ESKİ EV VE YAŞLI ADAM
Bir akşamüstü mevsim sonbahardı, yapraklar sararmış, geceler uzamaya başlamıştı. Rüzgârın esmediği nadir gecelerden biriydi, hava çok durgundu, zaman durgundu sanki. Gökyüzünde yıldızlar pırıl pırıl parlıyor, hissedilir bir soğuk insanın içine işliyordu adeta.
İşte böylesine soğuk ve ayaz bir gecede, oldukça yaşlı, saçları bembeyaz ağarmış bir adam, soğuktan boynunu içine doğru çekmiş, hafif kamburunu çıkararak ağır adımlarla şehrin dar ve ara sokaklarından üç tıkırtı eşliğinde yavaş yavaş ilerliyordu.
Bu şehrin en eski mahallelerinden, araçların giremediği, iki insanın bile zor sığdığı dar sokaklardan geçerek, büyükçe bir ağaç kapının önüne gelince durdu. Hemen yan tarafında eskimiş, sönük ışıklarıyla zar zor aydınlatan sokak lambasının loş ışığında, Yılların yüzüne bıraktığı, derin izleri görmek mümkündü. Bu eski ve artık tarihe mal olmuş evin; Bakımsızlıktan, yıkık dökük duvarları, çürümeye yüz tutmuş ağaç direkleri, tıpkı yaşlı adam gibi ayakta durmakta zorlanıyordu.
Yaşlı adam, büyük ağaç kapının önünde, gayrı ihtiyari eli kapının tokmağına uzanır gibi oldu, ama hatırladı ki evde kimsecikler yoktu, elini eskimiş ceketinin sağ cebine soktu, cebini yokladı pirinçten yapılmış sarı büyük bir kapı anahtarı çıkardı, anahtarı ağaç kapının anahtar deliğine daldırdı, ağır ağır üç kere çevirdi. O büyük ağaç kapının tam ortasından, içinden ancak bir insanın sığabileceği, daha küçük ikinci bir kapı, gecenin sessizliğini bozarak büyük bir gıcırtı ile açıldı. Yaşlı adam hafifçe başını eğerek eski evin taş döşeli avlusuna girdi. Ev zifiri karanlıktı ama yaşlı adamın ayakları; Yılların vermiş olduğu alışkanlıkla, yukarı çıkan merdivenleri kolaylıkla buldu. El yordamı ile bir eliyle küpeştelere tutunarak diğer elinde bastonunun yardımıyla, tahta merdivenin basamaklarını tırmandı. Çardak döşeli geniş sofaya geldi, elektrik düğmesini yine el yordamı ile bularak ışığı açtı, elindeki bastonunu her zamanki askısına astı.
Bu eski evin her köşesinde bir anısı olduğu, yılların ağarttığı saçlarından belliydi, kör kör yanan sarı lamba, sonbaharın o sararmış ve hüzün dolu halini, eski evin içine taşımıştı sanki.
Sofaya açılan dört ahşap kapıdan en baştaki kapıyı iterek açtı, içeri girdi ve bir an odanın ortasında kala kaldı. Düşündü; -Neydi bu evin eski şen şakrak günleri, eşini çocuklarını ve torunlarını aklına getirdi.
-Cıvıl cıvıl neşe dolu yaşayan bir evdin, şimdiki haline bir bak!
Sen köhne ben köhne, viraneye döndük ikimiz... dedi, mırıldanarak.
Eskimiş, desenleri solmuş ağaç oyma koltuğuna, yorgun bedenini adeta bıraktı, Ayaklarını başka bir sandalyeye uzatarak gözlerini yumdu.
İlk hatırına gelen, çocukluğunda anne ve babasının kendisine söylediği nasihatler oldu, onların sesi kulaklarında çınladı. Annesinin dizinin dibine oturtarak anlattığı masalları hatırladı. Bu masallarla kendini özdeşleştiriyor doyasıya sınırsız bir özgürlük yaşıyordu. Sonra içinde koşup oynadığı uçsuz bucaksız üzüm bağlarını hatırladı. Envaı çeşit üzümleri dalından kopararak yer ve akşama kadar eve uğramadan bağlarda oyun oynardı. Sonra oturduğu koltukta vücudu iyice gevşeyerek, Büyükannesinin köyü aklına geldi; Uzun yemyeşil kavaklar, şırıl şırıl akan soğuk sular, tadına doyamadığı bir tabiat harikası dağlar, ormanlar, meyve bahçeleri, birbirinin içine geçmiş toprak damlı evleriyle bir yeryüzü cenneti gibiydi onun için.
