Gözümü her kırpmamda
Bir sızı iner yüreğime
Endişe düşer gönlüme
Bal çalarak dilime
Sorarım göz bebeğime
İncindin mi
..
İnanç ki boş verilmiş, takva mı önemsenmez?
Bâtıl endişe verir, maddeyle ilerlenmez…
Maneviyat mutlak şart, maddiyatın içinde,
Fakat hep madde olmaz, Hakk’ın hakikatinde…
(1996)
..
Sustur gözlerini, dinle şimdi, sadece senin için konuşacağım
Hiç endişe etme, kimse anlamaz, anlayamazlar ki hiç
Sen kalbinle dinleyeceksin ben de tek gözlerimle anlatacağım
Cümleler kifayetsiz kalacak, noktalama işaretleri de hiç
Sen gözyaşı şişesi olacaksın, ben damla damla sana dolacağım...
4.4.2017
..
"endişe"
Söyleyecegim o ki, madde sarmış ruhu
Güzel kalpli insanlarda hayli bir azalma var
Ne kadar diye sormayın, yazılmayacak kadar
Sanki bütün defterlerin boş kalan sayfaları kadar
Daha bugünden kaybolmuş, hiç olmamışlar kadar.
..
Çarşambanın ince vedası, gün yine perşembe
Topladım eşyalarımı, önümü ardımı, içimi dışımı
Ama sana gelmiyorum, gelmem de, hiç endişe etme
Ömürde bir mahzen dahadır, bugün günlerden göçebe...
30.3.2017
..
Beni sev,ama içine,
Ya bir gün gelirde
Sevemezsem korkusu katma
Çünki, o zaman gün gelir,sevemezsin;
Beni özle,ama içine kavuşamama endişesi katma
Kavuştuğumuzda ki sıcaklığı düşünerek bekle,tamam mı..?
Beni özlediğinde kendine sarıl,
..
Ne yaptıysak kendimize yaptık.
Ömrümüz beklemekle geçiyor.
Anı yaşamayı bilmiyoruz ya geçmişe takılıyoruz ya gelecekten endişe ve ümitle birşey bekliyoruz.
Artık kimseyle konuşmaz içimizi dökmez olduk.
Kendi kendimizle konuşuyoruz kafamız sürekli meşgul bedensel olarak varızda kafa nerde, yürek hangi göçte. Gözler kendini ele vermekte dalıp gitmesiyle...
..
Büyük bir endişe var içimde
Bu iş çok gitmez batacak diye
Başladı ödeneklerini bir bir ötelemeye
İnsanlardan uzak durup kalktı yüz çevirmeye
Büyük bir endişe var içimde
Bir imparatorluk yok olup gidecek diye
..
Simsiyah bulutlar kapatmış gökyüzünü
Güneşe mahkum etmişler yeryüzünü
Sanki birbirlerine gireceklermiş gibi
Kıvılcımlar sesler birbirine karışıyor
Meraklı bekleyiş yukarı çevirmiş yüzünü
Fırtına ha koptu ha kopacak
..
Servetleri, hırsı, ihtirası dağıtan Mamon’un tekil tevhitçi olması; Mamon’un tek olup olmamasındaki tartışma ve tartışma tanımazlığında duyulan endişe; Mamon’un bizatihi tek oluşuna duyulan endişe oluşun kendisi değildi.
Serveti gönlüne göre dağıtmanın ve malın mülkün, köleliğin tek takdir kaynağının Mamon, olmasına duyulan kaygının yok olacağı endişesi Mamon’un bizatihi tekliğine duyulan endişe gibi yansıtılıyordu. Mamon iki tane olursa ve biri diğerinin takdirini sevmezse kıyamet o zaman kopacaktı.
Köleci ittifak öncesindeki; ön ittifaklı ve totem dönemli insanların totem ve ilahlar üzerinde tek, çift olma; ya da birinin verdiği kararı, diğer birinin beğenmez olması gibi böylesi bir kaygıları hiç olmadı.
Neden? Çünkü kimsenin olmayan (gruba, ittifaka ait) mülk üzerinde işbirliğinin ve grup emekli ürünler değişmesini ortak paylaştıran yapının kararlarında henüz tartışılacak, şüphe edilecek bir durum yoktu.
..
Sen benim gözümdeki yaş
Kalbimdeki sızı içimdeki endişe
Ruhumdaki nefret
Ve dünyada en büyük düşmanımsın
Ama herşeye rağmen en büyük arzumsun
..
Hayatım uç noktalarda yitti.
korku,endişe ve ha şimdi.
ne yaşamın coğrafyası değişti,
nede olasılık eşitsizlikleri.......
h.y.ip üstünde azrail e pandik atan cambaz yetişti.....
..
Damarlarımdaki her bir damla kan muhtaç gülüşündeki tatlı masumiyete. Ruhum seni özlüyor. Benliğim varlığından yoksun. Sesini anımsayamasam da kokun henüz dün gibi aklımda. Kalbim gidişini kabullenmekten aciz, aklım yokluğunla sınanıyor. Mecalim kalmasa da dönüşünü beklemeye, umudum hiçbir zaman tükenmiyor. Güneşin her doğuşunda ayrı bir umut dalgası alıyor yüreğimi, ve bedenim belki özler de dönersin diye, hergün ayrı dinçleşiyor. Her yağmur damlasında ayrı endişeleniyorum sana bir şey olacak diye. Bilirim ki çabuk hasta olursun. Sana bir şey olmasın diye Tanrı’nın kapısını çalıyorum defalarca, ne kadar duyduğunu bilmesem de tüm içtenliğimle sürdürüyorum dualarımı. Günlerim seni özlemek, seni sevmek, seni düşünmek ve seni beklemekle geçiyor. Aldığım her nefeste sen soluyor, verdiğim her nefeste biraz ben üflüyorum. Her geçen gün biraz daha sen oluyor, her geçen gün biraz daha ben kaybediyorum. Kayıplarım ağır, yakarışlarım sessiz. Gözlerim odamın rutubetten rengi değişen dört duvarı arasında geziniyor, her kapanışında gözlerinle buluşuyor. Seni bana unutturmaya çalışan zamanın şeytanlarına direniyorum vargücümle. Uyuyamıyor değilim, uyuyorum çünkü seninle olabildiğim tek yere uykumda erişebiliyorum ancak. Seni sensiz yaşadığım her anın acısını çıkardığım hayallerimle süslüyorum rüyalarımı. Güneşin ilk ışıklarıyla uyanıyor, belki dönmeye karar verirsin diye önce bahçemi sonra evimi temizliyor, en son kendime çeki düzen veriyorum. Ay güneşin ışığını alıp pencereme yansıtmaya başladığında umutlarım tükenmeye başlıyor ağır ağır. Umutsuzluk buhranı sarıyor yüreğimi çepeçevre. Gece dışarı çıkmaya korktuğunu bildiğimden; güneş tüm hakimiyetini kaybetmeye başladığı vakit kapatıyorum kapılarımı ve derin sessizliğe gömülüyorum her gece olduğu gibi. Dönmeyeceğini bilse de aklım, yüreğim onu anlamayı reddediyor. Seni anlatmak için tekrar Tanrı’nın kapısını çaldıktan sonra tüm gün yolunu gözlemekten yorulmuş bedenim karanlık bir ebediyete gömülüyor usul usul. Gözlerimi kapatıyorum; sen ve ben. İkimiz.. Birlikte.. Yüreklerimiz bir, ellerimiz bir, sözlerimiz bir. Gözlerimizde en ufak endişe belirtisi yok. Yürüyoruz hayallerimizde var ettiğimiz, yalnız ikimizin olduğu bir sonsuzluğa..
..
Uzun bir zaman oldu sana 'Nasılsın' diyemeyeli,merak etmeyeli.....Çalan telefonlara koşar adım gitmeyeli de bir o kadar zaman oldu sanırım..Oysa sana anlatacak ne çok şeyim vardı.Gözlerine bandırıp içimdeki hüznü, dudaklarından dökülürken damıtılmışcasına içimi ısıtacaktı.Anımsıyorum da,hiç yüzüme bakamazdın konuşurken,bir gün bankta oturmuştuk seninle,ben içimde kopan fırtınaları bastırmaya çalışırken,sen sanki yanında değilmişimcesine boşluğa bakarak bana alakasız şeyler anlatıyordun.Tek görebildiğim saçlarının rüzgarda inanılmaz hoş bir şekilde savruluşu ve tamda senin istediğin gibi gözlerini benden saklayabilmesiydi...Anlattıklarını zaten algılayacak durumda değildim..Hani Lise çağlarında bi başka atardıya kalbimiz,işte tam o kıvamda bir yerlerdeydim,uzanıp elini tutsam alevleri avuçlarımın arasına aldım sanacak kadar ürkek,dudaklarını aklıma getirmeyecek kadar bakirdim..Sahi ne anlatıyordun o ara?
Özlüyorum,özledim seni diyemiyorum,kokunu hiç içime çekemedim baş döndürecek kadar ama yinede senden gelecek esintilere bile razı haldeyim nedense...İçimden yazmak geldi,sana seslenemesem de,seni arayamasam da bunları bi şekilde içimden çıkarmalıyım diye düşündüm..Hani hep vardır ya 'Sahibine gitmeyen mektuplar' öyle bir şey şimdi yazdıklarım ve belki çok uzun zaman yazacaklarım...İçimde sana söylenecek ne çok şey kalmıştı oysa,'Oysa' diye başlayıp, 'Rağmen' ile bitecek bir sürü hüzün ve el değmemiş göz yaşları.Biliyordun hepsini satır satır zaten ve bu yüzden hep kaçar adım görüştük ender bir araya gelişlerimizde..Oysalarım hep bende kaldı,rağmenlerle sürdü içimdeki çaresizlik...
Ya sen ne yaptın! 'Rağmen' olmasın dedin,sebeblerin ağır bastı..Sakın başlama yine 'Ben seni bir dost gibi gördüm,başka türlü olamazdı' diye..Hayatımda beni sen kadar merak edip,sen kadar endişe duyan ve her aradığında sesindeki o müthiş bir duyguyu saklayamayan biri daha olmadı..Hep mantığın galip geldi,kuralların ve erişilmezlik oyunun..Tırmandığın dağlar geliyor aklıma! Boşu boşuna kat edilmiş bir sevda,belki bir arpa boyu..Bunları yazmak bile canımı acıtırken,sen neler anlatmıştın bana anımsıyormusun,her kelimen dev bir çuvaldız gibi sokuluvermişti yüreğime,fark etmedin! Fark etmedin verdiğin,vereceğin acılarında senin kadar önemli olduğunu....
..
Benüm tek zar-ı perişanım sevenin solmasın ya Rab,
Aşkının esiri nalânıyım,derdin hicrân olmasın ya Rab,
Bu demdiğim dem-e cevlanım, hüsran olmasın ya Rab,
Esir-i kâfiri İslam’ile islah eyle.imansız ölmesin ya Rab,
Gördümki beşer-i zan,mal-u melâl endişe-i hengâm,
..
Ölümüne sabretmek kalır bazen insana,
Bana düşer bir vuslat o gün...
Ne korku ne endişe o an,
Kavuşmak sevgiliye o gün...
Ve bir gün öleceğiz o gün kurtulacağız bu yalan düzenden!
Yaşasın ölüm iyi ki varsın ya olmasaydın?
..
Nasırlaştı umutlarım
Kabuk bağlı yaralarım
Kanıyor durduğu yerde
Litrelerce endişe içimde...
..
Endişe...
Ne beyhude geçmişe,
Ne bilinmez geleceğe,
Bir hayat ki seninki
Hükmü şu an,şu hece...
..
Neler biriktiriyor insan
Yaşadıkça
Bazen hüzün kahır endişe
Bazen korku sır gözyaşı
Bazen öfke sinir kin
Bazen özlem sevinç mutluluk
Bazen umut sevgi aşk
..
Aşk senle güzel
Gözlerini bir noktaya dikmiş, gecenin gizemine dalmıştı. Karanlığı yırtıp gelen bir sesle irkildi. O anda bir yıldız kaydı. Her zaman olduğu gibi, birilerinin Allah’a iltica ettiğini düşündü. Bir dilek diledi. Sonra, sessizliğe terkedilen sokağa yöneltti bakışlarını. Gün içinde, İnsanların kalabalığından adım atılacak yer olmayan cadde, bomboştu şimdi. Yorgundu, ama canı uyumak istemiyordu. Eğer gözlerini kapatırsa o muhteşem hayali göremeyecekti. Uyanık kalmak ve yalnızca onu düşünmek, onun hayalini kurmak istiyordu. Usulca, yan tarafta duran biraz eskimiş ve rengi güneş ışıklarından yer, yer solmuş olan kırmızı koltuğa kendini bırakıverdi. Gözlerini kapadı. Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Sesi belli belirsiz işitiliyordu. Ne dediği anlaşılmıyordu. Yorgunluktan ve uykusuzluktan çökmüş olan yanaklarından, iki damla yaş yuvarlandı, dudağının kıvrımlarına. Sonra.. şu sözler döküldü dudaklarından, fısıltı halinde..
-Allah’ım! Sen gönlümdekini biliyorsun. Bunca yıldır çektiğimiz acıların, bir mükafatı olarak verdiğin bu aşkı, ne olur koru. Bizi eski yalnızlığımıza geri yollama. Onu sevmeye, onun tarafından sevilmeye ihtiyacım var. Sen bize ışık yak, yolumuzu aydınlat, yardım et. Ne olursa olsun, sonunda vuslat olmasa bile, kalplerimizi birbirine bağladığın, bağların kopmasına müsade etme. Belki bu dünya da değil ama, hiç değilse ahırette sevdiğimden ayrı koyma. Amin! ..dedi.
Gözlerini açtığında, muhteşem bir ışık cümbüşünün altında, dans ediyordu. Evet rüya görmüyordu, işte onun kollarındaydı. Adeta, bir masaldan fırlamış prens ve prenses gibiydiler. Etraflarında hiç kimse yoktu. Buraya nasıl ve ne şekilde geldiğini anımsamaya çalıştı, hatırlamıyordu. Ne önemi vardı ki, o yanındaydı ya..gerisi boştu onun için. Gecenin ve müziğin tadını çıkarıyordu doyasıya. Sanki bir rüyanın ortasında, kuğular gibi süzülüyordular bir o yana, bir bu yana. Müzik kesilince, kendileri için özel olarak ayrılmış, masalarına döndüler. Kibarca sandalyesini geriye çekti Ekrem, kadın yumuşak bir sesle teşekkür ederek yerine oturdu, tatlı bir tebessüm yerleşti yüzüne. Bu yaşadıklarına inanamıyordu. Hayallerinde bile böylesini düşünmemişti hiç. Farkettirmeden bacağına hafif bir çimdik attı, evet dedi gerçek! bu bir rüya değil, “aman Allah’ım”. Fotoromanlardan fırlamış artistlere taş çıkartacak cinsten şık ve yakışıklıydı Ekrem, gözlerini bir an olsun ondan alamıyordu. Kalkma vakti geldiğinde Taksi bekliyordu onları. Vakit kaybetmeden arabaya binip, yıldırım hızıyla gözden kayboldular. Karanlık bir sokakta, sokak lambalarının aydınlattığı evlerin, silüetleri beliriyordu yavaş, yavaş. Meraklı gözlerle etrafa bakındı kadın. Buraları hiç tanıdık gelmiyordu.
–Neredeyiz? .. diye sordu alçak bir sesle, sanki şöförün duymasından endişe eden bir ses tonuyla. Ekrem gülümsedi. Seviyordu onun gülümsemesini. Ekrem gülümsediğinde, derin yarıklar oluşurdu yanaklarında ve çenesinde. Zaten köşeli olan çenesi, daha belirginleşir ayrı bir hava verdi ona. Siyah ve iri gözlerini muzipçe kısarak, kadına doğru eğildi ve kulağına ufak bir buse kondurdu. Daha sonra sol elini ceketinin iç cebine daldırarak, cebinden çıkardığı küçük bir papatyay kadının hafifçe dağılmış olan saçlarının arasına yerleştiriverdi el çabukluğuyla. Birden, Taksi büyük bir konağın bahçesinin önünde durdu, kapı açıldı, arabadan inip, konağın yürüyüş yolundan, arka bahçede bulunan havuzun yanına geldiler. Havuzun kenarında mini bir bar vardı. Ve uzaktan bir kemanın iç gıcıklayan sesi işitiliyordu. Kadın bu yaşadıkları güzellikler karşısında, Ekreme soru sormaya korkuyordu. Büyünün bozulacağından endişe ediyordu. Uzunca bir süre hiç kımıldamadan, havuzun kenarında keman sesi eşliğinde, içkilerini yudumladılar. Sessizce, birbirlerini izleyen şehvetli gözlerle. Ekrem
..