1.
Kapatıp gözlerimi geçip gitsem yalnızlığımın içinden.
Bir oyunu yarısında
Bir yolu daha başında bırakır gibi
Yüzümde bir gülümseme
Ellerim salınmış
Yürek sessiz tufanında
Geçip gitsem.
Gitsem, anlatarak bir eski zaman hikayecisi diliyle
Kayıt kuyudatsız geçen ömrümde
Birdenbire olduğunu olanların
Okyanusu adımda aşıp
Gökyüzünü başımla sıyırıp
Olmayan bir zaman aralığında
Bir efsaneye düştüğümü.
2.
Diken ektim içime
Yüzüme yansıtamadığım
Yüreğime geçiremediğim
Ağrılı sıcaklığımla yeşertmeye
Dilek dilemeden
Diken ektim
Sevmedim seni.
Irmak uğultusunu sesinde
Güneş ışıltısını saçlarında
Güvercin ürkekliğini gözlerinde sevdim
Seni sevmedim.
Gömmeye kıyamadığından olsa
Kırk haramilerin dağlarına saldığı
Babasının hazinesini
Ve bir çakımlık ateşe alıp
Annesinin tek güzelini sevdim
Sevmedim seni.
3.
Seni sevmek ecelden can kaçırmaktır
Sensizliktir baştan ayağa
Gidip gelememenin
Gelip görememenin kesinliğidir
Ki kesinlik istemez,
Keskin bir kılıcın ağzında
Yürüyebilmek ister, tereddütsüz.
Nakış bilmek yetmez,
En ustasının nakşettiğine devam etmeyi ister
Kusursuz günbatımını
Gündoğumuna gölge düşürmeden.
Yürek de istemez öyle böyle
Yürek büyüklüğünde kanayan yara ister kafessiz.
Renk bilmek yetmez
Bütün renkleri solumayı siyahta
Ama soldurmamayı
Kaybetmeyi beyazda bütün renkleri
Ama kirletmemeyi ister.
Uyutmazsa da geceler boyu
Aydınlık, taze sabah istemez.
Bilgelik istemez tek an
Giderek acemileşmeyi
Unutmamayı, hatırlatmamayı
Umutlanmamayı, umudun yanı başında durup,
Sonra,
Sonrasını istemez
Şimdisizken geçmişsizliği gibi.
Zehir akıtmaktan geri durmayıp güne
Olmayacak kadar güzel yarın ister.
Yanmak iş mi, ateş olmayı
Savrulmayı değil, rüzgar olmayı
Serçeşmesi olmayı acının
Ama acıtmamayı ister.
Yaktım, yıktım,
Acıya bandım kanımı
Sevmedim seni.
4.
Seni sevmedim, korkularımla yüzleştim
Şimdiyse hesaplaşıyorum
Her parçasını batırıp canıma
Kırık aynanda çoğalan korkularımla.
Korkularım… çocuk yüzümden getirip
Yarınlarda büyüttüklerim
Arka sayfaları yaşımın
Sınırsızlığıma kelepçelerim
Bilincim kadar benim
Büyüklüğüm, gücüm, direncim
Hesapsızlığım korkularım.
Ve korkularımın şaheseri yalnızlığım
Tenimde saklı
Tükenmeyen kederliliğim
Gayrı dünyam.
5.
İlk, damda uykusuz gecelerde buluştuk yıldızları saymak için
Mutluluğa benziyordu sessizliğimizdeki
Su verilmiş yonca tarlası yeşilinden renk
Sabaha uyanmış üzüm salkımından berraklık çalmış kadar
Kuytu kadar mutluyduk.
Sonraları, büyürken ay,
Yastığımın yanı başındaki mezarlıktan
Ölü çocukların küçük ellerinden tutup yatağıma aşırırdı
Yaşasalardı, acısı babama adı bana miras dedem akranları,
Büyükleri, küçükleri,
Öldüklerinden elmacık kemikleri, adları, düşleri küçük,
Gözlerisiz,
Kaburgalarının arasından,
Ciğerleri, yürekleri olmadığından,
Boşluklarına tırnakları dökülmüş ölü çocukları.
Gülerlerdi yalnızlığımla bir olup
Diş kırılması sesleri kaplardı geceyi
(Altımı ıslatırdım da anam, ağır iş vermeyesin bir daha, diye
çıkışırdı sabahları babama) .
Ve gözlerisiz, küçücük elmacık kemikli yüzleriyle ölü çocuklar
Acısı babama adı bana miras dedemin adını tıslarlardı sonraki
geceler.
Biraz bundan içime buruştu bedenim, bundan küçük yüzüm.
