ALLAH:
Ezel ile ebedin arasında kutlu nur...
Zikriyle gönüllere dolan mânevî huzur.
ER-RAHMÂN:
Mahlûkâta rızk veren, tükenmeyen bereket;
Esirgeyen gücüyle âlemlere sükûnet...
EL-MELÎK:
Cümle yaradılanın, kâinâtın sâhibi...
Her zerrenin tapusu, fukarâ kalb tabîbi!
ER-RAHÎM:
Resûlullah’la aynı safta olan ümmetin,
Ardına kadar açar kapısını rahmetin...
EL-KUDDÛS:
Âlemde bir umman ki, doldurur aşk tasını.
Hiç kimse kalp pasının göremez noktasını.
ES-SELÂM:
Cennetteki dostlara ev sâhibinden kelâm;
Kullarına selâmet veren O’dur vesselâm!
EL-MÜ’MÎN:
Hak yolunda yürüyen peygamberine şâhit;
Mü'min olan beşere, nur kandilinden muhit!
EL-MÜHEYMÎN:
Dilerse rızkı vermez, sabır için kullara;
Dilerse saltanatı seriverir yollara.
EL-AZÎZ:
O’ndan büyük pâdişâh, ne mümkün, sümme hâşâ!
Kâfir beşer mahşerde nâçar düşer telâşa...
EL-CABBÂR:
Kudreti kâinâta sığmaz, gâibe taşar.
Azâmeti ebedî zamanları da aşar.
EL-MÜTEKEBBÎR:
Şüpheye mahâl yoktur, yücelerin yücesi!
O’nunla imhâ olur hâdisenin nicesi.
EL-HÂLIK:
Varlığın ve kaderin takdîrine hâkimdir.
Olmayanı yaradan, ezel ebed hekimdir.
EL-BÂRİ:
Dikeni gül dalına, nişan diyerek koymuş.
Toprak değil, su değil, gülü yaşatan o’ymuş.
EL-MUSAVVÎR:
Vukû bulur emriyle mahlûkâtın eşkâli.
Secdeye şevk veriyor kalplerdeki işgâli.
EL-GAFFÂR:
Güneşe bulut gibi günahlara perdedir.
Âşikâr etmez suçu, cezâsı mahşerdedir.
EL-KAHHÂR:
Karşısına geçip de cüret eden inkâra,
Cehennem ateşinde döner erimiş kar’a.
EL-VAHHÂB:
Kullarına nîmeti çokça ihsân eden Rab,
Dilde elhamdülillâh, ne güzel sıfat Vahhâb!
ER-REZZÂK:
Aldığımız son nefes bile O’nun nîmeti;
Son nefese de şükür, vuslatın alâmeti.
EL-FETTÂH:
Bir Kurân-ı Kerim ki, sayfasında yok müşkül.
“Ol” dese oluverir, darlık ateşi bir kül.
EL-ÂLİM:
İlim kaleminde hiç tükenmeyen mürekkep;
Cihân ve âhirete kılavuz olan mektep.
EL-KÂBIT:
Şükrü zikir etmeyen, dil pasını silemez.
Dar yollardan geçmeyen, yürümeyi bilemez.
EL-BÂSİT:
Lütf ile muâmele, sâlihlere ihsânı...
Her hayrı kullarına varlığının lisânı.
EL-HÂFID:
Nice mağrur kavimler, nice küfre düşenler,
Helâk oldu İblis’in ateşiyle pişenler.
EL-RÂFİ:
İmân ışığı yakıp selâmete erdirir;
İrfân ile cenneti yollarına serdirir.
EL-MUÎZ:
Şu cihanda olmaya, ikrâmından tek bir iz;
İzzeti şânındandır, şânından da pek azîz.
EL-MUZÎL:
Musîbet arayanlar, lâyıktır azâbına;
Yola gelmeyen kullar, uğrarlar gazâbına.
ES-SEMÎ:
Konuşmaya ne hâcet! Gönülden versen bir ses,
Her şeyi işitendir, lahzada bulur nefes.
