,,28 / 5 /2005,,
Cumartesi.,,
Sabah kalkar kalmaz banyoya girip ihtiyaçlarını gördükten sonra, eğer kahvaltı hazırsa oturup yersiniz, yok her şey hazırda ekmek yoksa ya kendiniz gider alırsınız yada varsa kapıcınız ona aldırırsınız ekmeğinizi. Ekmeğin yanında da bir gazete bir de sigara olmasa olmazlardandır. Kahvaltı da şöyle bir çevirdiğiniz gazetenizi hemen bir kenara atar,eğer işe gidecekseniz, ay geç kaldım diyerek odaya aynanın karşısına geçip şöyle üstünüze başınıza bir bakar eksik olanı tamamlar yada fazlalıkları atarsınız, yada hiç bakmaz çeker gidersiniz.
Yok, işe gitmiyor da o gün tatilse, hemen koltuğa uzanır az önce kenara attığınız gazeteyi yeniden elinize alıp, ilk önce spor sayfasını baştan aşağı bir kontrol edersiniz hani sağda üst köşede duran o manken kızın resmine gözünüz hiç değmez.
Sonra üçüncü sayfaya geçer ne kadar iğrenç haberler varsa okur sonrada ver yansın edersiniz. O kadar çok okumuşsunuz ki o sayfayı artık sadece alışkanlık haline gelir ve hiç dikkatinizi çekmez bile, ne tecavüz olayları ne trafik kazaları yada hırsızlığın boyutları inanılmaz bir hale ulaştığını dikkate almaz, burası Türkiye, burada her şey çok normal der gazeteyi bir kenara atar eliniz TV kumandasına gider ve açıyorsunuz bütün kanallar hemen hemen aynı şeyleri konuşuyor anlatıyor, yani az önce bir kenara koyduğunuz gazeteden tek farkı TV de canlı yada resimlerin hareketli olmasıdır.
Hayatımız ya cinayetler yada magazinlerle dolduruluyor, sanki yaşamda bunlardan başka bir şey yokmuş gibi. Son zamanlarda çekilen diziler fena değildi. Diziler fena değil de, yalnız bir sorun vardı, diziler uzadıkça konular karışıyor ve hepsi birbirine benzemeye başlıyordu. Hatta bazı bölümleri öylesine alel acele çekiliyordu ki, ah bir an evvel bitse de kurtulsak der gibi. Bazen de renk katsın diye eski filmlerden alıntılar yapıp kamufle etmeye çalışılır.
Kitap okuma alışkanlığımız olmadığı için, bazı dizilerde hani biz insanların yaşantısına kültürde katıyoruz düşüncesi yaratıp, bir sahne koyarlar. Adam yada kadın yatak odasına girer, o anda yatan her kim ise şöyle başını bir kaldırır elindeki kitabı kapatır yan taraftaki komudin’in üzerine koyar. İşin garip yanı o kişiyi okurken göremezsiniz. Ben bazen ne okuyor diye yerimden kalkar ta TV’ in dibine kadar girerim ki hangi kitap olduğunu görebileyim diye. Kadın yada erkek hangisi ise, yatağın yanına kadar gelir gayet sakin gayet ağır ve de çok nağmuslu bir şekilde yatağa girer, birkaç kelime konuştuktan sonra, ışık kapatılır herkes sırtını döner ve uykuya dalarlar. Bu şekilde insanların aklında kalıyor, bu şekil insanlar okumaya sevk ediliyor, her halde.
İnsan olsun diyor bu da bir adımdır en azından, yatakta sigara içilmesinden iyidir. Hem oda hem de ağzı leş gibi kokuyor, bir düşünsenize hele sabaha yakın, insanın midesi bulanıyor. Bu dizilerin ekranlardan insanlara yansıttıkları, gerçekler böylemiydi acaba? Diye düşünmeye sevk ediliyorsunuz.
Adamın ikinci bir işi yoksa iyice koltuğa gömülür kumanda elinde, o kanal senin bu kanal benim dolaşır, her şey aynı olduğu için bir süre sonra sıkılır ve yerinden kalkarak, odaya doğru giderken, eş ya mutfak yada banyodadır. Adam bağırır, ben çıkıyorum, der karısına.
Karısı, nereye gidiyorsun? Otur işte oturduğun yerde, bu gün tatil ne var dışarıda her gün gittiğin yerler, diyerek tepki verir kendince. Sanki ev her gün geldiği yer değilmiş gibi.
Kadın açmıştır ağzını bir kere, susturabilene aşk olsun.
Adam, sabah sabah seninle mi uğraşacağım, ben kahveye gidiyorum orada arkadaşlarla biraz takılacağım, bazen biraz kaba, bazen ulu orta küfrederek, bazen de alaycı bir gülümsemeyle, ne halin varsa gör, der ve gider. Adam kapıyı açmış merdivenleri bile inmiş, bu arada kadın hala konuşuyordu adamın arkasından.
Adam hiç sorma gereği duymaz eşine, ya hanım sen ne istiyorsun? Diye
Kadında her nedense bir türlü ne istediğini söylemez, kendisinin ne istediğini kocası hissedip anlasın sorsun diye bekler. Kadın sayıp dökerken, adam kahveye varıp oyun masasına oturmuş, al kozu ver papazı demeye başlamıştır bile.
Öylen olmuş karnı da çok acıkmıştır, eve mi gider diye düşündünüz? Tabi ki hayır, eve gitmek aklının ucundan bile geçmez. Vardır oralardan geçen bir simit çi ya da dışarıda tezgahını kurmuş bir köfteci. Temizlik kuralları mı? Temizlik kuralları kimin umurumda. Ver bir simit yada ever ekmek arası üç köfte, yanında da bir bardak çay, oh be gel keyfim gel. Ne o öyle kadın dırdırı sabah sabah çekili mi hiç der gibi ısırır elindekine.
Kadın ise hala çok sinirli ve bir türlü bitiremediği ev işlerini bitirmeye çalışmaktadır.
Eğer evde bir çocuk varsa bütün hıncını çocuktan çıkarmak için bahaneler arar çocuğa bağırmak için, o an çocuğun yaptığı her şey yanlıştır ve o çocuk o an yanmıştır, yerinden kıpırdadığı an.
Kadın aslında çok haklı, bir günü kocasıyla geçirmek istemesi kadar doğal bir şey var mı? Hadi kadın söyleyemiyor, sen anla be adam bunda, ne var?
Kocada haklı kendine göre. Bir hafta boyunca eşekler gibi çalışmış, bir günüde kendi istediği gibi değerlendirmeye hakkı olduğunu düşünüyordu. Haftada bir günüm var, onu da kahvede arkadaşlarla lak lak ederek geçirmenin kime ne zararı olabilirdi ki? Bu şekil haftanın da stresini üzerinden atmış oluyordu, zaten bir günüm var ne vardı bunda diye düşünür.
Hanım haftanın her günü arkadaşlarıyla geyik muhabbetinde, başka ne yapıyor ki?
Bir yemek birazda bulaşık arada toz alıyor, çamaşırları zaten makine yıkıyor. Eğer bunları da yapmazsa hanımın hali ne olurdu, kapıdan çıkamazdı vallahi, diye düşünüyordu her iskanbil kağıdını yere salladığında. Kadınlar da zamandan bol ne vardı, altın günü gümüş günü, al çocuğu git parka eğlen, beni ne yapacaksın ki? Diye düşünür.
Birçok karı koca bu şekilde düşünerek hayatları geçip gidiyordu. Eğer bu duruma itiraz edip kocasına karşı çıkarsa, senin dilin çok uzadı der ve basar dayağı, ne oldu, kadınların ardımı geldi. Kadınsın otur oturduğun yerde, evine çocuklarına bak, işin ne?
Bir hafta boyunca elin ağız kokusunu çekiyorum haftanın bir günü arkadaşlarımla geçirmenin ne sakıncası var, sana ne? Der birde haklı çıkar üstelik.
Bazı kadınlar bunu kabul edip otur hiç sesini çıkarmadan, kocadır evin erkeğidir çalışıp para getiriyor, o çalışmasa bize kim bakar, kim bir bardak su verir bize? Kocadır hem döverde, hem söverde. der kendine göre bir savunma yapmış olur böylelikle. Ama bunları söylerken, gerçekten duyguları mı? Yoksa sadece kendini ve etrafındakileri kandırmak mı? Önemli olan burasıdır.
Ev işleri çalışma hayatı sayılmadığından kadınlar bu yüzden mağdur aslında
Neden çalışmıyorsun? Sorusuna da, kocam izin vermiyor, benim param yetmiyor mu? Sana,diyor bana. Bu da başka bir bahaneydi yani kabullenmenin net bir ifadesiydi.
Kadınların bilinçlenmesi mi, hayat şartlarından dolayımı bilinmez ama bu düşünce yavaş yavaş çürümeye başladı. Kadınlarda çalışıyor ve hem de çok mutlu oluyorlar çünkü kendi paralarını harcamak onlara daha kolay gelmeye başladı. Bu sorunu çözdü mü? Elbette ki hayır. Ama en azından kadınların kendilerine olan güvenleri artı, en azından yarına biraz daha güvenle bakabiliyorlar, buda gelecek için bir adımdır hem de dev bir adımdır.
