olsa “diyordu. Akşamüstü oldu Nuray okuldan geldi, babası kızına müjdeli haberi vermek istedi. - ” Kızına sana bir müjdeli haberim var. ”dedi. Kızı da Kemal’ini affettim demesini umuyordu._” Söyle babacığım nedir müjdeli haber?” dedi. - Babası, Kemal’i mahkemeye vermiştim ya! - Kız babasının lafını kesti ve ” affettin mi babacığım Kemal’i” deyince. - Babası sinirlendi.” Ne affetmesinden bahsediyorsun kızım dilekçenin cevabı geldi, şu tarihte mahkemeye gideceğiz.” dedi. Kızın gözleri doldu, hiç sevinmemişti duyduklarına bir cevap vermemişti müjdeli habere annesi de Kemal’i sevdiğinden iyice emin olmuştu artık.
Babası hala fark edemiyordu, kızı bir müddet susunca babasının dikkatini çekmişti. - ” Ne o kızım sevinmedin mi” dedi. Kız cevap vermek zorunda kaldı.- ”Baba, görünüşe bakılırsa Kemal kötü birine benzemiyor, mektubunda da herhangi bir kötü ifade yoktu. Basit bir olayın üstüne bu kadar neden düştüğünü anlayamadım? Çalınan radyoları, teyplerin peşine bunu yarısı kadar düşseydin şimdiye onlar bulunurdu. Dedi. - Babası sinirlendi “ demek mahkemede onu savunacaksın sen anlamazsın bu namus meselesi sayılır. Karıma, kızama göz koyanı yaşatmam acımadan öldürürüm. Kemal de sana mektup yazmanın cezasını çekecek. Dedi. Babası acımasız biriydi, annesi de kızının konuşmalarını haklı bulmuştu. Nuray ‘in kalbine derin bir ateş düşmüştü sönmek bilmiyordu. Üstelik avukat ta tutulmuştu, mahkeme tarihi de belli olmuştu. Engellemek mümkün değildi, Nuray nasıl ifade vereceğini düşünemiyordu, Kemal’i delicesine seviyordu. Onu korumak zorundaydı fakat bir yandan da babası vardı verilen talimatlar uymak zorundaydı.
Sözü bir annesine geçiyordu fakat annesinin elinden de bir şey gelmiyordu. Kocasına engel olsa kendinin işlediği suç ortaya çıkacaktı. Hepsi de tereddüt içerisinde mahkeme tarihini bekliyorlardı. Kemal’in bu mahkeme olayından haberi yoktu çünkü suçluya mahkeme kâğıdı, mahkemeden bir gün önce geliyordu. İşte Kemal'e da o zaman gelecekti. Diğerlerinin avukatı vardı, Kemal’in ise yoktu. Kemal’in avukat tutacak parası da yoktu, dükkânın gelirine de ağabeyi dolaylı yoldan el koyuyordu. Nuray bir taraftan bunu da düşünüyordu.” Acaba Kemal zengin miydi, fakir miydi, dükkân onun muydu, dükkâna ortak mıydı, yoksa o dükkânda işçilik mi yapıyordu?” diye düşünüyordu.
Nuray, Kemal’in zenginliğinden, fakirliğinden daha ziyade” evli mi, bekar mı?” diye merak ediyordu. Kemal ise Nuray denen kızı cahil birisi ve görgüsüz olarak nitelendiriyordu. Bilmiyordu mektubun il kez müdürün eline geçeceğini düşünemiyordu o olayı unutmak istiyordu. Selma'yı ve çocuklarını çok özlemişti. Onları getirmeyi düşünüyordu. Nasip olursa ertesi gün gitmeyi planlıyordu. Sabahleyin erkenden kalkıp köye gitmek için güzel elbiselerini giydi, tıraş oldu ve dükkanına geldi. Yapması gereken işlerini tamamlamaya çalışırken kapıdan resmi kıyafetli bir polis girdi. - ” Kemal Soylunun yeri mi burası ?“ dedi. Elindeki kâğıdı uzattı. - Kemal” evet benim” dedi. Kâğıdı aldı, polis kâğıda yazan şeyleri sözlü olarak da ifade etti. Polis : ” Sen suçluymuş sun pazartesi günü saat sekiz de adliyenin önünde ol, kanuna karşı gelemezsin ” dedi. Kemal beyninden vurulmuşa döndü. 18-9-1982
SIKINTILI GÜNLER
Kemal sadece suçlu görünüyordu fakat niçin adliyeden çağrıldığını bilmiyordu? Sadece tahmin ediyordu,” ben ne yaptım ki ne suç işledim ki “diye düşünüyordu. Felek, Kemal'e kancasını takmıştı bir kere kurtulmak mümkün değildi. Kemal, köye gitmekten vazgeçmişti çünkü köye giderse mahkemeye yetişmeyecekti, bir de olayın köyde duyulup yayılmasını istemiyordu fakat olayın duyulmaması elde değildi. Acı haber tez yayılır derlerdi büyüklerimiz, bu olayda muhakkak duyulacaktı. Kemal, kendi durumuna bir çare araştırıyordu. Düşündüğü gibi çanta sahipleriyle ilgiliydi, Kemal kıskanç adamın surat ifadesini hiçte beğenmemişti “ bu adamdan her şey umulur” diye düşünüyordu.” Ah! Adresi olsa da gitsem, araştırsam” diyordu kendi kendine adresi almayı unutmuştu çaresizlikten başı dönüyordu. Durumu arkadaşı Faruk'a anlattı Kemal’in tahmini doğruysa Faruk'u şahit olarak gösterecekti, Faruk şahitliği çoktan kabul etmişti suçsuz bir arkadaşını kurtarmak göreviydi, yerine getirmek zorundaydı. Kemal, içkiye tövbe etmişti fakat sabretmede zorlanıyordu, sıkıntıdan içecekti. Vakit geçmiyor, akşam olmuyordu, tek tük gelen müşteriler oluyordu; Kemal müşterilere bile fazla ilgi gösteremez olmuştu. Kursağından yemek geçmiyordu” Ben bu iyiliği neden yaptım, hiç kötü olamayacak mıyım?” başını dövüyordu. Kemal çocukluğundan beri hiç böyle bir olayla karşılaşmamış ve hâkim savcı önüne çıkmamıştı, nasıl olur diye merak ediyordu? Anlattıklarına göre çok sıkıcı bir yer olduğunu tahmin ediyordu. Kemal, sinemalara gidiyor, kendini teselli ediyordu fakat yine bu olayı düşünmeden duramıyordu, canı sıkılıyordu, sinemada filmin yarısında çıkıyordu, bir yerde duramıyordu; Derdini de her kişiye açamıyordu.
Bir anda ailesi aklına geliyordu, çıldıracak gibi oluyordu. Adliyeye giren cezasız kurtulamıyordu “ya birde hapishaneye girersem bensiz karım ve çocuklarım ne yapar?” Eşi ve çocukları burnunda tütüyordu, sokakta dolaştıkça çocukları görüyor çocuklarını hatırlıyordu. Sanki Kemal bir kişinin ırzına mı geçmişti, yoksa hırsızlık mı yapmıştı, yoksa cinayet mi işlemişti, neden çağrılmıştı? Kemal’i rahatsızı eden bu olaylarla çileli bir gün daha bitmek üzereydi, geceleyin de uyuyamıyordu.” Ben bu kadar kötü bir insan mıyım?” Diyordu. Bu sözleri sayıklarken uyumuş kalmıştı, sabah olmuştu. Önünde bitmek tükenmek bilmeyen koca bir gün vardı, o günde pazardı. Normalde pazar günlerinde eğlenir ve gezerdi fakat eğlenmek neşelenmek kim, Kemal kimdi? Bu mümkün değildi yattığı yerde düşünüyordu, yataktan kalktı ve gezmek için çıktı. Önceki günde yemek yiyememişti. Başına böyle bir şey ilk kez geldiği için Kemal çok etkilenmişti ve bir lokantaya girdi çorba içti, karnını tok tut atabilmek için pilavda yedi, bunlarla akşama kadar idare etti kendine meşguliyet arıyordu mektup yazıyor, hesap yapıyor bu şekilde o zorlu günü doldurmuş akşamda erken yatmış uyuyakalmıştı. 19-9-1982
İLK MAHKEME
Kemal saat zilini kurmayı unutmuş, sabah erkenden saat gibi kalkmaya alışkındı. Geceleyin uyurken korkunç rüyalar görmeye başlamıştı, rüyası şöyle idi:- ”Kemal, geceleyin bir yere giderken önünde cinayet işlenmişti, gerçek katil kaçmıştı, tesadüfen Kemal orada olunca devriye arabasının ışığıyla Kemal görünmüştü ve devriye arabası Kemal'e katil sensin bu suçu sen işledin diyerek Kemal'e konuşturmak için işkence etmişlerdi. Elektrik vermişlerdi” Kemal hayırlısı diyerek gözlerini açtı bir baktı kendi evinde korkunç bir rüya gördüğünü anladı. Sabah ezanıyla kalktı, abdest aldı, namaz kıldı şükür Allah'ıma diyerek yalvardı ve dualar etti. İçi rahatladı ve ferahladı Allah'ım beterinden saklasın diyordu. Lokantaya gitti sıcak bir çorba içti mahkeme saati yaklaşıyordu Kemal dükkânı açmamıştı ne olur ne olmaz belki ceza evine girerdi dükkânı kim çalıştıracak diye düşünüyordu. Ağabeyi ortak görünse de dükkanla pak ilgilenmiyordu , sadece para gelirlerini toparlayıp gidiyordu.
Allah Bismillah diyerek adliyeye doğru yaklaşıyordu. Nuray, suçluda olsa nasıl olsa Kemal’i göreceğim o da beni görecek belki de beğenecek diye güzelce süslenmişti. En güzel elbiselerini giymiş. Avukatının öğrettiklerini söylemek zorundaydı, annesi de bu mahkemeye gidip Kemal'e görünmek istemiyordu, onun için o arabaya binmedi, gayesi diğer dostuna gitmekti. Kocası, hala eşinin nasıl bir insan olduğunun farkında değildi, ona bir melek görünüyordu aslında çok yanılıyordu. Fazla zaman kaybetmeden adliyeye geldi, Kemal adliyeye niçin geldiğini bilmiyordu? Kıskanç adamı adliye koridorunda görünce tahmin etmişti birde yanında güzel bir kız vardı. Kız, masum görünüşlüydü, Kemal kızı tanıdı ve dikkatlice baktı, kızda gözünü Kemal’den ayıramıyordu. Babası ise avukatla birlikte bir odaya geçti hem sohbet ediyor hem de çay içiyorlardı.
