Ağlarken elimin altındaki incecik kağıt
Bizim kadar ağırdır üstünde titreyen ağıt
Vurdukça zayıf yerlerine sivri uçlu kalemi
Önümde durur gördüm sonsuz bildiğim alemi
Uçururken masamdan erkenci kuşun kanadı
Kağıda damlayıp sızan akışkanın kan adı
Parmaklarımda gezerken ölümün şuh nefesi
Kulağımdaki erkenci kuşun incecik sesi
Musikisi katı, sözleri yoksunluk ahengi
Tüylerinde, ifadenin kuru, en kesif rengi
Gagasının ucuna yediği mumdan bir balyoz
Zaman ise o anda sanki en tembel salyangoz
Silik bir hatıra gibi gelip giden sonsuz an
Ve en zayıf tarafıma tutunan kaypak zaman
Erkenci kuşun dilini çözmeye mahal vermez
Ruhuma gelir, kapıyı çalar içeri girmez
Ben ve bir yanda ağaç kabuğundan oyuk evler
İçinde ben, içimde cinler, hinler, iri devler
Gör, her kıpırdanışta oturup kalkan bir yapı
Olur ya, açılırsa bir zaman mücerret kapı
Ve yahut bir delik bulursam, çıkmak için damdan
Beklerken beni göğe asılı en mavi şamdan
Ya ben ona ulaşırım ya o üstüme çöker
Ya ben içimi saçarım, ya o içini döker
Her yanımda kaf dağı kadar iri birikinti
Ve üstümdeki şuh yük sanki en halsiz ikindi
Nafile olsa bile serin akşamı beklemek
Bu denizdeki tek umut, habire küreklemek
Bir an hatırladım, düşümde gördüğüm araftı
O ki mevcud için hep en bilinmez taraftı
Bana gaip O'ydu, sana o gaibin maddesi
Sormak eylemi ise zihinin en son raddesi
Kayıt Tarihi : 30.6.2022 22:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!