Kırklı yaşların arifesinde,
eski resimlerime baktım dün...
Taze bir nefes aldırmak istedim,
havasızlıktan boğulan anılarıma...
Belki de siyaha ve beyaza,
tutkulu bir özlemdi duyduğum...
Mâlum,serde de Baba'dan Beşiktaşlılık var ya...
Sararmış solmuş hatıraların,
duygulandıran desenleriydi adeta gözümde nemlenen...
Ne hoş değil mi?
İhtiyarlamış kâğıtların motiflerinde,
hayâllerimden taşan çocukluğumun,
dumanı üstünde tüten, taptaze sıcaklığı...
Üç numara erkek tıraşı...Çok da severdim ya...
Kafamın her iki tarafına yediğim taşlardan kalan zibidi izler...
kısa pantolonun devamında,
tüysüz, çelimsiz ve çarpık bacaklar,
kabuk bağlamış yaralı dizler...
Ana baba evindeki sıcak portreler, içten gülüşler...
Evdeki tek siyah beyaz televizyonda,
tek kanallı birliktelikler...
Hep beraber yenilen meyvelerin dilimlerinde,
ağzımızdaki lezzetler tek...
Yürekler ve umutlar da tek...
Bir başka albümde, öğrencilik yılları,
toplu çekilmiş mezuniyet resimleri...
Kimi ayakta, kimi çömelmiş, kimi de ısıtır yerleri,
tozlanan poposuna aldırmadan...
Hep öğretmenlerin yanında poz vermek istenir nedense...
Masum yalakalığın utangaç farkındalığında...
Kimi de yarıp kalabalığı,
daha yakın durmak ister çocukluk aşkına...
zamansız aidiyet duygusunun,
yutkunduran, terleten heyacanında...
Zaman tünelinin loş ve bulanık duraklarında,
zorlarsın hafızanı bu kimdi, neydi adı diye...
Hatırlayamazsın, bilemezsin...
Kiminin ismi unutulmuş, kiminin cismi...
Yenik düşer yıllara hafıza-i beşer,
Akar gözlerinden film şeritleri üçer beşer...
Tutup yakalamak istersin bir köşesinden
mazinin yitik adresini,
Ama nafile...
Çözemezsin geçen yılların eksik şifresini...
Avuçlarından uçup giden,
bir kuş kanadı esintisidir eriyen zaman...
Ya düğün resimleri?
En keskin dönemecin başlangıç noktasının,
alkışlanan onaylı belgeleri...
Ne yüzümüzde belirgin bir çizgi,
ne de bin ayıp örten, bir dirhem etten eser...
Hani bir pasta bıçağı vardır ya kılıç gibi...
Bekarlığın son perdesini,
yukarıdan aşağıya dört elle yırttığımız...
Hani kimimiz saklarız ya hâlâ,
damatlıkları, gelinlikleri...
Ya gardırobun en ücra köşesinde,
gözden gönülden ırak,
ya da bir çeyiz sandığının
naftalin kokulu rutubetli yalnızlığında,
sessizce eskimeyi sararmayı bekleyen...
Hangimiz evlendiğimiz günkü kek kalıbına sığabiliyoruz ki şimdi?
Belki kimileri vermiştir, kapının önünden geçen bir eskiciye,
değerini unuttuğu en anlamlı kıyafetini,
bir naylon eşya karşılığında...
Kimileri de bir daha hiç giyememiş,
atamamıştır bir türlü benim gibi,
hatıraların en güzel ve anlamlı beyazını...
Tıpkı siyah beyaz resimleri,
hayatımızdan atamadığımız gibi...
Kayıt Tarihi : 21.4.2007 15:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
eski tarihli şiirleri okurken hep kalemin gelişmişliğine, kat ettiği yoluna bakarım. Ve sizin kaleminizde çok gelişmiş. Nacizene kendimde de bunu görürüm. Yorumdan çok bence önemli olan bu... Kalem daim olsun...Kutluyorum, Sevgi ve saygımla......
TÜM YORUMLAR (2)