Ercan Cengiz: Hakkında ziyaretçi görüşle ...

Ercan Cengiz
317

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 11.11.2008 - 22:31

    Ben İstanbul’da Doğsaydım Kardeşim

    ben İstanbul’da doğsaydım kardeşim
    sevgilimin rüzgarla sevişen o sarı saçlarını anlatırdım size
    belki Uludağ’da kendini gösteren o çınarın dibinde
    akan bir parmak suyla taşırdım ismini
    Kadıköy İskelesi’nde son el sallayışımı ahbaplarıma
    Taksim Meydanı bulandığında kana,
    göz yaşlarımı saklayışımı anlatırdım size
    ve belki dalgaların üstünde boy veren kirini İstanbul’un
    ve elbette çığlıklarıyla martılarını
    uzattığım ekmeği havada kapan

    ben İstanbul’da doğsaydım varoşlarını anlatırdım size
    ayda bir kursağına et giren çocuklarını,
    ve bit pazarı’nda bekleşen işsizlerini,
    pazar yerine doluşan dar gelirli insanını
    tüten fabrikalarını her iki yakasında…
    ve grevdeki işçilerini omuz omuza
    bir yürek halaya duruşlarını güleç yüzleriyle
    yükselen binaların önünde yankılanan seslerini
    ve Armutlu’da panzerin ezdiği çocuğu…
    unutmaz anlatırdım size

    ben Dersim’de doğmuşum kardeşim
    İstanbul’dan yola çıktığınızda
    Ankara’nın göbeğinden geçer yolunuz,
    ve daha birçok şehri yarıp gidersiniz Anadolu’dan
    bilmezsiniz, bilemezsiniz
    potin seslerinden kaçan kuş sürüsünün içinde
    maviye serpilmiştir çığlığım
    ve dağdan dağa vurmuşum kanatlarımı
    kanamışım kardeşim
    bir yaban armuduna bağlamışım dileğimi
    kin gütmemiş Hızır’a el açmışım
    lokmalar yapıp dağıtmışım ellerimle,
    pırıl pırıl akan Munzur’un içinde
    görmüşlüğüm olmuş suya vuran suretini
    bağrı açık yoksul köylüleri
    ve izlemişliğim kızıl pullu balığı

    ben Dersim’de doğmuşum tarlasında doymayan kadının
    orak dererken sırtında büyümüşüm
    yani deşmişim alnında biriken acıyı…
    acıya alışkındır köylüleri, yokluğa, yoksulluğa
    ötesini bilmezler kardeşim, bilemezler
    kazma-kürekle yolunu yaptırırlar tanklar geçsin diye
    ve kaldırım taşlarıyla örülmüş
    sade bir sokaktır yarıp geçer çarşısını
    ve minaresi zorla yükseltilmiş bir cami
    ve orduya ayrılmış geniş bir arazide
    hükümetten hükümete çevirmişlerdir Dersim’i
    ne bir fabrika, ne yol, ne okul, ne hastane
    artacağı yerde eksilmiştir nüfusu

    ben Dersim’de doğmuş, kahrıyla büyümüşüm İstanbul’un
    sürgünde sürgü veren bir dalı olmuşum meşenin
    sen Dersim’de doğsaydın Anadolu’daki kardeşim
    yüzünü görmek değil yakınlarının
    ben gibi mezarını bile bilemezdin öz dedenin…
    diri diri Kayışoğlu yarmasından atılan
    savunmasız insanları görürdün eli bağlı…
    bugün hala geçerken korkarak bakıyor insanlar
    süngünün zoruyla çocuklar, gebe kadınları
    havada parçalanan yüreğin sesini duyardın en azından
    ateşe verilmiş insanı görürdün kardeşim
    dağlar gördü, su gördü…. taş bile gördü kardeşim
    yaprağa sinmiş etin kokusunu…
    sen Dersim’de doğsaydın eğer
    ben gibi belki esmer olurdu tenin
    ama en az benim kadar horlanırdın kardeşim
    ve yok yere asiye çıkardı adın
    yok yere ölürdün kardeşim, çoğalmaz ölürdün
    …..
    n'olursun artık anla kardeşim, artık anla....