Birçok kadın, hani çalışmaktan sayılmayan ev işlerine gidiyor artık. Hem parası çok hem de parası peşin, hem zaman sınırı da yok, işin bittiği anda çıkıp evlerine gelebiliyorlar. Kadınlar iş hayatına atıldıklarından kendi ev işlerini yapacak birisi lazım hem bu şekilde evde oturanlara da böylelikle bir iş alanı açılmış oldu, hem de ekonomiye de katkı sağlamış oluyorlardı böylelikle.
Hayat şartları o kadar ağırlaştı ki, artık kocalar da bu geliri gördükten sonra, kadının yeri evidir demiyor. Bakıyor ki karısı bazen kendinden daha çok para getiriyor eve, bu çok hoşuna gitmese de mecburen kabulleniyordu, eve para gelsin de nasıl gelirse gelsin, hele birde birikim olmuşsa, birde bir göz gecekondu kondurmuşsalar değmeyin keyiflerine. Bir kişinin çalışmasıyla olmuyor, mutlaka birisinin daha çalışması gerekiyor demeye başladılar bile. Paranın tadı ve rengi her şeyin üstüne çıkıyor, buda başka bir dev adımdı erkekler için.
Daha sonra o gecekonduya, bir kat bir kat daha derken bir apartman olmuştur o gecekondu. Durumları da fena sayılmaz,iyi olmuştur ama, o kadar kaptırmışlar ki kendilerini bu duruma bir türlü doyum olmuyor, ne zenginliklerinin tadını çıkarabiliyorlar,nede geçip giden hayatın farkına varıyorlardı.Halen gelen her kuruşun hesabını yapıyor hala biriktirmeye devam ediyorlardı.
Hani ben kahveye kadar çıkıp arkadaşlarla biraz takılacağım demişti ya, kadında açmış ağzını yummuştu gözünü neden bir günü beraber geçirmiyoruz diye? O günü unutmuşlar ve aradan onca yıl geçmesine rağmen hala bir günü beraber geçirmemişlerdir. Kadının işleri daha da yoğunlaşmıştır hafta sonları da işe gidiyor çünkü. Bu arada çoluk çocuk büyümüş farkına varmadan, ha okumuş okumamış çok da önemli değil, yeter ki bir iş bulsunlar eve para getirsinler yeter.Ne yapacaklar okumayı, okuyanları görüyoruz hepsi sokakta işsiz hepsi aç. Çalışsınlar para kazansınlar yarın öbür gün evlenir çoluk çocuğa karışırlar, yeter, der. Adam hala hafta sonu arkadaşlarıyla kahvede, kadın ise işe gitmektedir. Onca ömür geçmiştir onca para birikmiştir ve hala daha biriktirmeye devam etmekte, yarının ne olacağını kim bilebilir ki?
Oğlanın askerliği, kızın çeyizi evlilik yaşı geldi hadi evlendir onun düğünü derken, kolay mı bu zaman da ev açmak, dünyanın parası. Sonra oğlanda bir kız sevdi hadi bakalım oğlanın Mürvet’i bir başka telaş derken hiç yaşlandığının farkına varmazlar, ta ki birisi eteklerinden tutup, büyükanne diyene kadar. Birde bitmek tükenmek bilmeyen ağrıları, hani bir ağrı kesiciyle erteledikleri o ağılar. Artık geri gitmiyorlar.Onca çalışmanın içerisinde kendilerine hiç bakamamış, doğru dürüst yiyip beslenebildiler nede doğru dürüst giyinebildiler.
Hele de eve aldıkları gelin tam da onların istedikleri gibi çıkmamış, onlar gibi para biriktirmiyorsa, işte onların yıkıldıkları anlardır. Biz o kadar çalıştık çabaladık da ne oldu? Baksana kim kıymet biliyor? Onca çalış çabala yeme yedir, giyme giydir, elin kızı geliyor hiç kıymet bilen mi var? Der, için için kıskandığının farkında değildir.
Ah lanır vah lanır ama hiçbir şey değişmez, gene cüzdanını açarken sırtını dönerek açar ki cüzdanının içini kimse görmesin, ya alışkanlık yada gerçekten cüzdanının içini kimse görsün istemiyordu. Ya cüzdanının içi görünnse ne olacak ki? Bu alışkanlık aslında çocuk, anne bana para ver dediklerinde, anne de, hayır oğlum yok vallahi yok bak içindeki parayı cüzdanın bir kenarına saklayıp, boş yerini çocuğa göstermesinden kalan bir alışkanlık olsa gerek.
Yada onca sene geçip gitmiş, hayatını feda etmişti o paralar için. Kolay değildi o parayı cüzdanından çıkarıp harcamak. Para kazanmak kolay değildi, çoluk çocuğu kimseye muhtaç etmeden geçindirmek kolay değildi. Kolay mıydı el alemin donlarını yıkamak banyolarını ve tuvaletlerini ovmak. Evin içerisinde kediler köpekler, onlarla uğraşmak kolay mıydı? Para kazanmıştı kazanmasına da hayatından neler kaçıp gitmişti haberi olmadan, kolay değildi hem de hiç kolay değildi.