EL-BASÎR:
Zifiri karanlıkta, O âlemi sarınca,
Kandil gibi ışıldar simsiyah bir karınca.
EL-HAKEM:
Emriyle tüm mahlûkât, eder hükmüne icrâ;
Sanılmasın ki makber enginlerde bir ücrâ.
EL-ADL:
Arasat meydanında işitilen sesinde,
Adâletle hükmeder terâzi kefesinde.
EL-LATÎF:
Sırat köprüsü gibi mânâdan yana ince,
Bilinmeyen o lahza, görülür halk edince.
EL-HABÎR:
Yalnız sanmasın kimse kendini mekân dardır;
Yapılan gizli kalmaz, her şeyden haberdardır.
EL-HÂLİM:
Azabdan evvel rahmet kapısını aralar,
Yumuşak hâlleriyle kalpte inci sıralar.
EL-AZÎM:
Rahlemde Kurân’ımla adını etsem ezber,
Günde beş defâ ezan sesi: Allâhu Ekber!
EL-GAFÛR:
Günah işleyen kulun kalbinde izi vardır;
Vücutta ten olmasa, yüzler yere nazardır.
EŞ-ŞEKÛR:
Cürme tövbe, nîmete şükretmek kefârettir.
Elhamdülillâh demek, ne büyük bir nîmettir.
EL-ALİYY:
Kürsüsüne Kurân’dan başka kitap konulmaz;
Yücelerden yücedir, hiçbir şeyde yanılmaz.
EL-KEBÎR:
Çölde kalanlara su, buz tutan kalbe ateş;
Târifine imkân yok, bulunmaz O’na bir eş.
EL-HÂFIZ:
Koruyup gözetiyor, emânet ettiğini...
Hiçbir mahlûk göremez, terk edip gittiğini.
EL-MUKÎT:
Bir dilim ekmek için bir avuç un yaratmış;
Dağıttığı rızkların değeri son karatmış.
EL-HASÎB:
Veresiye defteri sayalım bu dünyâyı;
Hesap ânı gelince, bozacak bu rüyâyı.
EL-CELÎL:
Şânıyla tûfan olmuş bir katre su çöllerde;
İmânsız helâk olmuş, boğularak göllerde.
EL-KERÎM:
Sakınmaz nîmetini, kıymet bilen kulundan.
Cömertlikte zirvede, gidersen hak yolundan.
EL-RAKÎB:
İster dağın ardına, ister yerin dibine,
Nereye girsen görür, ister çelik kabine.
EL-MUCÎB:
Duâ için açılan avuçlarda tecellî,
Âmin zikri yüreğe umut ile tesellî.
EL-VÂSİ:
İlmiyle âlemlerde kürsüleri kuşatmış;
Hak için çarpan kalbi, imân ile yaşatmış.
EL-HAKÎM:
Hüküm mührünü vurup pâk mübârek kâğıda,
Müslümanlar okurken İblis durmuş ağıda.
EL-VEDÛD:
Sevmek de ibâdettir, sevdiğin mûteberse;
Muhabbet hâsıl olur, şâyet vuslat kaderse.
EL-MECÎD:
Lügatteki târife sığmayan Azimüşşân!
Gördüğümüz manzara, yüceliğine nişan.
EL-BÂİS:
Makbere defnedilen her fânî dirilecek.
Ol ebedî hayâta Sûr ile girilecek.
EŞ-ŞEHÎD:
Ezelden ebede her vukû bulana şâhit;
İnsanın bilmediği sırlara da müşâhit.
EL-HAKK:
Gözlerin çevrildiği yerde tezâhür eder;
Fahr-i Kâinât aşkla Kurân’ı mühür eder.
EL-VEKÎL:
Önünde saf tutamam, senin kapından başka.
İtîmat kilidiyle ancak çıkılır köşke.
EL-KAVİYY:
Bir lahzada eritir kutuptaki buzları;
İnsan ölmeden kalbde eritmeli buğzları.
EL-METÎN:
Kalem kırılır ama ağacı kırılamaz;
Kudretini inkârla bir yere varılamaz.
EL-VELİYY:
Kelâmını hatmeden, Rabbi ile dost olur;
Cennet bahçelerinde, Kevser içip mest olur.
