“Hey eskici hadi beni de al, heyecanlarım dahi eskidi.” dediğim
Vurdulu kırdılı, son derece çirkindi’li vakitlerdi
Kalan eşyalarını toplamak için kapıma dayanan Geçmiş’im
‘Dağınık halde bırakmalı bazen de…’ telkinleriyle
Senden bana yad olan dünlerimi kolilere yerleştirirken
Gelecek zaman kipinde hep bir aksaklık hali
Tasmasını zorlayan evcil ve de insancıl acılarımda
Hep bir ‘ne oldum deliliği’ teşhisi mevcuttu
Ve bu büyük şüpheler yarınlarıma indirilen en ağır darbelerdi…
-Ben çok da hayalperest olamıyorum, hayal kurarken bile…
-Susar mısın? Bu toplumsal eylemi gerçekleştirebilir misin? Tamam, sus o zaman!
Hani kibrit çöplerinden inşa edilen minyatür evler vardır ya
Onların imarında daima es geçilen o yangın merdiveni gibi varlığım
Yani yanacağız ulan, hiç mi hiç kaçarımız yok!
Gencebay Baba da gücenmezse eğer bu uyarlamaya
“Hatasız kül olmaz, hatamla yak beni! ” diyorum da ben
Arabesk bir ritmi oluyor böyle apansız anlarda, kalp atışlarımın
“-Sen ey, kaderimin ağlarını örenbayan!
Bana reklam dünyasının bir oyunu mu bu? ” esprileri güldürmüyor
Güldürmüyor beni, vazomdaki suni güllerin bahar müjdeleri
“Ne duruyorsun öyle benim gönül bahçemde tembel tembel
Kalk da gül der; eminim gül der ki o vakit sana;
Dikenim dahi senin elin kadar batmaz benim etime
Bilir misin ki bir çiçeğin iç kanaması, kırk kıyametten beter! ” benzeri
Özüm kadar derinlerde kıtalar yazayım desem, kalemim varmıyor!
Kıt’a dur, Asya burada müsaade istiyor sanki öykümüzden
‘Yokya’ diye isimlenen bir Uzakdoğu ülkesinde
Fotoğrafımı alıp karşına oturtursun belki gün olur da
O güne dek kıtaları birbirinden tamamen ayırıyor İstanbul
Değil tsunami etkisi yaratan sevişmeler
Bu şehir artık, en ufak sarsıntılı aşklara bile köprü olmuyor!
Hatırlar mısın sen de, teninle ilk tanışmamızı
O straplez kesim gecede, aşktan mezuniyet balosunda
“Bu dansı bana katleder misin? ” demiştim tebessümüne
Acaba dilimi terbiye edebilecek miydin, anadilinle?
Ben soruma yanıt bulamadan daha, dış sesler birden yükselmiş
Fikrim belinden aşağı doğru inişe geçmişti
Tenin en sevdiğim müzik enstrümanıydı düşünüldüğünde
Ve ben onun virtüözüydüm bir anlamda
Konçertomuz dinlenmişti o gece sürekli, tek nota kaçırmadan…
Belki tüm bunları anımsamanın nedeni, çat kapı evime gelen Geçmiş’ti
Fakat son derece güzel’di, seni bir nebze de olsa zikredebilmek
Evet sevdim, tarihin boy aynasına sırlanmış bir kadını çok sevdim
Senin güneşlerin daima ruhuna battıysa, çölün suçu ne?
Bıçaklar kanına dokunduysa daima, günahı var mı katilinin
Haklısın beni bizzat ben kendim öldürdüm, canice
Lakin şüpheliyi aramızdaki uzaklıktan dolayı teşhis edemedim
Sen de herkese benzeyecektin, bunu göz ardı edemezdim tabii
Yüreğim ceset müzesi, dilersen ulaşabilirdin tarihi eser sayılan hislerime
Gölgemde bulunan gizli bir geçidi kullanarak...
Adınla şifrelenmiş, özgürlüğümün ahiret sırrı ibareli çekmeceleri
Benim adım mı, adım sen’sin!
Ne desem ne işitsem de işte, yalnızca seni sevdim
Açığa çıkarırcasına, binlerce yıldır inkârdaki bir cinayeti…
-Koluma gir küçük bir çocukmuşum gibi, enselenmeyeyim yüreğindeki o korkunç kalabalıkta...
-Elbette, kendi katilini kanundan saklamaktır biraz da sevmek! Hele ki seni sevmek, adalete büsbütün ihanet demek!
Kayıt Tarihi : 12.10.2010 15:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
O güne dek kıtaları birbirinden tamamen ayırıyor İstanbul
Değil tsunami etkisi yaratan sevişmeler
Bu şehir artık, en ufak sarsıntılı aşklara bile köprü olmuyor!
Koluma gir küçük bir çocukmuşum gibi, enselenmeyeyim yüreğindeki o korkunç kalabalıkta...
-Elbette, kendi katilini kanundan saklamaktır biraz da sevmek! Hele ki seni sevmek, adalete büsbütün ihanet demek!
..
müthişşş
kıskandım..
iyi ki seni tanıdım şiir yürekli adam..
işte şiir!..işte şair!iyi ki okudum sizi...tebriklerimle...
‘’ 17 AĞUSTOSU UNUTTUK BİLE…! ’’
Yüz yılın en büyük felaketi,
Yasa boğmuştu tüm memleketi.
Güya bilinçlendirecektik herkesi
17 ağustosu unuttuk bile…!
*
Ovaları hala işgal ediyorsak,
Hem ekmek teknemizi tepiyor,
Hem de felakete gidiyorsak.
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Denizden alıp sahil yapıyorsak,
Kārı görünce hemen kapıyorsak,
Görevimizi savsaklıyorsak,
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Mimar Sinan’ı örnek almadıkça,
Mevlana’nın hoşgörüsüne sığınmadıkça,
İşimizi en güzel şekilde yapmadıkça
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Kanunlara, kurallara tam uymadıkça,
Vicdanımızın sesini, içten duymadıkça,
Temelden afet eğitimi almadıkça,
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Depremleri hafızamıza yazmadıkça
Doğruyu tutup, eğriye kızmadıkça,
Kutlamalarda klasik söylemler oldukça,
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Topyekün afet kültürü oluşmadıkça,
Eğitimler, yaptırımlarla buluşmadıkça,
Sorumlular karınca misali çalışmadıkça
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Televizyonlarda haberlere baktıkça,
Basit tedbirsizlikler, hala can yaktıkça,
Sorunlar yerinde badanaj yaptıkça,
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Ne olur kimse darılmasın bu sözüme,
İçimden gelenleri söyledim size,
Derseniz sorunlar eskiden kaldı bize,
17 ağustosu unuttuk bile… !
*
Mahir der doğrudur sözüm,
Afetlerde olur toplu hüzün,
Memleketi şöyle bir gezin
17 ağustosu unuttuk bile… !
( M.Odabaşı-18.08.2009/gece: 04.45)
TÜM YORUMLAR (3)