Ne var ki her rüya gibi tasarımdı yaratıcının var bulunmasının da sonu gelir. Burada sonu gelen tanrı kavrayışı değildir. Tanrı kavrayışı için bizim isnat ettiğimiz yakıştırma olan anlama biçimlerinin sonunun gelmesidir.
Birinci anlama olan yaradandı anlayışlar, ruhsal yönden hayli teskin edici olabilirken, olayları sorgulamayan, zaten buna da gerek duymayan, bir genel eğilimi belirtir olmakla genel bir ataleti ve onun direncini ortaya çıkarmaktadır. Yaratıcı'nın işine karışmak gibi, Tanrı'ya güç yetmezlik gibi, Yaratıcı ile yarışmak gibi bir yığın önü arkası kesilmez çalıyı baştan sürüyen sorunu tersten ortaya koyan vehimlere kapılınacak la, genel bir insanlar pasifiz eliği ortaya koymaktadırlar.
Ta ki deneme ve teorilerinizi uygulamaya sokana değin, bu böyle sürmektedir. Teorilerinizle ve deneylerinizle, kendinizi sorgularsınız. Yaratıcı'ya isnat ettiğimiz, kendi yanlış algılarımızı artık sorgulamaya başlarız. İşte bunun içindir ki Yaradancı görüşle karşıtına da normalde hep kuşku ile bakmalıyız.
Şunu da unutmayalım olup biten, nimetlerini sürdürür olduğumuz yol girişmeli ve evrimleşen bir evrenin kurallaştırabildiğimiz ve öznelce bir şeyler yapabilmenin becerilerine ulaşılan yoldur. Bilgisayar yapıyorsak bir şeylerin girişmesini ve evrimini biliyoruz demektir. Bundan daha pekin bir veri olabilir mi?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta