// Ağır semah döngülerinde
bir damla ateş
bir kaç kemik yangını //
tiftikli yoksunluklar konuşuyor defalarca zihnimde
aralıksız duraksız düşünce trafiğinde kayboluyorum
uzun saçlı hüzünler geçiyor üzerimden
çokça dolaşık
çokça tarağa hasret kehribar sarısı
iskambil kağıtlarından yapılmış evlerimden birinde
paslandıkça bekleyişleri demirden kadınlarımın
sabah kül rengi parmaklarını uzatıyor
tozdan çatlamış derime
kıyımlı düzeneklerde doğranıyor heveslerim
yazıldığı gibi okunmayan yabancı bir dilmiş gibi
alnıma mıhlanıyor baruttan bir tiz
kesiliyor gülücükleri sabilerimin
fizahı ayyukta akisler,
gözlerim sır süzen hi'lâl bakışlı
zamandan başka
geçen hiçbir şey yok
toprak nefesli hanelerin önünden
paçavralara sarınmışcasına boğuk çıkıyor sesim
kısır saatlere yenik süngülü bir hüzün
kavga ediyor birbiriyle yarısı eksik yüzüm...
yüzüm ki;
sandaleti ayağına bol gelen küçük çocuk
yüzen fındık kabuğu takatsiz kayık
saçlarıma karışıyor sahillerin kumları
yolup atıyor başından büyük okyanus
fikrimin sancısında bir dalgakıran
karanlıkken bütün şehrin pencereleri
ufkun kızılını örtüyor bütün perdeler
siyahın asil rengini kırbaçlarken beyazlar
ruhumun koğuşuna diziliyor yaralarım
yığılıyor usumun mahkemesine
celse celse zulüm
kaygan bir kobra gibi sarıyor umutsuzluk
tükeniyor enerjisi bütün ölülerimin
dokunuyor kalem ucum uzak mesafelere
ateşten kamçılarla dövülürken anneler
dağların sim ağırlığınca
emzirirlerken bebek düşlerini
ölüm sonatı düşüyor uykularının yamacına
susuyor bütün kimliksiz ninniler
sessizlikle çevrelenip çöllerde kayboluyor köprü altı nehirlerim
saklıyorum kuytularımda elvani çocuklarımı
çelik değirmenler un ufak etmesin diye
öğüterek kızlarımın saçlarını..
EbRu //
Ebru AsyaKayıt Tarihi : 2.4.2020 18:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.