En güzel Gurbet Hasret şiirleri (dosya

Nuri Can
407

ŞİİR


96

TAKİPÇİ

En güzel Gurbet Hasret şiirleri (dosya

1
Bırakın Sılama Döneyim

Bırakın gideyim buralardan
başka acılar görmeden
saplanmadan son hançeri yüreğime ihanetin
çalmadan kapımı ecel
bırakın yurduma döneyim
varıp orada öleyim...

Bırakın gideyim buralardan
yel vurmadan kırık dallarıma
savrulmadan sonbaharda yapraklar
çiçekler açarken kırlarda
bırakın sılama döneyim
varıp anamı göreyim...

”Ağlarsa Anam ağlar
Gayrısı yalan ağlar…”

İstemem,
ne bulutlar koşsun hüznüme
ne rüzgar essin feryadıma
ömrüm ki, tükenmiş bir koşu
çıkamam artık yokuşu
alın götürün beni buralardan
alın götürün allah aşkına...
başka bir şey dilemem...

Bırakın sılama döneyim
düşlerime vurmadan ayaz
kar yağmadan dağlara
kapanmadan yollar
bırakın sılama döneyim
varıp evimde öleyim...

Ben bir gurbetçiyim
çoluğunu çocuğunu ev damında bırakıp
ekmek parası için yaban ellere düşen
şimdi acılar vurdu beni
dönmeze vurdu yollarım
dostlar tanımaz beni artık
bırakın sılama döneyim
varıp evimde öleyim...

dağların buz kestiği mevsimdeyim artık
kederdeyim
zor günlerdeyim
ateşlere düştü yüreğim.
bırakın halimce eriyeyim...
bütün hatırlarımı gözyaşımla sileyim

Gurbet kimine acı, kimine para verdi
bana siyahlar giyindirdi
yorgunum hemşerim
çok yorgun
yıldızlara bağışlayıp bu ömrü
bırakın uzanıp düşeyim kara toprağa
iki mezar taşı arasında uyuyup dinlensin başım…

2009 da radbaut Nijmegen hasthanesinde ziyaret ettiğim
ölümcül bir hastanın son arzusuydu,
ne yazıkki sılasına varmaya ömrü yetmedi…

2

Dalları kırılmış ağaçlar gibi

Dalları kırılmış ağaçlar gibi
rüzgarda savrulan yaprağa döndüm
yağmura susayan kıraçlar gibi
yüreği kavrulan toprağa döndüm

durmadı gözümde akan yaşlarım
zehroldu yediğim tatlı aşlarım
terketti yurdumu sevgi kuşlarım
gülzarı virane bağlara döndüm

bomboş hayallerle bir ömür geçti
talih zulüm için hep beni seçti
ah ettikçe yaralarım depreşti
yürekte sızlayan ahlara döndüm

bu yalan dünyaya geldim geleli
bağrımda yara var, ömrüm çileli
döndükçe çağladı gözümün seli
şiirler kanayan ırmağa döndüm

ömrümün tükendi yazı baharı
dinmedi ruhumun boranı, karı
gönlümde çiçekler hep sarı sarı
nergizi yolunmuş dağlara döndüm

Ferhat şirin için dillere düşmüş
kerem aslı için küllere dönmüş
mecnun leyla için çöllere düşmüş
takatı tükenmiş yollara döndüm

dönenip durdum sağımdan soluma
kahpe felek çıktı her dem yoluma
zincir vurdu kanadıma koluma
baykuşlar tünemiş dallara döndüm

her nereye gitsem gedalı başım
baharı beklerken, bastırdı kışım
içime damlarken sessiz gözyaşım
ağrıdan ağlayan çaylara döndüm

bir pınar misali kaynayıp aktım
tomurcuk gülümü aşk ile yaktım
hasretimi gurbet ele bıraktım
dünyada sahipsiz kullara döndüm

3
Hasret çiçeğim

Yağmurlar düşerken körpe bağına
süzülür damlalar gül yaprağına
takılıp gurbetin hüzün ağına
bir sen mi solarsın hasret çiçeğim

Sarıp dikenlere gönül acını
indirme başından ümit tacını
rüzgarda savrulan ipek saçını
bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim

Estikçe başından gurbet yelleri
okşarsın hasretle açan gülleri
mutluluk içinde eski günleri
bir sen mi anarsın hasret çiçeğim

Dalıp anıların buruk seyrine
gözyaşı dökersin hasret nehrine
yediğin ekmeği gurbet zehrine
bir sen mi banarsın hasret çiçeğim

Denizler dalgalı alınlar sisli
yollar sıra sıra engel dizili
herkesin ateşi içinden gizli
bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim

Seller feryad eder dağlar ses verir
bir ömre bir sevda sanma az gelir
şimdi her gönülde bir ah yükselir
bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim

Coşkun akan seldim duruldu kalbim
gurbet eller gezdim yoruldu kalbim
aşkın hançeriyle vuruldu kalbim
bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim

Bir tek sen değilsin hasretlik çeken
gizli köşelerde boynunu büken
sılada sevdalar gül gül iken
bir sen mi solarsın hasret çiçeğim

Can Nuri’yim nice canlar canıyım
diyar diyar gezen garip arıyım
gurbetin hasretin en kör yanıyım
bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim

4
Gez Garip Garip

Vurup omuzuna tahta bavulu
Varıp gurbet eli gez garip garip
Yollara düşüp de gözler buğulu
İlet haberini tez garip garip

Varsın yaban eller mekanın olsun
Sılanın hasreti bağrına dolsun
Anadan babadan bacıdan yoksun
Oturup derdini yaz garip garip

Her akşam dönünce yurda yönünü
Hasretle hicranla doldur özünü
Kalbine çevirip yaşlı gözünü
Çilenin selinde yüz garip garip

Ay geçsin yıl geçsin uzansın ara
Hasretin yol olsun karlı dağlara
Aktıkça gözyaşın akan sulara
Kalsın yanağında iz garip garip

Can Nuri’m kalbinde gizle ağrını
Sağır gökler yutsun gönül çağrını
varsın gamdan dağlar delsin bağrını
Uçsun dudağında söz garip garip

5

Küstüm

Her derdin çaresi var dedi ustam
ben beni çaresiz koyana küstüm
bir hayır görmedim ne eş ne dosttan
taş vurup sinemi oyana küstüm

Huzur dergahından attılar beni
çile kervanına kattılar beni
üç kuruş çıkara sattılar beni
dost bilip sırtımdan vurana küstüm

Dostluk dedikleri yalanmış demek
hayallerde kaldı dosta güvenmek
boşa gitti onca verdiğim emek
yıllarca kapımdan doyana küstüm

Yaralı gönlümü dağladım durdum
gurbete kaderi bağladım durdum
oturup köşemde ağladım durdum
yoluma pusular kurana küstüm

Aşkın narı hep var oldu gönlümde
kimseyi ezmedim ahir ömrümde
eğildi dağ gibi başım önümde
beni boynu bükük koyana küstüm

6

Kimi Bir Dikene Takılmış Gider

Nice dertli kullar gezer alemi
kimi bir kenara atılmış gider
kimi esir etmiş para zalimi
kimi beş paraya satılmış gider

hep başka başkadır yaşam izleri
kimisi bunalmış yaşlı gözleri
her kimi dinledim acı sözleri
kimi bir ateşe yakılmış gider

kimi darda kalmış canından bezgin
kimisi yol almış ilimden sezgin
kimi yalnız kalmış bir garip gezgin
kimi bir sürüye katılmış gider

kimi kaderine boynunu eğmiş
kimi isyan edip bayrağın çekmiş
kimi bir çiçeğe gönlünü vermiş
kimi bir dikene takılmış gider

kiminin yalanla geçer her demi
Can Nuri alemin doğru ademi
kimi huy edinmiş hakkı erdemi
kimi bir nefsine kapılmış gider

7
Göçmen Kuşlar
Yönünü yitirmiş göçmen kuşlar gibi
uçtuk zehir zemberek yol bilmeden, dil bilmeden
tanımadığımız ormanlarda kaybolduk
çırpındıkça açılıp kanadı yaralarımız
kirli dumanların dalgalarında

kimsesiz limanlarda nazlı umutlar yeşerttik
köprüler kurduk bir yalnızlıktan bir yalnızlığa
taa…iliklerimize işledi yalnızlığın ve ayrılığın acısı
bir yol bulup dönemedik

geçip gitti yıllar
gençliğimizi fabrikalara bırakarak
ve uzatarak her soluğu bin defa
çalışıp durduk hasta dermansız

ne geçen günlerin farkına vardık
ne de değişen mevsimlerin
ekmeğimiz terimizle ıslandı
umudumuz gözyaşımızla
kader türkülerine sığınıp kaldık
dertli başımızla

her vardiya bir ah düştü yüreğimize
hasretler büyüttük gözlerimizde duman duman
uzanıp kaldık gurbet yataklarına yorgun
her sabah kurulan saatin zillini bekledik
geceyi güne, günü geceye ekledik

unutulmuş garip ezgiler gibi
ezilip kaldık yoksul anılar cenderesinde
bir yanımız buram buram memleket
bir yanımız çile çile gurbet ele gömüldü
sesini yitirmiş küskün çağlayanlarla
akıp gitti ömrümüz yaşlı gözlerimizde

hayellerimiz yel, çocuklarımız el oldu
kara kafalarımız ak, ak kafalar kel oldu
biz kimiz, nereden geldik, yurdumuz neresi
nerde kaldı gençliğimizin ve umudumuzun adresi

oysa sararmış her yaprağın bile bir tanımı var
bir anlamı var dalında düşen her çıkrığın

kime nasıl anlatırız halimizi ey dünya

8

Acıların Dili
Ne doğduğumuz topraklar kucakladı bizi
ne doyduğumuz topraklar ah küçüğüm

gurbet ki sancıyan bir yaraydı kayıp mektupların satıraralarında
anılarda sakladığımız bir mendilin içimizde sessizce kanamasıydı hasret

Ne zaman bir tren sesi duysak yüreğimize inerdi gurbet acısı
bozkırlar çağırırdı bizi ırmak ırmak
mordağların türküleri çağırırdı, gidemezdik

turna kanatlarına yükleyip özlemlerimizi
yüreğimizi gönderirirdik geldiğimiz yerlere

memleket çekerdi bizi yol yol yazgılarımızın kara çizgisinde
bir yanımız durmaz giderdi, bir yanımız burda garip kalırdı
bir türlü almazdı aklımız ayrılığı, ısınmazdı içimiz yad ellere

biz ki acılar çağında doğduk küçüğüm
yokluk, yoksulluk çağında büyüdük
kırık tahta bavullara koyup gözyaşlarımızı
bırakıp çitimizi, çubuğumuzu kerpiç bir damın koruğunda
yaslanıp yüreğimizin ağrılarına
kahır kahır efkar taşıdık gurbet ellere
sen nerden bileceksin ki

nerden bileceksin ki
kimsesiz yollara umut taşıdı ellerimiz
yorgunluk taşıdı ayaklarımız tanımadığımız diyarlara
bir lokma ekmeğin hatırına, avuç avuç gözyaşı taşıdı
gün oldu hüzünlendik, acıyla çırpındı bedenimiz
ürperdik beynimizin hücrelerine değin
gün oldu oturup ağladık gurbet evlerinde
özlemle, acıyla burkuldu yüreğimiz
dertli türkülerle inledik durduk
duyuramadan sesimizi kimselere

gün oldu yalnızlığı eş, kimsesizliği dost tuttuk
gün oldu
kokusunu sevdiğimiz çiçeklerin adını bile unuttuk

her gece hüznün ağırlığı düşünce karanlıklara
alıp başımızı ellerimizin arasına düşündük kara kara
yüreğimizin üstünde bağdaş kurup otururdu acılar
mühürlenirdi ağzımız suskunlukla kıvranırdık
ah! acıların dili olsaydı neler anlatırdı kimbilir neler?

Ne doğduğumuz topraklar kucakladı bizi
ne doyduğumuz topraklar
neler çektiğimizi
sen nerden bileceksin ki, ah küçüğüm…

9

Şiir yanar, kelam yanar, dil yanar

Şu garip boynumu dâra verdiler
sineme onanmaz yara verdiler
ateşi aşk ile nâra verdiler
alev yanar, ateş yanar, kül yanar

Yarıldı yer, arşı sardı ağıtlar
yandı yürek, yandı bütün kağıtlar
dile gelmez ahraz mıydı sükûtlar
şiir yanar, kelam yanar, dil yanar

Bükülmez dağ idim eğildi başım
bekledim çatladı son sabır taşım
bilmem kaç yıl geçti, kaç oldu yaşım
günler yanar, aylar yanar, yıl yanar

Bir kızı severdim öyle uzaktan
bin dilek diledim olmadı haktan
kurtuluş olmadı kahpe tuzaktan
hayal yanar, sahra yanar, çöl yanar

Ateşlere verdim gönül dağımı
bitirdim gam ile gençlik çağımı
târumar eyledim sevda bağımı
bahçe yanar, bülbül yanar, gül yanar

Ağular devirdim doldukça tasım
ben bittim bitmedi gönülde yasım
gönlümdeki ah’tır bütün mirasım
sazım yanar, sözüm yanar, tel yanar

10

Göçmen İşçiler Ağıdı

Sırtımızda eski bir ceket
Kırık bir bavul elimizde
Yürürüz izinde acıların
Yüreğimizin üstüne basa basa