    Ercan Cengiz

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 08.04.2008 - 14:00

    Enişüri Solmayan Resim

    seni anlatmak, anlamak seni
    tanımaktır o kutsal emeği
    seni anlatmak, kavuşmaktır özgürce
    dünyanın öbür ucundan da olsa
    berrak sularına Munzur’un

    seni anlatmak, anlamaktır seni
    kimsesizliği, yalnızlığı, yoksulluğu
    çileli büyüdüğün toprağı, ülkeyi
    bin dokuz yüz otuz sekizi…
    inadına yaşattığın umudu…

    seni görmek yıllar sonra
    çerçevesiz, solmayan bir resimde
    canlı, dipdiri ayakta dururken
    elinde kürek, akan sular içinde
    yaşamın kaynağını bulmaktır
    toprağın üstüne çıkardığın suda
    seni taşıyan gururu

    seni anlatmak
    doğurmak için bağrında bin bir çiçeği
    okşadığın, suya kavuşturduğun toprağa, ağaca el verip
    sen gibi nezaketle konuşabilmektir dilini

    bir emekçi ki, nasırları patlarken üst üste
    kanayan parmaklarının sızısını yüreğine versin,
    o öpülesi ellerin gördüğü, çektiği çileyi
    dosttan, düşmandan, çocuklarından saklasın
    evine götüreceği bir lokma ekmekle
    çocukların güleç yüzünü derman etsin derdine…

    bilesin Memo, bilesin
    seni anlatmak için durmadan ölümlere vuran
    seni anlamaya çalışan bir yürek
    korkarım yaşlanıyor zamansız

    söyle, bir resim vurur mu insanı
    bir resim tutup da silkeler mi insanı
    beni sardı işte,
    vurdu alnımın çatısından, gözlerim aktı
    yaramı kanatmak değil, öldürmek için değil elbet
    bu senin resmin, kendine getirir adamı
    görmek, anlamak, haykırmak için…
    vuruldum bir gece vaktinde, vuruldum
    bir kazma, bir kürekle koca bir yaşamı kazanan
    sızısı yüreğime saplanan o nasırlı ellere
    ansızın, bir gece vaktinde, vuruldum

    bilmeyen bilmese de olur bu saatten sonra
    tanımayan zaten tanımaz emekçiyi
    sen ki, bir tek toprak tuttu elini
    bir ömür ve dokuz çocuğun yüküyle
    bir tek suya kavuşturduğun toprak güldü yüzüne
    Dersim’in yetim delikanlısı
    tırnaklarınla kazandığın yaşamı
    kutsal bildiğin emekle, alın terini
    ve yere düşürmediğin yüreğin…
    o toprakta şimdi

    seni anlatmak dünden daha zordur bugün
    sırılsıklam çarpılmak gibidir poyraza
    ya da hırçın dalgalarına kapılmak gibi
    çırılçıplak o engin o mavi denizin içinde
    kalmaktır tek başına

    senin bakışın, onurun, bin yıl tutar insanı
    bu cehennemde, dimdik ayakta nice bin yıl…
    anlamak, anlatmak için o kutsal emeği
    çıkarmak için sabaha
    bir bir konuşmak mı elinin değdiği toprakla

    heceler yabancı, kelimeler yetişmiyor resmine
    o bir kareye sığdırdığın duruşuna…
    inan ki dar geliyor göğsümün kafesi
    pişirmeye çalışıyorum sözleri
    ayaklar çıplak, ama
    alnının teri kurutur tenine vuran suyu
    hangi kalem yazabilir ki seni
    tanıyan, tanımayan hangi kalem
    sızısını akıtır ki kağıda…

    biliyor musun, gülüşünü özledim
    öyle bütünleşirdi ki o nasırlı ellerinle
    öyle masum, öyle içten, öyle sıcak…
    bin dert olsa üstümde, bir bir çıkarıp atardı içimden
    hani, ne getirdiğin ekmekteydi gözüm
    ne yaptığın oyuncaklarda
    ne de kavgalara meydan okuyuşunda
    o gözlerinden okuduğum
    acısını, çilesini içinde saklayan gülüşünü
    bir bir fidelercesine yarınlara
    yüreğimin ortasında tutuşturulmuş bir meşale
    durmadan, ordan oraya savurur beni

    kavgaların geliyor aklıma
    biz küçükken, annemle ettiğin kavgalar…
    alışmıştık, sinirler dinince biten kavgalarındı bunlar
    ve köyün çeşmesinden sitille taşıdığın suda
    köylüler gelirdi üstüne, kadın işini yapıyor diye
    sen ki her zamanki ağır başlılığınla
    erkek dediğin derdin, yükünü hafifletmeliydi kadının
    söz biterdi orda, söz biterdi

    seni nasıl anlatmalı
    otuz sekizin yetim kalmış delikanlısı
    seni nasıl anlatmalı
    tanıyan hangi çocuk bir şeyler almadı ki senden
    işte karşımdasın, gözlerin üstümde hala
    başını kaldırıp bakmazdın kadına
    eğilir dilim, gözlerim akar konuşamam,

    biliyor musun
    bir tek ölüm yakışmadı sana
    diğerlerinin hakkından geldin kendince
    hala varmıyor dilim, varmayacak da
    hala görmüş de değilim boylu boyunca uzandığın toprağı
    ağır gelir Memo, inan çok ağır gelir bana
    sen ki, otuz sekizin delikanlı çocuğu
    ekmeğini bölüştüğün kuşlar, diktiğin fidanlar
    aşıladığın o piç ağaçlar, yürüdüğün yollar
    toprağın yüzüne çıkardığın sular…
    duyuyor musun, seni konuşurlar, seni

    bilmem nasıl anlatmalı, bilmem nasıl
    hani doyurabilseydin kendini
    hani çilesiz bir tek günün olsaydı
    hani seni vuran askerin yüzüne dikilip
    ‘anlaşıldı asker ağa mahkemeliktir bu iş’ derken
    ya da benim yüzümden en azından
    ağaran saç, sakala bakmadan
    kelepçelenmeseydi o nasırları patlamış ellerin
    bağlanmasaydı o yaşlı, o sahipsiz gözlerin…
    saç, sakalından utanmadan o çiğ, o arsız adamlar
    o kirli elleriyle dokunmasalardı sana
    bu kadar koymazdı bana

    işte, yarattığın bir yürek kuş gibi çırpınıyor önünde
    belki sen gibi küreğe dokunmadan eli
    belki okşamadan toprağı
    gün gün, hücre hücre eritirken kendini
    anlamak, anlatmak için, kimin umurunda
    seni, otuz sekizin delikanlı yetim çocuğu…
    bak okşadığın toprağa, yeşermiş
    diktiğin ağaçlar meyvede
    dallarında yuvalanmış kuşlar peşi sıra ötüşür
    adını kazırcasına (Enişüri) Kızıl Pınar’a

    Ercan Cengiz

    (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

    --------------------
    Bu şiirin hikayesi:

    hikayesini bir roman ancak kaldırır



    puan
    10,0
    (1 kişi)

    yaz | oku

    Şiire bağlı ses, video ve resim dosyaları:

    RESIM (JPG) Dosya Boyutu: 115 kByte
    224587

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 20.01.2008 - 13:05

    Ve Tanrı Ağlamasını Öğretti

    birkaç kişi vardı yan yana
    doğurduklarında tanrıyı
    önce koruma, sonra elçileri oldular
    bir edip uçurduklarında
    henüz keşfedilmemişti gökyüzü
    emirlerini bıraktıkları yerlerde
    dönüp paylarını aldılar

    görünmez görünür olduğunda
    gür ormanın örttüğü
    en yüksek dağları seçilirdi
    sayıları çoğalırken atlıların
    sınırları ayrılırdı ortadan
    karışmasın diye çıkarları
    ve erkin korunması adına
    ordudan orduya gidildi

    ordular, karşı orduları beslediğinde
    boğaz boğaza kılıçları biçildi
    iktidar adına
    bezlere semboller çizildiğinde
    kiminin sınırları daralır
    kiminin ordusu büyürdü

    işle ev arasında dönüp duranlar
    erkin önünde koşulsuz diz çöktüler
    diz çökmeyenlerin kellesi
    bir bir tanıtılırdı meydanlarda
    böyle geliyordu yasalar

    korkuyla büyürken nesiller
    kurallara, kuralları bindirdiler
    daha ince dokunmuş
    ayrıntılar hesaplanmış olarak
    ne olduysa asilere
    kanatlandırıp uçurduklarında
    uçaklar, füzeler yoktu henüz

    tanrı, kula ağlamasını öğrettiğinde
    kul yalvarmasını öğreniyordu
    güneş, gülmesini öğretirken doğaya
    su, arınmasını günahlarından
    ve toprak, bütünleşmesini insanın

    ve insan, bencilleşiyordu durmadan
    törelerinden kalma hastalıklarıyla
    tanrının önünde zenginler boy verirken
    kıt kanat geçinen yoksullar
    sınırlarını dinamitliyordu onların

