Esra Canpolat Şiirleri - Şair Esra Canpolat

Esra Canpolat

Günah sevap tartımı kaybettim;
Gel-git değil bu defa..
Tamamen yitmek..
Kime aynam desem ardı karanlık..
Kimin karanlığına güneş bassam
Yüzüm silinir..

Devamını Oku
Esra Canpolat

Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir…
En’am 32


Herkes dağıldı. Zaten bizi tutan mıknatıs tozları yoktu. Her birimiz kibirden zırhlarla geçtik birbirimizin yanından. (Meğer kimse dokunmamış kimseye.) Adem’in kaburgasındaydı oğulları. Soy kütüğü unutulsun diye İNSAN adını aldı. Hepsi birbirinin aynı, hepsi adaştı. İnsan kibrine yenildi. (yine) ve hepsine ayrı isimler verdi. Çirkin İsimler hem de. (Hâlbuki uyarmıştı tanrı.) biraz oyalanıp gidecektik bu hikâyede. Bir çocuk uykuya dalacaktı. Nuh’un gemisi kıyıya toslayacaktı. Bir dümen çevirdi orda insan. Sonrası iyilik-sağlık.
Kimsenin alıp veremediği yoktu bu oyunda. Üstünlüğü farkı yoktu. (sen gidince fark ettim. Sen ve yedi milyar insan eşitlendiğinde, insanların rakamlardan ibaret olduğunu…)

Devamını Oku
Esra Canpolat

Bir çemberin içinde çok kuşlar
Atılmış
Lar içimin kalabalıklığından
Tamamlanmak mübalağası işin
Hortum değil
Dünyanın midesine çakılmış gibi

Devamını Oku
Esra Canpolat

Ruhta derinlik
Dinginlik
Ve de dirilik diyorum evlat
Kafam
Küçük bir deliğe kümelenmiş karınca topluluğu
Dağıtmak istedikçe

Devamını Oku
Esra Canpolat

tüm sakalsız pazartesilerin siyah kıyafetleri altında pembe terlikler vardır. benim kendime soramadığım soruların cevapları onda gizlidir. Atayın yanıldığını görmemişimdir.cehaletten korktuğum doğrudur. öğretmenlik mesleğini seçmemin manasızlığı ve yine ve o memur kokulu sabahlar çekilmezdir. bazen şarkılar da. onu düşünmek Atlasın sırtındaki o topu fırlatmaktır. evrene gol atmanın tanrısal bir ödülü ise yok. hümanizmin herkesi haklı kılışının hoşgörüden değil de artık o yorgunluk ardı tembel kabullenmelerle ilişkisi düzenlidir. zamanı yakalamaya çalışmak ahmakçadır. fotoğraf makineleri yakılmalıdır. insanın doğasındaki unutma normal seyrinde işlemelidir. ayak çok garip değil midir? tüm saçmalıklara rağmen onun cümlelerinin dizime yaslanmasının huzuru tanımsızdır. tesadüfler ümit kırıntılarıdır. izler çoğu kez takip edilmemelidir. farkındalığın dezavantajı daha baskındır. yerine göre davranmasını bilmek çoğu ikiyüzlüğümüzdür. evren bir zigon sehpa üstüne kurulmuş bir demo oyundur. bu oyunda ağlamayana mükafat yoktur. uyku adaptörün soğuması gibi bi şeydir.anlatacaklarımı hikayeleştirmemem gerçeğin sempatisi olmayışındandır. ve çirkin olan daha gerçektir. bazı vücutların nakışı ruhuna zıttır. hal ekleri yetersizdir. ara renkler var mesela. yaşasak da mı yaşlansak yaşamasak da hayat mı bize yaslansa. hayat yas tutmaz. aptalların saç rengi mi olurmuş. sarı odalara yakışan bir renk. kedilerin nankörlüğünü görmedim.insanlarınki çekilmezdi ama. almanlar yenilince hem niye biz de yenik düştük.bu kuralları kim koydu. tarihi devirlere bölen de kim. otogarlar güzeldir. mezarlıklar da. ben değilim ama. yirmi beş yılı mutsuz eden yirmi beş sebep sayamam mesela. annelerin ağlaması büyüdükçe zayıflıyor. tüm işaretler özgürlüğü tarif ediyor. sonra tüm kanatlar kesiliyor. tüketim hızlı gerçekleşiyor. güneş kırmızı doğuyor. aydınlanma nedir. tüm sevişmeler karanlığa hapsedilmiştir. Kara Balıkın bıçağını kıran Behrengi değildir. bunca tüketilen çay ve sigaralar yer açmaktır. insanlar kitap yapılsa yüzde doksanı migroslarda satılır. kalanı ise benim çevremde hiç yoklar. hiç ne kalabalık bi kelime. hiçin hepsi dünyada yazılmış üfürizmalar. bunlar da hariç değil. senin Afrikana sözüm yok Süreya. açlık tehlikeli bir şey. Atılgan ölüme de hızlı atıldı. kelimeler bazen yetersiz. ömrün atmışı varoluşa ulaşırken kırkı yokoluş korkusuyla geçiyor. atmışlar ergence tükeniyor.atmışım onu yalnızlığından çekmeme yetmiyor. tepem atıyor. kalbim daha hızlı ama. nabzım pazartesileri kaldırmıyor. sahi haftaları bölen de kim. beyin ölümü ölmek için yeterli olmuyor kalan kalpler de pak bir vicdanla kırılıyor. her şeyin ortası olunamıyor. insana önce öğrenmek sora unutmak öğretiliyor. öyle ki öğrenme ölümle tükeniyor. ölüm bir paragrafın giriş cümlesi olabiliyor. dilenciden para üstü almak çiçekçilik yapmakla aynı keza. ikra bir emir olmamalı belki. bazen bir yazıyı sonlandıran soğuk bir eldir. kelimelerin ısısı yoktur o giymeyince.

