Ne güzeldi çocukken uykudan uyanmak.
Yataktan adım atmamak için şımarıklığımı kullanmak,
Açılan perdeler sonrasında, gözlerime değen güneşe kapris yapmak,
Kendime tüy gibi gelen bedenimi, mutfaktan gelen kızarmış ekmek kokusuna doğru uçurmak...
Ne güzeldi çocukken uykudan uyanmak.
..
Nefsini ayakların altına al
Ki, olanca zahmeti ayaklar taşır
Kıraç olsa da toprağı hor görme
Toprak içinde defineler taşır
Sabır, Kaf Dağı’ndaki Anka kuşu
..
karanlığı kokluyorum
pis bir moruk gibi
içimdeki yaşlılık büyüyor
dökülüyorum
..
İnan, fırsat insanın yüzüne, her zaman gülmeyebilir
Bu gün mutluysak, yarın için bir şey sorulmayabilir
Şimdi anlaşabiliyorsak, yarınımız endişe edilmeyebilir
O yüzdendir, yarın için, şartları zorlamalıyız
Senin üzülmeni istemiyorum ve seni çok seviyorum
Kendimi sana tanıtabilmek için, samimi davranıyorum
..
Sen bu şehirde olduğumu bileceksin
Ben bu şehirde olduğunu bileceğim
Aynı havayı soluduğumuzu, aynı sıcaklarla terlediğimizi
Ve aynı soğuklarda üşüdüğümüzü bileceğiz
Sevdiğin kadınlar olacak mutlaka zaman, zaman
Onların elini tuttuğunu düşünüp acı çekeceğim
Ve onların gözlerine bakarken sen
..
ENDİŞE UMUT Murat için… 1980.
Aç gözlerini yavrucuğum
Bütün dualarım sana
Yumuk yumuk ak ellerinde
Sıcacık sevgiler sunacaksın.
Bir bak dünyaya,
Gelecek senin, umudum sende,
..
Korkuyorum
İlk defa bukadar çok korkuyorum,
memleketimin geleceğinden,endişe duyuyorum…
Korkuyorum
İlk defa bukadar çok korkuyorum
insanların kutuplaşmasından,korkuyorum…
..
kapandı gişe
atlar girdi çıkışa
finişe kadar endişe
kazanınca pür neşe
ya
kaybedince
..
Kuşlar sessiz uçuyor,
Rüzgar bile sessiz esiyor,
Ürkütmemek için çevreyi
Çocuklar sessiz ağlıyor.
Endişe, heyecan son safhada
Beklenti, özlem, ümit dorukta!
..
ürpertiler sarmış bedeni, ılık bi hava
Endişe diz boyu olmuş, insanlar aynı.
Korku lifleri kopartıyor, ve halen
aynı şekilde doğuyor ve batıyor güneş...
Ve halen hayat aynı ritminde akıyor akacağı yere...
Ve halen kuşlar terennüm ediyor çalılıklarda...
...
..
Güç yetmez ki gerçeğe bir ölü olacağız
Elbiseler dolaba anılar kalkar rafa
Bu güzelim yerlerden bir gün kaybolacağız
Endişe korku özlem çığlık dolar etrafa
Doğan güneşler batar siyah giyer umutlar
Padişahlar yıkılır düşer görkemli atlar
..
Araya giren ince bir tül kadar hafif
Endişemiz mi bu içimizin sırları?
Kara gölgeler gibi yapışan nihayet
Sebep mi var rüyaya satan içimizi?
Öl diyorsun ama bu boş bir endişe
Kalmak harammış gibi zor ekiyorsun
Kül seriyorsun gözlerimize...
..
Sağır uyku, kör gece, benzi soluk mum
İlk tefekkür, ilk gözyaşı ve ilk şiir
Gelmeyeceğiz oyununa ahir zamanın
Şimdilik bir slogan birde tebeşir
Kayıtlara düşsün münker ve nekir.
Kim saklar sırrını gümüş heykellerin
..
