Eskiden idare lambaları vardı; ışığı ince, kırmızı ….Yüksekçe bir yere konur ifil ifil yanar etrafı aydınlatmaya çalışırdı.Tüm ev halkı etrafında,aynı odanın içinde …
Ders çalışmaya çalışılır,sohbetler edilirdi.
Keçiboynuzu ağaçlarının koyu gölgesinde bir kuyu…
Kuyuya; bakırdan yapılmış,oldukça ağır,rengi sudan yeşile dönmüş helke salınır ve yavaş yavaş iple çekilirdi.Helkedeki su, bakırı kalaylanmış, gümüş gibi parlayan güğümlere boşaltılırdı. Suyun ağırlığına bir de bakırın ağırlığı eklenince,güğümler yerden kalkmazdı artık.Onca yolu katedip eve ulaşınca; ayakkabı,çorap,elbise, hepsi curculak kalırdı.
Bazen de helkenin kuyuya düştüğü olurdu. Helke,onca suyu etrafa sıçrata sıçrata, yavaş yavaş kuyunun derinliklerinde kaybolurdu.Düşen helke,kopça şeklindeki demirden yapılmış kanca ile kokulu çamurlardan çıkarılırdı.Artık, kuyunun suyu bulanıklaşır; çürük bir tat alırdı.
Kuyuların üstü açık olduğu için tehlikeliydi tabii. Hatta büyükannemin deyimi ile; Herifçik’in oğlunun kuyusuna köpek düşmüş bu kuyu pis,suyu içilmez,derdi.Sadece hayvanlar sulanırdı bu kuyudan.
Bahar gelince,badem ağaçlarının mis gibi çiçek kokuları sarardı etrafı. Çiçekler çağlaya döndü mü bak keyfe! Öyle güzel yemesi olurdu ki tuza bana bana …
Yazın, bu güzelliklerin yerini cırcır böceklerinin sesleri alır; bu sese insanın bir müddet sonra kulağı alışırdı. Cırcır böceklerini yakalayıp ters döndürerek aynasına bakardık.Zavallıcık, korkudan ötmeye başlayınca aynalar titreşir, yanıp sönen ışıklar gibi bir ileri bir geri hareket ederdi.
Sonra bir de badem ağaçlarına dost zeytin ağaçları vardı tabii…
Büyük annem zeytinleri kararınca toplar; yuvarlak,beyaz -gri karışımı,avuç içini kaplayacak büyüklükte, bir ırmak taşı ile tek tek ezerdi. Bu taşların özelliği kırılıp parçalanmaması idi. Kırılan zeytinlere su ekleyerek kulplularda kaynatır,üzerine yağı çıkınca,tahta çomçalarla alıp, helkelere koyardı. Öyle güzel kokardı ki… Şimdi zeytin yağları ,fabrika kokar.
Sonra bayramları şeker toplamaya giderdik. Konya şekeri gibi şekerler vardı,kaba şeker diye. Kağıtlı şekerleri onlara tercih eder, evinde kağıtlı şeker olanlar zengin sayılırdı.
Evcilik oynardık pelit ağaçlarının gölgesinde.Kökleri koltuğumuz olur, yaprakları yemeğimiz; sonra çamurdan pastalar…
Büyükannem,hayvan derisinden yapılmış yannıkta yayık ayranı yapar; pişirip çökelek elde ederdi.Sonra kışın kuytularda koyun güderdi, koyunları canı gibiydi. Hatta bir gece koyunlarını köpeklerden kurtarmak için,onlarla boğuşmuş, ayağını parçalatmıştı; ama olsun koyunlarını kurtarmıştı ya!
Ah büyükannem!
Develerle fıstık çekmeye gidilirdi. Fıstığın pürleri develere yüklenir eve getirilir, hayvanlara verilirdi.Taze fıstık, kırmızı çamurlardan güçlükle arındırılır; ocak ateşinde haşlanır öyle yenirdi.
Bir de her evin arkasında ve önünde geniş düzlükler vardı. Harman yeri olarak adlandırılan bu düzlüklerde,eskiden hayvanlarla düven sürülürdü. Aşağı harman, yukarı harman denilen yerler yemyeşil olur; bu yeşillikler bizlerin oyun alanlarıydı.
Sonra kadınların akşam vakitlerinde şu sesleri yayılırdı etrafa:
-Komşu gız, buz var mı?
Havanın çok sıcak hatta bunaltıcı etkisinden kurtulmak için, buzlar termoslara konur; soğuk soğuk içilir,termosu olmayanlar için ise bu serinletici etki,çok kısa sürerdi.
Rahmetli ninem, el benim elim değil Fatma Anamızın eli diyerek elini karışlayıp fal bakardı.Tabii gelen giden eksik olmazdı bizim evde.Bizler ninemin etrafında toplanır,anlatılanlara güler,meraklı bakışlarla gelenlerin tepkilerini süzerdik.
Köy yerinde ütü olayı pek yoktu.Hatta bir keresinde annem birine bir elbise dikmiş, güzelce ütülemişti.Yalnız kadın elbiseyi birkaç defa katlayıp cebine katıp, evine öyle gitmişti de bu olay bizi hem şaşırtmış hem de güldürmüştü.
Sarı renkteki kına çiçeklerinden toplar,odun külü ve su karışımı ile ellerimize yakardık.Etkisi uzun sürmezdi,limon değdiği anda kınalarımız kaybolurdu.
Tepelere çıkıp sandal ağacının meyvesi olan kırmızı,yumuşak, hoş kokulu dağ çileklerinden; yaban mersinlerinin siyah,beyaz meyvelerinden; sarı sarı,mis kokulu adaçaylarından toplardık.
Kafeslerde muhabbet kuşları yerine, boynu süslü keklikler beslenir; bu hayvan, sahibi için çok özel olup,itina ile bakılırdı.
Zakkum ağaçlarını hatırlarım hayal meyal… Kokusunu bilmem ama onun pembe pespembe çiçekleri hiçbir çiçekte yoktur sanırım…
Her şey sınırlıydı,ölçülüydü; imkanlar,sevgiler,güzellikler,uğraşlar sonra teknoloji….
Fakat insanlar; temiz, mutlu, çocuklar sevecendi.
Ya şimdi?
Şimdi herşey sınırsız; fakat insanlar,çocuklar aç gözlü ve kaprisli…
Antalya, 2012
Sevda ToşurKayıt Tarihi : 14.7.2012 05:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!