Gözbebeğime düştü düşeli yansıması gülüşünün,
Yüreğimin yarı güneşli yarı yağmurlu mavisine,
İsmin gibi açılıverdi gökkuşağı garpdan şarka.
Lakin şu yollar uzanıverileli,
Mesafeler girdi gireli aramıza.
Hani demişler ya geçmiş acı veriyorsa geçmemiştir diye,
işte öyle bir haldeyim.
Alışverişe çıktığımda,
kaldı ki aldığım bişey de yok
dostlar alışverişte görsünler.
Parfüm reyonunda gözüm parfümüne takılıyor.
Zerdaliler soluyor.
Bir yazın daha ardından el sallayarak
Ve unutturarak yağmur yerdeki ayak izlerini,
İçime yaslandı kasvetin.
Tren kaçtı denilemez belki ama
Son düdük çaldı uzun uzun.
Bu gözler,bu yüz kör eder adamı, sağır eder,lâl eder.
Tıpkı bir dağa bakıp da yalnızca o dağın zirvesine çıkmayı düşünen, kör,sağır,lâller gibi.
Oysa o dağın bir ardı vardır.
Belki ardında bir dağ daha vardır.
Belki bir ırmak, ırmağın döküldüğü bir gol, gölün içinde yüzbin balık, kıyısında geçimi balıkçılık olan bir köy, köyde kederli bir yaşam yada mutluluk.
Belki bir üzünç belki bir sevinç.
Ayak izlerin var yüreğimin yollarında. Dokunuşunu,sokuluşunu hissediyorum içime.
Dere gibi geçiyorsun serin serin
Yüreğimden,tenimden,damarlarımın içinden.
Bazen ayak üstü muhabbetlerimiz oluyor dostlarla,
Sohbet uzuyor da uzuyor...
O sıra sen düşüyorsun aklıma,
İşte bu güzellik,
ohhhhh!
İşte bu koku.
Dünyanın hiç bir yerinde yoktur...
Cennetten taşınmıştır bu koku.
Boynu büküktür çoğu zaman Kelimeler
İsmin ne zaman kalemin ucundan aksa.
Zaman herşeyin ilacıdır zamanla geçer dediler
Hep böyle teselli ettiler.
Sana gelirim.
Nereye gitsem sana gelirim.
Evimsin çünkü benim, ülkemsin.
Vuslatımsın.
Hem sıcağıyla kavuran çölümsün
Hem de çatlayan dudaklarıma bir yudum suyum,
Nicelerini yedin benim gibi...
Ah İstanbul !
Boğazında kalsın,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!