Kıskanç adamın korkunç bir görünümü vardı, sanki içi dolu gibiydi müdür ve avukat menfaatleri için ne gerektiyse yapmışlardı. Kemal kızın yanına doğru yaklaştı kıza sevecen ve mahzun şekilde boynunu büktü ve gülümsedi fakat hiçbir şey diyememiş, utanmıştı babası belki gelebilirdi. Kemal ikide bir saate bakıp mahkemenin başlamasını bekliyordu. Suçluda olsa suçsuz da olsa asla kanundan kaçamayacağını biliyordu. Bir iskemleye oturdu, eli çenesinde düşünüyordu. Nuray Kemal’i dikkatlice izleme fırsatı buluyor, gönlünü kaptırıyordu. Kemal'e acıyordu, Kemal kötü diye nasıl şahitlik edeceğine, davacı olacağına inanamıyordu. Vakit iyice ilerlemiş, hâkimin, savcının gelmesi bekleniyordu. Kıskanç adam Kemal’i görmüştü. Avukatına Kemal’i gösterdi Avukat Kemal’in uzaktan bir tanıdığıydı fakat Avukat Kemal’i tanımazlıktan gelmişti. Kemal'e benzemez o gibi suçlu gözüyle görünen kişi çoktu. Kimisinin gözü kör, kimisinin başı dik, kimisinin eli ayağı sakattı. Kemal onları gördüğünde şükür haline diyordu fakat yolunu bekleyen ailesini, çocuklarını bir türlü unutamıyor, adliye salonunda bile hayal ediyordu.
Mahkeme saati gelmiş zil çalmıştı. Suçlular sırayla çağrılıyordu, şahitler ifade veriyordu. Kemal’in çok samimi arkadaşı Faruk onun dükkâna gelmesini beklemişti fakat Kemal gelmeyince adliyede olduğunu tahmin etti. Çıraklarına dükkanını bıraktı ve doğru adliyeye gitti daha Kemal'e sıra gelmemişti, suçlu olduğu için koridorda bekliyordu, sadece dinleyiciler yerini almıştı. Kemal arkadaşının geldiğini görünce sanki bir çuval altın bulmuş gibi sevindi, selamlaştılar. Kemal çantanın sahiplerinin davacı olduklarını anlattı.
- Faruk: ”Madem öyle senin adına bende şahitlik ederim, seni savunurum” dedi. Kemal de kabul etti. - Kemal: ”İşte arkadaş dediğin böyle zamanda belli olur” dedi. Faruk dinlenme salonuna geçti Kemal'e sıra gelmişti, çağrıldı ve içeri girdi. Karşısında yüksek bir masa üç tanede giyimli, kuşaklı şahıslar gördü, dört yanı jandarma doluydu, hepsi ayağa kalktılar. - Hâkim:” Kemal Soylu sen misin? Dedi. Kemal:- ” Evet benim “ dedi. - Hâkim: ”Doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin?” dedi. Kemal:- ”Evet yemin ederim” deyince millet oturdu. Kemal, ayakta kalmıştı. Kız, Kemal'e acıyarak bakıyordu ve söyleyeceklerini dinliyordu.
Kemal, konuşmaya başladı. - Kemal: ”Efendim, biz arkadaşlarla toplandık kapı önünde çay içiyorduk, yabancı plakalı beyaz bir taksi geçiyordu, taksi geçer geçmez yere bir bayan çantası düştü. Ben hemen koştum çantayı aldım. Arabanın arkasından bağırdım sesimi duyuramadım ve geri döndüm, arkadaşlar çantayı aldılar, içini açtılar ve içinde sadece Nuray adlı bir öğrenci kimliği ile annesinin nüfus cüzdanı vardı, başka bir şey yoktu. Arkadaşlar çantayı bana verdiler, ne yaparsan yap dediler. Bende kızın annesi cahildir belki anlamaz, kızı tahsillidir anlar diyerek kardeşim gibi mektup yazdım, onlarda beni yanlış anladılar.
Çantayı gelip aldılar fakat benim bu iyiliğime karşı teşekkür bile etmediler. Diyeceğim bu kadar efendim” dedi. Davacı kişiler konuştular. Hepsi de kötü duygularını öne sürdüler, kıza da öğretmişlerdi kız konuşuyordu fakat sözleri isteyerek söylenen sözlerdi ama içten değildi.
Kız, şöyle konuştu. - “Efendim, ben sınıfta ders çalışıyordum okul hizmetlisi geldi beni müdürün çağırdığını söyledi, bende odasına gittim. Müdür, bana çeşitli sorular sordu bir şey anlayamadım ve müdür çıkardı mektubu okudu. Kızım seni tuzağa düşürmek istiyorlar, şantaj düzenliyorlar deyince benimde başım dönmüştü. Çünkü Kemal’i tanımıyordum, bana mektup yazmasından dolayı davacıyım” dedi ve ağladı. Kemal, kızın ağlamasından dolayı çok manalar çıkartmıştı. Kızın babası konuştu. - “Efendim. Biz çantayı orada düşürmedik, hastanede düşürdük” dedi. Kemal ayağa kalktı. - “Şahidim var efendim” dedi. Faruk Polat ayağa kalktı olayın gerçeğini anlattı, Faruk birkaç avukata bedeldi, karşısındaki avukatı susturmuştu fakat kanun Kemal’i bazı şeylerden susturmak zorunda kalıyordu çünkü Kemal’in çantayı polise vermesi gerekirken kendisi müdahale ettiği için suçlu sayılıyordu ,yapılan iyiliğin karşılığı da bu olmamalıydı. 20-9-1982
HAPİSHANEYE GİRİŞ
Kemal’in çantayı polise teslim etmesi gerekiyordu, kendisi müdahale ettiği için çok pişmandı. Şahitler, davacılar sözünü bitirdi. Kemal'e bir fırsat daha tanındı, Kemal'e” bir diyeceğin var mı?” diye sordular. - Kemal, ayağa kalktı” Hâkim Bey içimde zerre kadar kötülük yoktur. Bu mektubu ben iyilik yapmak için yazmıştım, teşekkürü bırak bir Allah razı olsun deseler yeterdi lakin iyilikten anlamaz insanlara çattım, siz görevinizi yapıyorsunuz. Onları asla affetmeyeceğim birçok iyilik yaptım ama hiç böyleleriyle karşılaşmadım, ben onun kızını ne yapayım? Nasıl anam yaşında bir kadına söz diyeyim? Benim dükkanım kızlarla dolup taşıyor hepsi de benim kardeşim, bacım, ablam, yengem yerindedir. Bu yaşıma geldim basit bir olay için ilk kez karşınıza geliyorum. Sözümü tekrar ediyorum içimde biraz kötü bir duygu beslendiysem, düşündüysem anneme babama kavuşa mayayım. Ben suçsuzum, bir iyiliğin, insaniyet kurbanıyım, asla kötü olamam olmakta istemem bunu yüksek divanınıza bildirmek isterim.
Bana fırsat tanıdığınız için sağ olun var olun” dedi ve oturdu. Hâkim ve savcı bir müddet düşündü. Kemal'e en az altı ay hapis cezası verilmesi düşünülüyordu. Salondaki dinleyiciler Kemal’in konuşmasına şaşırıp kalmışlardı, davacıların da dili boğazına kaçmıştı sustular kaldılar. Arkadaşı Faruk Polat Kemal’i güzel konuşmasından dolayı kutladı. Salon bir sessizlik içerisindeydi, herkes birbirine bakıyordu. Davacının avukatı önündeki evrakları karıştırdı, kitabı karıştırdı diyecek bir şey bulamamıştı. Nuray, Kemal’in konuşmasını içtenlikle dinledi ve Kemal’in haklı ve suçsuz olduğunu anlamıştı, hakkında davacı olarak şahitlik yaptığından dolayı pişmanlık duyuyordu. Hâkim ve savcı birbirinin kulağına fısıldadılar hâkim elindeki çekici masaya vurarak - “Karar” dedi. Hâkim:_” Mahkeme, şu tarihe ertelenmiştir. Bu süre içinde Kemal soylu elimizde tutuklu olarak kalacaktır” deyince. Kemal olduğu yere yıkılıverdi çünkü köyüne gidecekti Eşini, çocuğunu özlemişti onların özlemini gidermek yerine hapishaneye girmek çok zor olacaktı.
Kemal, yıkılınca dört tane jandarma geldi Kemal’i kaldırdılar. Kemal direnerek kendine geldi ve davacılara şöyle bir bakış yaptı bakışından onlarda korktular. Kemal’in gözü yaşlı idi hepsi de pişmanlık içerisin delerdi fakat belli etmiyorlardı. Kemal’i jandarmalar götürmeden önce Kemal Faruk’la konuştu ve ona” - Tatile çıktığımı, İstanbul'a gittiğimi müşterilere söylersin, sakın hapse girdi deme” deyince. Faruk’un gözlerinden ve Kemal’in gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Jandarmalar Kemal’i götürdüler. Nuray, ağlayarak oradan ayrıldı. Babasıyla birlikte kazaya döndüler. Kemal’de hapishaneye gitmişti. Faruk’ta üzülerek oradan ayrıldı Kemal olmayınca bir müddet dükkâna bile girmek istemedi. Kemal çeşitli mahkumların sanki suçluymuş gibi aralarına karıştı. 21-9-1982
ZİYARET
Kemal, içeri girer girmez hemen geçmiş olsun kardeş diyerek etrafını çevirdiler. Yine dava eden gibi yobaz bir adam içeride de vardı. Kemal'e dikkatlice bakıyordu, Kemal de ona bakıyordu hepsi geçmiş olsun demişti, o dememişti çünkü onun hapsi biraz ağırdı ya da fedailik, dayılık taslıyordu. Kemal, bir türlü hissini gerçeğe dönüştürememişti. O adam Kemal’in yanına yaklaştı şöyle bir göz süzdü - Hiddetle ” sigara ver ulan” dedi. Kemal, şöyle bir baktı haraç yediğini anladı, uysa bir türlü, uymasa bir türlü sabretmeyi denedi - Kemal: ”Ağabey, ben tiryaki değilim sigara içmem “ dedi. O hapishanenin kabadayısıydı emir verdi:- ”Arayın ulan üzerini gerçekten içmiyor mu” dedi. Arkadaşları Kemal’in üzerini aradılar bir tek sigara dahi bulamadılar ve o adam sigara parası istedi. Kemal, bir sefere mahsus vermek zorunda kaldı. Oradaki mahkumlar” Buna karşı dikkatli davran belalıdır safından çıkma dediler Kemal anlamıştı zaten. Kemal, orada namazına abdestine devam etti. Milletin dilinde hoca diye anılıyordu oda kendine göre bir korku yaratmak istedi.
“Mademki ben hocayım, bana çatmayın” dedi. Sabahlar olmuyordu, çalışmayınca insan yorulmuyor, geceleri de uyuyamıyordu. Acaba köye haber gitmiş miydi, onlar bu olayı duymuşlar mıydı? Merak ediyor çok üzülüyordu. Köydekiler bu haberi duyarsa haliyle koşup geleceklerdi. Kemal’in dürüstlüğünden şüphe edilmezdi, olayın böyle olmasını istemiyordu onun için bir plan düşünüyordu. Kemal, suçlu değildi fakat iftiralar onu bu duruma getirmişti. Davacılar da pişmanlık duyuyorlardı hatta kıskanç adamın gitmesine az bir zaman kalmıştı, işlerini avukat halledecekti, bir dahaki mahkemeye o girecekti. Nuray, Kemal’i çok merak ediyor, hayaller kuruyordu. Annesi ise kocasının gitmesini bekliyordu ilk fırsatta Kemal’i ziyaret edip anlaşma yapacaktı. Nuray, çocukları çok seviyordu, komşu çocuklarını elinden tutup bakkala götürüyor çikolata alıyordu. Kemal, ziyaret saati dışarıya çıkmıştı.
Faruk’un gelmesini bekliyordu ve arkadaşı elinde hediyelerle geldi. Parmaklıklar arkasında olan Kemal arkadaşını gözü yaşlı karşıladı. Faruk, Kemal'e teselli verdi, - “üzülme bu günler geçer dükkân kapalı olunca tek tük soranlar oluyor, tatile çıktı, İstanbul'a gitti diyorum inanıyorlar” dedi. Kemal birden içlendim- “esas beni düşündüren müşteri değil. Çocuklarım, ailem onlara olayı iletsek bütün köye yayılır. Adım mahkûma çıkar, hepsi de burnumda tütüyor, onları çok özledim, bunun bir yolu var mı, nasıl haber verelim?” dedi. Faruk:- ” Ben sizin köyü bilmiyorum, buradan bir gelen bir gidene söylesem onlarda yanlış anlayıp olayı yayarlar ben söylemekten çekinmem iyi düşün yine de sen bilirsin” dedi. Kemal, düşündü - “ Tamam, şimdi buldum” dedi. Faruk- ” Ne yapacağız?” dedi. Kemal de” Bak sana anlatayım, ben sana köyün telefon numarasını vereceğim şimdi onlar benim köye gelmemi bekliyorlardır. Sen köye telefon edeceksin, babamı çağıracaksın, ona benim köye gelemeyeceğimi, işlerimin sıkı olduğunu hatta telefona dahi gelemediğimi, çocukların ağabeyim ile gelmesini söyleyeceksin” dedi. Faruk, hepsini dinledi, karar verdi. Kemal’in yanından vedalaşarak ayrıldı.
Olayı başkaları bilmiyordu. Faruk, dükkâna geldi ve Kemal’in köyüne telefon açtı karşısına Kemal’in babası çıktı ona gerekeni söyledi. - Babası sevindi ve “peki söylerim fakat birkaç gün daha dursunlar, buradaki işleri halletsinler abisiyle göndereyim” dedi. Faruk bu habere sevinmişti ertesi gün Kemal’i tekrar ziyaret etti, “telefon ettiğini babasının birkaç gün sonra göndereceğini söyledi, durumu anlamadılar” dedi. Kemal, arkadaşına ne kadar teşekkür etse azdı. Bu olay Kemal’in yüzüne damga olabilirdi, suçsuz bir adamın mahkûm olması ne kadar acı bir şeydi. Faruk fazla kalmamıştı. Kemal aradan bir hafta geçtiği halde hapishaneye alışamamıştı. Oradakiler Kemal den daha dertliydi Kemal’in derdi onlarınkinin yanında hafif kalıyordu. Aradan birkaç gün geçti. Kemal’in abisi Selma'yı ve çocukları eve getirmiş, dükkâna gitmişti. Bir baksa ki dükkân kapalı kepenkler inikti, şaşırmış kalmıştı ve yakın olunca Faruk’un dükkanına girdi ve sordu. Faruk, Kemal’in abisini bir kenara çekti gizlice her şeyi anlattı ve hiç kimseye söylememesini tembihledi. Abisi, eve geldi ziyarete gidecekti.
