En Mutlu Olduğunuz O An Ve Karen Blixen. ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Derler ki, yüzyıllar önce kimsenin daha evvel duymadığı tuhaf masalları binbir gece boyunca birbirine bağlayarak anlatmayı seven, zarafet, zekâ, güzellik ve incelikle halelenmiş esrarlı bir kadın yaşarmış. Gündüz masal anlatılmaz diye şafak sökerken en heyecanlı yerinde susan Şehrazat’ın dişi sesini ve onu seven modern zaman masalcısı Karen Blixen’i ihtiyar zeytin ağaçlarını kucaklayan gümüşsü bir vadinin içinde hatırladım. O akşamüstü oturduğumuz tepede durup kımıltısız denizi seyre dalan eski çağların esrik insanları da bizler gibi şarap içip mutluluktan, aşktan, tembellikten, yalnızlıktan, sonsuzluktan bahsediyorlardı muhtemelen. Aramızdaki mesafenin sandığımız kadar uzak olmadığını düşünürken, efsanelerden dokudukları tül elbiseleriyle görünmez melekler gibi dolaşan ‘masalcı cadıları’ çağırdım yanımıza. Sakin tıpırtılar eşliğinde dökülen bir yağmurun ardından hayvanların ezdiği acı otların rayihasıyla kabaran toprağa uzanıp, ihanetin, sadakatin asırlardır değişmeyen şehvetli hikâyelerini bize mırıl mırıl anlatsınlar istedim.

Bir ara düşlerden sıyrılıp arkadaşıma, “söyle bakalım, neresiydi en mutlu olduğun yer” deyip şımarmanın tadını çıkardım. Ümit Ünal’ın senaryosunu yazdığı En Mutlu Olduğun Yer Kağan Erturan’ın ilk sinema filmi. Sahici diyalogları, eğlenceli ama aynı zamanda biraz acıtan hikâyesiyle film, birbirini tanımayan iki insanın geçmişte en mutlu oldukları veya gelecekte olmak isteyecekleri o yere doğru yaptıkları heyecanlı bir yoluculuğun hikâyesi. Öylesine sorulmuş basit bir soru değildi, onu kurcalamak istediğimi anladı. Fazla düşünmeden, aslında kısacık bir ânın simgesi olan o ‘yeri’, yüzüne ışıltıyla yansıyan samimi bir mutluluk ifadesiyle o kadar rahat bir tonla tarif ettik ki, onu dinleyenler de haliyle geriye dönüp karmaşık bir duygu yığının altına gömdükleri o sisli ânı olduğu gibi anlatmaya başladılar. Sanki uzun zamandır sakladıkları bir sırrı açığa vurur gibiydiler. Bir zamanlar çocuk olan hallerine gizlice değen elin iyileştirdiği yerlerden ve ‘kayıp cennetlerden’ bahsediyorlardı. Sıra bana geldiğinde “söyleyemem” deyip güldürdüm onları. Hayır, mahrem bir an değildi tabii ki, sadece yaratıcılıkla, sevgiyle ve şefkatle kutsanmış sade bir konuşmanın gerçekleştiği ânı manayla ezmeden sözcüklere nasıl dönüştürebileceğimi bilemedim. Masalsı sohbet gecenin serinliğiyle dağılır gibi olduğunda, Karen Blixen’in hayatını anlattığı kitaptaki cümlelerden birisiyle uzaklaşıp mazideki kendi ‘mutluluk adama’ çoktan ulaşmıştım bile... Durduğum yerden Tanrı’nın bizim için tasarladığı karmaşık hikâyelerle eğlendiğini görebiliyordum. O ‘en mutlu olduğumuz yerde’ garip bir baş dönmesiyle oyalanırken, hem daha mutlu olacağımız bir ânı umutla beklemekten vazgeçmiyor, hem de öyle bir âna bir daha hiç kavuşamayacağımızdan korktuğumuz için o kaygan yere sıkıca basmaya çalışıyorduk.


Buğulu bir yaz gecesinde yeniden...

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta