Pembe renklerini bürünmüş süzülmekte, gündoğumundan ayışığına koşan vakitler…pembenin kendine has morumsu erguvan renklerini…sayısız ağaç dallarının arasından Boğaziçi bahçelerinde ellerinde bir dal erguvan, başına pembe yaşmaklar bürünmüş incecik dal misali kırılgan kadınlar gibi.
Büyüleyici güzellikleri ile cemal-i erguvana çevrilen şaşkın gözleri bir daha bir daha cazibe-i dairesine kuvvetle çekerek gözlerle birlikte, belki de daha bir önemle gönülleri de çekip çevirmekte, rüzgarın her esişinde nazlı nazlı dalgalanan bulut gibi çiçekleri ile oluşturdukları efsunlu bahçenin aralanmış kapısından içeriye çekip hapsetmekteler.
Hapsetmek denir mi bilmem bu kuvvetli çekim olayına; zira zoraki değil ama kaçınılmaz bir yaklaşımla üzerlerine konuveren gözbebekleri sermest-i cazip bu görüntü karşısında kendilerini alamayıp bağlanıverirler gördükleri manzaraya…
hapsetmek cebr kullanarak yapılagelen bir fiil olmasından dolayı bu ifade doğru olmamakla birlikte tesir bakımından aynı anlamda kullanılmasında bir beis olmasa gerektir.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla