Sen mi suskunsun yoksa konuştukların mı?
Sen mi konuşacaksın yoksa sustukların mı?
Bilinmezi nedir ki aklının reviş defterinde yer alan,
Aklını benden kaçırmana sebep olan?
Bak ketum değilim, sana göçük göçük gelirken
Dilim, gönlümün lâhutî bildikleriyle ıslak,
Ve ben sana, kısa devre yürek sancısıyla selamdayım…
Sancıyan damar yollarımda gezinirken sen böyle serseri
Kaldırımlarında yüreğimin, varlığınla çıkmazları var sokaklarımın
Her adım ile her gülüşüm, duvarlarına çarpar bürudet aklının
Ve sen hatırı sayılır derecede suskun…
Yürüyorum işte, elimde hiç tutamadığım ellerin,
Konuşuyorum bak işte,
Dilimde hiç dillendiremediğim dilsizliklerim
Ve sen suskun,
Ve sen hepten duyan ama işte hepten …
Kaç zaman böyle bir ahir bilinmezinde tükenebilir ki?
Daha kaç çocuk paklar, gülüşleriyle ebrularını
Seni kim bir daha doğurabilir ki sevdanın rahminde?
Yapma!
Konuşma vaktinde olan sözlere, susma!
Konuş,
Selasız ölünün içinde kalanları.
Böyle gitme!
26.12.11 Ercan YAVUZER
16.06.2009
SEN UYKUDAYKEN
İçimin en uzak kendimsiz parçasına
İçindeki felç edici unutulmuşluğumla
Çeker giderim, şehirler uykudayken…
Sen gittin gideli, sıddık olan bu zamandan
Takva sahibi değilim artık ben, bu ayrılıktan.
Bir hal gelmiş ki sorma can, bu garip başıma
Sırra ermiyor sır oluyor bu akıl,
Her dem de dert ile değiyor gözlerin, söz yaşıma.
... Sen gittin gideli sıddık olan bu zamandan,
Sığınaklar emziriyorum sen gittikten sonra
Kim birilerinden sevda niyetine kaçıyorsa,
Bağrımda terörist bir hayalet diye barındırıyorum onu.
Acılarını emziriyorum yüreğimin uçurumlarında
Ağızları-yüzleri sevda içerisinde kalmışların yaralarını
Sözcük bezleriyle sarıp, karbondioksit arınmalar sunuyorum.
29.08.10
SÖZ’ÜN WATAN HAİNİ
Islak bir geceye yaslanmışım,
Mahiyetin, içime gömdüğün karanlıktan ibarettir.
Saatin yok, zamanın şaşkın
Yokluğunun her kanayan salisesinde
Bir akrep vuruyor gözlerimin yelkovanına.
Masamda, yokluğunla sevişmeye ayar sözcükler
Dışarıda, gürül gürül hasretin akıyor…
Hangi pencerenin buğusuna görünse yüzün
Yokluğun dara çeker beni,
Eşiklerde eriyik ve bir de suskunluğun.
Gördüğümde seni, çığlıkların sessizliğine gömülüyorum.
Böyle şerr-i bahar gibi, yeşillikler içinde çorak bir hüzün.
Bende varlık belirtisi;
Buğularda unutulmuş bir ceset
Paramparça bir mitralyöz,
Gidenin tenimde serveti; küflenmeye fahişe birkaç söz…
Ölümünün bardaktan boşalırcasına ıslak mazeretinde
Gözlerini görüyorum ve birde yağmurları
Ağır ağır dökülüyorsun böyle salına salına
Zorlu yokluklara çarpıyorsun, ufalanıyor bedenin
Ve cesedini çağlıyor tüm şelaleler…
Terk edilmiş bir kavmin çocuğuyum ben
Çorak yağmurlardan topluyorum ıslaklığımı
Ve yokluğuna bin yıllık hasret taneleri ekiyorum
Ve gözlerim, babamın nasırlı elleri…
Kulağıma sıkışan soluğundan başka hiçbir şeyim yok
Tutuşturdum tüm hayalleri
Tütsüler yaktım cesedine, yokluğunu fethettim.
Şah da benim şair niyetli padişah da,
Tecelli etsin diye yokluğunun adaleti,
Yağlı ilmeklere boğdurdum hayalinin kederini
Ve artık varlığın;
Ben de Yeryüzü Cehennemi…
05/06/12
Ercan YAVUZER
DAĞÖREN/MURADİYE
05.04.11
KAOTİK BEN VE KOZMİK ÇOĞULSUN
Kendine yağmaktan yorulmuş bir bulut gibisin,
Bugün derinim, kederim balabankuşu bir serhat akşamında.
Çatlayan gözlerimin derin oyuklarında
Bir aşkı özlüyorum, susamış, kan revan bir sığınakta.
Özlem dersen, çocuk gibi küserim,
Gözlerim kanar,
Durduramazsın nehirlerini hasretimin,
04.06.2009
ŞİMDİ ÇEK GİT...
Şimdi tut ellerimi sonra çek git.
Küçümseme gidişini, anlam kat zamansızlığına
Yalnızlığımı dert etme kendine
ÇOCUK, TANRI VE EYLÜL
26 Şubat 2009 Perşembe - Şiir
Bir Eylül sabahıydı gelişin
İyi gidiyorsun...
Kendini şair zannedeli...