Eşgelli Balikçı Rüstem
Bir adam vardı,
deniz bakışlarında
çakmak, çakmak isyan parlardı.
İnce ve keskin bir yoldu adımladığı,
Eşgel’ deki kaldırım taşları.
Göyüzunde yankılandıkça
balıkçı teknelerindeki motor sesleri,
bir kere daha, benzin kokardı sanki,
yosunla karışmış siyahlaşmış elleri.
İstavritleri ağlardan ayıklayarak koyarken leğene,
keyifle dolardı,
hovarda gülüşleri.
Sahilde yaktığı ateşin,
kızıl alevi,
sarardı solgun bedenini.
Çakırkeyif bir akşam karanlığında,
sabırsızdı kadehindeki yorgun gözleri.
Eşgel’ de dalgalarla savaştığı sahili seyrederek,
ak düşen ve seyrelmiş saçlarını düzeltti...
Teybinde KARADENİZ türküleri,
bağırarak söylerdi ASİYE’ yi,
çınlatırdı sesiyle doğduğu sahilleri.
Derin bir iç geçirerek,
belki de otuz yıl öncesine
gülümsedi
ve aklına düşen gençliğine kahretti,
nasıl da kumsaldaki kumlara resmederdi,
içindeki sevgiyi,
aşka dairdi derin ve o hiç
bitmeyecek zannettigi özlemleri,
Pır pır ederdi yüreği,
aynı sularda oynaşan martılar gibi.
O yılların ve dalgaların izlerini sildiği
duygularına hasret çekerek,
uzaklara daldı gözleri.
Gömüldü suskun yalnızlığına,
ayağında diz boyu,
eski ve babadan kalma,
sarı çizmeleri.
Yolunu beklerdi her adımında,
mahallenin eşkıya bakışlı kedileri.
Bir de eline bakardı Hatice ninesi
iki sokak ötesi,
ahşap eflatun badanalı evdeki.
Çok önceleri,
bir de Asiyesi vardı çorbasını yapan,
asırlar olmuştu sanki,
yüzünü görmeyeli.
Artık perdeler açılmaz olmuştu
her şey,
sabah bıraktığı gibi
KARANLİK
ve kasvetli mi kasvetli...
Bulutların bir başka dansettiği bu temmuz öğlesi,
dalgalara aksetmişti,
sanki yorgun gençliği.
Çayını yudumladığı bu balıkçı kahvesinde,
dostlarıydı artık tek tesellisi,
Bir de ahşap teknesi.
Kışın çatıdan akan sular,
duvarlara işlemişti,
onardı derme çatma kulübesini.
Evin girişindeki taş avluda,
ağlardaki yırtıkları dikerdi.
Ağzında sigarası,
tıkanırcasına öksürtse de
bırakmamıştı bu tütün kendisini.
Kaç kere bırakmayı denediyse de,
CAZİBESİNE direnemedi,
pes etti.
Bir başkaydı sanki bu cuma gecesi,
içtiği çay bir başka demli,
dinlediği türkü bir başka keyifli,
SOLUDUĞU hava bir başka gizemli
sebebini kestiremediği efsunlu bir yaşama sevinci
doldurmuştu tüm yüreğini.
Eşgelli BALIKÇI RÜSTEM dendiğinde,
arardı onu bu mısralarda okuyan
tüm sevenleri,
kayalardan oturtulmuş bu tarih kokan iskelede,
ayak sesleri duyulurdu sanki
inceden inceye ve de sessizce...
Bu,
bu,
bu,
Eşgelli balıkçı Rüstem’in,
YAŞANMAMIŞ HAYATİNİN
HİKAYESİ
ve onun sahillerine kazınmış,
kavuşamadığı aşkının,
hüzünlü
efsanesi.
21 ağustos 2005
05.30
ESENCEYE İTHÂFEN...
Nilgün Nallar /Güzelyalı
17 Mayıs 2020
Kayıt Tarihi : 17.5.2020 14:11:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yıl 2005 On günlük bir Eşgel tatilinde iskelede balıkçıların deniz ile olan kavgalarını seyrederken kendiliğinden doğan bir RÜSTEM SİLÜETİ. Bir kasaba heybeti ve bir hayal gücü içinde gelişen bir balıkçı hikayesi... Paylaşmak istedim... Esenceye ithâfen... Nilgün Nallar
![Nilgun Nallar](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/05/17/esgelli-balikci-rustem.jpg)
beğeni ile okudum
TÜM YORUMLAR (1)