    Ercan Cengiz

  • Deniz Cengiz
    Deniz Cengiz 13.12.2007 - 19:26

    Ercan bey(AMCAM) şiirlerinizin hepsini okudum ve çok beğendiğimi söylemek isterim.yeni şiirlerinizi ve çıkaracağınız yeni kitabı dört gözle bekliyorum.sevgilerimle Deniz CENGİZ(alayına gider bu türkülü yürek.alayı 'kurt''lansa alayını temizlerde öle biter bu yüre)

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 06.10.2007 - 23:28

    Nasıl Olmalı

    şarıl şarıl
    gün gelir çağlayarak
    gün gelir durgun
    sesini denizden
    rüzgarı dağ vermeli

    elinden çıkınca çiçeğe
    kanatları kelebek
    pençesi kartal
    gözü şahinden almalı

    arı ayağıyla taşımalı
    kendini çiçek tozu gibi
    dili insana
    tadı baldan
    yüreği anadan olmalı

    Ercan Cengiz

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 06.10.2007 - 23:26

    Gelirsen Bir-İki Boy Kalsın Aramızda

    başkaları vardı elimin altında
    zaman, mekan kavramına göre değişen
    onların gözüyle baktım hayata
    konuştum onların diliyle
    dilim yoktu, ben yoktum
    anlamadım yüreğimin acısını
    yenilinceye yıllara

    ne güldüm ne güldürdüm, biliyor musun
    sevdalanmadım kendi kendime
    üç şey koymuşlardı önüme
    bir ömür ve üç şey
    para, kadın ve doldurmak için mideyi
    tıkın der gibi

    değişik açılardan baktım yüzüme
    her açı bana yabancı bir yüzle
    çıkageldi karşıma
    yüzlerin içinde hangisiydim
    bilmem kaçıncı denememdi senin için
    yoktum, adım yoktu gözlerinde

    kapının sağında duran taşın üstüne
    bıraktım yüzyılın uykusunu, bıraktım
    yeni bir ufuk açmak adına
    hem sert hem uykuya gelirdi kara taş nasılsa
    ayağa kalkmışlığım vardı yarı baygın gözlerle

    söyler dururum duvara en içli şarkıları
    yabancı eller örmüş duvarı, görmez-işitmez beni
    ve karanlığa göz kırpan bir hava
    başımın üstünde
    vura vura büküyor belimi
    sancımdı başkalarından kalma

    böyle bir zamanda çıkarsan karşıma
    ne yakın ol bana, ne uzak dur
    bir-iki boy olsun aramızda
    yanağımın sol yanında donan
    ben gibi umarsızca

    kimin için bu hüzünlü şarkılar
    söyle kimdendir bu kambur
    daldan kopan yaprağa sor
    bak ıslık çalıyor rüzgar, kime ne
    dal mı yaprağa küsmüş dersin
    yaprak mı dala küs
    kimin mevsimi bu, yerde bırakıp cesedi
    gider gibi bir yabancı

    bu işin hesabını tutanlar nasılsa
    yaşanmış sayacaklar bu günü
    ne artı payındayım ne eksi
    öyle ya, ne de olsa yaşanmış!
    çileli ömürden giden upuzun bir gün daha
    bensiz eklenir kalır yıllara hepsi o

    oysa yaprak küsmeseydi dala
    bahara dönebilirdi bu mevsim ve
    bırakmazdı rüzgara, bırakmazdı kendini
    yaz-kış yeşil duran yapraklar ancak
    damarı beslemeye inerdi toprağa
    gidecek yerleri de yoktu başka

    söyle hangi parçası eğri attırır adımı
    hangi yanıdır ki gövdemin
    kemiğime damıtıyor sızıyı
    söyle kaçıncı yaralı yürektir gözyaşlarıyla
    yeniden seviyi örmenin derdinde
    sarılırken gövdeye

    Ercan Cengiz

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 04.02.2007 - 20:51

    Bura Kimin Yurdudur / Kafatasını Ölçmüyor ki Tabutlar

    bura kimin yurdudur de lo lo lo
    kafatasını ölçmüyor ki tabutlar
    iklim değişmiş, hava gergin mi gergin
    bahanesi karanlıkmış karanlığa yatanın

    aç gözlerini gel kardeşim, gel de gör
    şu çıplak yüreğimle birleşsin yüreğin
    zalimi vuran bir ışık olsun gözlerin
    ve ellerin korkusuzca dokusun adaletini
    insanca bir arada yaşamanın

    gel kardeşim, kimin yurdudur burası de lo lo lo
    yıldızlar yerli yerinde, güneş yerinde
    dağ yerinde, deniz yerinde
    taş yerinde, toprak yerinde…
    bırakıp da gitmedilerse bugüne kadar
    yaşamasını öğrenmemiz içindir bilesin
    her yıldız kavuştuğunda toprağa
    zulme karşı direnmesini bir insan gibi
    ve onursuzluğa ve haksızlığa ve adaletsizliğe karşı
    ve içinde filizlenen rengarenk sevileri, aşkı
    aşk ki yere düşmeyecek kadar da asi

    bu toprak ki günahını örtüyorsa zalimin
    zamanı mı olurdu yanan yüzüne bakmaya
    nasıl aldırmaz ki insan kirletilen bu dünyada
    adsız rüzgarların estiği dağlardaysa bir kulağı
    nasıl boyun eğer ki haksızlığa, nasıl…

    hayattasındır, her şeye rağmen yere düşmüyorsan
    dimdik, binlerle ayaktasındır demektir bu
    dört bir yanında şu fani dünyanın
    bakışlarındasındır belki de bir çift kartalın
    söyle, durma söyle de lo lo lo

    hava desen kuru - su desen acıdır sen yoksan
    her yer karanlık, yalancı, korkak gözlerin altında
    vuruşmaya geldiğinde gecenin bir vakti
    üleşedursun kurtları bu memleketin, üleşedursun
    şimdi dil gerektir, mangal gibi bir yürek ki
    yerli yerinde bir çift sözü anlatmaya
    sen gibi, çiçek gibi, gül gibi

    gel kardeşim, gel de gör de lo lo lo
    kafatasını ölçmüyor ki tabutlar
    kapıların eşiğinde ağıt yakmasın kadınlar
    bilesin ki aç, perişandır arkasındaki çocuklar
    onlar ki ekmek yerine, su yerine, sevgi yerine
    ağlamakla doyuruyorlarsa kendini
    hiç de hak etmedikleri
    nasıl utanmaz ki insan o mazlum gözlerden
    her damlası düştüğünde gözyaşının
    çığlıkların ortasına
    onlar ki savrulmuştur oradan oraya
    işte böyle bir dünyada yanıbaşımda görmek
    tutmak isterdim elini

    Ercan Cengiz

  • İlker Unlu
    İlker Unlu 28.10.2006 - 22:13

    Tesadüf...Herşeyiniz tesadüf...

  • Ercan Cengiz
    Ercan Cengiz 28.10.2006 - 21:01

    Evet İlker Ünlü, herkes okusun ama sen bir daha oku derim ve altına yazdığın o güzel 'fikirlerini' silmeden dön dön oku...
    MSN'den yazışıp destek aradıklarını da yaz istersen, hatta daha ileri gidip hakkımda olur-olmaz yazdıklarını da istersen buraya al...
    Ama oku, bir daha oku derim...
    Birkaç şiirin ismini vermişsin, diğerlerini de ben söyleyeyim 500 kadar şiir var bu sitede, hepsini oku...
    Usta Nazım Hikmet Ran'ın 'Vatan Haini' adlı şiirini de oku...

  • İlker Unlu
    İlker Unlu 28.10.2006 - 14:17

    Ercan CENGİZ-Bahardı kendi yurdunda
    Ercan CENGİZ-Patika
    Ercan CENGİZ-Artık Sessiz gelmiyorlar
    Ercan CENGİZ-Anlatamam
    Ercan CENGİZ-munzurun iki yüzü

    Şairin yukardaki şiirlerini,yorumlarını inceleyiniz...Okuyuculara Saygıyla...
    .........................................................................
    ! (* !
    ........................................................................

    Düşmanıma

    Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
    Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın! ..

    Necip Fazıl Kısakürek