CHP başkanlığına ikinci adaydı sayın Haluk Koç. Fahri olarak çalışmaya teşekkür duygusuyla karşılanacak bir yeterlilik ile ekmek parası kazanmaya benzetildi bu amaç. Parti çalışmaları neye benzemiş olduğu, bugünkü hükümet ile sırtarıyor her hali… Sabret Cumhuriyetim…
Yalvarıyorum Üniversitelere, bir çocuğumuzu sunun bari başkan adaylığına!
Bu devran gitmeyecek hiç böyle. CHP’nin değişim isteği sadece başkanlık yetersizliği. Sayın Baykal’dan özür dilettirecek tekliflerdi şimdiye kadar. Sayın Baykal CHP ruhuna saygın emeği veriyor zaten, bütün içtenliği ile. Ondan güçsüzü gelsin diye başkan değişikliği dilemedi meclis ve o meclisten saçılan yoksulluğu sabırla seyreden Türk milleti. Sabret Cumhuriyetim…
Yalvarıyorum Üniversitelere, bir çocuğumuzu sunun bari başkan adaylığına!
Halk, donanımlı düşüncelerin CHP'ye desteğinden, katkılarından değil endişe etmek, teşekkürünü bir an olsun aklından çıkarmıyor diye inanıyorum. Bu destekler, katkıların aynısı bir üniversite gencimize verilse, bu metaneti başarı onurlandırır. Hatta hem endişe etmem, hem cesaretim var buna! ... ruhun sesini duyabilmeli, sözün de ruhu var, onu duyabilmeli. Konuşanları dinliyor ve burkulan yüreğimi susuyorum içime. Bu programlarını başarıyla yürüten gençlerimize teşekkür etmeye canlanıyor yüreğim hemen yine. Teşekkür ediyorum bu değerli emeklerle dolu tv kanalları ve emeklerinde samimi, uzmanca hatta, sohbeti ışıklandıran düşünceler güzelliğine… Sabret Cumhuriyetim...
..
O yılların gençliği bu acıyla huzur bulamaz tesellisiz! Konuşmalılar... ve yapıyorlar bunu çok şükür: “Başka ülkelerin şablonları Türkiye”ye oturmaz. Dinin sosyolojik boyutunu gözönüne alamadık” diyor tv”de, o günlerin yüreğinde incelen sızısıyla”. Ortak noktalarımızı artırmamız gerekiyor diyorlar, Kürt vatandaşlığını dile alarak. Umarım gelişecekler. Umarım, Kürt devleti sefilliğinden arınırlar. Umarım bu ortak noktaların artması denilen ile Kürt okulu, Türk okulu, din kılıklığı okulu diye bir uzlaşmaya gidilmez! Kürtçe bir lehçedir, kürt dedikleri Türk milletinin efendisi olan köylüsüdür. O efendilik kazandıralacak! Bundan endişe etmiyorum. Kürtçe lehçeleriyle tiyatro, türkü, folklor seslerinin renklerini zevkle izleyeceğim. Lehçeler dillerdir, her dil yaşayan bir varlık, ardıllık, öncellik kabullenmez.
Bu saldırı masrafları dilerdim ki, yaşam için imdat bekleyen topraklarını işlemeye hem de kavuşmak uğruna harcanmaya özen büyüyecek. Doğa hasret köylüsüne, millet üzgün efendisinin bu acı isyanına, efendiler efendi olmayı sevecek mutlak! Evet, ülkeler arası ilişki sinsilik barınağıdır, çok kurban düşer tuzağına! Ülke acı vermez, acı çektirmez! Ülkede insan diye dolaşan, cebindeki eliyle acı üreten mahlukatlıkların eseridir bu.
Doğaldır, çete oluşunca savaşılacağı. Bu çatışma oldu, evet! Her tekrarda hep olacak üstelik kayıtsız şartsızca, evet! Biri çeteliğe kışkırtılan kurban, diğeri mücadele için darbe düşünen kurban. Bir savaş, asla ve asla vahşetsiz değildir. Hep masum başlar her şey. Masumlar çekecektir bu şiddetin arsızlığıyla doğacak felaketin acısını, para babası kişner iş becerisinin toplattığı serveti.... Çete de kurban, darbe de kurban, kazanan para babalığı o bilinmez, o görülmez mahluklar... Başabakan da diyor ya, “onlar bizi görmez” diye...
