O gün hava ilkbahara inat yaparcasına kış geri gelmiş gibiydi. Fırtına ve sağanak yağmurla birlikte soğuk insanın yüzünü bir bıçak gibi kesiyordu.
Bir iş için mecburiyet karşısında bilmediği bir şehre gitmiş, bir kamu kuruluşunun misafirhanesine birkaç gün için yerleşmişti. Odasında ısınıp yol yorgunluğunu üzerinden atmıştı ancak dışarıya çıkmak zorundaydı. Şu illetten de bir türlü kurtulamamıştı, sigarasını içmek üzere odasından çıkıp birinci kata inmişti.
Dışarıya çıkmak üzere kapıyı açtığında kapının sağ tarafında yerde bir hareket fark etmiş bakar bakmaz ani bir refleksle başını çevirmişti, dikkatli bakması, karşısındaki kişiyi rahatsız eder düşüncesi aniden zihninde belirmişti.
Ağır adımlarla merdivenlerden bodrum katına doğru indi yağmur devam ediyordu. Bodrum katını kafeterya olarak düzenlemişler ve açık havada oturmak için masalar koymuşlardı. Hemen bir çay aldı ve sigarasını yaktı, kaçamak gözlerle yukarıda merdivenlerin başında kalan kişiye bakıyor, o kişi ise sürekli etrafına bakınarak sanki yardım bekler gibi oracıkta duruyordu.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman