Güneşin doğmasına saatler önce kalkardık. Giyinip abdest alır, yakın akraba ve onların çocuklarıyla Sarıyer merkezdeki camiye giderdik. Ekseri cami dolu olup, bir gece önceden belediyenin sabunlu suyla yıkayıp hasır serdiği eski balıkçıların olduğu yere önce oturur vaaz dinler, sonra bayram namazını kılardık. Namaz bittiğinde güneş denizin karşı tarafındaki Yüşa tepesinden henüz doğmuş olurdu. Fırından sıcak ekmek, şekerciden bayram şekeri alıp evin yolunu tutardık. Biz gelene kadar yanan lamba eve girince adet üzere söndürülürdü..
Bir gece önceden başucumuza hazırladığımız yeni elbise ve ayakkabılarımızı giyip kendimizi bir an önce sokağa atmak için içimiz içimize sığmazdı, kahvaltı mı bizi, biz mi kahvaltıyı yerdik Allah biliyor.
Giyinip sokağa çıktığımızda dünyanın en mutlu insanı olurduk. Ben o günlerde yolda yürürken ayağımdaki kunduranın çıkardığı gıcırtının zevkini ilerleyen yıllarda giydiğim en pahallı ayakkabılarda bulamadım.
Yakın komşu ve istisnasız bütün akrabalarımızı tek tek dolaşıp ellerini öperdik. Dönüşte yiyemediğimiz şekerlerle hediye edilen mendil ve çorapları eve bırakır,aldığımız bayram bahşişleri ile neler yapacağımızı hayâl ederek bayram yerinin yolunu tutardık..
Neler yoktu bayram yerinde. En başta cıvıl cıvıl çocuk sesleri, salıncaklar, dönme dolaplar, bisikletler, faytonlar, kağıt helva, pamuk helva, şekerciler, turşucular, macuncular sırayla. Sigaralara halka attıranlar, renkli kağıtlara zar attıranlar, çeşit çeşit oyunlar. Havanın nasıl kararıp akşam olduğunun farkına varmadan peş peşe bitiverirdi o en tattlı bayram günleri..
Her gelen yeni bayramla bir şeyler eksildi bugüne kadar. Bir film şeridi gibi geçiyor şimdi gözlerimin önünden o, bir daha asla geri gelmeyecek eski bayram günleri..
Bugün artık bayramlar, imkanı olamayıp güneye veya yazlıklara gidemeyenler için sıkıntılı tatil günleri.
Ne gelen var eskisi gibi, ne giden. Adet yerini bulsun diye gelenlerinde ne gözlerinde pırıltı, ne içlerinde heyecan, ne de bayramın çoşkusu ne yazık ki görülmüyor.
Böyle devam ederse, ki edecek. Her güzel gelenek gibi bayramlarda her geçen sene yavaş yavaş çoşkusunu, heyecanını kaybedecek. Yeni gelen nesiller eski bayram günlerini hiç bilmeyecek. Zaten daha şimdiden ne el öpmenin tadı kaldı, ne de öptürmenin.
Bayramları yaşayabilmek için çıldırmak lazım, malûm. Deliye her gün bayrammış...
(24 Mart 1993)
Birol HepgülerKayıt Tarihi : 29.9.2008 13:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1960 lı yıllar, çocukluğum.2,5 milyonluk tertemiz İstanbul. Hiç bir şeyde hormon yok, sevdalarda bile. Selam olsun o günlere ve o günleri görüp yaşayanlara...
Anılarla yoğrulmuş güzel bir yazı okuttunuz.Teşekkürler
TÜM YORUMLAR (19)