Selma’ya her şeyi anlattı. - Çocuklar anne babamız nerede dedikçe Selma'nın gözünden yaşlar fışkırıyordu. Faruk, Selma, çocuklar ve abisi Kemal’i ziyarete gittiler. Demir parmaklıklar arkasında olan Kemal onları karşıladı ve hiç kimseye duyurmamalarını Söyledi. Çocuklar, kucaklarını açtılar” Baba, bizi kucakla, öp diye bağırıyorlardı. Kemal’in üzüntüsü daha da artıyordu. Selma, sen kötü olamazsın diye ağlıyordu. Manzara pek hoş değildi onun içinde Kemal- ” Sabırlı ve metin olmalarını söyledi, yakında ikinci mahkemeye çıkacağım belki vicdana gelirler ve beni kurtarırlar” dedi. Selma ve abisi ve davacıların evine gitmeyi düşündüler fakat adres yoktu çaresiz kaldılar.
Dükkânın anahtarını abisi almıştı ve dükkânı açtı ama Kemal'e verilen siparişleri olduğu gibi bırakmıştı, günler böyle üzüntülü, hasret içerisinde geçiyordu. Bir gün baş belası adam Almanya’ya dönecekti eşi da o günü sabırsızlıkla bekliyordu ve o gün gelip çatmıştı. Tüm gidecek eşyaları koydular, valizlere meyveler, çerezler koydular. Geçe eşi güzel bir muamele yapmış, kendisini bir melek gibi gösterip güzelliğini, çekiciliğini ispatlamıştı. Adam, arabasına bindi eşi vedalaşıp, uğurladı. Kızı da sabahtan vedalaşıp gitmişti. Kadın, derin bir soluk aldı, “nihayet hür kaldım” diyerek, ilk fırsatta Kemal’i ziyaret etmeyi düşündü. Kemal, kadını tanımıyordu sadece müşteri olarak biliyordu. Kadında müşteri rolü yaparak ziyarete gelmişti.
- Kemal, ziyaret salonuna geldiğinde birde ne görsün bir bayan niçin geldiğine? Şaşırmıştı. Kemal: - ” Hoş geldiniz! Kim söyledi burada olduğumu? Deyince. Kadın:- ”Seni buraya düşüren benim, kurtaransa yine ben olacağım” dedi. Kemal, tutulup kalmıştı, birden sinirlendi. Kemal: - ” Demek sendin ha! Yazıklar olsun seni doğuran kadına çok yazık” dedi. Kadın:- ” Sakin ol delikanlı unutma ki benim bir avukatım var” dedi. Kemal çok sinirliydi ama sabırlı olmak zorundaydı. Kadın şöyle söyledi:- ”Seni kurtarırım ama bir şartla” Kemal:- ” Neymiş, şartın?” dedi. Kadın: - ” Buradan çıkınca arada bir benim olacaksın, arzumu gidereceksin, kızım sana deli gibi aşık onunla da evleneceksin” deyince. Kemal, ardına bakmadan, cevap vermeden yürüyüp gitmişti.
Kadın, bekledi gitmemişti tekrar Kemal’i çağırttırdı. Kemal, çaktırmamak için tekrar görüşmek zorunda kalmıştı. Kadın, olayı anlattı “Çantayı, oraya atan bendim, fakat böyle olmamasını istememiştim, mektubu bana yazsaydın böyle olmazdı. Kocam çok kıskanç çekilecek kahrı yok ama parası için katlanıyorum. Buradan çıkınca kızımı ve beni mutlu et yeter” deyince. Kemal cevap verememişti. Kemal:- ” Kusura bakma sana cevap veremeyeceğim” diyerek kadını yolladı. Kadın umut içerisindeydi ama kuşkuluydu. 22-9-1982
SON MAHKEME
Kemal’in evli olduğunu hala, kızı da kendi de öğrenememişti. Kadın, ilk minibüsle doğru evine gitti ve kızı yeni okuldan gelmişti. İçini annesine dökmek istedi ve akşam oldu, annesine anlatmaya başladı. Kız:- ” Anneciğim, babama söyleyemedim ona söylesem bana çok kızardı. Sen anlayışlı bir annesin ben Kemal’i çok seviyorum ne olursun onu hapisten kurtarmanın bir yolunu bulalım, onsuz dünyam zindan oluyor, geceleri uyuyamıyorum. Onu suçsuz yere suçladık, bunun cezasını çekeceğiz yalvarırım ne olursun Kemal’i kurtaralım. Çok yakışıklı, güçlü tam aradığım bir erkek” dedi. - Annesi durumu biliyordu ve kızına anlatmak zorundaydı. Kadın:- ” Kızım, kurtaracağım yalnız senden beni affetmeni isteyeceğim, onu bu duruma getiren, çantayı onun dükkanının önüne atan benim gayem onunla sohbet etmekti” diye yalan söyledi.
Nuray, annesine o kadar çok kızmıştı ki. Kız: - ” Madem öyle çocuğa neden acı çektiriyorsun? Mahkemede bunu söyleyeceksin, söylemezsen sana anne demem” dedi. O günün gelmesini bekliyorlardı. Kemal’in eşi çocukları ziyarete geldiler, mahkeme ertesi gün olacaktı. Selma, kocasına” buradan kurtulacaksın” diye teselli verdi. Abisi dükkanla meşgul oluyordu, oda müşterilere Kemal yola gitti gelecek diyordu. Arkadaşı Faruk’la tanışmış, kaynaşmışlardı. Kemal, o suçu işleyen kadının kendisini ziyarete geldiğini, kendisini kurtaracağını, şartlar koştuğunu Selma’ya anlattı.
Selma:- ” Demek öyle seni benim elimden alabilmek için böyle oyunlara başvuruyor ha! Yazıklar olsun öyle adi insanlara” diyerek ağlamak istedi. Kemal:- ”Ben cevap vermedim kadını kovdum gitti” dedi ve eşi - “ağzına sağlık” dedi. Kemal, Selma’ya mahkeme günü gelmesini ve birde çocukları getirmesini söyledi. Kemal, ailesini uğurlayıp tutuklu salonuna gitti. Mahkeme günü gelmiş çatmıştı. Selma sabah erkenden kalkmış, namazını kılmıştı, Allah'a çok yalvardı, dualar etti, ağladı sesine çocukları da uyanmıştı. İkisi birden - “anne, ağlamışsın seni kim dövdü” diye annelerini öpüyorlardı. Çocukların ikisi de çok sevimlilerdi, Kemal onlara gözü gibi bakardı. Hapishanede bile cebindeki olan harçlığın hepsini Selma’ya verdi.- ” Çocuklarıma çok iyi bak, kimseye muhtaç etme” diye tembihledi.
Nuray, mahkeme saatinden önce kalkıp annesiyle salonda kahvaltı yaptı. Selma’da çocukları giydirdi kuşattı bir saat önce salona geldi. O gün pazartesi olunca mahkeme salonu dolmaya başlamıştı daha Kemal gelmemişti tutuklular en son geliyordu. Kıskanç adam, mektubunda siz karışmayın avukatım halletsin o işi demişti fakat eşi avukata yol göstermişti, kendi işimi kendim hallederim dedi, kızıyla birlikte mahkeme salonunda oturuyorlardı. Selma adliye salonunda oturacak yer bulamamıştı Nuray'ın yanında bir kişilik yer vardı ve oraya oturmak zorunda kalmıştı. Çocukların birini kucağına almıştı diğeri de ayakta duruyordu. Nuray çocukları görür görmez sevmişti.
Ayakta duran oğlanı kucağına aldı sevmeye başladı. Salon kalabalık olduğu için birbirlerine neden geldiklerini sormamışlardı. Aslında Nuray ve annesi Kemal’den davacı olanlardı yani Selma'nın baş düşmanıydı fakat farkında değildi. Nuray, çocukları adliye salonunda gezdiriyordu, kim bilir bunların babası da nasıl güzeldir diyordu. Selma’ya Nuray soru sordu” babası ne iş yapar? Dedi. Selma da “Ticaretle uğraşıyor” diye cevap verdi fakat şimdi hapishanede yatıyor diye ağlamaya başladı, konuşamadı. Nuray ve annesi fazla üstelemediler çünkü acısı tazelenmiş gibi oluyordu. Mahkeme saati gelmişti. Kemal’de yerini almıştı fakat çocukları görememişti.
Nuray, annesi ve Selma aynı yerde oturuyorlardı. Kemal'e sıra gelmişti kendini savunuyordu fakat Kemal'e inanmıyorlardı. O sırada Selma ayağa kalktı: - ” Hâkim bey müsaadenizle konuşmak istiyorum” dedi ve hâkim müsaade etti, Selma konuşmaya başladı. Selma:- ” Hâkim Bey Kemal benim kocamdır, çocukluktan beri beraber sayılırız, şimdiye kadar bahsettiğiniz kötülüğü düşünmemiştir ve yapmamıştır, hatta ben o çantayı görmüştüm, beğenmiştim. Bana mektubu okudu çantayı sahibine teslim edeceğim deyip bana vermedi, böyle iyi niyetli birine nasıl kötü diyebilirsiniz? ” dedi ve oturdu bu sırada çocuklar annesi konuşurken babasının ayaklarına dolanmışlardı- ”Babam, suçsuz biz onu çok özledik” diye ağladılar.
Davacılar ayağa kalktı Nuray ağlamaya başladı Kemal’i bekar zannediyordu iki çocuk babası olduğunu görünce hayal kırıklığına uğramıştı, ne diyeceğini şaşırdı birden ağzından kaçırdı. Nuray:- ” Annem suçludur, çantayı bilerek Kemal’in dükkanının önüne bırakmıştır, gayesi Kemal'e beni zorla vermekmiş. Huzurunuzda Kemal ağabeyimi suçladığım için özür dilerim bilmem beni affedebilecek mi? Dedi. - Annesi hiç konuşmadı sadece sorulan sorulara evet demekle yetinmişti. Kemal’le yaptığı pazarlık suya düşmüştü, yaptıklarından pişmanlık duyduğunu belirtti. Nuray kısada olsa Kemal’le karşılıksız aşk yaşamıştı, sevdaya kapılmıştı.
- Kemal’de Selma’ya davacıların arasına oturduğu için kızıyordu. Selma’da anlamıştı kendisine sevgi gösterenlerin davacı olduğunu hemen ayağa kalktı, yerini değiştirdi. Selma affetmeyecekti fakat çocuklar bilmedikleri için Nuray'ın kucağında kalmışlardı. Kemal, üzgün bir şekilde kararı bekliyordu. Nuray'ın konuşmalarını takdir etmişti fakat annesini daha değişik bir acıdan suçluyor, nefret ediyordu. Hâkim ve savcı birbirlerinin kulaklarına fısıldamıştı ve hâkim yüksek sesle karar diye bağırdı. Hâkim:- ” Sanık Kemal Soylunun verdiği ifadeye ve davacıların ifadesine göre suçsuz olarak görülmüştür sadece beş bin lira para cezasına çarptırılmıştır. O parayı da davacı gerçek suçu işleyen bayan ödeyecektir. Kemal Soylu şu andan itibaren serbesttir” deyince önce çocuklara malum olmuştu hemen babaya koştular, jandarmalarsa Kemal’in elinden kelepçeleri çıkardı. Kemal çocuklarına sarıldı. Abisi ve arkadaşı dışarıda bekliyordu, mahkeme salonu da boşalmaya başlamıştı. Kemal, Nuray'ı affetmişti ve ayrılmak istedi. Nuray bir türlü peşini bırakmıyordu, annesi kaçıyordu beş bin lira para cezasına çoktan razıydı. 23-9-1982
ESRARENGİZ ÇANTADAN KURTULUŞ
O, kadının kocası eşinin böyle bir hareket yapmasından hiçte memnun kalmayacaktı. Onun da planını şimdiden ayarlamıştı. Nuray Kemal’den müsaade istedi.” Çocukları son bir defa kucaklayıp öpeyim ne olursun” dedi. Kemal müsaade etti, Nuray çocukların ikisini de sevdi okşadı bir yandan da Kemal'e bakıp ağlıyordu, çok sevdiğini belirtmek istiyordu. Kemal, annesini dövmek istemişti fakat “Allah'ından bul belanı” diye içini dökmek istedi. - Nuray, Kemal'e “sağ olun kısa sürede olsa bana aşkı öğrettiniz bunu asla unutmayacağım ne olursunuz beni affettiğinizi son kez duymak istiyorum” dedi. Kemal dayanamadı:- ”İlk mahkemede bile gönülsüz ifade verdiğinizi biliyorum onun için sizi suçlu saymıyorum, onun için affediyorum içiniz rahat olsun” dedi. Vedalaşıp ayrıldılar Nuray arkasına bakarak gitti.
Kemal’inde son anlarda canı kaynamıştı fakat bir çanta yüzünden başına gelenleri unutamıyordu. Dışarıda bekleyen abisine ve en samimi arkadaşına doyasıya sarıldı. Kemal’in gözünden yaşlar aktı, başına gelen olayın tesirinden bir türlü kurtulamıyordu. Kemal’in abisi bir taksi tuttu ve hep birlikte bindiler doğru eve geldiler. Selma da zaten Kemal’in çıkacağını rüyasında görmüştü onun için hazırlık yapmıştı. Çeşitli yemekler yapıp, camları ve odaları temizlemişti. Kemal, kapıdan ayağını Bismillah diyerek attı ve köşedeki divana şöyle bir uzanıp şükür Allah'ıma kurtuldum diye şükretti ve dua etti. Toparlandı sofraya oturdu, arkadaşı ve abisi soruyordu “Orada günlerin nasıl geçti?” diye. Kemal anlatmak, hatırlamak dahi istemiyordu, çünkü çok acı çekmişti. Hâkim huzuruna ikinci kez çıkan Kemal hapishaneye ilk kez girmişti. Demek ki insanoğlu ne kadar iyi olursa olsun gaddar, zalim, vicdansız insanlarda var, iyileri hedef alan bu insanların aslında dünyada da ahrette de yeri yoktur.
Kemal sofrada karnını iyice doyurduktan sonra mahalleli şüphelenmesin diye çocukları aldı ve şöyle bir gezmeye çıktı. Dükkanını özleyen Kemal dükkanını ziyaret etti abisi hiçbir eşyanın yerini değiştirmemiş sadece temiz tutmuştu. Akşam oldu sohbet, muhabbet oldukça koyuydu diğerleri anlayış gösterdiler ve Kemal odasına çekildi çünkü sıcak bir yatağa hasret kalmıştı ertesi gün erkenden kalkmıştı güneşin doğuşunu izledi. Dükkanını açtı normal yaşamına devam etti müşterilerine çeşitli yalanlar söylemek zorunda kaldı. Yaşamı düzene girmişti. Abisi de mevcut biriken paraları da alıp gitmişti artık Kemal’i mutlu günler bekliyordu. Bu hayatta, insan iyilik yapmak istiyorsa lütfen dikkatli olsun bizzat ben bu olayı yaşadım ve tesiri altında kaldım. Ağabeyime yaptığım iyiliklerin acı mükafatını da ( Talihsizlik Serüven Hikayelerim Kitabımda ) Allah izin ve ömür verdiğinde anlatacağım. Huzurlu, sağlıklı günler dileklerimle hoşça kalınız, dostça kalınız, Yaratana emanet olunuz O size yeter !.. 24-9-1982
ESRARENGİZ ÇANTA ( Macera romanı ) ZEKİ ÇELİK
Zeki Çelik 2Kayıt Tarihi : 21.8.2021 10:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Zeki Çelik 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/08/21/esrarengiz-canta-romanim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!