Bunu sana ben, üç metreye beş metre olan, üç ranza, altı yataklı, ince duvarları beyaz lam birle kaplanmış birde, karanlığa hapis küçük penceresi olan ama camına buğu yapamadığım koğuşumdan “en son yazana” karşılık olarak yazıyorum…Çünkü sana yazacağım demiştim…
Ama öncelikle şunu bilmelisin ki bu yaşanılana bir baş kaldırı metni ya da öç alış tasarısı değildir. Kimi insanlar yaşamları boyunca bir boğulma eylemi gösterirler. Bu bir Show’a benzedikçe yüklenilen roller çerçevesinde, yüzeysel düşler ortaya atılır.
Üstüne üstlük mantıklı hüzünlü beklentilerdir bunlar. Sevgiler tutkulara, tutkular inançlara dönüşmeye, inançlar ise aslında terk edilmeye hazırlanmıştır..Sahte gülüşlerin, sahte kara gözlerin, sürmelerinde kısa, kısa gerçekleşen parodiler….
Tek acı yanı bir gülenin yanında, birde ağlayanın olması! Bir müddet kaderiyle baş başa kalacak kadar cesur, bir müddet “sesini” geceye emanet edecek kadar vakur, bir müddette ağlayacak kadar salak olan ben yani…
Ben hiç deniz kenarında durup karşı kıyılara bakarak yeni kıta keşfeden “kâşif” tanımıyorum, sen bu konuda tanıdığım ilk kişi oldun…Bunu ise neden yaptığını anlayamamanın ab ayrı bir hüznündeyim ki yanlış anlamış olmama bir mahal imkansız..
Benim ilk defa yüzüm, senin mayısında yeşildi, her şeyine söz verilmiş bahardı… Belki istediğin bahar olamazdım ama en azından dört mevsim durmadan, yılmadan, bıkmadan bunu defalarca denerdim…
Susunca sen, tüm ırmaklar kurudu, ormanlar bir, bir yandı yüreğimde, sana geçen tüm köprüler bir, bir çoktu çaylak şairin tepesine… Şimdi tüm yapraklarını dökmüş bir sonbahar, ters takla atıyor, yüzümde, içimde, sesimde…
Bilmiyordum, bilmiyordum son yazacağının Vedat, Vedat, Vedat olduğunu bilmiyordum…
Bunun bir gidiş olduğunu bilmiyordum ki ben bir sırrı tutar gibi tutmaya hazırlanırken ellerini, nefesini narkoz çeker gibi bayılana kadar solumaya hazırken, saatlerce kara gözlerine bakmaya,saatlerce seni dinlemeye, saatlerce sımsıkı sana sarılmaya,saatlerce şefkatle saçlarını okşamaya hazırken, bilmiyordum gittiğini……
Biraz zorla hatırla! İlkin” ben asla umursamaz değilim” dediğini sonra heyecanımı hatırla/ öptüm, öptüm. öptüm…..
Ve hatırla cesaretin varsa! ! ! Deniz kenarında sen, ben ve bir demlik çayı! ! ! Dikkat edersen ta ilk cümlemden berri hiç kullanmadım o senin çok hoşuna giden kelimeyi, kullanmıyorum da… O gündür bugündür ve kullanmayacağım artık… Başkalarına tat verirken, dilime acı veriyormuş…Coşuyormuş, büyüyormuş farkında olmadan…
Ve demiyorum kapına kadar geldiğimi ama girmediğimi, ya da giremediğimi, bu ab ayrı bir acıdır ta ciğerime saplanan ki asla tarifsiz……………………………………..!
Son isteğimdir ulaşırsa sana, hep duymak istediğim bir şey... Çok değil bir dörtlük bozlak oku bana, duymasam da sen oku, bende bu kirli İstanbul’un bilmediğim sokaklarında “ahirim sensin” deyip kafa çekeceğim bugün… Kulağın çınlarsa bil ki benim o… Adımı,(ilkini bilmem?) ama son kez zikret, oda o an geçer…
”En son yazan” da son cümleni hatırlıyormusun? ... “dilediğin an git benden” di… Oysa ben gitmedim, kalanım ben kalakalan….
Bir gün elbette benimde yüzüm büyür ve ben büyüyünce ve büyüyünce ben de gidip çok unutulmuş şairlerin yeşil yüzlerini keseceğim. Bugün için sen bakma yüzümün ıslaklığına, bakışlarımda aşk, dudaklarımda nemlenen his, yüreğime saplanan bir kurşun gibi sonsuza dek saklayacağım seni bu kirli sayfalarımda…
Ama anladım ki büyük şair olmak bana göre değil,ben çaylak şair kalacağım,bakma sen bir gün büyürüm dediğime büyümek böyle ise çaylak ölüm yeğdir bana…
Bak, rüzgâr eser, bil dağılmaz gayri. Benim için toplanırlar. Bulurum, kandırırım senin gibi, en az benim kadar aptal bir yıldırımı… Ancak o paklar beni, beni artık yalnızca yalnızlık paklar ………
Şu “asla umursamaz değilim” cümlen var ya, yeşili çalınmış öylesine acı bir gülümseme koyuyor ki şimdi yüzüme….
Şuan boş ver diyemiyorum ama şimdi,şimdi GİTMİŞ OL……
Kayıt Tarihi : 17.6.2009 00:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)