6-] Olsundu, nasılsa başlangıcın işlev fonksiyonu, sosyal birlikti komün toplumun ödevini ortaya çıkartmıştı. Şimdiki yeni ahlaktı işlev fonksiyon da insanın halkçı ödevi içine katılacaktı. İnsanların ahlakı; İyilik-kötülüktü iki eşmesine değin olan tutumları, toplumsal üretim ve paylaşım alanındaki ilişkilenişle mülkiyetçi sahibiyetliklerden geliyordu.
Toplumda yansıyan bu çelişki, kendisinin halk içindeki kopyasını daha katlanmış şekilde yansıtıyordu. Bu eşitsiz yansıma (şeytan-melek) sosyal erdemdi bir ödevle, yavaş yavaş halkın içine itecekti. İnsanın yeni toplumuna dek sorumluluk ve görevleri de, yepyeni bir yüküm eşilen görevdi. Bu yeni görev de toplumun özeğine konacaktı. Artık töreci ödev halkın, görev de toplumun olacaktı.
Bizler doğal olaylarda, sosyal ve toplumsal olaylarda kimi anlamaları yapabilmemiz gerekir. Bu anlamaları yapıp olup bitenleri de kavramamız için gereklidir. Böyle girişen durumlar içinde kör tabu yerine, oluştu bilicin plastik tabuları oluşur. İnsan geçmişin şimdi ile girişen anlık belirmelerinin bir filim karesi gibi akıl geçirimlerini, öznel yeteneklerle adım adım gösterip tanımlamalıdır. Değilse o olayın tam bir anlama analiz ve sentezdi çıkarımlarını, tartışmasını yapamayız.
Şimdi de güncel yeni bir başka enstantane olan; “çağdaşlık; yani efendilik, adamlık, bilirlik, insanlık, güncel oluşlar, kılık kıyafetle olmaz? Söylemli aforizmayı ele alalım. Böyle denen söylemdi yapaylar; halkın ve toplumun provokatif giriştirilmesidir. Halk, güncel aidiyeti bağıntı ile giyinir. Toplum güncel ve mesleki bir aidiyeti girişme ile giyinir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta