Eşik Şiiri - Haydar Zeki

Haydar Zeki
10

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Eşik

“ … önce çelik parmaklık kaldırıldı, ardından da iki yandan ikişer askerin asılmalarıyla ağır meşe kapı gıcırdayarak açıldı. Veled ’ le Siryanus ’ un kendisini sabaha dek burada beklemelerini söyleyen Celâleddin, kapıdan usulca çıkıp alacakaranlık içinde kayboldu. ” (*)

uzak eşiklerinden geçerek geldim bu harami mağaralarının önüne,

/ tüm renkli ve zorlu imgeleriyle
bütün gece kapılarının anahtarlarını ele geçirdim tekrar / gel
ve şafak hızımda gördüğüm bütün seslerimi ( seslerimi ve hallerimi) koru gizlice / gözlerindeki
eşiğin derinliğindeyim işte... her satırda bir başka
dokunacak bakışın yaşama her eşikte bir aşka
iz özümleyeceksin her... şimdi sıra sende...
/ yeniden sıralayacağım tüm dağlarımı nerdesin

I
sana en umulmadık zamanların kapısını açıyorum içimin enginliğinde
barındırdıklarımdır tüm bunlar en yoğun ama en mavi zamanlarımda okudum
bilinmeyenin kapı eşiği hep yüksek olur sevgili çokluklarının yanı sıra
(o kadar çoktu ki gerçekten) öyle yüksekti ki geçtiğim eşikler bir dil umarak
geçiyordum bir eşikten onlarca anlamı olan (anlamlar ve enginlikleri geçerken)
alanlara çıkıyorum sonra her eşikte bir sınırı geçtiğimi gördüm her eşikte
ayrı bir sevgi sorusunu buldum tüm renkli ve zorlu imgeleriyle halen
yüzlerce eşik var önümde biliyorum şimdi sıra sende

II
sen evden ara beni benim tüm cümlelerim karanlığın kanına karışıyor kaç gündür
uzun bakışlar kuruyorum eşik üzerindeyim açık dosyalarımdan gizler taşıyorum
her gece haylaz bir cümle kurar gibi sokaklarını dolaşıyorum senin bul beni
en ağır anılarımdan derliyorum tüm dualarımı ve çelişkilerimin atom noktalarını
yeni bir şiiri _bu şiiri yazmaya başlıyorum var olan dosyalarımdan öte bir korkuyu
beslemeye başlıyorum yani var olan hüzünlerimden öte nerdesin seni ayırıyorum

kendime en yakın harflerin güveni var üzerimde ellerimde ve yüzümde gece mühürlerinin sihrini taşıyorum günler boyunca üzerinde durduğum yasak bir eşik karşımdaki ise sesinin harcı ile yeni karılmış bir erken dönem sabah kapısı hep
bu kapılar önünde... yalnızlık soru gibi gözlerime... - eve dönüyorum diyorum usulca
geniş zaman kipiyle derin bir tören düzenleyerek açıyorum masamın tüm pencerelerini

III
bir kız suyun kenarlarını yakıyor ve gecenin sesini yazıyor usulca küllerin
üzerinde bir imge gibiyim közlenip duruyor gittikçe yalnızlığım günlerdir
mecaz bir med-cezir içinde izliyorum dorukları yüzümde derin bir soru
taşıyorum cevaplasam döneceksin... diyorum su izleriyle çoğaltıyorum
dizelerimi gün yönünde zamanla taşıyorum keskin bir bakışın sorgu
sunda izlendiğimi artık nasıl yazabilirim hangi ırmak geçiyor yaşadığın kentin
içinden her akşam üzeri yeniden doğuruyorum sol kolumda o kente varışının
sessizliğini ve bir türkü gibi işleniyor usulca tütün kağıtlarıma yansımam
önce dualarla soruların sonra sayfalarla değiştiriyorum yerini sokakların u
sulca zıtların birliğinde dinginlenen gizli tuttuğum bakışımın ilkelerini çeviriyorum
tüm dillere kayıp zamanları gidermek için şimdi eşiğimde kirli bir şarap bar
dağ-ı bırakıp ki bana gelen tüm noktalarımı uzaklaştırıyorum ve kapımı
çaldığında tüm camlarımı kırmanı istiyorum senden ey yar! dizelerim
dağınık mürekkebim ve şarabım tükenmiş bir gecenin soluğunu vurguluyor
sanat destekli bir tozlanmaya bırakıp odamın tüm ülkelerini yüzünün
su içtiği yöne doğru yol alıyorum / yeniden sıralayacağım tüm dağlarımı nerdesin

