Binlerce minareden duyulur ezanları,
Nerede İstanbul’un eski Ramazan’ları?
Alışmıştı ruhumuz İlâhî akislere,
Ne zamandır hasretiz mâzîdeki hislere...
Beş asır bu şehirde asîl bir hayat sürdük,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Abdülkadir AKGÜNDÜZ’ün özgeçmişi
1968’de Diyarbakır’ın Çermik ilçesine bağlı Hamambaşı’nda doğdu.
İlkokulu Çermik’te bitirdi.
Ortaokulu Diyarbakır’da tamamlayıp 1986’da Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nden mezun oldu.
1992’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
1994’te Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde Yüksek Lisans (Master) yaptı; 1997’de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Doktora'ya kaydoldu. Akademik çalışmalarını sürdürmektedir.
Üniversite tahsili için İstanbul’a geldiği yıl Bâbıâlî’ye (Cağaloğlu) girdi. Uzun yıllar çeşitli dergilerde yazı işleri müdürlüğü, şirketlerde genel müdürlük, eğitim ve yönetim danışmanlığı görevlerinde bulundu. Türkiye'nin önde gelen firmalarına eğitim ve yönetim danışmanlığı yapmaktadır. 10 yıla yakın bir süre Sâdâbâd isimli radyo programını hazırlayıp sundu.
Başbakanlık Sarı Basın Kartı sahibi olan Akgündüz edebiyat, şiir, İstanbul gibi kültür-sanat konularıyla zekâ, dehâ, başarı, yönetim, liderlik, kalite, verimlilik, satış, müşteri memnuniyeti, motivasyon, performans gibi kişisel gelişim konularında zengin bir kütüphâneye sahiptir. Akgündüz’ün 10 civarında şiiri bestelendi.
1995’te yayınlanan “Pratik ve Huzurlu Yaşamanın Yolları” isimli geniş araştırma ve telif eseri, çeşitli kollejlerde “Yardımcı Ders Kitabı” kabul edildi.
NLP, işletmecilik, liderlik, yöneticilik, satış, perakendecilik, hipnoz, hitabet ve diksiyon gibi kişisel gelişim ve yönetim alanlarında dünya çapında eğitmenlerden sertifikalı eğitimler aldı.
Kişisel gelişim ve yönetim alanlarında yazı, kitap, dergi, konferans, seminer, radyo programları, eğitim ve yönetim danışmanlığı gibi faaliyetlerini sürdüren Akgündüz; Haziran 2001’de Genç Beyin Yayınları’nı kurdu ve kişisel gelişim, değişim, işletmecilik, liderlik, yönetim, zekâ gibi alanlarda 8 kitapla piyasaya girdi. Nisan 2002’de “Türkiye’nin en çok satan ve okunan” ilk kişisel gelişim dergisi Genç Beyin’i yayınlamaya başladı. Genç Beyin dergisi 3 bin satışla başlayan başarı ve mutluluk yolculuğunu '72 milyon Turkiye'de 7.2 milyon Genç Beyin'e doğru yol alarak sürdürmektedir. Genç Beyin halen bayilerde ve kitapçılarda en çok satılan dergi durumundadır.
İngilizce, Arapça, Farsça bilen Akgündüz evli ve ikisi erkek, biri kız üç çocuk babasıdır.
Abdülkadir AKGÜNDÜZ’ün Genç Beyin Yayınları arasında çıkan ve büyük ilgi gören kitapları şunlardır:
- Pratik ve huzurlu yaşamanın yolları
- Eş seçiminde püf noktalar
- Mutlaka başarılı olma sanatı
- Dâhînin el kitabı
- Meşhur işadamlarının 100 ortak prensibi
- Lider yöneticinin el kitabı
- Profesyonel patronların başarı sırları
- Ezberlenecek vecizeler
Bilgi için: Genç Beyin, İskenderpaşa Mah. Değnekçi Sk. No: 13 34080 Fatih/İSTANBUL
Tel: 0 212 533 97 00 - 533 50 55
Vasat bir şiir...
Ramazana ait daha güzel şiir asılabilirdi
Kuran Ahlakı Yoksa
Eyvah ki! , ne eyvah, zamana bakın?
Kemale ermemiş, dilde kemalat
Arşa postu serse,inan ma Sakın!
Ona lanet eder,arz ve semavat
Hücceti,delili, nefsiyle söyler
Kuranı; kalb ile,etmez kıraat
Mümüni; müminle,hasımkar eyler
Şeytani doyumdur,on da kanaat
Gerçeği görmeye, göze ne hacet
Ahlakı kuran sa! ,halle ısıtır
Kalbe indirdiyse! ,söze ne hacet
Şeksiz ayna gibi,gönle yansıtır
Tevazu müminin, edep sadağı
Yeter ki! okuyla,kalpleri vursun
Kindarlık şeytanın, savaş otağı
Kim ki! nefer ola, yazıklar olsun
Kimi Allah için, koşar çalışır
Kimi çamur atar, iftira taşır
Hamdi durduk yerde, san ma bulaşır
Hak eden zalimi,hakkıyla kaşır.
Kuran ahlakı olmıyanın.dinle diyanetle ne işi olabilir.
Aklı sıra meseleyi sulandırıp alaya alanlar, anca kendi rezilliklerini ortaya koyarlar.
Şairimizi bu güzel eserinden ötürü kutluyorum.
Burayı karalama defteri yaptın doktor
Ayıp nedir bilmiyorsan bilene sor :)))
İbadetten zevk almayanlar, ibadeti sadece bedenen ifa edenlerdir. Oysa ibadet imanın bir gereğidir. Münafıklığını itiraf edenlerin dikkatini çekerim.
Şiire gelince; Abdülkadir Bey'in hissiyatına parelel duygular içerisinde çok beğendiğimi söylemeliyim. Med-cezire benzetirim her hayatiyeti. Zira hiçbir vakıa tekdüze ve sonsuz değildir. Gecenin sonundaki sabah bize güneşi sunar. Tebriklerimle...
Çok haklı bir söz....Arif kılmayla tutmayla olmuyor.
Bence de çok haklı bir söz zira kılmayla tutmanın içinde ihlas ani sadece Allah rızası olacak. bilmem ki anlatabildk mi? Kılmadan tutmadan da Allah ın rızası kazanılmadığı kesin.Ya Allah ın nesi kazanılıyor tabi ki cehennemi.
O bayramlar, insanlar, devirler ne zarifti
Ayyaşımız bugünün ayığından arifti
Osman TUĞLU
Çok haklı bir söz....Arif kılmayla tutmayla olmuyor.
Geç bakalım gırgırını şahittir dağlar taşlar
Cehennemi södürmesin gözünden akan yaşlar
Mükemmel bir şiir okumanın hazzını yüreğimde hissederek ayrılıyorum sayfadan. Tebrikler..
Harika bir şiir,anladığım kadarı ile değerli şair'imiz eski paşalı,eski anılar böyle mübarek günlerde daha çok hatırlanıyor,güzeldi eski ramazanlar,çok güzeldi,sümbül sinan'dan her geçişte dua ederdim,çocuktum o zamanlar,kutluyorum sevgili şair'im,tebriklerimle ve sevgilerimle...
Bu şiir ile ilgili 18 tane yorum bulunmakta