Bir sonbahar akşamı
Başladım bu şiire
İçerimde ki kederle
Yaslayıp
İşaret parmağımı alnıma düşünüyorum
Çocuk sesleri ile dolu bahçe
GELMEDİN
Giyindim, kuşandım
Gömlek, boyunbağı bi tamam
Güneş gözlerini yumdu yumacak
Şarabın hası masada kırmızı
Birde hovarda, birde hovarda
Ahtapot kolları Anadolu toprağında
Anadolu toprağı;
Sarıyor güneşi yaralarına
Bir tutam acı avuçlarında
burası küçük bir kasaba
ne kız kulesi
ne deniz
sana buradan gönderebileceğim
hiç kimsenin selamı yok benden başka
ve ben
Hiç tek başımıza yazılmadık
Yoklama defterine sınıflarımızda
Ağacın dalın yaprağın sesini dinlerdik
Ateşin sesini
Rüzgarın ve suyun
Gecenin çığlıklarını dinlerdik uzun uzun
GÜLAY
(azeri türkü)
Gülen eyva, ağlayan nardı gülay
Günün gün ışığı, gece aydı gülay
Susuz çöllere, su olup akardı gülay
Gitti, yalnızam men, yamanam men, yaralıyam
Çay ve fındık bahçeleri
Ve tütün
Ve bakır madeni Murgul'da
Yedikat yerin altında kömür
Rize'den Trabzon'a
Samsun'dan Sinop'a kadar
bende ki yaralar derindir derin
sonuna geldim çıktığım seferlerin
öyle yenilgiler bıraktım ki geride
rüyalarına girer her gece galiplerin
ayrıldığın zaman yanımdan
Bir Doğum Gününe
Platonik Aşk Şiiri
ne çok sevmişim seni
gün gibi
gözümün önünden gitmez
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!