Binlerce minareden duyulur ezanları,
Nerede İstanbul’un eski Ramazan’ları?
Alışmıştı ruhumuz İlâhî akislere,
Ne zamandır hasretiz mâzîdeki hislere...
Beş asır bu şehirde asîl bir hayat sürdük,
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Devamını Oku
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Yahya Kemal Akgündüzle filan tanışmış gibi oluyor insan...ay'ın mana ve ehemmiyetine binaen derc edilmiş belli ki sahifeye...Anlatımı akıcı ve hoştu...tebrikler...
Şuh mazi sözü biraz tuhaf geldi ama...neylersin şaire öyle gelmiş demek ki....
Eski Ramazanlar
Binlerce minareden duyulur ezanları,
Nerede İstanbul’un eski Ramazan’ları?
Alışmıştı ruhumuz İlâhî akislere,
Ne zamandır hasretiz mâzîdeki hislere...
Beş asır bu şehirde asîl bir hayat sürdük,
Sokaklarda Itrî’den nağmelerle yürürdük.
Evde, yolda, camide, Ramazan’ın her günü;
Yaşanırdı ruhânî zevklerin en üstünü.
Gülümserdi kafesler rengârenk oyalarla,
Selâtîn camileri parlardı mahyalarla.
Toplanırdı ekâbir ya hünkâr otağında,
Ya Hocazâde Tal’at Efendi Konağı’nda.
Mevlânâ’dan, Sâdî’den fasıllar okunurdu;
Fârisî anlamamak affedilmez kusurdu.
Hiç eksilmezdi Âşık Kul Mustafa’nın sazı,
Şeyhülislâm Hulûsî Efendi’nin vaazı.
Şairler söz almadan içilirdi kahveler;
Huşûyla dinlenirdi gazeller, kasideler...
Mestederdi herkesi Neyzen Emin Efendi;
Âh o günler, o günler, ne şâhâne günlerdi!
Mis kokusuyla serin serin eserdi sabâ,
Yine Sümbül Sinan’dan geçiyor mu acaba?
Akarken karşımızda bir çeşmenin suları,
Beklerdik cumbaların gölgesinde iftarı.
Nûr olur, içimize yağardı her duâmız;
Serviliklerde çiçek açardı Fâtiha’mız.
Seneler, âh seneler, gelip geçmede hızla;
İstanbul’la başbaşa kaldık hâtıramızla!
Orda muhteşem mâzî, bizde harap bir gönül;
Ne zormuş yalnızlığın acısına tahammül!
Kalbimizde kaderin tatlı bir yarası var,
Eski Ramazanların şimdi hatırası var.
Hâfız Gıyâseddin’in bülbül sesi nerede?
Hayrünnisâ Hatun’un aşuresi nerede?
Özledik Sâdâbâd’ın büyülü mehtabını,
Duymadayız o aşkın derin ızdırabını.
Tekbîr sesinde hâlâ yaşıyor koca tarih;
Fâtih’te, Beyazıt’ta kıldığımız teravih.
Geri dönmek imkânsız eski günlerimize,
Artık o şûh mâzînin hayali kaldı bize!
Abdülkadir Akgündüz
Ramazana yakisan deruni bir siir, cook begendim secici kurula sükranlarimi iletiyorum, sairine selam olsun, yüregine saglik tam puanimla HAYIRLI HUZURLU RAMAZANLAR DiLiYORUM...Tebrikler...