bir şairin baskıya yalnız girmiş harflerinden kalkıyorum, yağmurlu sayfalardan

/ okunduysam su ile
/ uzak ve yanık mürekkep rengi olmalı ceplerinde ısıttığın ellerindeki sokakların.
/ yazdığım tüm dizelerin gökleri ellerimde kırılır
özlemez isem seni şimdi geçtiğim tüm kapılar / da
kendi eşiklerinde kül olur.
/ kendi elim ve yüzüme benziyor sevgimin emeği
/ aşkın sabrında kuruyorum su terazimi ve
övgüler diziyorum seni beklediğim tüm sabahların eşiklerine
/ öncesi yok sesin sonrası yok sessizliğimin… şimdi sıra sende…
yeniden açacağım tüm nehir yataklarımı nerdesin

IV
yarım kalmış bir kitaba nasıl tütsü yalkıladığımı ve bir şiiri nasıl yazdığımı
anlatacağım sana ( benim gizlerimdir tüm bunlar) sana gerçeği söylediğim için
Tuna’ dan ayrılan İnn nehri ile Karedeniz’ e kadar ağladığım bir sabah
önce dağ sıralayıcıları
nehir yatakları açıcıları, ardları sıra yağmur taşıyıcıları gün
yapıcıları geldi usulca düşlerime serin rüzgarlar ve sana akan sular
yollar çizen bir kadın şiirler için virgül ve ünlem taşıyan bir çocuk
tüm bakışları gökyüzüne umutlaştıran aşk ustalarıyla birlikte
geldiler müzik, şiir ve aşkları ile eşiğimde durdular ve seni sordular
ey yar! yeniden yakacağım tüm ateşleri nerdesin

V
tüm sorularımızın şiddetle cevaplarıyla çarpıştıkları zamanlarda
beynimizde kavramlarımızı yeni çelişkilere doğru çeviren çelik dişlilere sahibiz

gecenin bilincinde aşka felsefenin çeliğine su verdim ve
aydınlanmaya başlayan bu kentin sırlarını anlattılar bana kendi cevaplarımı buldukça sesin sol göhsümden toprağa düştüğü yönde açık yağmurlarla usulca aşka davet ettim tüm kavramlarımı ve alacakaranlık içinde celâleddin’ in peşine düştüm anla ve bul beni seni arıyorum ey yar! aşka dair tüm çelişkilerimi sende yeniden açımlıyorum nerdesin

VI
yüzündeki gülen dünyanın coğrafyasında açıyorum bütün şiir sayfalarını sabah güneşlerinin

usulca felsefenin alnına doğru çektim biriktirdiğim bütün kitapları ve sende yeniden okudum tüm tarihsel sırlarını aşkın şimdi senin için sayfalarını açık bırakarak okuduğum tüm kitapların yüzündeki coğrafyaya doğru yol alıyorum
diyalektiğin kaburga kemiğinden yeniden yaratacağım kadına bilincin özgürlüğüyle yoğrulmuş toprağından can vereceğim ve kaldıracağım önünden feodalizmin eşiğini
ey yar! hamurunu yeniden yoğuruyorum tüm şiir defterlerimin ve seni yazıyorum nerdesin

VII
Suyunu tazeledim çırılçıplaktı gece ve dirimi sundum sabah güvercinlerinin kanadına

Açtığım bütün sabah kapılarında seni büyüttüm bu kentin hafızasına yazdım suskun
geçitlerin sırrını ve gözlerinden okudum hayır hayır aşkla koruyordum kendimi sadece okurken korkuyu gözlerinde ama yinede kurabildiğim en uzun ama asla sana yazmayacağım cümlelerle bir kuşun kanat sesinde bildiğim bütün dinlerde kutsuyorum sessizliği (n) mi
ey yar! üzerime geliyorken korkularım tüm sessizlikleriyle eyleme geçireceğim
cesaretimi çırılçıplak varoluşunda aşkın seni arıyorum nerdesin

VIII
ağır savaş taşıyıcıları çalıyor kapımı zaman kavramını yaman bir kurşunla yitirdim

avcumun ortadoğusunda kayboluyor bir ülke kutsal olmayan bir ayin tasarlıyorken
bir ara güne çıkıyorum usulca ve günahlarımı mayalıyorum düşlerimle artık tarih ve imza imla ve aşk kullanmıyorum şiirlerimde tekrarlamıyorum sorularımı ve en güçlü cevaplarımı dokuyorum bilincime şimdi bir bakış masmavi bir güne ölen bir çocuk derin bir yüzyıla pencerelerimi açmam imzalarıma bana yazdığın şaşkınlığın yeni bir imla kuralına izlediğim doruklar ise aşkın sınırsızlığına denk düşüyor
hangi dinde günaha denk düşüyor bakışımın derinliğinden süzülen sabır
ben avesta diye heceleyerek aşkı artık bana da inanmayan
tanrılarla yanarak dönüyorum yüzümün kabesindeki tapınak eşiklerinde ey yar artık sorduğum her soru ayet diye yazılıyor cevapları ise tümden günah sayıyorum oysa ki şiirdi sadece sadece tövbeydi önünde secde ettiğim her harf _ artık suskun bir kuldur aşk vaadedilmiş cenneti yok her yön kıbleydi her yüz kabeydi önceden
ağır savaş taşıyıcılarından biraz barutlu mürekkep ortadoğudan henüz patlamamış bir kurşun çaldım savaşı ilk indirilmiş din barışı henüz yaşanmamış bir aşk kendimi ise siryanus olarak yeniden yazıp alaca karanlıkların tüm çelik kapılarında seni bekleyecegim nerdesin

IX
benimkisi geç kalmıs bir gerilla eylemi ne rüzgardan yağmurdan nede aşktan kaçtım

bir kız ucunu yakıyordu bütün ağır hareketlerin bütün ağır sesleri duydum ağır bir günü çekiyorlardı ardları sıra kulaklarına bendeki aşk ustalarını öldüremediklerini fısıldadığım ağır atlılar çantasından kuzeyi çaldım usulca bakışımın ve bir fırtınanın simsiyah nefesini üfledim hızını ve hangi çağ kırılmasına yöneleceğini kendisi seçsin

geç kuşatılmış bir kentin insanıyım bu yüzden önce kendim öldürüyorum kazanımlarımı ama çağlar boyunca erken düşen _ rüzgarını yitirdiğimiz deniz misali sırrını her ne pahasına olursa olsun koruyan kaya gibi cemrelerin izlerini taşıdım bu yüzden yenilgi değil yenilik dedim insanla kent ruhu arasındaki hareket ve çelişkilere
korkuya karşı büyük tehlikeler yarattım zora karşı uyanışım oldu gri bulutlar genç bir
kızın gözlerinde evirdim barışa maviye ve asil bir sabra okuyup durduğum dünyayı
şimdi gotik bir yağmura savurmaya başlayıp tüm ifadeleri bırakır gibi şiir yazmayı
gecenin içinde nü bir suskunluktan epik bir karanlığa ses veriyorum hiç satır arası vermeden yazmak istediklerim var yüzüne düşlerimden kotardığım gök eşiklerinden çaldığım hayır şiir olarak değil artık harfleri kullanarak değil bana tanıttığın seslerle _sen de böyle sevdiğin için_ ve yağmurun yalvaç yüzünden yalçın bir eşik açarak kendi yüzüme seni kaybetme korkusunu gelmelerinin iziyle şifreledim alnına _şimdilik senden gizlediğim bir rengin dudaklarımda yanan gölgesiyle bütün izleklerimi açtım sana şimdi yukardaki dizeyi şiirin tanımı diye kabullen şimdi bütün aşkların tüm ağır eylemlerini yeniden dinliyorum _senin sesinle olympus tanrılarından ve
yağmurun miladi bir tarihi hatırlatan medusa mitlerinden çalınmış bir kentin aşkına ortak ediyorum seni nerdesin

X
gelirsen bir kitap vereceğim sana gün ışığında yerden kalkan bir renk olarak baskıya ben koydum onu kalanı sonsuzluk elimdekinide hükümsüz bir aşk olarak çoğaltıyorum

ne karşılık istedim nede kendi yağmurlarımı ilk defa değil ben bu eşiğin her yalnızlık girişinde tövbesizliğine yeni bir sayfa açtım ilk defa senin değil sevgilim onlarca kentin aşk sınırında kendimi her uzaklıkta... _kaç kişiyiz her uzaklıkta ve yalnızlıklarda yarı saydam yazıyor kül yanmayan yanımızda ne var değişir mi sınırların rengi geçtiğim her nerhe sesini ektiğimi bilsen suskun yangınları giyinip gelsen akdenizden rüzgarlar yüklü gözlerinle aksak essek yönümüz başkaysa yönümüz aşkaysa günahsa ne değişir anladım kimse kalmayacak sende ben şimdi kendi çağ kırılmamı gotikten baroğa doğru tanımlıyorken evet öldürüyorum küçük pencerelerden sızan yanılsamaları ve usulca en küçük detayına uzanıyorum tekrar yalnızlık doğumumun

_şimdi gelirsen kapalı bulacaksın artık kapılarıda şimdi gelirsen geç kalmış olacaksın tüm camları kendim kırdım yeni bir kitabın kapağına akıtıyorum şah damarımdaki alyuvar dağlarından açtığım sessizlik ve sensizlik eşiklerinden akyuvar lavlarımı

_zora sokuyorum gittikçe şiiri derinleştirdikçe çelişkilerimi yüz hatlarımdaki yanmayan eşik kapılarının çeliğine su veriyorum kutsallaştırıyorum ha bire her sana kızdığımda

caz satıcıları çekilince kente yeni bir plan verdim _ yeni şifre kırıcı tabelaları okudum bazı sokaklarda içinden çıkılmaz şiirler yazan şairler için ve viyolonsel tellerini tamir ettim alacakaranlıkların eve dönücülere dokunmadım bir de kedilere bir de senin benden giderken yürüdüğün kaldırımlara birde asırlardır şeyhlerini bekleyen veled ile siryanüse dokunmadım ey yar cemalin görünce çırılçıplaktır hümanizmam sahip çıkarım artık her asya ve şili yakasına ve de akdeniz yakalarına

gelirsen elbet ki dört kitaptan evvelini bulmanı isterim ellerimde gelirsen elbette ki ortaklığımı bulmanı isterim ötesinde yokum ben ötesinde kırık dökük bir dünya

ne zora soktum şiiri ne de unuttum şeyhimi aşk ile üç kere düştüm toprağa renk oldum çoğaldım sabır oldum sağıldım elimden geldiğince çoğaldığımda elimden geldiğince azaldığımda sensin
kalanımı yeniden aşk diye yazarak seni arıyorum ey yar nerdesin


XI
elbette ki yeryüzünde sevdiklerime dünyanın tüm zamanlarına coğrafyalarına kendime ilişkin büyük düşlerimde düşlerimi taşıyan emekçi eşiklerimde var benim hep bu eşikler üzerindeki ezgilerde açık ettim sevgimi kavgamı ey yar halen binlerce harf dagıtıyorum her gece tüm dillerde korsan kitaplar basıyorum her aşık oluşumda yeniden öğreniyorum şiir yazmayı uzun yollar açıyorum kendime bir sayafayı çevirir gibi bir kentte imge yazıyorum eylem sayılıyor geçtiğim her sınıra zamanın gölgesinden yüksek sesle kavgayla tonlanan aşkla motiflenen eşikler açıyorum hızımın gölgesinde hırsım özlemimin öznesinde sabrım şiirimin tözesinde kuramım sayılıyor duruşum
şimdi
karşındaki duruşumda elleri yeni doğmuş sabahlarıın ceplerinde okullarına koşan çocuklar karşındaki duruşumda yapı ustalarının heyyamolaları yükselen gün yükselen devinim karşındaki duruşumda bir annenin belliki en çok özlediği engin doğum karşındaki duruşumda kamusal alanda post-yapısal bir keşiş edasıyla çevresini iç-yapısal teorileriyle kendisini habire rahatsız eden yazdığı şiirler yüzünden tüm sevgililerini yitirmiş ülkesinden küllerinden uzak bir asker kaçağı karşındaki duruşumda _ ismimi kül bir gramerin suyundan temin ettim en güzel annem bildi bilmese de anlamını en güzel sevgililerim seslendirdi hep ben kavgamda bir çığlık olsun istedim ama aşk şiirlerimde bir dip not oldu sadece şimdi karşındaki duruşum
senin ismin _olsa en güzel bir şiire _ismin dolunayda yalnızlığımı över desem değişir mi karşımızdaki _ki değişsin Marina içimizdeki bir çift yalnızlığın duruşu

elbetteki düşlerin kadardır var oluşunun dayandığı özgürlük özgürlüğünce insan özgürlüğünce aşık olabilirsin aşk senin düşlerini koruyabildiğin çoğaltabildiğin eşiklerde sevgiden emekten yana yoğrulabilir ancak sadece düşlerini yaşayabildiğin sabah kapıları önlerinde istediğin tüm renklerde daha sevişkendir aşk ne tek kişiliktir ne de iki kişiliktir sevgilim seni sevmemi dinamikleyen dünyanın bütün coğrafyalarının gümbürtülerindedir yani aşk ne sadece kendim ne de sadece senin içindir seni bana sevdiren gümbürtülere aşığımdır her zaman dizlerimin üzerine çöküp dua eder gibi gözlerine sığdırabilirim tüm gümbürtüleri sonra mesela ağlarım katolik bir kadın için süzülüp tüm iyelik eklerimle bazen senin gülümseyen yüz eşiklerindeki gümbürtülerden gülmeyi hak ederim anlında bakarsın uzak asyada patlayan bir mayın gümbürtüsüyle ölebilirimde göğüslerinde belki özlem olurum sol yanağındaki yanardağın gümbürtüsüyle ey yar desemki bir baktın ayrılık eşiklerinde açan bir gülün gümbürtüsüyle geziniyorumdur düşlerinin bahçesinde ama derimki tüm savaş gümbürtülerini içinde barındıran çelişkiler bedenlerimizdeki bütün üretken devinimlerin çoşkusunda çözümleyerek ulaşsın kendi zıtlarına ve barış gümbürtülerine aşkla

bana karşı duruşunun içimizdeki aşkla barışık dünyanın tüm zamanlarına karşı duruşunun düşlerimiz gibi özgür olmasını isterim ey yar üst damarında kırık dökük bir dünya soluğu kapanır... bu üç noktanın yağmurlu gecenin aşağısında akan sulara dokunurum usulca yeniden belki tüm bu basit edimlerde barışı düşlerim bir bardaktan içre sakızlı tütsü kokulu tütün dalında uzanırken zamana _bu derin edimlerdende yeniden bir üst aşamasında dinliyorken zamanı seni arıyorum nerdesin

