Yıllardır baş belası, enflasyon denen meret.
Gidip gidip gelmeye, nereden bulur cür’et?
Yapışmış sırtımıza; kovulması, terk’i yok
Paranın bolluğuymuş, Satın alma erk’i yok.
Cebimde taşısam da, pazarda değeri yok.
Yılkı atı misali; gemi yok, eğeri yok.
Sahiplenemiyorum. Biliyorum kaçacak.
Gelir gider dengemin, arasını açacak.
Bu sanal bir nesnenin müsebbibi olmalı.
Doğrusu; kabahati kendimizde bulmalı.
Sadece para değil; insan enflasyonu var.
Kalabalık çok amma, demek mutasyonu var.
Bu gün ben siftah ettim. Onu da komşumdan al.
Diyen esnaf nerede..? Nerede eski rical.
İnsaf, vicdan, merhamet, insani değerlerse;
Aşıkar görülüyor; herkeste yok, meğerse.
İ’man varsa barınır, bu duygular sînede.
Yoksa! olmaz erişse; bir asırlık sin’e de.
Hak bilmez, zekat bilmez. Bildikleri tek şey; zam.
Kurulacaktır elbet; bir gün ilahi nizam.
Küçük esnafımız da bunlardan mutazarrır.
Onlar edep ehlidir, “zam”dan yüzü kızarır.
İnsan enflasyonuna çare bulursak eğer,
Paranın enflasyonu; kendiliğinden gider.
Suni kıtlık getiren şu stokçular var ya!
Zengin ayak takımı. Onlardır gerçek parya.
Cumhuriyetimizin, yüz yaşına girdiği.
Bu günler göze battı. Ergenliğe erdiği.
Az da olsa hain var, dış mihraklara yandaş.
Vekil, bürokrat, memur, ne yazık ki; vatandaş.
Kaptı mı bir sandalya; ne yol, ne kural tanır.
Ne nasihatten alır, ne tükürsen utanır.
Dosta güven, Düşmana; korku salan ordumuz.
İmar ettik her yeri, Cennet gibi Yurdumuz.
Bindirip de gezdirsem, boşa yorar katırı
Taş bile atmadığım; sahibinin hatırı.
Kayıt Tarihi : 26.4.2022 17:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!