Devamını Oku
Esra Canpolat

Tüm harfleri yutuyor
İçinde yalnız kendinin bildiği bir ağrının öyküsü yazılıyor
Anne vasiyetleriyle çoğalan bir öykü
Ölüme her saniye inanan bir anne
Yaşamla devamlı debelenen bir çocuk
Kimbilir daha kolay olurdu

Devamını Oku
Esra Canpolat

Dedi:
- Ağlayamadığım günlere adak olsun bu yaşlar…

Kendi yalnızlığının dilinde yazılmış bir manifesto edasıyla.

Oysa

Devamını Oku
Esra Canpolat

geçti/ annelerin bahçesinde son nisan sevinci/ geçti/ devrim sanılan o haziran hızla/ geçti/ haziranı anımsatan temmuz yakışıklılığı da

Seni ilk kışta görmüştüm/ ben üşürken sevemedim hiçbir şeyi/ tatillerde okul bahçesini otoparka çeviren zihniyetle/ öldü çocuk sesleri/ ne çabuk diyordun/ yankısı sonsuzdur bazı cümlelerin / ne çabuk/ akıl kazandı / tik tak

Kadıköy'de işaret parmağın bir kapı zilinde kalabilir/ kalır/ Kadıköy'de kapılar olağan ifadelerle açılır/ oysa sen yanılmak istersin/ o kış da geçer/ başka bir mevsimsiz merhaba gelir/ yaşının en olası akıl zirvesiyle/ inançsız bir merhaba /elbette/ geçer hızla

Devamını Oku
Esra Canpolat

Annelerini her gün toprağa saklıyor dünya,
Çatlasın diye yeryüzünde çocuk.
İkiye bölünüyorum.
Farsça bilsem Dil'in çaresizliği derdim bu işe.
Kaldığımız yerden..
(alaycı/acıklı tebessüm)

Devamını Oku
Esra Canpolat

Kendimden ve bu yazıda bahsi geçmeyecek kuşlardan, bahardan, tenimde gezinen yaz esintisinden, artık bakmaya niyetlenmediğim altını çizdiğim dizelerden, teselli bulduğumuz sarılmalardan, ikna edici bakışlardan, umutla ektiğim o tohumdan özür dileyerek başlıyorum. Bitmeyen ve de asla bitmeyecek olan işler arasında şekerini terk ettiğim kahvemi alıp… Bu sert kapanmış kapıların son hamlesiyle içeriye doluşan havayı nasıl bir panik ve atakla ciğerimize hapsettiğimizi bilirsiniz. Sesi çatallanan kırgınlıklarınız yok mu sizin? Hani şifalandırması olmayan o anlar. O kapıyı açan çilingir veyahut kişisel gelişim cümleleri… Çürüyen, çoraklaşan bir şey bu. Tamamen delirebilmeyi başarabilenlere ya da hakikate varabilene ne mutlu. Ben ikisi de olamadım. Yarı delirenler nelere/kimlere tutunuyoruz bu anlarda? Elini o kapı koluna dolayan sebebi ne? Attığı adımda bulduğu gücü neye borçlu? Ne yöne yürüyeceğinin planı/umudu? Kalma rehavetini söken ne?
Adım Ali. Üç harf. Yirmi üç köşe. Tahmin edersiniz ki rakamlarla aram iyi. Aslında matematiğim kötü. Benimkisi sadece saymak. Beklerken alıştım sanırım buna. Annemin hastaneden eve geleceği günü, otobüsle eve geçerken zamanı, sınav günlerini, maaş saatini, benden uzaklaşırken attığın adımları…Dahası da var.
Yaşam… Senden kendimizi çektiğimizde bize kalan kendimiz ne kadar? Otogarları, koşulan asfaltları, bir yana bırak. Veda dediğine her yerde rastlamak olası. Şimdi birlikte sayalım. Elbette yelkovana ulaşmak altmış etmiyor bazı rastlantılarda. Mesela ilk göğsünü zorladığın o anı düşün. Mesela otuz beşindesin. Mesela saat on ikiyi yakalayınca pabucunu düşüren bir masala sürüklenmiyorsun. Mesela perileri tokatlarsın belki görsen. Sonrası ikiye bölünmek. Önce ve sonra.
Ey en güzel öğrenci. Artık defterler boş, müziğin sesi kapalı, sallanmıyor gemilerin ardından el. Gecelerini bölmüş kapital düzen. Artık gündüz yakıyorsun ağıtlarını. Kendi sesini bastırmakta zorlanıyorsun. Nasıl da çoktun aslında. Şimdi toplanmakla bitmeyen bir ev düzensizliği gibi. Üstelik bu ıssızlıkta.
Devamlı tozu alınan bir anı gibi karşımdasın. Bir şeyler devamlı akıp gidecek; özür dilediğim hiçbir kuş, bahar, meltem alınmayacak dediklerime. Sen yine de uzamaya devam et zeytin ağacım. Kuşlar taşırken eksin meyvelerini. Edip’in karanfili gibi elden ele dolaşan. Fakat yurtsuz. Ne de olsa aylağız, böylesi daha güvenli. Ne diyordum?
Artık bir mezar taşına sevincini döken birinin dalgınlığıyla yazıyorum. Dağınıklığım ondan. Her gün başa saran bir sanrı gibi. Sen ne çok ve büyüksün ‘’bir’’. Başımı döndürüyor bu sınırsız olasılıklar. Takılıp kalıyorum diriliğine. Her şey bir göz kırpması gibi. Keskin. Bazı şeylerin izahı yok. Bazı şeylerin tesellisi yok. Bazı şeylerin telafisi yok. Konuşmayı deniyorum. Başlayabilmeyi. Her şey ne kadar uluorta ve yarım kalıyor. Affınıza sığınmıyorum, bir yerlere sığamıyorum. Saymıyorum.

Devamını Oku