EL-HAMÎD:
Toprağından dem alıp açar ezân çiçeği;
Övgüye lâyık olan, gösteriyor gerçeği.
EL-MUHSÎ:
Her ne varsa âlemde sayısını biliyor.
Katmer katmer günahı, şükrün ile siliyor.
EL-MUBDÎ:
Misli yokken mahlûkun, vâr etti cümlesini;
Şekil verip başlattı, imtihân hamlesini.
EL-MUÎD:
Topraktaki tomurcuk büyüyüp meyve verir;
Dalından yere düşüp eski hâline gelir.
EL-MUHYÎ:
Rahminde beyaz karın, çırpınırken kardelen,
Güneş doğup üstüne, cân ile gelir selen.
EL-MÜMÎT:
Can verip can alanla, ölüm ne güzel vuslat!
Cânâna varmak için gönül gözünü ıslat!
EL-HAYY:
İnsanlar kefenlenir, bitki dalında kurur.
Kervanlar göçerken O, yerli yerinde durur.
EL-KAYYÛM:
Mü’minler birbirine bağlanmış bir binâdır.
Enkazlardan kurtaran, fesattan imtinâdır.
EL-VÂCİD:
Varlığım fedâ olsun yegâne sâhibime!
Âzâdımı istemem, mühür vursun kalbime.
EL-MÂCİD:
Şânına boyun eğip etmeli aşkla secde...
Salınsın gözyaşları, gönül kapılsın vecde.
EL-VÂHİD:
Her dâim yanımızda, gündüzü akşamıyla;
Yegâne mevcuduyla, bitmez ihtişâmıyla.
ES-SAMED:
Şefaat dileyerek, mihrâba yüz vurmalı.
Affına muhtâç olan kul ağlayıp durmalı.
EL-KADÎR:
Medet sâdece O’ndan, zîrâ her şeye kâdir.
Yıldızlar yanar cennet hududlarında bir bir.
EL-MUKTEDÎR:
Rüzgârıyla o lahza savurur tenden rûhu;
Helâk eder imândan o münezzeh gürûhu.
EL-MUKADDÎM:
Ne mutlu ki şükrünü eksik etmemiş beşer,
Ön saflarda yürüyüp Arş gölgesine düşer.
EL-MUAHHÎR:
Emre itaatsiz kul geride kalan zelîl;
CihÎnda ettikleri, âhiretine delîl.
EL-EVVEL:
Ezelin öncesinde yine yaradan vardı.
Zîrâ ezeli de halk eden yüce mîmardı.
EL-ÂHİR:
Son defâ selâm verip cihâna batar güneş;
Işık söner, ruh göçer, O kalır varlığa eş.
EZ-ZÂHİR:
Kalben tasdîk ederim, dille ikrâr ederim;
Varlığını reddeden sözü inkâr ederim.
EL-BÂTIN:
Açılsa sır perdesi, dağlar yerinden oynar.
Aralasan bir nebze, gözler eriyip kaynar.
EL-VÂLİ:
Yalnız O’nun hükmünde, kâinâtı idâre.
Olmasaydı cihânı zapt ederdi bâdire.
EL-MÜTEÂLİ:
Yüceliği önünde sükût edip çökmeli;
Secdeye alın vurup gözyaşları dökmeli.
EL-BERR:
İyi hâlinden suâl etmekten men olmuşuz;
Zîrâ baştan aşağı kadar salâh bulmuşuz.
EL-TEVVÂB:
Peygamber müjdeliyor, hamdü senâ dildedir.
Cennetin anahtârı, tövbe eden eldedir.
EL-MUNTEKÎM:
Hak huzûrunda yalın ayakla kalınacak.
Zulme tâbî olandan intikâm alınacak.
EL-AFÜVV:
Affına mazhâr olur, gönülden niyâz eden.
Aftan ümit kesilse, nasıl yaşardı beden?
ER-RAÛF:
Şefkati ile sarar merhamet kundağına;
Muhabbetini yazar, kulun gönül dağına.
MÂLİK’ÜL-MÜLK:
Sıra sıra saf tutan âlemlerin tapusu.
Mülk sâhibine şâhit, Arş-ı Âlâ kapısı.
ZÜLCELÂLİ VE’L-İKRÂM:
Dünyâda misâfiriz; nerde Ashâbı Kirâm?
Gelip geçen her fânî görmüş izzetü ikrâm.
EL-MUKSÎT:
Hazreti Âdem aynı demi teneffüs etmiş.
Adâletin kendisi hak yolunu vâdetmiş.
EL-CÂMİ:
Her mahlûkât, her beşer kıyâmette toplanır.
Zâlimler cehennemde ateşlere saplanır.
EL-GANİYY:
Hazînelerle dolu sandığın anahtârı;
Hesâbı akla ziyân tükenmeyen miktârı.
EL-MUĞNÎ:
Gönül kapın açıksa, sen herkesten zenginsin.
Zemzemle doldurulmuş denizlerden enginsin.
EL-MÂNİ:
İstemezse şâyet kim şu dünyâyı döndürür?
Emriyle kâinâtın güneşini söndürür.
ED-DARR:
Ne gelirse hamd olsun, kalpteki ezâ bile!
Belâ sandıklarımız, hayırlara vesîle.
EN-NÂFİ:
Yatağında gecenin kasvetiyle bir hasta,
Duâdan müteşekkil şifâsına vâsıta.
EN-NÛR:
Kâinâtın güneşi, nûrunun bir mislidir.
Görmeye kudret yetmez, gözler ondan islidir.
EL-HÂDİ:
Gözdeki sis perdesi yırtılıp da dağılsa,
Kul hidâyet vereni, doğru yolunu bulsa...
EL-BEDÎ:
Âlemleri târifte bütün diller lâl olur.
Müşkül olan tasvîre, fayda ilmihâl olur.
EL-BÂKİ:
Ecelin şerbetini ikrâm eder de sâki,
Cemî cümle mahlûkât gider O kalır bâki.
EL-VÂRİS:
Her servetin hakîki sâhibi O’dur yalnız.
Neden sandın ey gönül, neden kabristan ıssız?
EL-RÂŞİT:
Gösterdiği yol doğru nizâm ile çevrilmiş.
Rehberden ayrılan kin rüzgârıyla devrilmiş.
ES-SABÛR:
Olmasa âsilere tövbe için müddeti...
Cihânda vâr olurdu, cehennemin şiddeti.
(18 Ocak 2007)
Uğur BenekKayıt Tarihi : 19.1.2008 18:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

SİZİN ŞİİRLERİNİZİ BÜYÜK BİR HAZ ALARAK OKUYORUM
VE SON DERECE MUTLU OLUYORUM KUTLARIM+10+ANT
o güzel isimlerin manasını böyle dizelere dökmek, ayrı bir marifet. kaleminiz daim olsun. selam ve dua ile
ALLAH:
Ezel ile ebedin arasında kutlu nur
Zikriyle gönüllere dolan manevî huzur
ER-RAHMAN:
Mahlûkata rızk veren tükenmeyen bereket
Esirgeyen gücüyle âlemlere sükûnet
EL-MELİK:
Cümle yaratılanın kâinatın sahibi
Her zerrenin tapusu müminlerin habîbi
ER-RAHİM:
Âdemoğlu neslinden Hak yolunda ümmetin
Ardına kadar açar kapısını rahmetin
EL-KUDDÜS:
Âlemde bir umman ki doldurur aşk tasını
Hiç kimse kalp pasının göremez noktasını
ES-SELAM:
Cennetteki dostlara ev sahibinden kelam
Kullarına selamet veren O’dur vesselam
EL-MÜ’MİN:
Hak yolunda yürüyen peygamberine şahit
Mümin olan beşere nur kandilinden muhit
EL-MÜHEYMİN:
Dilerse rızkı vermez sabır için kullara
Dilerse saltanatı seriverir yollara
EL-AZİZ:
O’ndan büyük padişah ne mümkün sümme hâşâ
Kâfir beşer mahşerde naçar düşer telaşa
EL-CABBAR:
Kudreti kâinata sığmaz gaibe taşar
Azameti ebedi zamanları da aşar
