med
cezir
Med Cezirim ol,dingin sahillerimde.
Gecenin siyahına karışırken saçlarının dalgaları.
Yakomozların ışığında,yüzünü dön bana
sokağımızın başında bir kemancı
bitmiş umutların özlemlerini çalmakta
sokakta ki o kemancı
yürek acılarını,acı dolu anıların tiradlarını çalmakta
sokak ışığının solgun renkleri altında.
ÇOCUKTUM SEVGİLİM
Çocuktum çoğu zaman, her halimle çocuk.
umarsız gülüşlerimle,küsmelerimle,
ve kural tanımazlığımla,
GÖRESİM GELİR
Antep nedir bilene gönül veresim gelir,
Antebi sevmeyene, sersem diyesim gelir;
Et nedir, balcan nedir, bunu bilmek gerekir
Fistikli baklavayi her gün göresim gelir.
ÖLÜM ve ÖZLEM
Hayatın neyi getireceğini bilmeden beklersin ya,
Kimi zaman senin için bir umut olur yüreğin çarpar,
Kimi zaman senin sonun olur yüreğin durur.
Kaybolmuşsundur zamanın içinde,
ÖLÜM
Bu akşam ölüm
ve hüzün
Bu akşam neşe,ve keder
Sırtımda yüreğimde,binlerce ton yükle,
Bu akşam çıktım bilinmez sefere,
Yağdırsalar da üzerime copları
KaGece vakti kör hücrelerde ranlığa gömmeye çalışsalar da
yarınları ışıklı hayallerimi
Keşke demeyeceğim.........
Mayıs ayı, Kocadağlar, Ohannes Bakırcıyanlar gibi kömünistlerin katledildiği; Denizler, Yusuflar, Hüseyinlerin idam sehpalarında faşizmi lanetleyip, devrimi haykırdığı, Sinanlar, Alpaslanlar, Kadir Mangalar gibi nice neferlerin devrim kavgasında tohum olup toprağa düştüğü aydır.
Mayıs ayı içinde yitirdiklerimizden biri vardır ki, onun yeri başkadır. O, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de komünizmin, Marksizm-Leninizmin kızıl bayrağını 1972’de yeniden göndere çekmeye önderlik eden İbrahim Kappakkaya’dır.
1973 yılının Ocak ayı sonunda, Dersim'de, -Vartinik / Mirik Mezrası'nda- devletin kolluk güçleriyle çıkan çatışmada boynundan yara alan İbrahim Kaypakkaya, daha sonra bir ihbar üzerine tutsak edildi.
Cellatlar, İbo'ya işkence ederek kendileri için gerekli bilgileri almak istiyordu. Ama çabaları boşunaydı: İbo, tüm işkencelere rağmen örgütsel çalışması hakkında hiçbir bilgi vermiyordu, konuşmuyordu.
İbrahim, ser verip sır vermiyordu...
İbo, Diyarbakır işkence hanelerinden her tarafa yayılan bir direniş geleneğini bayraklaştırıyor, işkencede devrimci tavrın nasıl olması gerektiğini, komünist bir önder olarak pratik tavrıyla herkese gösteriyordu.
Yaşam aldıklarıyla verdikleriyle yıpratır,
Yüreğimizde ağırlık,içimizde istenmeyen bitiş(yaşlılık)
Terk edişler ve bitişler hain bir düşman gibi,
Bunca elem kederin içinde sende bırakıp gitme beni…
Daha ismini koyamadığımız anılarımız var
Takvim devrimciliği de nedir demeyin ya da devrimciliğin takvimi de olur mu demeyin? Bu ülke de her şeyin olabileceği gibi devrimin takvimi de takvimciliği de olur mu olur! ! ! Nitekim bakınız şöyle bir gündeme ve de devrimciliğin nasıl algılanıp yaşama aktarıldığına bizim ne söylediğimizi net biçimde anlayacaksınız! ! !
Türkiye Devrimci Hareketi(TDH) uzun yıllar önce yakalandığı kronik bir hastalığın pençesindedir.Süreğen bu hastalıktan hiç de rahatsız olmuyor gözüken TDH bunu aşmak bir yana, bu hastalığın çarelerini aramak bir yana giderek hastalıkla yaşamaya ve bu hastalığın tüm bedeni ur gibi sarıp kendini teslim alamsına boyun eğmiştir.
Bu hastalık takvimcilik ve takvim devrimciliğidir.Bu gerçekten de TDH’nin en önemli hastalıklarından sadece birisidir.Perspektifli,ısrarlı,istikrarlı ve sınıfa ve sınıfın iktidarı hedefine kilitli olmayana mücadelelerin bu hastalığın pençesinde bu kadar yıldır beslenmesine şaşmamak gerekir.Zira sınıfla bağı olmayan,ekonomik-demokratik sınıf örgütlerinde ısrarlı-ciddi-kalıcı-istikrarlı bir mücadele ve onun siyasal mücadele ile taçlandırılması hedefinden uzak bir örgüt ve örgütlenme anlayışının sonuçta gideceği yer elbette ki burasıdır.
Her alınan darbe,TDH’nin gerekli dersleri çıkarmamasına bağlı olarak, daha da gerilere savrulmasına neden olmaktadır.Bir gelenek-devrimci mücadele geleneği oluşturulamamasının nedeni sürekli dışardan ve içerden gerilere çekme amaçlı darbelerdir.Nihayetinde teorik olarak gerekli derslerin çıkarıldığı gibi bir yüzeysel sonuca varılsa da,gerçekte bu pratik yansımalarını hiç bulamamıştır.
TDH,örgütlenme-örgütleme ve mücadelede her geçen gün geçmişle olumsuz anlamda kıyaslanabilecek omurgasızlık-olumsuzluk-şekilsizlik ve geriye düşme yaşamaktadır.Sınıftan umudunu pratikte yitirmiş-kesmiş kadrolar; asla ve asla teorik olarak bunu ifade edememekte,sınıfın mevcut durumunun analizi üzerinde yükselebilecek bir teorik-ideolojik çalışma yerine pratiğin yönlendirmesi,günübirlik çalışma-takvimsel hareketlilikler ve giderek sınıf dışındaki her kesimin ihtiyaç ve hedeflerinin öne çıkarılıp,çoğu yerde de teorize edilerek sunulduğunu görmekteyiz.
Sınıfın çeşitli bölüklerinin zaman zaman hareketlilikler ya da sıcak gündemleri,sıcak pratikle taçlandırılabilecek toplu sözleşme dönemleri bile devrimci gazete sayfalarının küçük bir parçasını işgal etmek dışında bir ilgi görmemektedir.Yerel işçi direnişleri yine gazete-dergi sayfalarının süsü olmaktadır ötesi ise bir hiç.Ne acıdır ki tamda durum böyledir.Ya tam bir ekonomist-reformist ve kuyrukçu bir yaklaşım ya da kuru bir gazetecilik aktarımı.Sınıf mücadelesi ve sınıf devrimciliği mevcut devrimci anlayışta karşılığını sadece bu anlamlarıyla karşılık bulmak gibi sınırlı bir durumdadır.
SEVGİLİ KARDEŞİM ERTUĞRUL,
Arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremezsin ama senin için her zaman var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin.
Sakın üzmesin seni karşılıksız sevgiler bağrına taş basarsın acılar bir gün diner giden gitsin aldırma yangınlarda söner sakın ba ...