Eski Zamanlara Dönelim...

Gürbüz Yalçınkaya
6

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Eski Zamanlara Dönelim...

Eski zamanlara dönelim…
Okula gidelim, siyah önlükler üzerine naylon beyaz yaka takalım,
Sabahın ilk dersine geçmeden önce ülke haberlerini anlatalım,
Libya başbakanı ABDULSELAM CALLUT’un ziyaretinden başlayalım…
Sınıf başkanı yazar; okula gelirken 5 parça meşe odunu alalım,
“ Hanım kızlar, canım kızlar “ olmadan türkü söyleyelim,
Komünist türküsü olmasın, bir türkü daha söyleyelim…
Okuldan çıkalım, kimimiz kızakları, kimimiz de gübre naylonlarını alalım,
Sonra ASHİBENİN çeşmeye doğru çıkalım,
QOT olmuş kar üstünde, kendimizi dereye doğru bırakalım,
Pantolonlar yırtılsın, bir yerlerimiz kanasın, çalıya, taşa gelelim,
Köyümüze dönelim;
Kışlar bitmeden, ayazlar lodosa dönüşmeden,
Haberler magazin olmadan…

Eski zamanlara dönelim…
Çerçi gelsin, “haydi çerçici gelsin” nidaları duyulsun,
Koyun yünü, biraz da eski naylon ayakkabılar bulunsun,
Bir dondurma alalım, külah içinde leblebi tozu olsun,
Yiyelim birlikte ağzımız/yüzümüz toza bulansın…
Biraz keçiboynuzu, birazda kırık leblebi alalım,
Kimseler görmeden birlikte yiyelim,
Köyümüze dönelim;
Dondurma krem olmadan, kutuya girip soğumadan,
Leblebi şeker olmadan, keçiboynuzu fabrikaya girmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Bir tırpan alalım; senin ve benim buğdayları biçelim,
Hep birlikte yapalım, harman kaldıralım,
Bizim çalışanımız var, sen gelmesen de ben geleyim,
Kara patos kuralım, tüm ahali sap atalım,
Yağmurlar yağmadan, senin buğday-saman zarar görmeden…
Telaş etme karnımız acıktı diye;
Bir bulgur pilavı getir, yanında ayran içelim,
Harmanın alın terinden, birde yufka ekmek yiyelim,
Köyümüze dönelim;
Radyodaki 19.00 ajansı gelmeden,
Alınteri, makinaya yenik düşmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Bir düğün ya da cenazeye gidelim,
Bugünler için sakladığımız takım elbiselerimizi giyelim,
Ayakkabılarımız İskarbin olsun, üstünü bezle silelim,
Yaşımızın yettiği kadar odanın bir tarafına oturalım,
Kapı eşiğinden girsin evin kadını, çay ikramı alalım,
Bisküvi getirsin bize, çayın yanında şifa bulalım…
Tarladan… İnekten…Kıştan…Yazdan…Sudan…Havadan,
Gözlerimizin samimiyet şahitliğinde yeminsiz sohbet edelim,
Köyümüze dönelim;
“Aman boşver adeti” demeden, bisküviler pasta olmadan,
Sözde medeniyet gelmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Kalaycı gelsin, “ kalaycı geldi “ nidaları duyulsun,
Kalaylanacak tabak-tencere ellerinde kadınlar sevinsin,
Pazarlıklar olsun, para olmazsa buğday ve yünle olsun,
İnsanlık trendini aşağıya çeken paranın kirli yüzü görülmeden…
Yenilensin kap-kaçak, kadınlara bir büyük mutluluk olsun,
Kirlendiğinde, evin doğal pak külleriyle yıkansın,
Köyümüze dönelim;
Melaminler, porselenler mutfağa girmeden,
Deterjanlar, Bulaşık makinaları gelmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Bir Pazar gününde, köyümüzün pazarı olsun,
Satıcıların bağrışları arasında bir alışveriş olsun,
Toka misali el tutuşalım, yukarı aşağı kaldırıp indirelim,
Üç aşağıdan, beş yukarıdan bir yerlerde anlaşalım…
Sonra bir çerkes kebabı yiyelim!
Baharatsız, soğansız, bibersiz sadece yağlı et olsun,
Bayat yarım bir ekmek, saçtaki yağlı ete bandırılsın,
HAMİT DEDE’nin mekanında kebap ile çay içelim,
Hayvan pazarının kokusu eşliğinde, bir yarım daha yiyelim,
Köyümüze dönelim;
Fast-foodlar, Hamburgerler, pizzalar gelmeden,
Çaylar; kahveye ve kolaya dönmeden …

Eski zamanlara dönelim…
Hayvanlarımız olsun, olmuşken inekler olsun,
Ben bizimkileri, sen sizinkileri al, otlatmaya götürelim,
Katalım hayvanları birbirlerine, Koruzükte buluşalım,
Diğer arkadaşlara da haber verelim, kalabalık olalım,
Kalabalık iyi olur, Zingili Zozo oynayalım…
Önce BEKİR DEDEN’in çamurlu gölde yüzelim,
Hayvanları onun çayırları/ekinleri üzerine bırakalım,
Sonra DAGAZ uçlu değneklerle Zingili Zozo oynayalım,
AGEZ MUSA, MAMO, HACIARSLAN yada ÇONDURA gelsin,
Kaçanlara yuh olsun, bir güzel dayak yiyelim,
Akşam tarla bahçe yolalım, yorgun argın eve gelelim,
Köyümüze dönelim;
Gençler, çoban olmaktan, köylü olmaktan utanmadan,
Köylü, medeniyet adına şehirlere kaçmadan….

Eski zamanlara dönelim…
Kış gelsin ve bir güzel grip olalım,
Penisilin yemeden iyileşmemiş olalım,
Hastane yerine HACO’ya gidelim,
Cam enjektörü çıkarıp kaynatmaya başlasın,
“İğne yiyeceğim “ diye bize korkular girsin,
Bir reçete yazsın, borca karşılık şehirden getirilsin,
Her iğne vurulması için HACO amca aransın,
İbn-i Sina’ da yatmakta olan hastaya da gitsin,
Köyümüze dönelim;
Hipokrat yeminli doktorlar! Gelmeden,
Ve; sağlık=Kapitalizm anlayışı gelmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Yerköy’de Çarşamba pazarı olsun, babalar hep birlikte gitsin,
Sabahın 04.00 gibi hareketle, 14.00 gibi tekrar dönülsün,
Kazım amcanın kahve önünde minibüs bekleyelim,
Babaların getirdiklerini kapalım, eve doğru koşalım,
Eve kadar ŞHARCAKO ve portakal araklayalım…
Her mevsimin değişmezi CIZLAVUT lastik ayakkabı giyelim,
Mutlaka olacak dediğimiz ESEM SPORT’u hayallere gömelim,
Plastik topu futbol topu, Lastik ayakkabıyı krampon yapalım,
Harman yeri stadyumunda futbol oynayalım,
Çiçek yukarı mahalle, Köçek aşağı mahalleyi yenelim!
Köyümüze dönelim;
Futbol kapital olmadan,
Plastik top, futbol topu olmadan…

Eski zamanlara dönelim…
Güz gelsin, birlikte oduna gidelim,
Eşekleri semerliyelim, ipleri ayarlayalım,
Baltaları KURÇU’ya biletelim,
Odunlar kalın olur, ARMUTLU KUZEY’e gidelim,
Odun yanında birazda DAGAZ sökelim…
Denkleri yapalım, semere vuralım,
DAGAZLARI ortasına koyalım,
Ormancılar yakalamasın, akşamı bekleyelim,
Türlü yollardan, zafer kazanmış edası ile eve gelelim,
Köyümüze dönelim;
Kömüre rağmen ormanlar azalmadan,
Bu işi ormancılara/kanunlara bırakmadan…