EL-MÜTEKEBBİR:
Şüpheye mahal yoktur yücelerin yücesi
O’nunla imha olur hadisenin nicesi
EL-HALİK:
Varlığın ve kaderin takdirine hâkimdir
Olmayanı yaratan ezel ebet hekimdir
EL-BARİ:
Dikeni gül dalına nişan diyerek koymuş
Toprak değil su değil gülü yaşatan oymuş
EL-MUSAVVİR:
Vuku bulur emriyle mahlûkatın eşkâli
Secdeye şevk veriyor kalplerdeki işgali
EL-GAFFAR:
Güneşe bulut gibi günahlara perdedir
Aşikâr etmez suçu cezası mahşerdedir
EL-KAHHAR:
Karşısına geçip de cüret eden inkâra
Cehennem ateşinde döner erimiş kar’a
EL-VAHHAB:
Kullarına nimeti çokça ihsan eden Rab
Dilde elhamdülillah selam sana el-Vahhab
ER-REZZAK:
Aldığımız son nefes bile O’nun nimeti
Son nefese de şükür vuslatın alameti
EL-FETTAH:
Bir Kuran-ı Kerim ki sayfasında yok müşkül
Ol dese oluverir darlık ateşi bir kül
EL-ÂLİM:
İlim kaleminde hiç tükenmeyen mürekkep
Cihan ve ahirete kılavuz olan mektep
EL-KABIT:
Şükrü zikir etmeyen dil pasını silemez
Dar yollardan geçmeyen yürümeyi bilemez
EL-BASİT:
Lütf ile muamele salihlere ihsanı
Her hayrı kullarına varlığının lisanı
EL-HAFID:
Nice mağrur kavimler nice küfre düşenler
Helak oldu İblis’in ateşiyle pişenler
EL-RAFİ:
İman ışığı yakıp selamete erdirir
İrfan ile cenneti yollarına serdirir
EL-MUİZ:
Şu cihanda olmaya ikramından tek bir iz
İzzeti şanındandır şanından da pek aziz
EL-MUZİL:
Musibet arayanlar layıktır azabına
Yola gelmeyen kullar uğrarlar gazabına
ES-SEMİ:
Konuşmaya ne hacet gönülden versen bir ses
Her şeyi işitendir lahzada bulur nefes
EL-BASİR:
Zifiri karanlıkta O âlemi sarınca
Kandil gibi ışıldar simsiyah bir karınca
EL-HAKEM:
Emriyle tüm mahlûkat eder hükmüne icra
Sanılmasın ki makber enginlerde bir ücra
EL-ADL:
Arasat meydanında işitilen sesinde
Adaletle hükmeder terazi kefesinde
EL-LATİF:
Sırat köprüsü gibi manadan yana ince
Bilinmeyen o lahza görülür halk edince
EL-HABİR:
Yalnız sanmasın kimse kendini mekân dardır
Yapılan gizli kalmaz her şeyden haberdardır
EL-HALİM:
Azaptan evvel rahmet kapısını aralar
Yumuşak halleriyle kalpte inci sıralar
EL-AZİM:
Rahlemde Kuran’ımla adını etsem ezber
Günde beş defa ezan sesi Allahu Ekber
EL-GAFUR:
Günah işleyen kulun kalbinde izi vardır
Vücutta ten olmasa yüzler yere nazardır
EŞ-ŞEKUR:
İşlenen günahlara şükretmek kefarettir
Elhamdülillah demek ne büyük bir nimettir
EL-ALİYY:
Kürsüsüne Kuran’dan başka kitap konulmaz
Yücelerden yücedir hiçbir şeyde yanılmaz
EL-KEBİR:
Çölde kalanlara su buz tutan kalbe ateş
Tarifine imkân yok bulunmaz O’na bir eş
EL-HAFIZ:
Koruyup gözetiyor emanet ettiğini
Hiçbir mahlûk göremez terk edip gittiğini
EL-MUKİT:
Bir dilim ekmek için bir avuç un yaratmış
Dağıttığı rızkların değeri son karatmış
EL-HASİB:
Veresiye defteri sayalım bu dünyayı
Hesap anı gelince bozacak bu rüyayı
EL-CELİL:
Şanıyla tufan olmuş bir katre su çöllerde
İmansız helak olmuş boğularak göllerde
EL-KERİM:
Sakınmaz nimetini kıymet bilen kulundan
Cömertlikte zirvede gidersen hak yolundan
EL-RAKİB:
İster dağın ardına ister yerin dibine
Nereye girsen görür ister çelik kabine
EL-MUCİB:
Dua için açılan avuçlarda tecelli
Âmin zikri yüreğe umut ile teselli
EL-VASİ:
İlmiyle âlemlerde kürsüleri kuşatmış
Hak için çarpan kalbi iman ile yaşatmış
EL-HAKİM:
Hüküm mührünü vurup pak mübarek kâğıda
Müslümanlar okurken İblis durmuş ağıda
EL-VEDUD:
Sevmek de ibadettir sevdiğin muteberse
Muhabbet hâsıl olur şayet vuslat kaderse
EL-MECİD:
Lügatteki tarife sığmayan Azimüşşan
Gördüğümüz manzara yüceliğine nişan
EL-BAİS:
Makbere defnedilen her fani dirilecek
Baki olan hayata Sur ile girilecek
EŞ-ŞEHİD:
Ezelden ebede her vuku bulana şahit
İnsanın bilmediği sırlara da müşahit
EL-HAKK:
Gözlerin çevrildiği yerde tezahür eder
Muhammed Nebi şahit Kuran’ı mühür eder
EL-VEKİL:
Önünde saf tutamam senin kapından başka
İtimat kilidiyle ancak çıkılır köşke
EL-KAVİYY:
Bir lahzada eritir kutuptaki buzları
İnsan ölmeden kalpte eritmeli buğzları
EL-METİN:
Kalem kırılır ama ağacı kırılamaz
Kudretini inkârla bir yere varılamaz
EL-VELİYY:
Kelamını hatmeden Rabbi ile dost olur
Cennet bahçelerinde Kevser içip mest olur
EL-HAMİD:
Toprağından dem alıp açar ezan çiçeği
Övgüye layık olan gösteriyor gerçeği
EL-MUHSİ:
Her ne varsa âlemde sayısını biliyor
Katmer katmer günahı şükrün ile siliyor
EL-MUBDİ:
Misli yokken mahlûkun var etti cümlesini
Şekil verip başlattı imtihan hamlesini
EL-MUİD:
Topraktaki tomurcuk büyüyüp meyve verir
Dalından yere düşüp eski haline gelir
EL-MUHYİ:
Rahminde beyaz karın çırpınırken kardelen
Güneş doğup üstüne can ile gelir selen
EL-MÜMİT:
Can verip can alanla ölüm ne güzel vuslat
Canana varmak için gönül gözünü ıslat
EL-HAYY:
İnsanlar kefenlenir bitki dalında kurur
Kervanlar göçerken O yerli yerinde durur
EL-KAYYUM:
Müminler birbirine bağlanmış bir binadır
Enkazlardan kurtaran fesattan imtinadır
EL-VACİD:
Varlığım feda olsun yegâne sahibime
Azadımı istemem mühür vursun kalbime
EL-MACİD:
Şanına boyun eğip etmeli aşkla secde
Salınsın gözyaşları gönül kapılsın vecde
EL-VAHİD:
Her daim yanımızda gündüzü akşamıyla
Yegâne mevcuduyla bitmez ihtişamıyla
ES-SAMED:
Şefaat dileyerek mihraba yüz vurmalı
Affına muhtaç olan kul ağlayıp durmalı
EL-KADİR:
Medet sadece O’ndan zira her şeye kadir
Yıldızlar yanar cennet hudutlarında bir bir
EL-MUKTEDİR:
Rüzgârıyla o lahza savurur tenden ruhu
Helak eder imandan o münezzeh güruhu
EL-MUKADDİM:
