ENDİŞE ŞİİRLERİ

ENDİŞE ŞİİRLERİ

Yavuz Mehmet Ertürk

Endîşe
Düşünmenin de ötesinde
Şüphe
Hayalleri bile tartmak gerçeklikle
Saf
Yaşanmadık aşklara ithaf
Sonbahar
..

Devamını Oku
Muhammed Mustafa Eyvaz

Sevdasız kalıp
Sensiz olmaktan
Sensiz kalıp
Yalnız olmaktan
Korkarım...

Beni kenara atıp
..

Devamını Oku
Ömer Dalman

Her sabah iyisinden
bol malzemeli
kıymalı-soğanlı
ıspanaklı-çökelekli börekler yemekten
sıkıldım mı ne?

Bu sabah benim börekçinin yanındaki
..

Devamını Oku
Halil Çalışkanlar

04.11.2010

Bir uçurum gibi
Bu sessizlik
Derin ve soğuk

Solgun bir yüz gibi beklemek
..

Devamını Oku
Yusuf Sönmezler

ALBAYIMIN BALIKLARI

Sene 1971 Selimiye Kışlasında askerim. Kışlaya varışımın enteresan olduğu gibi,çok işlerimde farklı boyutlarda idi.
Mesela ilk geldiğim gün dosyamda fotoğrafçı yazdığı için karargah subayıyla fotoğraf merkezine bakan subay bayağı
tartıştı.O dönem tahsillinin az oluşu onlar için çok önemliydi herhalde, benim gönlümde fotoğrafhane vardı, ama
karargah yazıcılığı kaderimize yazılmış ki öylece devam ettim. Kışlanın girişinde çok güzel bir havuz vardı. Bir hafta
sonu Karargah Komutanım dedi.
..

Devamını Oku
Nizamettin Ünlü

Sevgi üzerine atılmalı her temel,
İnsan insansa bu olmalı içindeki emel,
ALLAH sevgisi değimlidir, Salih Amel,
Gelin şu dünyaya sevgi katalım.

Geleceğimiz vermiyor mu size endişe,
Sevgiyle gelir insanlığa mutluluk neşe,
..

Devamını Oku
Davut Akdik

Akrebim ben;
Hani çıkamıyacağını anlayınca,içinde kaldığı kıskaçtan
Zehrini içine akıtarak,intihar eder ya akrep,
İşte onun gibi.
Hayır,hayır endişe etme,dur biraz
Hüzünlenme hemen.
Bunu asla yapmam,yapamam
..

Devamını Oku
Engin Namlı

Buhranlar yaşadın,getirme akla
Boş ver olanları maziye sakla
İntikam alınmaz,çiğnenen hakla
Acı hisler sana hüzün veriyor

Döksen de içini getirmez neşe
Zihninde efkârı yoğun telaşe
..

Devamını Oku
Mustafa Küçükönder

Sana Çekiyorum hayatı,
Sana yaşıyorum günleri,
Bu sabır zor iş,
Zor geceleri sabaha erdirmek,
Beynim oynaşıyor yüreğimle.
Bir uçurumdan diğerine,
Uçarak geçebilmek,
..

Devamını Oku
Fatma Avcı 1

Boğazımı yakan, gözlerimi ıslatan yaşların acısını bertaraf etmek istedikçe her yutkunuşta içime çektiğim kokun jilet yaraları açıyor. Hüzün ve kasvete düşen ruhumu arındırmak için gözyaşı ırmağında yıkamaya çalışıyorum. Ruhumu suya her daldırışımda hüzün ellerime bulaşıyor. Sensizlik sarmış bedenime birde hüznün lekesi oturuyor.

Beynim duygu işgali altında, düşüncelerimi tutsak etmiş. Aşkın zehri yavaş yavaş damarlarımdan vücuduma yayılırken ardında enkazlar bırakıyor. Deprem sonrasında oluşan enkazı toplayacak yürek henüz ortalarda yok.

Dudaklarımdaki yalvarış ateşlerinin korunda yanarken, gözlerimdeki yaşları gülmelerle kapatıyorum. Saçlarının sarhoş eden kokusunun zehrine kapılıp mecnuna dönüyorum. Ellerimde senden kalan sararmış mektupların gölgesinde.

Ateşli hummalı bir kararsızlık yaşadıklarım. İradem, yorgun benliğime teslim oluyor ve sen oluyorum. Yüksekten düşen taşın denizi yırtarak dibe inerken bıraktığı harabiyetti yaşadıklarım. Suda beliren her halka acının şiddetini gösteriyordu. Sular durulsa bile yürek odaları onarılmaz yaralarla doluyordu.
..

Devamını Oku
İbrahim Sağır

Devri vahametin çöktü sıkleti,
Bir adım öteyi görmüyok Ali.
Sundular her sabah bir zam çikleti,
Bu da nedir diye sormuyok Ali.

Ecinniler karışıyor her işe,
Halkın aklı ermez oldu gidişe,
..

Devamını Oku
Tijen Karabina

Söz vermişlerdi eskiden
Çok güzel olacaktı herşey.
Sevgiyle anlayışla büyütecektik
Çocuklarımızı, koruyacaktık,
Ağlamayacaklar, dışlanmayacaklardı
Toplumdan.
Ölmeyecekti gençler, umutsuz kalmayacaklardı.
..

Devamını Oku
Kemal Müftüoğlu

Tek başıma bir ormanda yürüdüm
İn cin top oynuyor sanki her yerde.
Ne silah belde ne çakı elde
Kurt çıksa karşıma korku yok serde.
Yok içimde en ufak bir endişe
Kolumdaki saat pahalı değil
Giydiğim elbise ucuz sıradan
..

Devamını Oku
Bekir Karaçam

Uçurdum gönlümü selvi dalına,
İn dedim inmiyor indirirmisin.
Düşdü yine bir sevdanın peşine;
Dön dedim dönmüyor dödürürmüsün.

Sardı yüreğimi senli bir neşe,
Ruhumu incitir bin bir endişe,
..

Devamını Oku
Mehtap Gürbüz

Açık duran kapıdan gir içeri
Karanlıktan kurtulan ışık gibi
Geç otur tahta masamın yaşlı iskemlesine
Doldur kadehini henüz yarılamadığım şişeden
Birlikte içelim sevgiyi, aşkı, hayatı….
Konuşalım saatlerce, ellerimiz birleşsin sonra
Gözlerinle “herşey geçti, kötülük yok artık” de
..

Devamını Oku
Mehmet Macit

(Hikâye)

Kötü haberi aldığımdan beri nerede duracağımı, ne yapacağımı bilemeden dolaşıp durdum. Oğlumun hastalığının ilerlediğini, sayılı günlerinin kaldığını söyleyen doktor, oldukça üzgün bir halde, artık dua etmekten başka bir şey yapılamayacağını, oğlumun son günlerini evinde huzur içinde geçirmesini tavsiye ederek yanımızdan ayrıldı.
Mevsim bahardı. Evimizin çevresindeki ağaçlar çiçeklerini açmış, çimenler yeşermiş, havalar iyice ısınmıştı. Oğlum bazen evin bahçesinde, bazen yatağında yatarak hayatını devam ettirirken, eşi ve çocuğu yanından ayrılmıyordu. Henüz otuz yaşında olan oğlumun üç yaşında bir oğlu ve kendisini çok seven bir eşi vardı. Fakat o yıllarda çok yaygın olan verem oğlumun yakasına yapışmış ve tedaviye cevap veremez hale gelmişti. Doktorun tavsiyesine uyarak bir yandan karısı, bir yandan ben, oğlumun mümkün olduğu kadar rahat etmesini sağlamak için didinip duruyorduk.
Gelinim Fatma, kocasının durumunu biliyor, içindeki fırtınaları bastırmaya çalışarak neşeli görünmek istiyordu. Bahçede yeni dikilen sebzelerle oyalanırken iki göz iki çeşme ağladığını gördükçe içim parçalanıyor, metanetli olmaya çalışıyordum.
Aradan bir ay geçti, geçmedi bir gece fenalaşan oğlum, kendini tüketen hastalığa fazla direnemeden, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. İşte o an sakladığımız yaşlarımız ağlamalar eşliğinde sel olup akıyordu. Ertesi günü oğlumu yakın bir köydeki aile mezarlığına defnederek evimize dönmüş, başsağlığı için gelenleri karşılamaya çalışıyordum.
Hayat devam ediyor günler bir bir geçip gidiyordu. Nereye gidersem torunumu ve gelinimi yanımdan ayırmıyor hemen her işi beraber yapıyorduk. Buna mukabil, çevremizde ahlaksız, serseri insan çoktu. Ben ellili yaşlarda olsam da gözü pek bir kadındım. Belimdeki kuşakta her zaman bir silah ve kama bulunurdu. Öyle kolay kolay kimse bana yaklaşamazdı, ancak gelinim narin yapılı ve güzel bir kadındı. Öyle kendini serseri tipli insanlardan kolay koruyacak bir yapıda değildi. İçten içe korkuyor, genç ve dul gelinime ilişirler, bir kötülük yaparlar diye endişe ediyordum.
..

Devamını Oku
Mehmet Macit

(Hikâye)