Hoş çalışmasa da ne yapacaktı? Hemcinsleri gibi duvar dibine dikilip lak lak edeceti. Kocasını sabah işe uğurlayıp akşam iş dönüşü karşılayacaktı. En önemli lüksü çocuklarını okula götürüp getirmek olacaktı. Bunu gene yaptı ama bir farkla bu arada da para kazandı
Okul’un kapısında arkadaşları, dün gelmedin ne oldu çok merak ettik diye sorduklarında
Kadın kendini bir toplar ve hiç düşünmeden cevap verir, çalışıyordum, yarında çalışacağım, ne yaparsın boğaz derdi çalışmadan olmuyor kolay değil bu zamanda geçinmek. Yetmiyor yetmiyor. Evin kirası elektrik su doğal gaz derken bir de çocukların masrafı, çalışmadan olmuyor. Eğer karşısındaki sözünü kesmese kadın bir saat konuşacak. Kadın sordu soracağına pişman olurcasına, kolay değil benim evim kira değil buna rağmen zor geçiniyoruz, Allah kolaylık versin, Allah olmayanlara da versin başını sallayarak, Allah hepimize yardımcı olsun, ne deyim başka der.
Eğer zaman dolmasa, eğer okulun zili çalmasa, öylece beklerler orada. Zaten evden bir saat önce gelirler okulun kapısına beklerler, hele okulun çıkış kapısında beklemeleri, çıkışı imkansız hale getirmeleri yok mu? Tıklım tıklım, çocukların çıkması imkansız hale gelir.
Herkes çocuğunu bekler, o kalabalıktan seçer çıkarır çantasını da elinden alır çünkü çantalar gerçekten çok ağır oluyor, çocukların o çantayı taşıması hayatın yükünü taşımasından çok daha ağır.
Bazı anneler gayet düzgün giyiniyor derli toplular, bazıları da başlarına garip bir tülbent, uzun lastikli bir etek uzun bir yelek ve ayaklarına terliklerle, sırtında çanta elinde çocuğu eve kadar bu şekil giderler. Eğer yemek hazırsa bir şeyler atıştırıp, çocuk, anne ben sokağa çıkıyorum der.
Anne, oğlum daha yeni geldin ne işin var sokakta otur dersini çalış der, der ama kime diyorsun? Çocuk çoktan sokağa inmiştir bile. Anne çaresizce arkasından seslenir, oğlum geç kalma bak baban gelirde seni evde bulamazsa karışmam ha ona göre.
Çocuk duyduğu kadarına, tamam, tamam anne der, oyuna başlar.
Çocuk gecikince anne cama çıkar ve seslenir, hadi oğlum yemek hazır baban şimdi gelir, yada baban geldi eve gel yemek hazır der. Çocuk, ah şu yemek, ah şu babam biraz daha geç gelse olmaz mıydı? Bir tavırla eve girmek zorunda kalması çok hoşuna gitmese de yapmak zorunda. Üstünü başını değiştir elini yüzünü yıka çabuk. Yemeğini ye hemen dersinin başına geç. Hemen her evde yaşanan şeylerdir bunlar. Sanırım erkekler bu yüzden kaçıp gidiyorlar haftada bir gün kahveye arkadaşlarına takılıyor o günlerin intikamını alırcasına. Her gün bıkmadan usanmadan aynı şeyleri duymak,oğlum çabuk ol, oğlum elini yüzünü yıka, oğlum eve geç gelme baban kızar. Bunun çocuk olmasıyla ilgisi yok, büyüse de aynı şeyler devam eder. Oğlum aç mısın, yemek hazırlayayım mı? Dışarıya çıkıyorsun üzerine bir şey al, eve geç gelme dikkatli ol. Hayatının büyük bir bölümü bunları duymakla geçer. Erkeklerin böyle kaçışlarının en büyük nedeni beklide budur.Bilinç altına yerleşen şeyin ne olduğunu bilmeden verdikleri tepki budur, kim bilir? .
Kayıt Tarihi : 7.12.2009 11:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Okudukları kitabın ismi ya da yazarının kimliği ile yelpazenin bir tarafına oturtulanların ve oturdukları yere göre de mahkumiyet kararlarına bizzat kendileri imza atanların....,
ve vesairelerin egemen oldukları toplumlarda her boyutu ile yaşam aynen bu yazdığınız şekilde yaşanacaktır ..
Çünkü böylesi istenmektedir ...
Kutluyorum kaleminizi ....
TÜM YORUMLAR (4)