Mezarlık geçişlerimden biraz
Biraz Deli İbrahim çığlıklarından
Üç elhem bir kulhuvalla buruşukluğu biraz da.
Ölçüsüz gülmesini ekleyerek sonuna yalnızlığım
Ninniler söylerdi uyutmamaya
Gövdesiz başlar ve başsız gövdeler kavga ederdi
Yağmur yağardı kan,
Kar yağardı iltihap
Ve cam gözlerden dolu yağardı
Yaşlanırdı dünyayı taşıyan öküz
Doğurgan katır sürüsü istila ederdi bütün köyleri
Çocuk yüreğimdeyse sürgün verirdi dallar
Öksüzlerin karnı doyardı rüzgarın fısıldadığı zulalarda
Boyumu aşkın bir kavgaydı çocukluğum
Ben büyüdüm
Açamayan tomurcuklar şekilsizliğinde,
Yalnızlığım devleşti gece be gece, uyku payımla güzelleşerek.
Damarlarıma yeni bir damar gibi eklendi yalnızlık, böylece
Bereketi bol tarlasıydı ömrüm, tohumunun
Semt pazarlarının mahşer kalabalığında
Domates, şeftali bağırtımda çok duydum sesini.
Han merdivenaltları rutubetine sinen
Henüz uyanmamışken sabah, çorba buğusundaki
Aldığım nefesteki soğuk
Verdiğimdeki sıcak yalnızlığımdı.
Belediye otobüslerinde insanların
Ter, ağız kokularıyla
Yapay kokularıyla beslendi bazen.
Bir de sonrası olmayacak küçük sevda oyunlarıyla
En olmaz yolcuya daldırıp gözlerimi
Kırkbir bakışla ak u pak edip
Gönül soframda doyurup
Sevdiğine gönderirdim durağında,
İşine, babasına, okuluna.
Çok sonra gördüm kendimle kalmaktan korktuğumu
Korkunç bir yaratık gibi yalnızlığımı
Karşıma dikebildim senle,
Seni sevmedim, yalnızlığımla yüzleştim.
6.
Yersizdim garipçe, yersizliğimle yüzleştim, sevmedim seni.
Işıkları aydınlatırken kirini pasını,
Korktum şehre girmeye geceleri.
Gariplik yurdumdu ve sınırlarında gurbet başlıyordu
Yer yoktu öte dünyada içimi oturtabileceğim kadar
El memleketlerde insanlar
Aynılaşıyordu bütün benzemezlikleriyle bir anda
Onca zenginlikte o kadar yoksuldum ki
Issızlığa dönüşen sesimi temel yaparak
Yalnızlığımın orta yerine
Sırtımı dayayacağım duvarı ördüm düşüncemden taşlarla;
El memleketler yalandan kuruluydu
Ayıklayıp gerçekleyeceğim yalanlar içinde
Garipliğimi yitirmemeye yaşayacaktım.
Doğru, yalandı çünkü
Yalandı gülüş
Dokunuş, susuş, bakış
Söz yalandı en doğru yerinde
Gerçek görünümünde insanlar
Birbirlerinin yalanlarını seviyorlar,
Yalan duman mekanlarında
Yer ayırtıyorlardı yalanlarına
Seslerini kaplattıkları
Kulaklarını tıkadıkları
Dedikleri, duydukları yalandı
Boğmuşlardı yalandan ipleriyle
Her adımda cesedi, ama görmedikleri
Bu nedenle yaşıyor sandıkları
Aşkı...
Korktukları tek yalandı gerçek
Aşka sarılı
Çıplak, ortada, görünmez.
Büyüktü şehir gerçekten ve aşktan
Giderek büyüyen yersizliğim,
Garipliğimdi gömlek gömlek
Ve korkularımdı
İçinde beni küçülterek.
Sevmedim seni, garipliğimle yüzleştim.
7.
Çıkmazımın sancısıyla vardığım
Sözcüklerin uçurumundan
Tutunmaya dal aramadan
Çakmak gözlü
Demir öfkeli
Zehir gibi çocukların yamacına düştüm
Sesleriyle kurmakta oldukları dünyaya
Yüreklerini harç yapıyorlardı
Sevdalarından ter damlıyordu
Ve avuçlarında aydınlık yayan çiçekler açıyordu
Kitaplarının kokularıyla uyuttum korkularımı.
Bir devir kapatmak
Ve bir devir açmak kavgasının düşünü sevdim.
Sonrası yangınlar, depremler mevsimi
Koskoca bir gün gibi gelip geçen.
Umuda, mutluluğa düşman yetiştirdim
Gidenlerden kalıntı kendimi
Güneşin şavkı
Yağmurun kokusu
Rüzgarın ıslığı
Gidenlerin soluğundan ninnilerdi
Kurumuş dal içimi uykularda yeşertmeye.
8.
Uyanmamaya yattığım gecelerde
Uyanamama kabusları içinde
Döngümden korktum dönedururken
Gece miydi karanlık
Karanlık mıydı gece
Saklanıyorlardı sarınarak, ayırt edemedim
Yaralar açtım sokak lambaları ışıklarıyla gecede
Karanlık kanadı sarı sarı
Karanlığa fırlattım sigaramın sonunu
Gece inledi
Göğsüne diş geçirilen
Uykusunda bir kadın gibi.
Acemi düşbazıydım karanlığın ve gecenin
Sabırlı adımlarla
Boydan boya geçerken
Düş kırıntıları ekerek koyunlarına
Günah kızılı şafaklar doğurtuyordum.
Bilmeden neden sabrettiğimi
Bir geceyi daha uyutmazken
Katıksız kemirdiğim saatlerinden birinde
Uykudan saklanma nöbetimde
Suskunluk farz, ıssızlık vacipken
Parmak yordamıyla
Papatya tarlana düşürdüm yolsuzluğumu
Bilinmeze kattım kendimi
Olmazı sevdim
Sevmedim seni.
9.
Anlatıcısız bir masalda
Kendi olan sözcükler yüklü,
Gerçeğe milim uzak düş
Düşten kıpırdasa yalan
İlle de yalın
İki kervandık kaybolmaya ilerleyen
Varla yok masallar kadar yakışıyordu bize.
Denizi gördüm rengiyle
Ormanı hatırladım kokusuyla
Yollara vuruldum yeniden
Günde anım, şehirde yerim oldu
Bir zaman yarattın ki
Diğer zamanlar hükümlü olduğum ağır bir cezaya dönüştü
Akşamüstlerini sevdim hak edemeyecekleri kadar.
Zulmüme başkaldırıp dağlara çıktım
Beynime kurşun gibi sıkarak seni
Öldüm de doğdum
Yeniden büyürken
Kavgama sen çaldım çocuk kaygısızlığımla
Gün geçtikçe açılan
En güzel rengi sevdim
Sevmedim seni.
10.
Çığlıktı yaşadığımız
İki kirpik buluşması kadar kısa ve sessiz
Dilsiz görgü tanığı bu kenti sağırlaştıran
Ve görmeye dayanamayıp gözlerini oydu
Soyunduğumuz ilk gece.
Sürekli ses, kesildiğinde duyulan
Her şeydeki tanıdıklık, görülmeyen
Söz, dillenmeden bilinen
Ve taze meyve tadı gibi duyumsuyordum
Saklı bir çember gibi dört yanımda seni
Sense mutsuzluk soframda
Gitmeye dolduruyordun azık torbanı
Ayaklandığında yolculamaya davrandım
Gözlerime gülüş işkencesi çektirerek
Öncesizlik kapısından girdiğimiz
O sonsuz eşiği sevdim.
11.
Sana öğrendiklerimle;
Ki dehaqtım belki
Bayramlar yaratan zulmüyle,
Belki padişah kızının kısmeti
Kuşların çoğalan kanatlarındaki,
Kızılderili yaşlı bir bilge
Soyuna geçmişi aktaran,
Bir çingene aynı anda
Hakkını toplarken kedere dönüşen,
Zaman denen hükümdar tarafından
Kalan son düşü masallarla sömürülen bir Hintli,
Coğrafyamın bildiğim, bilmediğim her yerinden
Yağmuru ve güneşi bir türlü denk gelmeyen
Gökkuşağı solgunluğuydum,
Ve bana anlattıklarınla
Bazen bilinmez iklimler keşfettiren
Sevinçle hüznün çocuğunun ağlamasını dinleten bazen de
Ama çokça acı çıkınıma
Sancılar doğurur gibi yüreğime tırnaklarını geçirerek,
Dersiz topsuz defterinden
Bir kez daha okuyup koparır gibi yaprakları,
Yani sözlerin yordamıyla yürüdük
Kusursuz karanlıkla kaplı eşikte
Acelesizliği sevdim...
Kayıt Tarihi : 5.6.2007 16:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şimdiyse hesaplaşıyorum
Her parçasını batırıp canıma
Kırık aynanda çoğalan korkularımla.
Şiirleriniz güzel. Okunulası...
Birde bu kadar uzun yazılmasaydı.... keşke
Kutluyorum.
TÜM YORUMLAR (1)