Her yaz bu köye mutlaka göçerlerdi, kamyona eşyaları yükleyip, toprak dağ yollarından tepelerden geçerek köye varırlardı. Köye ulaştıklarında komşuların da yardımı ile eşyalar atlara yüklenir patika yollardan geçerek, taş duvarlı çinko damlı bağ evine varıp yerleşirlerdi.
Bağ evine yerleşir yerleşmez bu tek göz evin önüne, ağaçtan dört çatal direk dikilir ve çalı çırpı toplanır, kavak ile zorkun dallarından bir hayma kurulurdu. Çocuktu, bu yapılan meşakkatli işler hep bir oyun gibi gelirdi, oturduğu yerden dudakları titreyerek tebessüm etti. Babasının şehirden gelirken aldığı, kara lastikten yapılmış naylon ayakkabıyı giyer, kesme çalılarından sapan çatalı aramaya koşardı ilk iş olarak. Ağabeyini, ablalarını ve kardeşlerini hatırladı, teyzeler, dayılar ve büyük bir ailenin küçücük parçası olmaktan mutluluk duydu. Oturduğu eski koltuğunda yumduğu gözleri kısılır gibi oldu, dudağında hoş bir tebessümle, kırışmış yüzüne ağarmış saçlarına, bükülmüş beline aldırmadan, yüzünde; Seksen yıl önce yaşadığı çocukluğu belirdi.
Daha pek çok anı; Yaşadığı, yaşayamadığı, yaşamak istediği duyguları hatırladı adeta iç çekti. Başı dumanlı dağların, yemyeşil ormanların buz gibi suların aktığı, ulu çınarların altını tahayyül etti. Yaşadığı yıllara, bedenini yıpratan ama ruhunu yıpratamayan zamana ve mekâna bir mana yüklemeye, anlam katmaya çalıştı oturduğu yerden. Saatin kaç olduğunu, hangi günde olduğunu hatırlayamadı. Eski koltukta ne kadar zamandan beri oturup kaldığını dahi unutmuştu.
Epeyce bir zaman geçtikten sonra, ağaç kapı gıcırdayarak açıldı, tahta merdivenlerden çıkanların ayak seslerini duyar gibi oldu, aldırış etmedi. Üzerine öyle bir ağırlık çökmüştü ki, sanki dünyanın yükü omuzlarına binmiş, kıpırdamaya dahi mecali yoktu.
-Baba, biz geldik! Dedi, içeri ilk girenlerden biri. Çocuklarından biriydi bu sesi tanıdı.
On beş- yirmi gün olmuştu çocuklarıyla görüşmeyeli. Oturduğu odanın kapısının açıldığını duydu.
- Baba, biz geldik! Dedi, diğer çocuğu… Hiç ses alamadı.
Elleri göğsünün üzerinde, yüzünde hafif bir tebessüm, ayaklarını sandalyeye uzatmış, öylece eski koltuğunda oturan yaşlı babalarına defalarca seslendiler. Yaşlı adam sesleri duyuyor fakat bir türlü kurşun gibi ağırlaşmış göz kapaklarını açıp cevap veremiyordu.
-Baba! Babaaa! Babacığım uyansana!
-Ne olursun bir şeyler söyle baba…
Sesler gittikçe derinlere indi, adeta bir uğultu şeklinde dalga dalga eski evin boş odalarında kayboldu gitti.
Yaşlı adam oturduğu eski koltuğunda çoktaaan ruhunu teslim etmişti. Yaşlı adamın soğuk ve kaskatı kesilmiş bedenine sarıldı çocukları ve ağladılar, ağladılar…
Yaşlı adam ahirete göçtükten bir süre sonra, eski ev de aniden yıkıldı bir gün. Bu eski ev ve yaşlı adam unutulup gittiler. Çok çok eskilerde yaşanan hayatlar ve evler gibi.
-BİTTİ-
25.11.2007/Kahramanmaraş
Kemal BölükbaşıKayıt Tarihi : 23.6.2016 03:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Ruhu olan eski bir ev ve evin çocuğu yaşlı adam kaderleri bağlıymış sanki yaşlı adam ruhunu teslim edince evde yıkılmış ve o devir evle birlikte kapanmış, ektileyici bir hikaye, kaleminiz daim olsun kutlarım saygılar...
TÜM YORUMLAR (10)