ESKİCİ
O yıllar, eskicinin iki eli ve iki eski bisiklet tekerinin taşıdığı arabasında çinko taslar, sahanlar bulunuyordu. Daha sonra çinkoların yanında alüminyum tas, tabak, hamur ve çamaşır leğenleri görülmeye başladı.
Eskici:
'- Taslar, tabaklar, leğenler! ' diye duyulduğunda kadınlar, ellerindeki işlerini bırakır, daha önceden hazırladığı süvarilikli (dizleri ve kıçı yamalı) hatta yırtık bir pantolonu, ceketi, gömleği, ya da kalaylanması gereken bakır bir kap-kacağı koltuğunun altına sıkıştırır, eskicinin arabasının başında toplanırdı.
Mutfaktaki kap-kacağını yenilemek isteyen kadınların arasından biz sümüklüler başımızı uzatır, kenarlarında mavi ya da siyah çizgisi olan beyaz çinko sahanların ortasındaki sedef gibi parlayan, başımızı aşağı-yukarı hareket ettirdikçe renkleri değişen gözalıcı altıgen süse bakardık. Henüz oksitlenmemiş alüminyum leğenlerde de tekdüze renkler değişirdi ama çinko sahanların ortasındaki kadar albenisi olmazdı.
Bası-kesi, çelik-çomak, yazı-tura, kütük, beştaş, yakantop, kaçak-polis, hatta çaput bir topla futbol oynayan çocuklar bile oyunlarını bırakır, eskiciyle analarının ya da komşu teyzelerin yapacağı değiş-tokuşa tek tek odaklanırdı.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.