Güneşten bir ülkede ışıklı çocuklardık
On bir ay sultanını hasret ile beklerdik
Küçücük camimizde ne mahya ne de ışık
Yüzlerdeki ışıltı karanlığa alışık
İftar ezanlarında gül kokardı nefesi
Yakardı yürekleri imamın içli sesi
On yedi kardeş doyar sofrası bereketli
Avuçları duada ağlar anam rahmetli
Sahura kalkmak için yalvar yakar olurduk
Onlarca davulcuyla bir nice dostluk kurduk
Anam her gün yamardı yarım oruçlarımı
Allah'ım affedermiş çocukluk suçlarını
Uzun teravihlerde yorulurmuşum güya
Mahcup olurmuş abim dalarmışım uykuya
O rüyalarda kaldı o saf çocukça iman
Nasır tuttu yürekler galebe çaldı şeytan
Eski bir filim gibi babamın tam yanında
Bağlayıp ellerimi bir bayram namazında
Kapısına gelirdik o mutlak padişahın
Annemi hiç öldürme olur mu ey Allah'ım
O dualarda kaldı içimizdeki son nur
Her bayram namazında yüreğime dokunur
Bugünkü benim seçkilerim:
Şükrü Özmen'den 'Sütre ve İnşirah', Ömer İlhan'dan 'Hızır' ...
Bence seçici kurul 'seçici' olmak için ciddi bir çaba sarfetmiyor. Gerçi o kadar çok şiir ve şiirimsilerden hatta şiirle alakası olmayan şeyler içinden seçim yapmak da kolay değil... Ama yine de ŞÜKRÜ ÖZMEN ve ÖMER İLHAN derim. Başka da birşey demem...
Eski Ramazanlar
Binlerce minareden duyulur ezanları,
Nerede İstanbul’un eski Ramazan’ları?
Alışmıştı ruhumuz İlâhî akislere,
Ne zamandır hasretiz mâzîdeki hislere...
Beş asır bu şehirde asîl bir hayat sürdük,
Sokaklarda Itrî’den nağmelerle yürürdük.
Evde, yolda, camide, Ramazan’ın her günü;
Yaşanırdı ruhânî zevklerin en üstünü.
Gülümserdi kafesler rengârenk oyalarla,
Selâtîn camileri parlardı mahyalarla.
Toplanırdı ekâbir ya hünkâr otağında,
Ya Hocazâde Tal’at Efendi Konağı’nda.
Mevlânâ’dan, Sâdî’den fasıllar okunurdu;
Fârisî anlamamak affedilmez kusurdu.
Hiç eksilmezdi Âşık Kul Mustafa’nın sazı,
Şeyhülislâm Hulûsî Efendi’nin vaazı.
Şairler söz almadan içilirdi kahveler;
Huşûyla dinlenirdi gazeller, kasideler...
Mestederdi herkesi Neyzen Emin Efendi;
Âh o günler, o günler, ne şâhâne günlerdi!
Mis kokusuyla serin serin eserdi sabâ,
Yine Sümbül Sinan’dan geçiyor mu acaba?
Akarken karşımızda bir çeşmenin suları,
Beklerdik cumbaların gölgesinde iftarı.
Nûr olur, içimize yağardı her duâmız;
Serviliklerde çiçek açardı Fâtiha’mız.
Seneler, âh seneler, gelip geçmede hızla;
İstanbul’la başbaşa kaldık hâtıramızla!
Orda muhteşem mâzî, bizde harap bir gönül;
Ne zormuş yalnızlığın acısına tahammül!
Kalbimizde kaderin tatlı bir yarası var,
Eski Ramazanların şimdi hatırası var.
Hâfız Gıyâseddin’in bülbül sesi nerede?
Hayrünnisâ Hatun’un aşuresi nerede?
Özledik Sâdâbâd’ın büyülü mehtabını,
Duymadayız o aşkın derin ızdırabını.
Tekbîr sesinde hâlâ yaşıyor koca tarih;
Fâtih’te, Beyazıt’ta kıldığımız teravih.
Geri dönmek imkânsız eski günlerimize,
Artık o şûh mâzînin hayali kaldı bize!
Abdülkadir Akgündüz
Seçici kurula teşekkürler...
ne geyiktir arkadaş..bitmedi gitti yıllardır..
@..
Hayali bile güzel.Yazana asana okuyanlara teşekkürler.
Bu şiir ile ilgili 18 tane yorum bulunmakta