Ne mutlu ki şükrünü eksik etmemiş beşer
Ön saflarda yürüyüp Arş gölgesine düşer
EL-MUAHHİR:
Emre itaatsiz kul geride kalan zelil
Cihanda ettikleri ahiretine delil
EL-EVVEL:
Ezelin öncesinde yine yaradan vardı
Zira ezeli de halk eden yüce mimardı
EL-AHİR:
Son defa selam verip cihana batar güneş
Işık söner ruh göçer O kalır varlığa eş
EZ-ZAHİR:
Kalben tasdik ederim dille ikrar ederim
Varlığını reddeden sözü inkâr ederim
EL-BATIN:
Açılsa sır perdesi dağlar yerinden oynar
Aralasan bir nebze gözler eriyip kaynar
EL-VALİ:
Yalnız O’nun hükmünde kâinatı idare
Olmasaydı cihanı zapt ederdi badire
EL-MÜTEALİ:
Yüceliği önünde sükût edip çökmeli
Secdeye alın vurup gözyaşları dökmeli
EL-BERR:
İyi halinden sual etmekten men olmuşuz
Zira baştan aşağı kadar salah bulmuşuz
EL-TEVVAB:
Peygamber müjdeliyor hamdüsena dildedir
Cennetin anahtarı tövbe eden eldedir
EL-MUNTEKIM:
Hak huzurunda yalın ayakla kalınacak
Zulme tabi olandan intikam alınacak
EL-AFÜVV:
Affına mazhar olur gönülden niyaz eden
Aftan ümit kesilse nasıl yaşardı beden
ER-RAUF:
Şefkati ile sarar merhamet kundağına
Muhabbetini yazar kulun gönül dağına
MALİK’ÜL-MÜLK:
Sıra sıra saf tutan âlemlerin tapusu
Mülk sahibine şahit arş-ı ala kapısı
ZÜLCELALİ VE’L-İKRAM:
Dünyada misafiriz nerde Ashabı Kiram
Gelip geçen her fani görmüş izzetüikram
EL-MUKSİT:
Hazreti Âdem aynı demi teneffüs etmiş
Adaletin kendisi hak yolunu vadetmiş
EL-CAMİ:
Her mahlûkatı beşer kıyamette toplanır
Zalimler cehennemde ateşlere saplanır
EL-GANİYY:
Hazinelerle dolu sandığın anahtarı
Hesabı akla ziyan tükenmeyen miktarı
EL-MUĞNİ:
Gönül kapın açıksa sen herkesten zenginsin
Zemzemle doldurulmuş denizlerden enginsin
EL-MANİ:
İstemezse şayet kim şu dünyayı döndürür
Emriyle kâinatın güneşini söndürür
ED-DARR:
Ne gelirse hamd olsun kalpteki eza bile
Bela sandıklarımız hayırlara vesile
EN-NAFİ:
Yatağında gecenin kasvetiyle bir hasta
Duadan müteşekkil şifasına vasıta
EN-NUR:
Kâinatın güneşi nurunun bir mislidir
Görmeye kudret yetmez gözler ondan islidir
EL-HADİ:
Gözdeki sis perdesi yırtılıp da dağılsa
Kul hidayet vereni doğru yolunu bulsa
EL-BEDİ:
Âlemleri tarifte bütün diller lal olur
Müşkül olan tasvire fayda ilmihal olur
EL-BAKİ:
Ecelin şerbetini ikram eder de saki
Cemi cümle mahlûkat gider O kalır baki
EL-VARİS:
Her servetin hakiki sahibi O’dur yalnız
Neden sandın ey gönül neden kabristan ıssız
EL-RAŞİT:
Gösterdiği yol doğru nizam ile çevrilmiş
Rehberden ayrılan kin rüzgârıyla devrilmiş
ES-SABUR:
Olmasa asilere tövbe için müddeti
Cihanda var olurdu cehennemin şiddeti
(18 Ocak 2007)
MAŞALLAH ....
BAREKALLAH........
RABBİM KALEMİNİZİ HAKİKATİN EMRİNDE DAİM EYLESİN....
TÜM YORUMLAR (72)