Sanırım hiçbir şey kalmadı o günlerden
ancak başımızı sokabildiğimiz gecekondularda
kimi zaman toz toprak kimi zaman balçık çamur
yarım yamalak bir mahalle arasında
ne olduğumuzu anlayamadan tükenip giden
başı bozuk çocukluğumuzun
boz bulanık anılarından başka
evimiz bir gecekonduydu bizim de
ilk furyada yapılanlardan, hani ellilerde
nohut oda bakla sofa
bir iki briket biraz kum ve çimento derken
çatıyı çıkıvermişler bir iki günde
çarçabuk yeşilliler görmeden
gerçi ödemişler önceden olurunu
ama yine de kimseye görünmeden
öyleymiş işin raconu
arsasını ucuza düşürmüş emlakçı Nuri’den
Makasçı’nın meyhanesinde demlenirken
babam öyle anlatırdı
bazen eski anıları aşikar ederken
bir garip gecekondu işte deyip te geçme
lebiderya değilse de denize ancak yüz metreydi
badı sabah peşi sıra sürükler getirirdi
o derin yosun kokusunu
koklayıp çekerdik en derine
sonsuz yaşam iksiri yerine
bir miktar da bahçesi vardı
çevresinde uyduruk bir çit
çıkma tahtalardan mamul
iki de ağaç kendi halinde
bir zerdali çilekeş badem bir de
o soğuk kış günlerinde
çiçekleniverirdi beyaz beyaz
biraz güneş gördüğünde
aldanıp yalancı baharlara
sonra annemin çiçekleri
güller menekşeler fesleğenler
aslan ağızları ve mor sümbüller
envai çeşit çiçek serpilmiş bahçeye
kimi teneke kutularda
kimi toprak saksılarda
kimi de bir başına toprağında
bu evde doğdum
ebem sağlıkçı Ahmet amcanın karısı
burada sünnet olduk abim kardeşim ve ben
canımıza okudu berber Osman’ın kör usturası
bu evde büyüdüm kardeşlerimle
bu evde tanıdım eli öpülesi komşularımızı
Tekirdağlı Vedat Tatar Kenan kırmızı Ayşe teyze
altı yaşında gördüm ilk tankı evimizin önünde
bir ilk yaz sabahı altmış ihtilalinde
ne de sevinmiştim görünce askerleri
ihtilal nedir cunta ne
çocuk aklım bilir mi demokrasi
o zamanlar duydum babamdan
Yassıada’yı ve o üç idamı
ama sonradan öğrendim
Amerikancı Başbakan Adnan Menderes’i
sözüm ona vatanı kurtaran generali
ihtilalden sonra ilk cumhurbaşkanı
yani Cemal Gürsel'i
orada başladım Sümer İlkokulu’na
siyah önlük beyaz yaka ve tahta bir çanta
küçük amcamın asker bavulundan bozma
karlı kış günlerinde kızak olurdu bana
ilk öğretmenim Mümin Türkkan ödeyemem hakkını
ikincisi sadistin teki sobaya oturturdu geç kalanı
nedense hatırlamam ondan sonrasını
ve yüreğimdeki ilk çırpınışlar ilk uyanışlar
ilk öpücüğüm komsu kızından
bir evcilik oyununda
arka bahçemizde zerdali ağacının altında
silme çilli bir kızdı
şimdi ne suretini hatırlarım
ne de görsem tanırım
sinemaya orada tutuldum
yazlık Sümer Sineması’nın kırık tahta sandalyelerinde
kaybolurdum siyah beyaz filmlerin büyüsünde
Herkül ve Zorro’nun dehşetengiz serüvenlerinde
leblebiler çilingoz gazozunun içinde
hala tadı dilimde
ilk sigarayı buralarda içtim
önce birinci sonra uçlu harman
ergenliğim duman duman
burada öğrendim şişeden şarap içmeyi
ve susuz rakıyı
ama asla sarhoş olmamayı
Tarzan Mustafa’dan kaptım sır tutmayı
delikanlının kendisi de ağzı da yavşak olmaz derdi
ağır abilerin de önde gideniydi
ilk arkadaşlarımla aynı yerlerde doğduk
gözlerimi açtım onları bildim
ebemiz aynı okulumuz anılarımız aynı
ilk kavgamı burada yaptım bir yaz gecesi
alnımda durur hala o küçük nişanesi
her şey sırayla tükendi gitti
önce yoksul mutlu çocukluğumuzu aldı anılar
bir daha uğramadı gökyüzüne
kuyruğu jiletli uçurtmalarımız
sonra oyunlar oynadığımız
boş arsalar yeşil çayırlar
derme çatma gecekondular
tahvil olundu apartmanlara
taşınıp gitti komşular bir bir başka diyarlara
ve sonra biz
şimdi ne çatal kuyruklu kırlangıçlar var
ne saçaklarımıza yuva yapan saka kuşları
ne de patlangaç yaptığımız söğütler çitlembikler
üç beş çocuk daldığımız Koço’nun bahçesi de yok artık
yok artık talan ettiğimiz incir ağaçları
teneke saksılar ve fesleğen kokulu pencereler
güllerle donatılmış küçücük bahçeler
kapı önlerindeki ayaküstü sohbetler
yıkılıp giden evlerle birlikte kayboldular birer birer
Kayıt Tarihi : 9.1.2022 21:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!