En Sevdiğim On Harf Dört Hecem

Erbil Kutlu
173

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

En Sevdiğim On Harf Dört Hecem

Her yıl böyle başlıyor. Yeni yıl, yeni umutlar, yepyeni bir benlik. Ama sonunda ne oluyor? Yine yeniden aynı beklentiler gelip bizi buluyor. Nedir bu yılların insanlar üzerine olan etkisi? İnsanların, hiç mi etkisi olmaz; bu gelip geçen yılların üzerine?

“İnsan, kendini neden hep yalnız hisseder? ” diye çok düşünmüştüm. Daha yaşım yirmi idi. Lakin cevabını bulduğumda yaşım yirmi dört olmuştu. Kişiler, hep hayatlarında, anlık bile olsa, bir şeyleri paylaşmak istiyorlar. Daha doğrusu bunu ben istiyordum ve hala istiyorum. Dünyada geriye kalan insanların benden ne farkı var ki, bundan farklı bir şey istesinler ki!

Ancak durum, burada açmaza girdi. İnsanlar, neyi paylaşmak istiyorlar?

İnsanlar, konuşa konuşa; hayvanlar, koklaşa koklaşa anlaşır derler. Ama ne var ki, insanlar konuşurken, ne kadar gerçekler? Gerçekten kendilerini sunuyorlar mı konuşmaları ile, yoksa o kelimeleri ile ördükleri duvara mı vuruyorlar karşılarındaki insanı?

Öyle açmazlar var ki insan denilen, o her dönemeci kapalı olan labirentte, çıkış bulmak, gün be gün imkansıza yaklaşıyor. Bir süre sonra kişilerin iki seçeneği kalıyor. Ya her şeyi olduğu gibi bırakıp gitmek; ya da olayların akışına kendilerini teslim edip, bir kurbanlık gibi boyunlarını, gelecek çukurunun kenarına koyup, kesilen şah damarlarından kanlarının fışkırarak akmasına müsaade etmek.

Her ikiside çok vahim sonuçlar. Bunun olmamasına engel tek olgu, kişilerin birbirlerini iyi tanımadan birliktelik kararına varmamaları olduğuna inanıyorum. İlişki başladıktan sonra, bir insan tanınamaz, sadece zaman içerisinde çarpılan duvarlar nedeniyle acıyan bir can ile son beklenmeye başlanır. Çünkü beklenmedik durumlarda ki tepkilerine ilk kez tanık olunur; bazısı hoşuna gitsede kişinin, bazısı sindirir.

Kişiler, ne kadar karşılarındaki insanı tanıdıklarına inandırsalar da hem kendilerini hem de çevrelerini; bu asla gerçek olmuyor.

Bir ilişkiye başladığında, kişilerden birinin veya her ikisinin de içinde bir tedirginlik varsa, sebebi bundan dolayıdır…

İşte bu durumun içerisine girildikten sonra yapılması gerekli olan ve benim tecrübe ettiğim ve yanılmadığım bir yol vardır. Bu yol; karşındaki insanların gözlerine bakmak. Gözlerin aldığı şekiller, insanın içinde bulunduğu düşünceleri dışarıya veren tek açık kapısıdır.

İnsanın en mutlu olup, olmadığını gözleri anlatır. Hatta bazı insanlar, göz göze gelmekten hep kaçırırlar kendilerini. Sanırım sebebi buna bağlamak gerek.

Ben, 12 yaşımda babamı kaybettim ve insanları hep takip ettim. Bunda en çokta babamın; “güzel kızlar asla ağlamazlar, ağlasalarda bunu kimse anlamaz, gözlerine bakmadıkça” sözünün etkisi büyüktür. Bu sayede bana olanı, yakınmış gibi olanı hep böyle tahlil ettim.

Yaşım yirmibeş olduğunda, bu tahlillerin getirisini almaya başladım. Muhabbetini sevdiğim insanların asla gözlerine bakmadım. Acılar yaşadım. Ama insanı, insan yapan yaşadığı acılarmış diyerek, olanları geçmişimde bırakıp yaşamaya devam ettim. Lakin ne değişti? Sadece ben!

Yaşım ilerledi, insanların bir kısmının sevdiği insan olurken, bir kısmının sevmediği de oldum. Ama hep kendim oldum.

Sadece bir kişi için değişmeye çalıştım. Onu da başaramadım. Kısa bir süre için dahi olsa, onun muhabbetini kaybettim. Fakat içimde hep bir umut diri kaldı. Her ne olursa olsun, doğum günümde bana ulaşacağına inandım. Hayatımın geri kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim o güzeller güzeli bana ulaştı. Hem de benim yaptığım gibi. Doğum günümün başladığı, o ilk saniyelerde. Cep telefonumdan beni aramıştı. Ama ben, sabah beklediğim için başkasıdır diye telefonuma bakmak lüzumu görmedim. Sabah işe giderken, bana bir mesaj atar diye düşünüyordum…

Oysa bunu yapacağını bekleseydim, o telefon an olsun düşer miydi elimden? Beklerdim elimde telefonla, ona kavuşacağım anı beklediğim gibi. Cevapsız aramayı görünce, hemen geri arayamadım. Uyumuştur diye düşündüm. Bir mesaj attım.

Sabah saat dokuz sıralarında, tekrar aradı. Hemen geri aradım onu. Nefes nefese idi, işe geç kalmıştı. Fazla konuşmadık. Ama benim için, bir dünya idi, dünyanın en güzel anlarıydı, hatta varoluşun en güzel anları şimdi başlamıştı benim için.

Çok geçmedi beni tekrar muhabbeti ile mutlu kıldı. Onun için her şeyi yapmaya hazır olan ben, artık onu yeniden kaybetmeye direncim olmadığını fark ettim.

Şayet bir gün evlenecek olursam, bu sadece ve sadece onunla olacak. Başkası olmayacak. Hayatımın sonuna dek tek başıma kalacağımı bilsem, tek başıma bir odada kimseden habersiz ölmek bile, onun kalbimde var olan halinden dolayı, beni bundan erindirmiyor. Daha çok mutlu ediyor. Onun dert ortağı bile olmak, beni özel kılıyor. Kalbim ondan başkasına mutlak kapalı.

Elli, altmış yaşıma gelsem, bana Erbil dese, ben yine onun gözlerine bakarım ve onu ilk tanıdığım anda ki hali ile ve o eşsiz gülüşü ile o bir tanecik aşkımı görürüm. Hayatımın rengi yeniden geri gelir, çökmüş olsa da bedenim, yeniden onu ilk tanıdığımdaki 30 yaşımın canlılığını yakalarım. İşte hayat benim için bir kez daha başlar o dakika…

Benim için sevgi; kalbini sunduğun insan için her şeyinden, her zevkinden vazgeçebilmektir. Bunu saygı ile birleştirebildiğinde ise, AŞK olur.

Onu tanıyalı beri artık yolda, orada, burada daha önceleri gözüme güzel gelen insanlar görünmez oldular. Hele de Nil Karaibrahimgil’in yer aldığı reklam afişlerini görünce yada onun kliplerini seyrettikçe o hep karşımdaymış gibi oluyor. Tek neşe kaynağım o oldu. Onsuzluk bana acıdır…

Seni seviyorum ON HARF DÖRT HECEM…

Yılın ilk saniyelerinde, telefonla bile olsa, seninleydim; bundan önce nasıl olduysam, bundan sonra da öyle olacağım. Olmasını istediğim gibi…

F. Erbil KUTLU
09.01.2010.Cumartesi – 20.39

Erbil Kutlu
Kayıt Tarihi : 14.1.2010 01:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Erbil Kutlu