Eski zamanlara dönelim…
Bir Mayıs ayı sonunda GOLAGE’ye gidelim,
Dere boyu çayırlıkların; sarı gülleri ile bezenmiş halini seyredelim,
Anızların; Kırmızı gelincik ve laci çiçeklerinin cümbüşüne dalalım,
Her iki yamacın beyaz papatyalarından taç yapalım…
Tomurcuklanmış meşelerin arasından; dağ eriklerinin çiçeklerine bakalım,
KOTKOY’a gitmek için emektar koruluğa dalalım,
MAME’nin tarladan geçelim, Guguk kuşlarını dinleyelim,
Kargadan kuş olurmuş misali PALUT KARGALARINI izleyelim,
Sonra YAĞMUR DEDE’ye doğru bir sigara içelim…
Köyümüze dönelim;
Kuşlar gitmeden, sesleri kesilmeden,
Çayırlar kurumadan, meşe ağaçları bitmeden…

Eski zamanlara dönelim…
Bir aşk olsa seninle, sen habersiz olsan,
Seni, gıyabında utanarak ve gözlerimi kaçırarak izlesem,
Ve ben haberlerini sohbetlerden alsam…
Sonra bir mektup yazsam,
Ya da kendimi dolaylı sohbetlere konu etsem,
Tavırlarından, olumlu ama hep olumlu sonuç çıkarsam…
Sende sevsen ama sözlerini gizlesen, bakışlarını kaçırsan,
Sana baksam, sen beni görmezden gelsen,
Köyümüze dönelim;
Ben sana hep aşık olsam, vuslata cesaret etmeden,
Aşka mantık gelmeden, para duygulara sahip olmadan…

Eski zamanlara dönelim… Eski zamanlara dönelim…
Medeniyet adına bırakıp gittiğimiz köyümüze dönelim,
“Ben” olmaktan bizi yoran, modernlikten kaçalım,
“Biz” diyen köyümüzün geleneğine dönelim…
Sözün senet olduğu alış-verişlere dönelim,
“Bir fincan kahveyi” kırk yıllık hatıra içelim…
Yumurta, süt, yoğurt, bulgurun hatıra verildiği,
Aşkların sadece bakışarak başladığı ve olgunlaştığı,
Karların baharlarda yağdığı, çiceklerin Haziranda açtığı,
MAMOLARIN arabaşı yedikten sonra, kar üstünde güreştiği,
Gençlerin, “ en iyi olmak adına” sokularda tokmak salladığı,
FADİGÜLÜ’nün düğün yemeği yaptığı,
Müdür AFAT’ın;
İnsanların ümidi olma adına köy köy mektuplar dağıttığı,
Kurtların sürüye girdiği.. Köpeklerin havladığı…
Peynirin tulumlara basıldığı, el değirmeninde mısırın öğütüldüğü,
Patateslerin kuyulara konulduğu, MISIRLARIN közde pişirildiği,
Düğünlerde okuntuların verildiği,
Kız evinde oğlan tarafına dayak atıldığı,
Düğünde, gençlerin iki gün boyunca sağdıca eziyet ettiği,
Köye gelen isimsiz misafirin evlerde koşulsuz ağırlandığı,
HAYNAPE’nin toplum yaşamının her alanında hakim olduğu…
Ve saymakla bitiremediğimiz değerler adına,
Köyümüze dönelim…
Medeniyet gelmeden! Sosyete gelmeden! Makinalar gelmeden!
En önemlisi dostum, en önemlisi;
Henüz insanlık ölmeden…Sen ölmeden…Ben ölmeden,
ESKİ ZAMANLARA… TAAA ESKİ ZAMANLARA…
KÖYÜMÜZE, AKÇAKENT’ E DÖNELİM…

Gürbüz Yalçınkaya
Kayıt Tarihi : 10.3.2014 13:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Gürbüz Yalçınkaya