Günlerdir, ılık bir mutfağın sünger kanepesinde oturmakta, pencereyi örten tülün ardından ara sıra yoldan geçenleri izlemekteyim. Çoğu zaman hiçbir şey düşünmeden, öylesine dalgın dalgın bakıyorum. Dışarıda güneş kendini göstermiş olsa da, bu durumun aldatıcı olduğunu anlamam zor olmamıştı. Pencereyi açıp biraz hava almak istediğim anda, içeri dolan aşırı soğuğun etkisiyle iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Tekrar yerime otururken, şu an binlerce insanın yokluk, yolculuk, savaş veya başka nedenlerle yeterince korunamadıkları için, aşırı soğukların etkisinde yaşadıkları zor anları aklıma geldi. Büyük, küçük yaşlı genç milyonlarca insanımız, Ülkemin pek çok bölgesinde şu veya bu nedenle soğukla mücadele etmekteydi. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar, gelir seviyesi çok düşük olan aileler ve sokaklarda yaşayan binlerce yoksul, şu anda Allah bilir ne acılar çekiyorlardı. Dünyanın pek çok bölgesinde ve komşu Ülkelerde de buna benzer durumlar yaşanıyordu. Bu zor durumdan en çok da çocuklar ve yaşlılar etkilenmekteydi. İnsanlığın geldiği bu noktada maalesef çok acılar yaşanıyor, medeni ülkeler değişmeyen sömürü zihniyetleriyle, gelişmemiş Ülkelerdeki bu durumlara karşılık duyarsız kalmakta veya sadece göstermelik demeçlerle günü kurtarmaktaydılar.
Küçük fakat sıcak bir odada, yalnızlığımdan şikâyet ettiğim için kendime kızdım. Yerime oturup gözlerimi tekrar pencereye çevirdiğim zaman, yıllar öncesinde yaşadığım anılara dalıp gitmiştim.

Henüz karlar tam olarak erimemiş, kuzeye bakan yamaçlar ve çukur alanlarla yüksek yerler, tamamen karlarla kaplıydı. Mart ayının sonu olsa da, yöremizin oldukça yüksek bir yerde bulunması ve Karadeniz dağlarının sert ikliminin etkisinde kalması nedeniyle, buralara bahar geç geliyordu. Kış aylarının hayli sert ve uzun olması, bazı ailelerde olduğu gibi bizim evde de bir takım sıkıntılara yol açmıştı. Elimizde, avucumuzda hemen hiç para kalmamış, unumuz ve diğer kış yiyeceklerimiz bitmek üzereydi. Eksiklerimizin bir kısmı, köyümüzde durumu iyi olanlardan borç karşılığında giderilmiş, şimdilik sıkıntı atlatılmıştı. Ama bu borçlar bir şekilde ödenecekti. Babam hasta ve yaşlı, dört çocuğum ise küçüktü. Bütün sorumluluğun benim üzerimde olduğunu biliyor ve bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum. Köyde, ot biçim zamanına kadar pek iş olmazdı. Olacak işleri de eşim ve babam yapabilirdi. Ben, bizim memlekete yakın, sahildeki sıcak şehirlere gidip çalışabilirdim. Yapacağım iş, bahçe işi, hamallık veya amelelikti. Çalışmak için gitmeye kara verince, durumu aileme ve babama açtım. Eşim boynu bükük, verdiğim karara itiraz etmemişti. O da biliyordu ki, geçinmek için bir şeyler yapılmalıydı, fakat kocasının kış sona ermeden yola çıkmasını da istemiyor, ancak sesini de çıkarmıyordu. Babam, gitmeye kararlı olduğumu anladığı zaman, sırtımı sıvazlayarak hayırlar dilerken, Allah yolunu açık eylesin diye dua ediyordu.
Küçük bir hazırlığın ardından, yolculuk için kararlaştırılan gün geldiğinde, sabahın er vakti yola çıkmalıydım, aksi halde gün kararmadan dağları aşıp Rize’nin yüksek köylerine ulaşamazdım. Köyden bir arkadaş, yolun yarısına kadar bana eşlik edecek, kalan kısmını tek başıma gidecektim. Yolculuk günü sabahı, evde herkese veda ettikten sonra, arkadaşımla beraber mart ayının sert ayazında yola çıktık. Yanımıza biraz yiyecek almış, benim giysilerim de tahta bir bavula konularak bir eşeğe yüklenmişti. Evden ayrılmanın verdiği hüzün ve gideceğim yolun tehlikeli olmasının heyecanını derinden hissederek, biraz korku, biraz endişe ile yola çıkmıştım. Sabahın er vakti olduğu için dağlarda havanın nasıl olduğu anlaşılmıyor, ama köyümüzdeki aşırı ayazdan havanın açık olduğu görülüyordu. Yolumuzun başladığı ilk kısımlar yokuş yukarı olduğundan bizi yorsa da, bunu düşünecek ne zaman, ne de duracak vaktimiz vardı. Koşar gibi yol alıyorduk. Arkadaşım benden rahattı, çünkü o geriye dönecek, ben yalnız başıma dağı aşacaktım.
..

Devamını Oku
Mahmut Nacar

Biliyorum, bir gün hevesin biter
Sen de kanatlanıp uçmak istersin
O meçhûl iklimler gözünde tüter
Başka diyarlara göçmek istersin

Ağlarsın, giderken kapıyı tutsam
İstersin, gidince hemen unutsam
..

Devamını Oku
Muharrem Güney

Yine bir sondayım.
Birkaç defa daha sondaydım.
Daha önce endişe ve şüpheyle karşıladım.
Bu sefer tebessümle karşıladım.
Nedendir çıkaramadım.
Bu defa yüzümde bir gülümseme bıraktı.
99’dan beri 17 sene sonra,
..

Devamını Oku
Ramiz Kat

Dünya,
Üryan geldik sana,
Sen de giydik elbise.
Karnımız tok,
Sırtımız pek,
Ukbâya yok
Endişe!
..

Devamını Oku