XII
gece işlemeli bakışlarımdan bir yıldıza baktım bir aralık bir aralık yörünge dedim ben bu dilin vaslını bu vakitler senden öğrendim kırılması değil ama kaybedilmesi zor anahtarlarla tahtlar eşikler düzdüm yarı gün yolunda kızgın yakarışım yarı gün yolunda argın ama hafızası yenilenmiş kapılar gördüm sen yoktun tekrar dökülürken dökümüm ki en çok seninle yenilmek yenilenmek istedim üst ardılımda tonlarca sesle mat yansımalardan geçerken bir aralık ardında kalanımı kendim sildim üst üstte bir aralık şiir okumadan geçemedim üst ardılında omuzlarından asya nın dudaklarından hindistan nın öperek gözlerinin şarabından içerken yeni başlangıçların ucunu yakmasına izin verdim kadınımın üst ardılında kayıtlara resmedilmesine izin verdirirken geniş bakış açılarımızın sensizde kurmak istemedim yolculuğumu... okunacak daha yönlerimiz dinlenecek daha sularımız kav ile puslar arasından göreceğimiz şavkı bereketli ışıklarla karşılaşacağımız anlarımız daha bu rüzgarlarla birlikte karşılayacağımız güçlü sağnaklar bir ara sesle akışı tekrar işlemek için yürüyeceğimiz kaldırımlar sessizlikle siyahı ayırt edebilmek için üst ardılına dokunacağımız kitaplar korku kipleri koyusunda kayıp kuyularda kelimeler kolera günleri var daha üzerine yürüyeceğimiz hak edilmişlerin en güzelidir bizim için bu dizeleri okumak derken şair bilirki bardağındakidir yudumladığı yağmur sağanak olarak yağmaktadır kentin üstüne yine şarap tüm renklerini açarak üzerinden gecenin üst ardılından kırmızının yıllanmış bir şarap tadını duyumsamıştır elbette ki şair dudaklarında bu eskimeyen usulluğun bu bir aralık beyin uysallığının aranan resim resimler çalınmıştır odamın duvarlarından ama şimdiden sonraya sesimin denk düşeceği bakış artık tüm coğrafyalarda afgan kızına aittir sevgilimin kulağında onaylıdırda şairin dudaklarından bundan sonra tüm kıyıları ben yakacağım diye yazar şair yol haritası için gereken sadece sabırdan süzülen saygıdır sayısızdır sureler artık dil_i bedende yazgısı ve de sonsuz şimdi kim bilebilir az sonra bazı kelimelerini bu şiirin italik olarak değiştiren şairin ne demek istediğini bu seni sevdiğime dair en güçlü gümbürtüdür bu bedreddinin alacakaranlığa karışmadan evvel siryanüs ün kulağına fısıldadığıdır şimdiki zamanda uyumaktadır şiirde ey yar dediğim sorular zamanın boşluğu beklenenler bu harf sonrası artık itiraf eder şair ‘ve bağlacını kullanmadığını bunu fark eden okur artık okumasın bu şiiri onaylıdır ‘ama neylesin atı, yolu aşk hızı aşk olan’ demiştir bir kere mevlana şaire ulusların zenginliğidir mülkiyetin mülksüzlüğüdür tüm beden coğrafyalarında işte şimdi tekrar ey yar zamanı belirleyen sensin düş düğümlerini dök saatlerin uyku derin bir bilinç hızmasıdır yollar artık bağımsız bir çağrıdır benden sana virgüllerinden arındırmak gibi kolay olsa gerek artık sıyırmak kendini korkularından ağlarından bil artık unutma şiirin orta yerinde yağmur yağıyor dedim ıslanabilirsinde yani gelmessen sabaha akşama gözlerimin gürz siyahında senden sesli olarak özür diledim bile ben bu italik satırlarda kaybettiğine dair _senden daha iyi bilen var mıydı ki bendeki geceyi... dökümüm dökülür tekrar yeni bir şiirde benim kalıbım ancak bilincine bırakabildiğim izde gizlidir hacmini orada bulur enim ebatım döküm ustaları geldi en sağlam cümle kurucu çelik aletleriyle göhsüme gözlerimin içine bakıyorlar seni bekliyorum yeniden döktüreceğim tüm biliçn kapılarının aşk oymalı çeliklerini bu son sözcüğümle nerdesin

(*) Radi Fis – Mevlana Bir Anadolu Hümanisti Mevlana – Evrensel Basim Yayin
sayfa: 130

Haydar Zeki
Kayıt Tarihi : 23.10.2009 17:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Haydar Zeki