Çok eminim ki, konuşmaya başlarsa o yıllardan o acıyı çekenler, bilenler, görenler, hissedenler... zira, yas tutabilmek için bir gerekliliktir, önce dile alabilmek, ağıtlar böyle dökülüyor dillerden... Çekenler ama derler ki, bir Türkiye içi sorun ile bağdaştırılmaz bu, taa tazminat devrinden başlayarak o kaynatılan 68”li, 78”li yıllarında türetilen tuzaklardı... Tuzağa düştüler sadece. Şimdi gelişmeye, ABD”yi, Avrupa”yı iyi anlamalılar. Tarih kendini, uygarlığı taşıyan yüreklerin kaleminden yazdırdığını iyi bilmeliler. Tarihi yazacaklar hevesi de bu kabuklaşan zorbalık ülke diye kürt devleti soytarılığının bir icat benzerliğidir, bunu iyi bilmeliler. Arap gibi kin, Yahudi gibi ırk kabuklanan para sırtarıklığını iyi bilmeliler. Bir kabuktur, kırılmalı! Irk: seni ellerimle öldüreceğim, öldüremezsem öldürteceğim, demektir!
..
Ben'liğin tımarı, su damlasından yumuşaktır
Dikkat, sevgiyi taşıyabilmeye yegane özellik
Coşku duyarlığı aşk, sevgiden sevdaya köprü
Saygı, aklın huy güzelliğinden geçtiği yoldur
Mayıs 2007
İnsanı,
Uzaklaştırmayı başarmak yerine
Uzaklaşmayı anlamanın hayrını yorumla satır satır...
..
Türkiye Cumhuriyeti Hükümet Şirketine sorumdur:
Vatana ihanet suçunun cezası nedir?
Vatana ihanet suçunu körükleyene hangi suç ile soruşturma yapılabilir ve akabinde hangi ceza verilir?
Cumhurun olası bir vatana ihanet soruşturmasıyla Türkiye Cumhuriyetinde hangi makamlar sorumludur?
Bir toplumda din devşirme misyonerliği suç mudur?
Bir toplumda din devşirme misyornerliğine ortak bir çalışma örgütü var mıdır Türkiye’de?
Bu çalışmada insan onuruna, vatan onuruna işkence ediliyor mu? Hiç böylesi çalışmalar var mı? Her hangi bir ülkede böylesi bir durum nasıl hasıl olmuş, ki dikkatimi zorlandırıyor. Böylesi bir endişe ile doğan ilgiler adına bir araştırma örgütleri var mı?
..
Donumu, gömleğimi, örtümü başıma mı kefen diye mi kullanacağımı, milli ruhumu parmaklayıp, tırnaklayabileceğini siyasetle çözmeye demokratik değilim. Anayasamda kıyafet şartlandırmasının yeri yoktur ve olmayacaktır! Kıyafet, mesleki ihtiyaçlarla belirlenecek sağlık uyumları olarak gerekliliklerdir belki; kaynakçının eldiveni, gözlüğü, ameliyat masasında giyinilecek veya astronot kıyafetine hijiyen durumları gibi… Bunlar mesleki mecburiyetlerdir, bilimsel açıklanabilen… Benim giyeceğime bilimsel keneliği pirelenmesin kimse, eğitim aldığım okulum bu sağlığımı düşünecek güvendir bana… Ordum ordudur, milletin egemenliği milletindir ve hükümet diye seçilenlere haddini ölçüyle verdiğimdir. Hükümete hatırlatacağım bu ölçeğinin vatan, millet, bayrak sağlığına dokunamayacağıdır. O ölçek, benim yegane millet varlığımdır, benim kayıtsız şartsız dokunulmazlığımdır.
Her ortaya çıkanın tellallık hakkı olduğu sanısıyla da ve daha neler neler uyduruklanmaz ki ardına takılacak çıngıraklığına, kuştan öğrendim kuş dilimi, kıştan öğrendim renksizliği dondurabileceğimi, seni nasıl yerinden yurdundan sökeceğim diyenlere meydan değildir vatan yüreğim… tellallık yaptırmaya, tellal kişnemeye ticaret denemesi laboratuarı değildir millet bütünlüğüm…
Çalışmak demek, sağlıklı yaşamak ise, kimin benim adıma ne çalıştığını da bilmem gerekir demektir. Al eline kazma kürek kaz kazabileceğini, yüreğimi mi kazdığın, inancımı mı kazdığın sana önemli değil demek için ücret almaya çalış denilmiyor… bunlar, akıl hastanesinde olması gerekir diye sıfatlanarak korunmaya muhtaçlardır… Kazanılır elbet, önce bağımsızlığını, sonra millet korunmaya ordunu, sonra yuva kurmayı, çocuğuna bahçeyi, altına arabayı, yuvana ortak olmayı aşarak kendine ait evini diye artırabilirsin çalışma olanağını diye sosyoloji, toplumsal vs. bilimlerinden okunur…
Avrupalıyla insani bir ilişki kurmak demek ne demek? Adamlar bilmiyor ki bunu... O tolerans diyor, ben hoşgörü biliyorum... Tolerans diye, bana karışma, sana karışırsam ama hatırlatmazsan bana karışırım sana demeyi anlıyor... Hoşgörü diye sıcak bakış, sevgi güveni saygınlığına kurduğum soframda sıcak muhabbet mezelerimi anlıyorum ben... Mevlana'yı ziyaret ediyorlar, biraz teneffüs edip gidiyor işte... Aramıza boşluğu siyaset yırtıklıyor işte… Hükümet bu boşluğa sıkıştırdı kendini kükrüyor hangi yobazlığın ormanında aslan kesilmişliğini ilan etmiş gibi… İki kutup olduk bu boşlukta, ister vazgeç kısa yoldan bu edepsizliğe, ister haddine değer biçerim er veya geç…
Keyfi bir Orta Doğu projesi ne demek? Sömürgeleşmenin hükümet unsuru olmasına izin hakkı ne zaman verilmiş bir vatan bağımsızlığında? Bu saldırganlıklar hangi tarihte yaşanmamış terörlüklerdir? Yine karşı koyacağıma neden endişe ediliyor acaba? Terörle niye sevişiyor bu denli şu hükümet?
..
Bir hurafe eline düşürülmez yönetim. Bir hurafeyi, üstelik bir devlet mekanizmasının dokunulmazlığına güçlendirerek, denetmek, kollamak, zararını aza indirgemeye emek olmak bir vatan sorumluluğunda millet aşkının refahı ve huzuru sadece darbe yarası almıyor, canına ölüm, kucağına şehit alıyor.
Tanrı aşkına! İhaleyi taraflanmak, rüşveti almak da, vermek de suçtur! Memurlukları, temiz ödev hakkına görev hakkını da istek donatın! Bir hata düşünülür, bir endişe süreçlerle izlenir, bir suçu ise işaret parmağı dosdoğru işaret etmeli! Kim olursa, ne olursa da olsun, bir suç, dosdoğru kişi ile belirtilendir! Hukuk ispattır! İşaret parmağı ise ‘o ispat’ hakkıdır!
İşaret parmağı hakkıdır: tek Tanrıcılığı ilan eden Göktürkler'in bu işareti yücelttiğidir! Disiplinli bir terbiyedir sevgi. Çocuğumuzu tehlikeye karşı uyarı eğiten dikkattir! Bu yücelikle bir dikkat, kötü sözlerin yoruculuğuna önlemdir!
Kötülüklerin olduğu bir zaman uğramayayım demez bir felaket! Bu yoruculuklar her küçük gözardı edilen bir ihmale hızla çoğalandır! Çığ, böyle bir küçük yorgunluğun çevresini toplanan içini demez, dışını bilmez bir sürükleme hızında yığınlaşma akımıdır!
Hurafe, bu hız yığınlaşma seyrindeki eylemlerdir! Terör, bu bir hız yığınlaşma seyrinin karanlığında örgüt toplanan karartıyı sızanlardır. Hurafe ve terör müttefikliği ise kaçınılmaz felaket odağıdır! Yani, artık suç olmaktan çıkmış düşman aşamasında öldürücü bir hastalıktır! Öldürücü hastalıkla, karantina hacımı kadarının haricinde, aşı ile terbiye edilir diye bir diyalog kurulmaz! Ve bu bir uçurumda eylem haliyle, ya yok eder, ya yok edilirler!
..
Bir anne çocuğu bir günde doğurabiliyor deyişe, sanırım buna medeniyet diye seğirtecek sapıklık yeryüzünü saracak kadar çok olabilir. Seçim sonuçları tatırdı bu benzerliği… Elektrik branşı ne başardıysa, tıp da o çapta başarıya ilerleyebilir, endişe etmem elbette buna… Endişe etmem, Amerika silah gücünün veya Batı’nın, birkaç saniyede dünyayı yörüngeden fırlatabileceğine..
Bir anne çocuğunu bir kere emzirip, artık büyümene yeter bu diyemiyor çok şükür, sosyal varlık olduğu unutturulmayacak vasıflardır bu sorumluluğun yaşattığı mutluluk gülücükleri… Bir aile de, bir evlilik, komşuluk, çevre bilinci, arkadaşlık da sürekli bu ilgiye muhtaç. İyi bir ilişkinin gıdası süreklilik, sürekli bir ilgi
Okulu bitirdim, adam oldum demeye yetmiyor insan varlığı kalabilmeye. Zira, beyin sürekli hatırlatıyor bize, sosyal varlık olduğumuzu çok şükür. Kısa bir süre için de olsa okumamak, tek düzeli okumak, örneğin gazete okuyorum diyebilecek kadar yeterlilik bürünmek, asırları sızlatacak kadar gerilemeye, açlıktan ölecek kadar soyup soğana çevirmeye iştahları kabartan bir neden oluyor. Saldıran, soyan hırsızlar suçlu değil, bu suça davet eden bilgi sefilliğimizdir hırsız, ahlaksız, adaletsiz olan… asırları ağlayarak yavrularımız yine baştan, şayet bulabilecekse ve bu kez hırsız gibi bilgiye ilerleyecektir yavrularımız, bizim taşıyamadığımız şerefi, tepe tepe basitliklerle yıprattığımız şerefi, ruhunun sesini yüreğinde duyabilen yavrularımız bir ulus varlığına hür bir yaşam inancına, yavrularımız ihtiyaç duyacaktır belki taşımaya. Taşıyacaktır da…
Vatan, sürekli bir ilgiye kaynağını belirler: ilgiye kararlılık ile
: ilim, bilim, ara verilmeyi kaldıramaz
: iletişim, ara verilmeyi, gözden kaçırmayı kaldıramaz
: yaşam aşkı, zora dayama, taklit, ilgisizlik, ithali vs. kaldıramaz
..
Tarlalarda sessizce uzanmak o sıcak rüzgarında
Bir defa mutlu olmak istiyorum o öbürleri gibi
Şimdi dağlar, kırlar, denizlerde o oldukları yerde
Daha ne çok caddelerden geçmek...yol üzeri gibi
Yeni bir dünya yaratan hevesiyle bir bebek
Emekleyen çocukluğa, gençliğe, yaşlanmaya
O bizsiz ne yapar biliyor belki…ama biz
Onsuz gibi bir soğukta yaşamasak istiyorum
..
‘Türkiye’de hak ve hukuk anlayışı biraz abartılı sevgiyle şımarık bir halk oluşmaya yüz bulmuşluk oluyor kolayca, yüz bulduğu gibi tutumlanmaya da koyuverince cezalanıyor, ayıplanıyor, kınanıyor. Hoş, bu dert orada, ülkenizde kalsa iyi, gelip sızlanınca şaşırıyoruz elbette, Türkleri çalışırken tanıdık, komşulukta tanıştık, acaba maske miydi endişesiyle bir ikisini kabullenmeye zaman ayırınca, başımıza sarmış oluyoruz, gözümüzü açamadan yığılmışlıkla karşı karşıya kalıyoruz. Halk elbette sevilir, şımarmak demek mi olmalı? Yok efendim ne soyundandım, sol yanımdaki halim Anayasa kuralı olsun, sağ ayağımla eşikten girilecek okul olsun, o okul bana yabancı demiyor üstelik, beni yabancılıyor demeye yüz bulmuşluğu severek oynuyor. Bir devlet kişisel keyfiyet haline, başı, ayağı, eteği, lehçesiyle mi yönetilecek, her gün üstelik keyfi kaçtıkça değişme gösterme patırtı gürültüsüyle… ‘’
ve böyle sayfalarca yazabilirim, dinlediğim bir kahve sohbeti buluşmasında mahcubiyetten dilim tutuldu, ara sıra başımı kaldırıp şefkat bakışlarımla devam et, dinliyorum tutumlandım… Avrupa hep vahşi mi? Darılacağım ama, haklılar disiplin ve prensipli bir yaşam için gerekliğin yasalara uyum olduğuyla, gerekirse kendi yağında kavruluyor dönemi de yaşanmış elbette…
‘Özgürlük ne demek? Kırmızı yanıyorsa trafik lambasında, canım istemiyor beklemeyi, araba da gelmiyor, geçeyim canım demek mi özgürlük? Özgürce hareket etmek bu türden özgürce düşünmeyi mi ürettirmeli? Bu arada işte fısıldayabildim sadece, Fabrika işçisi olup, iş derdinde olmamak rahatlığını istiyorlar belki, bunu da Avrupa bir zenginlik gibi markalaştı, hava kirliliğine önlem olarak filter sistemi bulununca her ülke fabrika kurabilir hakkına hevesleniyor belki, bugün iş verenler bu yüzden de kaçtı, işsizlik parasını ödeyebilmeye krediye başvuruyorsunuz işte dedim ama, dediğime utandım tabi… Hatalara özenmek düşünme kapasitesi mi yani? Doğaya açılan zararları mı tekrarlamalı denilmesine fırsat yarattım böylece… Ortada bir çaresizlik var her yerde, bir iki hükümet zırvalığına katlanıyoruz işte denilmesinin haklılığına ne diyebilirdim ki…
Bir Türk Lokumu heykeli ile kınıyorlar, anlatın artık şunlara biraz yasalarla yaşandığını, adam olmayı anlatın, ülke bölünmezliğini, lehçe zırvalığını, kılığın, kıyafetin, bireysel keyfiliğin yasada yeri olmadığını… bunun başarıldığı bir ortamda, terörün hepsi severek teslim edilir denldi elbette… bir kahve sohbeti buluşması tadını tuzladık böyle turşu vuruyormuş gibi… hamile olanımız olsaydı, can çekti der gam yemezdik… tebessümlerimizle tatlandırdığımız kahvemize uzattık elimizi, yüreğimizi sohbet güzelliğine muhabbet çiçeklendirebildik, hanımlarız bizler… zor olmuyor hanım gönlümüze hanımeli çiçekleri donatmamız…
‘Hükümet olarak, eski başbakanımızın düşürülmesi yeşiller partisi kaynaklı olduğu önemi değildi elbette, medyanın satılmışlığı idi, ama yeni başkan Merkel hanıma, emri bana geçerli değildir dedi ordumuz, halkın seçtiği olarak (Amerika, Yahudi destekli denilmedi, ama anlaşıldı bakışlarla) dönemi bitene kadar katlanırız ihtarını gerektiren ilk tatsız anımızdır, İkinci Dünya Savaşından bu yana –burada, 168 ülkenin acısını düşünemez olamam elbette-… Halk olarak buna saygı duyduk ve katlanıyoruz, ama her gün ordumuzu kıvrandırmıyoruz. Halk olarak da biraz kararlılık ve emek gerekiyor…’
..
Siyasi eleştirilere büyük bir zevk, duygu ve duyarlıkla katılan biri olarak kaçınamayacağım bir zorunluluk olarak bir derleme yaptım, diliyorum yürekten, bu canım millet bir daha incitilmeyecek... yeryüzünde insanlığı barındıran asil ve adil bir tarihin izleri olarak Göktürk-Oğuztürk-Atatürk, bu millet büyüklüğüne asil bir adillikle olgun, bilgiye yücelen her tutum, hep ilgilerimle beraber büyümüştür içimde... bu yüzden bu açıklamam...
Eğer geçerse birilerinin aklından 'Ankara sorunlarından halk bıktı, bırakalım Ankara sorunlarla uğraşsın' demeye bu cüret, geçmişin hem kendi içinde başarısızlığı, hem başarısızlığına neden kaynakları olarak her olumsuzluğu sergileyen ve bugün bu süreç sonucuna dayanan ve sonuçlanan olguları bugün;
…bir medya mantığı ile düşünüyorum: halkın hislerini karartan o perişan medyacılık taslağı, oturduğu mahallesinden öteye geçmeyen sınırlarına kendini çizmiş, simaları güzel, beyni çarpık, dili sürçük, gönlü ıssız bir kısır döngü çerçevesindeki beyefendiler, hanımefendiler varlığıyla, şaşırtmıyor beni; halkın, bin bir huzursuzluğun üstünde neden yük olduğunu anlamaya kendini sorumlayarak, Ankara sorunlarına kendim bir bakmalıyım dediği…
Peki hangi bilgiyle? Ve kaç çeyrek asır ‘ben alındım işe’ havası tek bilgi toplamıyla bir medya… O dolaşılan mahalle bir vatandı, o vatanın çevresi ülkeler topluluğuydu, o ülkeler topluluğu düşünceler değirmeniydi… Bu vatanı, mahallenin gökdelenlerinde bir dairesi gibi paylaşma mantığına, bugüne uzantısı olarak kalan, halk iletişimine sunulan (bilgi) bozukluğu ve yetersizliğine, yine de teşekkürler… düşünmeye, henüz adımlayan, halktan önce öğrenmeyi başarılarıyla takdirim sitemimdir, hüzünlü ama umutlu…
…geçmişteki siyasi yaşamı: bir medya mantığına yansıyan olgusunda görmek yeterlidir denilebilir veya denilemez hali bir gerçek ve hüzün, teşekkür duygularım asla yıpranmayacak, yüreğim hiç takdir de etmedi…
..
Çok tuhaf… konuşan, konuşulan aydınlatma amacı ile kendin söyle kendin oyna masalı sanki… ortalığı vahşete saranlar kendi aralarında oturuyorlar… kapalı kapılar ardında… sözüm ona, ne karar alınıyorsa, hissettirmek için birini çıkarıyorlar ortaya, diyelim ki Türkiye hakkında, alıştırma şırıngasıyla püskürtür gibi nabza zehri, Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ile kuruldu ama, şimdi o yok, Türkiye niye daha var olsun diyorlar, başlıyoruz buna cevap kavuşturmaya… biz söyleyip biz dinliyoruz bu arada, onlar seyrediyor sadece… kabak tadı veriyor, sabrın sonu selamettir ahlak’ı, yani etik batıyor bitesiye… yüzüne tükürsen yağmur duası yapıyor sanki, üstüne tükürsen bıyık, altına tükürsen sakal türetiyor sürekli…
Vay be Yahudi neymişsin sen!
Yahudi diye söz açılırsa haklı olarak, üç bin yıldır her açılan kapıdan kendini kovdurp üstüne kapattırdığını da belki hatırlıyordur kendi hesabına sadece, yine sadece bizi mi yakacaksınız diye dehşeti sergileyecek elbette… yok, olmaz bu bir daha ve asla… insanlığın ayıbı tekrarlanmamalı diye değil tabi, bu işin kârıyla beslenen var daha… hem onları Asya yakmadı ki ve kimin umurunda bu… Asyalı düşünüyor, ötekiler çan çaldırmak için onları kudurtuyor demenin de bir hayrı olmaz ki… kim kime ne yapıyor, ne paylaşıyorlar anlamıyorum ki… hep ama birlikte planladıklarını birlikte uyguladıkları: seç bir vatan, gelen tepinsin giden kişnesin o vatan hakkında… tepinenden döküleni topla sen, o vatanın varı yoğundan kişneyeni de doyuruyor havası yarat, geçinir gidersiniz demeye kalmadan, Gaz ocaklarında yakıldıklarını unutanlar gibi bir Saddam örneği, kıssadan gör işini… ne diyeyim bilmiyorum ki…
Araplar mı?
Besledikleriyle beslendikleri topluluklarla keyifleri iyi zaten. Özellikle Amerika’da el ele kardeş kardeş gezerken ne şirinler hem… yamalanan, yalayan birlikleriyle rahatlığı onurlandırıyorlar… tarihler boyunca hep yalakalar meşgul etsin diye tecrübeye de ara verilmedi hiç zaten…
Savaşı kutsayan bir millet değiliz /Teslimiyetçi ruhumuz da yok
Dünya havada asılı döndükçe çalkalanıyoruz insanlığın çarkında
168 ülkenin döktüğü gözyaşlarının boğulacak toplanan yürek pınarında
..