Hayat ince bir yelpaze, avuçlarımdan akıp giderken damlanın denize kavuşması gibi sana koşuyorum. Sedef bir yağmur damlasını yüreğinde inciye döndürmesi gibi, bende seni yüreğimin umanında ki sisler içinde büyütüyorum. Elveda zamanındaki sözlerine kapıyı aralamak yerine, sıkı sıkı kapatıyorum. Gönlümün aynasında masum ve samimi duran görüntünün kaybolmasın diye, ikinci görüntünün yansımasına izin vermiyorum. Değil yüreğimle, gözlerimle bile adatmayı düşünmedim seni.
Sevgin billur bir kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Aşkın, nazenin bir mum alevi gibi sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze çeviriyorum. Ben seni adını nane şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda ruhumda.
Aynı gök kubbenin altında yaşmak bana yetiyor. Başımı kaldırdığımda gökyüzü, güneş, mehtap, yıldızlar aynı. Umurumda değil nerdesin? Kiminlesin? Nerde uyuyorsun? Şarapnel parçasıyla yaşayan gazi gibiyim. Gözlerinle görmediğin sadece sesini bildiğin dalgalarının sesini duyduğun varlığında huzur bulduğum bir deniz kıyısında yürümek gibisin.
Gökyüzünde tepsi gibi parlayan mehtap insanı cezp ediyordu. Mehtaba benim gibi bakanların, hicran ve ayrılık hastası olduğunu biliyordum. İşte bu ay seni ve beni birleştiriyor. Kader karanlığının bizi sarıp sarmalamasına izin vermiyorum. Duyduğum hazzın içine doldurduğum hasretin büyüklüğü ve küçüklüğü hiç önemli değil.
..
ben sana her baktıgımda
sevgi,korku, endişe
kol kola geçer yüregimden.
ben sana her baktgımda
kanatlanır kalbim.
cam parçacıkları dolar kalbime,
bir yandan keser gibi bir yandan aydınlatır içimi
..
Bazen fırtınalar kopar ufkumda
İçimde kıpırtılar dalgalarla yarışır
Bazen durulur sular
Endişeyle barışır
Kalbimde tüm umutlar
Bazen mutluluk, endişe
Endişe ve mutluluk
..
Ne deli ne divaneyim
Ben bir avareyim
Yar yolunda
Kendini kaybetmiş bi-careyim
Yar yolu cok pişeden gecer
ERZAT'ım kendinden gecer
..
Mutlulukla köşe kapmaca oynarken bluğa erdi huzur.
Suratından kıpkızıl öfkeler çıktı.
Hüzünlere asi geldi,
Endişe tabularını yıktı,
Fâni korkulara karşı çıktı...
Başında esen gözükara yel durdu sonra.
Kendini araken hayatı buldu huzur.
..
Aşk, hayatın kendisi olmaya aday olan çizimli yoldur.
Alın yazısını arayan ve içinde kaybolması gereken bir duygu,aşk. Beklentilerimiz aslında bu duygu çerçevesinde şekil alıyor. Renkten renge giriyor. Kişide var olan bu duygu insanı sürekli kışkırtıcı bir edilgenliğe sürüklüyor. Aşıksındır,gözlerin onun dünyasından başka bir dünyayı göremiyor. O duygu sarmıştır tüm benliğini,sevilmek istiyorsun,ama sevildiğini hissetmek isteyişini bir türlü sevemiyorsun ya da ona aşkını aktarmaktan korkuyorsun. “ kendini sevdirmek isteyenin, kendi sevgisini peşin peşin ödemesi gerektiğini unutuyorsun.” Kendi sırrını açığa çıkartmaktan endişe duyuyorsun. Bu duygu sende birtakım şüpheler uyandırıyor,çünkü içinde sırını ona aksettirsem o sır ondan uzaklaşmış ve sır olmaktan çıkmıştır,başkaları bu sıra sahiplenmiş,dolayısıyla benim sırımı saklamayanla kalp sancısını çekemem düşüncesi sende hakim olur. Bu endişeyle sevilme isteyişini erteliyorsun,karşı tarafında sevilme isteyişini bu bağlamda ihanet olarak değerlendiriyorsun.'
Aşık,aşkını sevgiliye ilan ettiği anda aşkı sır olmaktan çıkmıştır. “aşık sırrını verdiği sevgilisinin o sırrı muhafaza edeceğini düşünüyor. Oysa o sır başkalarına aktarılmak üzere ondan sızdırılmıştır. Aşık aslında kendine tevdi edilmiş olan emanete ihanet etmekte beis görmüyor; fakat sevgilisinin aynı emanete ihanet etmesi onu hüsrana uğratıyor,ihanet ihanettir. Ve de aşığın ihaneti ile maşuğun ihaneti aynı makuldendir.”diyen R. ÖZDENÖREN işin her iki tarafının da beklenenin aksine davrandıkları yani ikisine ait sır, sır olmaktan çıkarak kendilerini deşifre ediyor,çünkü bir söylemi biri biliyorsa ve karşı tarafa izahiyette bulunmuşsa zaten bu söylem ya da sır açıklandığı için artık o gizlilik açığa çıkmıştır.
Şimdi sevgilinin bu noktada sevgiliye: kalbinde bana yer aç! söylemi aşıkların var olan sırrı açığa vurdukları gerçeği ortaya çıkarmış olur. Bu duyguyu derinlere götürürsek aşkın kışkırtıcı yanını daha da körüklemiş oluruz. Buna paralellik gösteren: “ şarkılarınızda bana da yer açın ve daha da genişlesin avuçlarımdaki harita,serip o haritayı yemek yediğimiz masaya savaş planları yapalım birlikte.'
'Aşk bir savaştır ve iki kişilik bir ordu bile yeter zafer kazanmaya.Beni zaferinize kabul edin bayan,yaralarınıza yakın tutun ve bir kör kurşunu birlikte ısıralım. Aynı kurşunu bölüşmektir benim aşkım,cephanem bitince sizin kurşunlarınızla doldurayım tüfeğimi,siz tüfeğinizi bir şehri yakmanın çılgınlığıyla doldurun.”İdris ÖZYOL’un bu hakikate parmak bastığı ve içinde beraberinde vurguladığı paylaşımı,aslında kalbinde bana yer aç duygusunu sürekli öne alarak aşığın sırını yaşamın her tarafına aksettirip, açığa çıkmasını bir nevi sergilenmiş oluyor.
..
Umut ve güç ver sisler arasında, nefesin olsun bende, birde sözcüklerin. Yağmurda ayak seslerin duyayım. Güneş bulutların arasından göz kırparken senin hayalin dolanayım. Sigaranın dumanında nefeslerimiz karışsın özlemle ve hasretle. Yaşayamadıklarımızı, bencilce ve fütursuzca yaşayalım. Kapatalım kapıları, sevgi selinin coşkun şehvetinde, avuçlarımızdaki köz ile yüreğimizde yoğuralım…
Demirci körüğünün nefesi korlaştırırken yürek ocağını, dumanında boğulmayı göze alalım. Gelecek olan kem gözleri, nazarları yok edelim. Fırtınaya karşı kürek çekelim. Limana atılan halatlar, azgın dalgalarla parçalanırken fısıltının hafifliğinde arşa yükselelim. Ağırlaşan ruhumuzu arzın derinliklerine gömelim. Konuşmayı unutup, kelimeleri silelim. Yürek sesleri sarsın dört bir yanımızı. Değirmen taşı gibi boynumuzda taşıdığımız yalnızlığı, kırlangıç kanadında bilinmezlere gönderelim…
Endişe bulutlarının griliğinde, hayatın boşa harcanmışlığını keremsi bir buruklukla içimizde yok edelim. Dudaklarımızda ki sinsi istilaları, yutmaya çalıştığımız sessiz çığlıkları yüreklerin rehberlik ettiği sözcüklerle boğalım. Zamanı yitirmiş seyyahların gam yükünden nasibimizi alalım. Karanlığın rahminde doğup, gözyaşının tuzunda yıkanalım. Kavrulan yüreğimizin serinlemesini beklerken…
Bırakalım, gecenin amaçsız bekçilerini, düş halinde dolaşsınlar. Biz ruhlarımızı yeniden keşfedelim. İhtirasları, hüzünleri, kırılmışlıkları bir yana bırakıp, dizginleyemediğimiz duyguların coşkunluğunu kavuşamadan büyüyen sevgiye inat, aşkın umanına salalım. Terbiye edilmemiş, günahkâr nefislerimizi, bitimsiz ışık selinin ortasında bırakırken…
..