Başımız eğik, bağrımız ezik
gözümüzde yaş, gönlümüzde yas
sarıp gurbet yorganlarına umudu
kör bir geçim uğruna düşeriz yollara

hicranı gözlerimize doluyarak
ve suluyarak yüreğimizde hüznü
yürürüz biçare acılı acılı
yürürüz can çekişe çekişe

tutunacak dal ararız, dinleyecek dost
ağlamak ve anlatmak için dünyaya kederimizi

ayrılık boranında korlaşır bağrımız
zorlaşır gülmemiz
solur da solur sevdamız yüreğimizde kımıl kımıl

dağlarca acılarla ve de sancılarla
yürürüz ritminde yürek atışımızın
yürürüz ritminde nefes alışımızın
yürürüz bitik un-ufak ola ola
onca yiğitliğimize bakmadan

hasrettir önümüzde sıra sıra
yol yol ayrılıktır
dağ dağ acıdır gidilen
gurbettir, derttir, mihnettir
sineye çekilen dizi dizi

Ne yana vursak
üstümüze kararır hava
şimşeklenir gökyüzü bıçak bıçak
bulutlar yığılır kalır gözlerimize
her kirpiğimizde bir deniz çalkalanır.
nereye varsak,
bağrımıza saplanır ayrılığın oku
devriliriz bir ihtiyar çınar gibi ağır ağır
garipliğimiz kuşatır dört bir yandan
bağlanır elimiz kolumuz
nereye varsak sarpa sarar yolumuz

hasret kalırız bir dost gülüşüne
hasret kalırız bir dost öpüşüne
düğün dernek kurar acılar içerimizde
çiçeklere kar düşer
umutları yel alır
ardımızda nice kimsesiz ölüler kalır
ölülerki bizim ölüler,
nasıl ki bu acılar bizimse

bir yanı buruk olur çırpınır yüreğimizde
bir yanı yaş olur süzülür gözlerimizde
akar
akar
akar
dökülür çile denizlerine
gurbet rüzgarlarınca acılı ıslak

tufan kopmuş yel savurmuş gayrı
oflamak vız gelir gönül fırtınamıza
umudumuz ekmeğimiz,
acımız kederimiz
bir kara sevdamızdır yenemediğimiz

gözyaşlarını saklama benden
kaçırma gözlerini gözlerimden
oy kurban olduğum
derincene bak
bu nasıl yazıdır ki
gözyaşlarımız
kemend olurda boğar bizi
ve ardına bakmadan,
siler gider izini umudumuzun
çıplak ağrılarla bağrımızı eze eze
taa… alnımızın çizgilerine yansır acısı.
ağrılar toprağında ağıt yakarak
bir yitik umutda yitip gitmişiz
gayrı dert filiz sürmüştür,
hüznümüzün tablosunda
bir direnç olmuştur bizde yaşamak
o artık karanlık bir gecede diş diş
ak yorgana geçirilmiş sancı
katmer katmer ülserdir midemizde
bir yara ki ayrılığın
bir yara ki yoksulluğun yarasıdır
oy kurbanım

toprak toprak koktuğumuz
nadas nadas süslediğimiz
ve de köy köy, ülke ülke
boynumuzu büke büke
ezgilere işlediğimiz
bir yarısı Türkiye’ de
bir yarısı yaban ellerde söylenen
eğin ağıdı türkülerimiz
…………………….
bilmem bu yürek nasıl dayanır
derdini kalem olup yazmaya
dil olup söylemeye
oy kurbanım oy
oyy da oy….

11

Kan Çiçek Açar

Şu gurbet ellerde garipçe boynum
büküldüğü yerde gam çiçek açar
vurduğun hançerle kanıyor kalbim
döküldüğü yerde kan çiçek açar

yağmurum yağmıyor hayat gam çölü
sustu yüreğimin garip bülbülü
tomurcuk çiçekti sevdamın gülü
söküldüğü yerde kan çiçek açar

ne gönülde huzur ne gözde uyku
cigere saplandı ihanet oku
uzaktan uzağa bir sisli korku
büründüğü yerde tan çiçek açar

gözlerim yıkılmış bir şehir şimdi
sözlerim yakılmış bir şiir şimdi
hayat ki kurumuş bir nehir şimdi
süzüldüğü yerde can çiçek açar

hayal darmadağın , ümitler kırık
boğazımda düğüm düğüm hıçkırık
sümbüller, gülşenler gülmüyor artık
görüldüğü yerde gam çiçek açar

azgın seller duruldu gün yoruldu
hasret ateş oldu bahçe kavruldu
yaprak yaprak sokaklara savruldu
süründüğü yerde sam çiçek açar

yalancı dünyada bir garip kuldum
gönül defterinde sevda okurdum
yürekten yureğe sevgi dokurdum
örüldüğü yerde zan çiçek açar

Can Nuri gün güne bir başka yandım
Aslı’yı kendime yar imiş sandım.
Kerem’in ahını şimdi anladım
sürüldüğü yerde gam çiçek açar

12

Yolcu

Saatler geçmiyor günler bir sancı
Gidenler dönmüyor yollar yalancı
Burda herkes garip herşey yabancı
Bir dertli türküdür ömrümüz yolcu

Sevda kuşlarının kanadı kırık
Kim taşır özlemin yükünü artık
Bir yanımız efkar, biri ayrılık
Gülmüyor gönlümüz gözümüz yolcu

Şarkılarda bir kuş öter bilen yok
Gözyaşımız kan gölüdür silen yok
Kaç yıl oldu bekliyoruz gelen yok
Sürüp gider böyle küsümüz yolcu

Ta ezelden sarpa sarmış yolumuz
Tutmaz kanadımız kırık kolumuz
Yaban elde garip kalmak korkumuz
Açmadan solacak gülümüz yolcu

Ne ana ne baba, ne kardeş bacı
Dünya bir han gibi ömür kiracı
Can Nuri Bulunmaz gönül ilacı
Bilmem nerde kalir ölümüz yolcu

13

Öyle uzaklarda arama beni

Öyle uzaklarda arama beni
melül mahsun bakan bakışındayım
sahte sevgilerde sınama beni
kalbinin çırpınan atışındayım

dudaktan dudağa bir şiir gibi
yıldızlara hasret bir şehir gibi
gönülden gönüle bir nehir gibi
nazlı bir pınarın akışındayım

sen var bu dünyada gönlünce yaşa
bakıp uzaklarda arama boşa
dertlerle bulursun beni başbaşa
sen ağlarsan gözünün yaşındayım

ayrıldığın yerde ah var,figan var
ağaçlar yas tutar, kırılgan dallar
gülünce çimlerde yeşil bir bahar
nazlı bir çiçeğin nakışındayım

her tufan ardında bir güz bıraktı
solan her yaprakta bin giz bıraktı
çektiğim her acı bir iz bıraktı
şimdi bir ömrün kara kışındayım

sen hala içimde incecik sancı
biricik sevdiğim başımın tacı
sarıldığın yerde kalsada acı
ben hala o pınarın başındayım

eserken başında kavak yelleri
bağlanmıştı gönlüm öyle serseri
sen hala o güzel, nazlı, cilveli
ben hala o ondokuz yaşındayım

14

Bir Gurbet Masalı

Geceleri sokaklara kar yağardı
üşürdük
bir hüzün çökerdi odamıza
kapanıp içimize ağlardık
ağlardım…………………
ağlardı…………….
ağlardık geceler boyu
ıslanırdı pencereler
ıslanırdı yalnızlığımız
ıslanırdı geceler

ıslanırdı bütün şehir
nem kokardı, is kokardı
özlem kokardı
gurbet kuşları dönerdi başımızda
cama yaslayıp başımızı
boynu bükük karanfiller gibi bakardık
dalardım.....................
dalardı ................................
dalardık anılara
uzaklarda türküler çalardı kulaklarımıza
hasretlik çekerdik ölesiye
yüreğimize bir ateş düşerdi
yangın olup yeryüzünü yakardık
ben
Urfa’lı Mustafa
ve Maraş`lı Ali

gözlerimizde biraz duman
biraz dalgınlık olurdu hep
susardım……
susardı................
susardık kan kusardık
susardı sokaklarda sarhoşlar
içimiz kan ağlardı
soranlara yok bir şeyimiz
iyiyiz derdik
ben
Urfa’lı Mustafa
ve Maraş`lı Ali

bütün gece yatağa uzanıp
tavana dikerdik gözlerimizi
bakardım…………
bakardı............................
bakardık puslu ve ıslak
sokaklara gözlerimiz yağardı
ölesiye sılamızı özlerdik
yüreğimiz acırdı
gözlerimiz acırdı
uyuyamazdık
kalkıp sokaklara düşerdik
gezerdik sahipsiz kediler gibi
gezerdim.........
gezerdi .................................
gezerdik sabahlara kadar
sonra uyumadan işe giderdik

her gece sazımdaki hüzün olurdu gurbet
yüreğimizdeki sızı
gözlerimize yağmur diye düşerdi
acıları alır içimize saklardık
bir ben bilirdim.................
bir onlar ...............................
bir biz bilirdik ayrılık nedir, özlem nedir

çocukluğumuzu yaşardık masalsı düşlerde
her bayram yeni papuçlar giyer
koşardık ninemize
biz ona doğru koştukça
o uzaklaşırdı
bi -türlü yetişemezdik

hep bir gün dönceğiz umuduydu
içimizde sakladığımız
başımızı yastığa gömüp
gizli gizli ağladığımız
sıla özlemiyle doldurup içimizi
duvarlarla paylaştığımız
hep döneceğiz umuduydu
bunca kahrı yaşadığımız

rüzgar eserdi geceler boyu
trenler geçerdi
her iniltide yapraklar üşürdü içimizde
yağmur düşerdi gözlerimize
usanırdım………
usanırdı………
ıslanırdık…….
her gece böyle yalnız, uykusuz
bir hüzün çiçeği kırılırdı düşlerimizde
bir kardelen boy verirdi susuz
boynu kırık bir gelinciğin
sızlayışını duyardık yüreğimizde

ömür gelip geçerdi
mevsimler gelip geçerdi
fırtınaler eserdi içimizde
esen fırtınalar yüreğimizi delip geçerdi

hasret istasyonunda
yolcusuz kalmış
terkedilmiş bir tren gibi dururdu kalbimiz
beklerdim……………………..
beklerdi……………….
beklerdik geceler boyu
ne gelen olurdu ne giden
yalnız, çileli ve kederli
susuz, uykusuz ve dertli
beklerdik

kuşlar uçup giderdi uzak diyarlara
kuş olup uçardık ardından
alıp götürsünler diye
sonbahar rüzgarları estiğinde
yaprak olur savrulurduk
kar olur yüksek dağlara ağardık
oturup yüreğimizin kıyısına
ince ince yağardık

rüzgar olup eserdik doruklarda
sel olup akardık dünyanın öbür ucuna
bahar gelmezdi……..
acı dinmezdi…………
kuşlar sevinmezdi……..
ve biz ölür ölür dirilirdik her gece
kimse bilmezdi
ağlardım…………..
ağlardı…………..
ağlardık geceler boyu
silmezdik gözlerimizde akan yaşları
silmezdik ki kirpiklerimiz nemli kalsın
silmezdim ki ıslak gözlerimizde,
soluk yanaklarımızdaki izden anlaşılsın
gurbet ellerde bir ömür çektiklerimiz

ömrümüz gelip geçerdi
trenler gelip geçerdi
biz yılları sayardık
yıllar ömrümüzü
durmazdı kanaması kalbimizin bir türlü
beklediğimiz o an gelmezdi
ben
Urfa’lı Mustafa
ve Maraş`lı Ali

ne zaman bir vapur kalksa
bir martı havalansa
kalemimiz küserdi gecelere
payımıza hasret,
yadımıza sıla düşerdi
kırık hıçkırıklarla kurşunlanırdı uykularımız
yastık bilmezdi
boynu bükük rüzgarlara takılıp kalırdı hayallerimiz,
sabah olmazdı

kısacık bu hayatta
alıp onca acıları sırtımıza
upuzun bir yolda
hiç yorulmayacak gibi koştuk
sonuç bir avuç toprak
bir bedenlik kefen

şimdi ne Urfa’lı Mustafa var
ne de Maraş`lı Ali
sıra bizde

şimdi anlıyorum ki sıla bir aşk
özlem bir rüya
kavuşmak bir hayalmiş…….

15

Figan oldum, firgat oldum, zar oldum

Turna idim uçamadım gölümden
mecnun idim kaçamadım çölümden
bülbül idim ayrı düştüm gülümden
figan oldum, firgat oldum, zar oldum

aşkın narı tutuşunca gönlümde
eğildi dağ gibi başım önümde
pervaneler gibi yanıp döndümde
hicran oldum, hasret oldum, nar oldum

sabır kar etmedi gözyaşlarıma
yaz ayı yel vurdu yamaçlarıma
güz ayı kar yağdı gür saçlarıma
tipi oldum, boran oldum, kar oldum

yıkıldı üstüme umut dağlarım
viraneye döndü gönül bağlarım
şimdi gurbet elde durmaz ağlarım
ziyan oldum, duman oldum, ar oldum

bahar gelmez artık gönül gülüme
boyun eğdim ihanete, zulüme
selam saldım gelsin çirkin ölüme
kalem oldum, ferman oldum, dar oldum

16

Sığaramda tüten duman gibiyim

Sorma ahvalimi, sorma halimi
sığaramda tüten duman gibiyim
dalga dalga vurdu hayat zalimi
denizi of çeken liman gibiyim..

Sorma bu dünyada neden yalnızım
söndü gökyüzünde yanan yıldızım
bağrımı deştikçe inceden sızım
acıdan inleyen keman gibiyim

Baharsız bir ömrün kışında kaldım
boranlı dağların başında kaldım
umarsız bir hayat dışında kaldım
yarası deşilmiş zaman gibiyim

Genç yaşımda neler geldi bu başa
yağmurlar ağladı düşen her yaşa
feryadım çarparken dağ ile taşa
imdada gelmeyen aman gibiyim

Bir bilsen nelere nasıl dayandım.
açan her gülü ben, benimdir sandım
nasıl sevdim bilsen, nasıl da yandım
bağrına od düşmüş orman gibiyim

17

Gözlerimde boran boran yaş kaldı

Yalancı dünyada bir gün gülmedim
gözlerimde boran boran yaş kaldı
gelen geçen vurdu dalıma benim
yüreğimde yığın yığın taş kaldı

bir seven olmadı candan seveyim
bir bağım olmadı gülün dereyim
karlı dağlar yol vermedi gideyim
önüm arkam dört mevsimim kış kaldı

kırıldı çanağı gülden sazımın
çekilmez cefası gönül nazımın
hükmüne baş eğdim alın yazımın
ele düğün bayram bana yas kaldı

dağ demedin, taş demedin yürüdüm
duman oldum karlı dağlar bürüdüm
kaderimi peşim sıra sürüdüm
ne giyecek çul ne yiyecek aş kaldı

yolcu incitmedim yol incitmedim
çiçek koparmadım dal incitmedim
bir gönül kırmadım kul incitmedim
Can Nuri’ye bir belalı baş kaldı

18

Ürkek Göçmen ve Acemi
Yalnızlığıma uzattığınız elleriniz yalancı
sahte gülücükler dökülüyor kaldırımlara
her karşılaştığımızda
içtenliksiz merhabalar

yabancılığımı üşüyor
dalından koparılmış her çiçek

siyah saçlarım var, kara gözlerim,
özgür ellerim
ve umudum ki,
acılar içinde yeşeren yaşama direncim

derin – dingin ırmaklar akmasa hasrete
ve açmasa kırmızı bir gül gibi
göğsümün içinde sevgi
nasıl yaşardım aranızda
böyle gökyüzüsüz
türküsüz
kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi
ürkek göçmen ve acemi

19
Gidelim üşümeden yüreğimiz

Bir eskici dükkanına bırakıp hüzünleri
kapılara, evlere vurup kilidi ,
bu şehri, bu sokakları terkedip gidelim
gidelim buralardan gidelim dostum
bağlayıp atımızı bir han duvarına gidelim...

"Bu el bize yaramaz"

Öpüp yanaklarından gözyaşını sevdiğimizin
koyup yüreğimizin üstüne sevdamızı gidelim...
sıyrılıp kininden düşmanlığın ,
bencilliğin kirinden arındırıp kalbimizi.
incittiğimiz her ne varsa helallaşarak
hayat haya etmeden hayallerimize gidelim...

varsın anılar ardımızda yağmur olsun,
dolu olsun
sel olsun,
boğulsun dipsiz deryalarda
gidelim bizim olmayan bu şehirden
baharı saçlarından öpme aşkına ,
yağmur aşkına, gül aşkına gidelim

Bu acımazlıklara, bu insafsızlıklara,
bu vefasızlıklara dayanmaz bu yürek
haydi kalk gidelim
daha fazla yıkılmadan, kırılmadan, savrulmadan
yalan kuyular yutmadan benliğimizi
kirli kanallara katmadan ömrümüzü
hırsın, bencilliğin, kahpeliğin
ve tasanın olmadığı bir yere gidelim...

Gidelim üşümeden yüreğimiz
bir dağ başına mesela
hoş geldin desin bir ala geyik
merhaba desin bir çiçek
bir kuş ötsün
bir dal gülümsesin
rüzgarlar bizim için essin,
bizim için doğsun güneş
pınarlar adımızı seslensin
ışıldayan sular adına ve aşkına gidelim...

Hayat ağlamak değil dostum
nefes nefes içine çekmek
şiir şiir sevişmektir hayatla
önyargısız, koşulsuz ve hesapsız
yeryüzündeki sevgi aşkına gidelim

Dağlara vursun çağrısı aşkın
türküsü hayatın
duygusu özgürlüğün
ve kendi kendinin anlamı
ve nedeni olan bir güzellik içinde.
gidelim şiirin ve aşkın aşkına gidelim

Yaklaşırken bahar nefes nefes
kekikler yeşerirken, keklikler öterken
ışıldayan sular aşkına gülümserken ay
serilirken mavi göklere sabahın ak yıldızları
hayatın türküsünü söyleyelim rüzgarlarla
bize göre değil bu kirli maviler
riyakar ilişkiler
topla yüreğini gidelim burdan
gidelim kendimizle olmak aşkına
gidelim vefa aşkına, dostluk aşkına gidelim...

20
Ah! İki Gözüm Ah!
Bir acının çağlayanına düştük iki gözüm
bir uçurum kıyısına
tutunduğumuz dallar incecik kırıldı kırılacak
ne halden anlayan oldu ne de soran hatırımızı
nasıl da acıyor hayatımız bir bilseler
bir bilseler neden hüzün yüklü bakışlarımız
kır düşmüş saçlarımız
umudun siyaha büründüğü yerdeyiz
kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz?

kalmadı bir anlamı artık hayatımızda aşkın, ayrılığın
açan gülün, düşen yaprağın, akan ırmağın
sonbahar rüzgarları esiyor şimdi gönül ülkemizde
hayatın ıstıraba dönüştüğü yerdeyiz iki gözüm
Kimse bilmez kimiz biz, adımız ne, nasılız, nerdeyiz?

gözlerimizdeki bulutları kovsak
kirpiklerimiz yağıyor yüreğimize
kirpiklerimizi bağlasak
kimsesizliğimiz tıkanıyor boğazımıza
kedere aralanan kapıdır şimdi zaman
damarlarımızda kıvranan ihanet acısı iki gözüm

zaman değişti iki gözüm
hangi ağzı öpsek kokuyor
hangi duvara yaslansak çürük
her gece böyle uykusuz, yorgun, viran
yüreğimiz kanıyor, yanıyor ciğerimizín ortası
bir ömürdür yorgunuz yollarda,
yaralıyız
Kimse bilmez kimiz biz, derdimiz ne neden karalıyız

hangi adaya sığınsak ihanet
sarı fırtınalar sarıvermiş kıyılarımızı
suyu çekilmiş ırmaklar gibi
her dalga ömrümüzden bir şeyler kopardı iki gözüm
hiç bir liman saklamiyor bizi artık

hep keder, hep hüzünle geçti hayatımız iki gözüm;
kanadı kırık kuşlar, yaralı turnalar, yetim ve yoksul çocuklar,
bağrı yanık analar, başı eğik babalar geçti ömrümüzden…

bu dünyada yönünü yitirmiş iki kırık tekneyiz
denizi kirlenmiş martı,
nereye uçsak uçurum
zehirli oklar saplanıyor kanatlarımıza

gözlerimiz hüznün teknesi
hangi adaya sığınsak ihanet
hangi dala konsak kış
ne yana dönsek bir yanımız küs
ne yana dönsek yağmur hıçkırıkları
kime baksak gözleri öksüz
aynalarda paramparça yüzümüz
yüregimize batıyor kırıkları

baharlara sevdamızı, dağlara hayrkırımızı duyuramadık
dokunamadık kanadı kırık güvercinimize
unuttuk içimizdeki umutların beyazlığını
mavileri, yeşilleri, alları unuttuk
sonu olmayan bir yolda gidip geldik bir ömür
kararıp kaldı düşlerimiz bir çöl akşamında

oysa uzak dağbaşlarına yazmıştık umutlarımızı
denizlere, dalgalara, firtınalara,
upuzun ırmaklara yazmıştık sevdalarımızı
ki, kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde
vurulduk işte yaşama tırmanırken sevinçle iki gözüm

vurup göğsümüzden mülteci kuşları
hançerleyip ömrümüzü gidemedik buralardan
en çok temiz kalmak isterken kirlendik iki gözüm
vurulduk işte ah iki gözüm vurulduk
yaralandıkça yaramızı güneşle sardık

zaman gelip geçti bütün baharlar geride kaldı, bütün keşkeler anlamsız
ömrümüzde hep yıkıntılar, depremler, kararan mevsimler geçti
geçen bütün mevsimleri beraber sırtladık temiz yarınlar adına
bir gün öpüp hayatı yaşlı gözlerinden
toplayıp pılımızı, pırtımızı çekip gideceğiz bu diyardan üzülme
varsın özlemlerimize ihanet etsin hayat
sayki, acıklı bir flimdi seyrettik bítti
beceremedik ne yaşamayı, ne gülmeyi, ne de ölmeyi deriz şu yalan dünyada…

21

Olur mu Olur Olmaz Deme
Bakarsın bir gün çıkıp gelmişim
turna kanatlarına yükleyip yüreğimi
olur mu olur olmaz deme sakın
gözlerimde nazlı bir bahar
dudağımda gurbet türküleri
içimde tomurcuklanan hasretlerle
merhaba demişim
günaydın demişim, gülaydın demişim
düşmüşüm yüreklere bir tomurcuk gül gibi

belki bir sabah bakarsın yine beraber
bir bulut çizmişiz Munzur’un göğüne
dudaklarımızda o eski ıslık
birlikte tırmanmışız dağlara
yüksek tepelerde konaklamışız
Birlikte ıslanmışız yağmurlarda delicesine
baharın geldiğini, yaylaların yeşerdiğini
kumrularin seviştiğini görmüşüz
halaylar çekmişiz beraber, türküler söylemişiz
ve yeni bir umudu karşılar gibi uzak yollarda
gurbetten gelen bir dostu beklemişiz

olur mu olur olmaz deme sakın
bakmışsın çiçek açmışız saksılarda
kırlarda sarmaşık olmuşuz
ikimizin yüreği ile sevdalanmışız
sarılmışız bir gelin çiçeğine
yeni doğmuş bir bebek gibi
merhaba demişiz dünyaya

olur mu olur olmaz deme sakın
özlemlere kar yağınca gönül dağında
bakmışsın yine çıkıp gelmişim yağmurlarla
bölüşmüşüz acıları, hasreti, sevinci
birlikte aralamışız perdesini anıların
gün akıp gitmiş üzerimizde
oyunlara dalmışız yine, geç kalmışız eve
kulaklarımız da yıldız hikayeleri
ayışığına batmış üstümüz, başımız
yüzümüz, gözümüz gül yarası

olur mu olur olmaz deme sakın
pencereni açık bırak her gece
bakmışsın aşıp denizleri dalga dalga
rüzgarın kanatlarına binip gelmişim
bakmışsın yine beraber çıkmışız gurbete
hasret çiçekleri koklamışız yollarda
yıldızlar düşürmüşüz toprağa yüreğimizden
birlikte söylemişiz sevda türkülerini
birlikte üzülmüşüz, birlikte gülmüşüz
birlikte koşmuşuz dere boylarında
yamaçlarda yoldaş olmuşuz kekliklere
birlikte yorulmuşuz, yıkanmışız çağlayanlarda

olur mu olur olmaz deme sakın
bakmışsın bir gün çıkıp gelmişim
sarılmışız onca yılın hasretiyle
gözlerimizde iki damla hasret çiçeği
yeni bir güneş alıp dalımıza nar gibi
düşmüşüz yola
bir sen, bir ben, bir de dostluğumuz
yorgun hayatlarımızın akşamında
üşüyen yaralarımız
saçı ağarmış umutlarımızla
yüzümüz, yüreğimiz gurbet yarası
dertleşip gitmişiz kolkola

...../
unutmam seni
sende unutma beni
yüreğinin sesinde
yüreğimin sesini dinle ve orada bir yer ayır bana
sen gönül dostumsun benim, gülüşü gül kokan
yüreğini yazamadığın şiirlere sakladım
şiirleri yüreğime
unutmadım son sözlerini, gülen gözlerini
bilirim gözlerin güneştir senin, yüreğin gökyüzü

...../
sensizlik bir uçurum şimdi
şimdi her gece bir mektup yazarım sana
bulutlara asarım, rüzgarlara atarım
unutmadım korktuğumuz geceleri
okuduğumuz kitapları
yediğimiz dayakları babalarımızdan

görmesekte biribirimizi, duymasakta sesimizi
buluşuruz bir gün elbet
gönülden gönüle giden o yolda

yılda bir de olsa
ziyaret edemiyorsam seni
halimi aramızdaki ulaşılmaz dağlara ver
vefasızlığıma değil

mevsim kış
üşüyorsun belki
unutma dostumsun sen, gülüşü gül kokan
her zaman açık gönül kapım

..../
öldün
beni de öldürdüm
yüreğime gömdüler seni

22

Oturup Seni Düşündüm

Yıldızlar öperken gökyüzünü
mavi bir gecenin atlasında
oturup seni düşündüm
ılık bir gözyaşı damlasında

sesler geldi uzak denizlerden
gemiler kalktı sıra sıra
bir martı havalandı üzerimden
bin özlem döküldü sulara

hasret yüreğime bulandı
yüreğim sevdalara
bir demet bulut oldu gözlerim
dağıldı uzaklara

seni şiirlerde aradım kitaplarda
türkülerde şarkılarda aradım
ıssız bir gecenin oylumunda
oturup seni kanadım

23
Dönersen Cevizağacın Tanır mı Seni?

Taşır mı yüreğin bunca ağrıyı ihaneti?
göç eder mi acılar başka bir acıya?
yakınlaştıkça kıyısına uzaklaşır mı Aşk?
dayanır mı söz dudağındaki son sancıya?

paylaşır mı yalnızlığını bir dağbaşı ıssızlığı?
dönersen cevizağacın tanır mı seni?
özlem dediğin saçlarını okşayan ninen mi?
seslensen bu kıyıdan alır mı seni?

bir gün çağlayanlara vurunca türkülerini
havalanır mı sesinden yine bir kuş dalgası?
aşkı filizlenir mi kalbinde o nazenin kızın
kapanır mı içindeki kırık sevda yarası?

ay buluttan çıkınca yıldızlar gülümser mi?
eser mi başında yine o eski kavak yelleri
dudağını öptüğün gül, sevdasına küser mi?
arar mı kıyı köşe seni mahmur gözleri

24

Hasret Çırası

Ne zaman akşam olsa bir hüzün çöker
İçimde bin özlem beslenir durur
Bilirim ne yapsam ulaşmaz sesim
Yüreğim çaresiz seslenir durur

Her gece kahırla anarken seni
Bir hasret çıkmazı kucaklar beni
Uzayan raylarda ömür treni
Gözlerde bir bulut izlenir durur

Yetmiyor hayale kollar sarışım
Gidenler dönmüyor ah garip başım
Her gece yastığa akarken yaşım
Taş duvarlar bile hislenir durur

Ah edip ağlama ey deli gönül
Gözyaşı verdiğin bana tek ödül
Arzular bağında kopardığın gül
Her dem hicran ile süslenir durur

Can Nuri silinmez alın karası
Deva bulmaz artık gönül yarası
Ümitle yaktığım sevda çırası
Hasret konağında islenir durur


25

Hazan ağlar, suzan ağlar, dal ağlar

Kırık bir sandalım gam denizinde
tutuştum yandıkça aşkın közünde
üflet-i mecnunum leyla izinde
kumlar ağlar, sahra ağlar, çöl ağlar

hüsran ile geçti baharım yazım
dinmedi yıllarca bağrımda sızım
tellere vurdukça inledi sazım
çanak ağlar, mızrap ağlar, tel ağlar

gülün sevdasıyla dinmez figandım
ateş-i aşk ile gark olup yandım
gönül gülzarından nara boyandım
gülzar ağlar, sözler ağlar, dil ağlar

halimce yaşarken yazı baharı
yağdırdın başıma doluyu karı
boşa mı bülbülün figanı zarı
bağban ağlar, bahçe ağlar, gül ağlar

ömrümü adadım bilmedin ey yar
dolaştım gurbeti hep diyar diyar
estikçe başında bir deli ruzgar
yollar ağlar, hasret ağlar, yel ağlar

bağırdım, çağırdım duymadın sesim
kalmadı ruhumu şenleten mevsim
yırtıldı kalbine çizdiğim resim
kâğıt ağlar, kalem ağlar, el ağlar

yaprağın ağıdı hazan yelinden
gönülün kırığı arsız dilinden
vefa bilmez bir vefasız elinden
hazan ağlar, suzan ağlar, dal ağlar

26

Güller anlamıyor hasretim seni

Derya olup çile çile çağlarsın
Göller anlamıyor hasretim seni
Yağmur yağar yaşın yaşın ağlarsın
Seller anlamıyor hasretim seni

Bir dost gülüşüne uçup sevinçten
Medetler umarsın hayalden düşten
Bir çiçek ezilse kanarsın içten
Güller anlamıyor hasretim seni

Nerde öksüz görsen boyun bükersin
Herkesin gönlünce dilek dilersin
Mevsimi gelmeden yaprak dökersin
Yeller anlamıyor hasretim seni

Alın yazgısına ayak direndin
Gönül yazısına boynunu eğdin
Güzelmiş çirkinmiş demedin sevdin
Eller anlamıyor hasretim seni

Bülbülün çektiği kendi dilinden
Güllerin çektiği bülbül elinden
Bin türkü söylesen gönül halinden
Diller anlamıyor hasretim seni

Can Nuri Kimler yazmış kara yazını
Kimler çeker artık gönül nazını
Çalıp dertli dertli kırık sazını
Teller anlamıyor hasretim seni

27
Hasret yarasının közünde kaldım

Yeryüzünün yalnız yalnızı benim
gökyüzünün kayan yıldızı benim
yüreğin dermansız sızısı benim
öksüz bir çocuğun gözünde kaldım

açan her gülü ben benimdir sandım
yüzüme her gülen yüze aldandım
nasıl sevdim bilsen nasıl da yandım
hasret yarasının közünde kaldım

Ferhat şirin için dillere düşmüş
kerem aslı için küllere dönmüş
mecnun leyla için çöllere düşmüş
gerçek sevenlerin izinde kaldım

feryadım çarparken dağ ile taşa
bulutlar ağladı yağmurdan yaşa
bir deli sevdadır geldi bu başa
bir dertli aşığın sazında kaldım

nasıl özlemişim taş toprağını
deli deli coşan şen ırmağını
ilkbaharda yeşeren yaprağını
bir yaban gülünün nazında kaldım

şu gurbet ellerde boynum büküldü
avuç avuç göz yaşlarım döküldü
ah çektikçe cigerlerim söküldü
boş kalan annemin dizinde kaldım

bazen düş peşinden koştum yoruldum
deli çaylar gibi çoştum duruldum
bir aşk için kör kurşunla vuruldum
öldüm sahipsiz bir mezarda kaldım

28

Dağlar çiçek açsın diye bekleme

Kuşlar şarkı söyler bahar erince
nazlı kızlar aşka meyil verince
deli rüzgar, es gönlüme serince
dağlar çiçek açsın diye bekleme
yol açılsın nazlı yarim tez gele

Amanıda be hey dağlar amanı
dağılsın başımın gamlı dumanı
her bahar mevsimi yayla zamanı
dallar çiçek açsın diye bekleme
yol verinki nazlı yarim tez gele

Yandı yandı küle döndü közlerim
bahar gelir ben gülümü özlerim
ağlamaktan kan çanağı gözlerim
yollar çiçek açsın diye bekleme
yol açılsın nazlı yarim tez gele

Karlı dağlar bulutların ağıtsın
seher yeli yaprakların dağıtsın
o yar gelmez ise gönül ne yapsın
aylar çiçek açsın diye bekleme
yol verinki nazlı yarim tez gele

29

Ağlama kanadı kınalı turnam

Ayrı düştük ceylan gözlü o yardan
dağlara ah çöktü dumandan kardan
bilemedik kaç yıl geçti aradan
ağlama kanadı kınalı turnam
ağlama gözünde yaşın olayım
bağrına bastığın taşın olayım

kahpe felek bizi bulmadan uyan
yollar tipi boran olmadan uyan
dalında goncalar solmadan uyan
ağlama kanadı kınalı turnam
ağlama gözünde yaşın olayım
bağrına bastığın taşın olayım

sanmaki ağlayan bir daha gülmez
ümitler sararır güller yeşermez
gidenler bir daha sılaya gelmez
ağlama kanadı kınalı turnam
ağlama gözünde yaşın olayım
bağrına bastığın taşın olayım

30

Yol vermezki nazlı yarim tez gele

Karlı dağlar bulutların ağıtır
yol vermezki nazlı yarim tez gele
eser yeller yaprakların dağıtır
gül vermezki naz nazlı yarim tez gele

yandı yandı küle döndü közlerim
bahar gelir sevdiğimi özlerim
ağlamaktan kan çanağı gözlerim
el vermez ki nazlı yarim tez gele

uzak bir adada canlarım kaldı
dünyaya bedel mercanlarım kaldı
yürekte bitmez hicranlarım kaldı
gel demez ki nazlı yarim tez gele

haram oldu gecelerde uykular
yediğim ekmekler içtiğim sular
lal mı oldu ağızlarda dualar
dil vermezki nazlı yarim tez gele

31

Karlar erimeden ben nasıl gelem

Aldım mektubunu tez gel diyorsun
Karlar erimeden ben nasıl gelem
Keklikler ötmeden bahar gelmeden
Gonca derilmeden ben nasıl gelem

Pencere önünde yaslanıp cama
Seni düşünürüm sabah akşama
Derman bulunmadan gönül yarama
Hasret örülmeden ben nasıl gelem

Ağlarım gurbette kan doldu didem
Kimim varki başka, ben kime gidem
Kahpe felek ilen kozum bölmeden
Hesap görülmeden ben nasıl gelem

Pencere önünde yaslanıp cama
Seni düşünürüm sabah akşama
Sitemin eyleme bu Nuri Can’a
Hesap verilmeden ben nasıl gelem

32

Bir yanım dağlarda yaralı şimdi

Yine bahar geldi karlar eridi
Sılanın yolları aralı şimdi
Bir yanım fıratta çağlayıp durur
Bir yanım dağlarda yaralı şimdi

Gönlümü geldiğim yerde bıraktım
Fidanlar büyüttüm yelde bıraktım
Akan gözyaşımı selde bıraktım
Günlerim yas ile karalı şimdi

Hasret burgu burgu kalbimde işler
Çok uzakta kaldı gördüğüm düşler
Munzur yaylasında başlamış göçler
Kervanlar yollarda sıralı şimdi

Can Nuri yar bizi anar mı bilmem
Anıp da yüreği yanar mı bilmem
Menekşe gözleri kanar mı bilmem
Acep neyler gözüm maralı şimdi

33

Gidersen ardında bakışım kalır

Gidersen ardında bakışım kalır
İpek gömleğinde nakışım kalır
Kuzusuz meleyen koyunlar gibi
Yanık yüreğimi yakışım kalır

Yüce dağbaşları kardır dumandır
Koklayıp sevecek haldır zamandır
Senden başka kimin varki bu yerde
Gidersen yaşamak bana haramdır

Sevip doya doya kanışım mı var
Benim senden özge yanışım mı var
Gidersen gözlerim yollarda kalır
Haber getirecek tanışım mı var

Gelince her mevsim yayla zamanı
Dağılır dağların gamlı dumanı
Savrulup dursada gönül harmanı
Ne baharım kalır ne kışım kalır

Ömrümde nihayet bulursa demim
Sonsuz ufuklarda kaybolur gemim
Deryadan deryaya durulmaz selim
Gittiğin yollarda gözyaşım kalır

Süsenler sümbüller saçını yolar
Gül açmaz bahçeler yapraklar solar
Gözlerim dört mevsim boşalır dolar
Dertli çaylar gibi akışım kalır

Sevda oku değer paralanırım
Hasretle hicranla yaralanırım
Can Nuri dünyada yalnız kalırım
Her gece yastığı sarışım kalır

Kuşlar vedalaşıp yeller eserken
Gitme sarıl bana zaman var iken
Mezarım üstünde bir sarı diken
Bir de ah yazılı bir taşım kalır

34

Ey Dünya

Başıma yağdığın kar diyemedim
Ömrüme biçtiğin dar diyemedim
Kapattın önümü engeller ilen
Sılada bekleyen var diyemedim.

Çöl yurdumda nazlı güller bitmedi
Kuru dalda Şeyda bülbül ötmedi
Bir yanım ayrılık bir yanım ölüm
Yar hasreti bu serimden gitmedi

Amanında behey dünya amanı
Kara yazdın şu anlıma fermanı
Dertten derde saldın garip başımı
Vermedin derdime bir tek dermanı

Ateş yaktın yüreğimin başında
Hayat ayaz oldu kara kışında
Dertten derde sürükledin ömrümü
Verem ettin beni genç yaşında

Her derdin bir devası var ama
Doktor merhem bulamadı yarama
Yüreğimden nice nice kurşun yedim
Bunca acı vurulmuşken sırtıma

İstemedim tahtın ile tacını
Bana verdin dünya kadar acını
Ne kadar yakındım ne kadar yandım
Vermedin bu Can a can ilacını

35

Hasret Pınarı

yıllar geçer ben hep seni özlerim
kime baksam seni arar gözlerim
şiir şiir hasret kokar sözlerim
türkü yanar, şarkı yanar, dil yanar

çıkmıyor aklımda hayalin sesin
unutamam seni hep kalbimdesin
nefesimin içinde sıcak nefesin
içim yanar, dışım yanar, el yanar

hep düşünürüm gurbet ocağında
hasretin bucağında, kar kucağında
bir mektup yazarım aşk sıcağında
kalem yanar, kağıt yanar, kül yanar

geçip gidiyor yaşamadan baharı
hep gönlüme yağar dağların karı
türkü türkü akar hasret pınarı
sazım yanar, perde yanar, tel yanar

çeke çeke bitmez benim dertlerim
başımın üstünde gezer kederim
bülbül gibi zarı figan ederim
bahçe yanar, bülbül ağlar, gül yanar

36

Hazan ağlar, hüzün ağlar, yel ağlar

Hazan ezgisi estikce yellerde
kaldık boynu bükük gurbet ellerde
bir yanık türküdür gezer dillerde
sazlar ağlar, perde ağlar, tel ağlar,

bir yel gibi geçer bütün umutlar
dertlerin bir olur acını kutlar
sarınca başını kara bulutlar
yağmur ağlar, boran ağlar, sel ağlar

gurbetlik bir bela, bitmez bir çile
çekersin ömrünce ah-ı vah ile
vursanda başını taşa nafile
hasret ağlar, gurbet ağlar, yol ağlar

koca dünya dar başına yıkılır
lokma lokma boğazına takılır
yüreğine kör düğümler atılır
anan ağlar, bacın ağlar, el ağlar

düştükçe peşine dost senden kaçar
ellerin böğründe kalırsın naçar
ne bülbüller öter ne güller açar
bahçe ağlar, bülbül ağlar, gül ağlar

dostum dedim kurşun yedim kaçından
bir lokma alamam ölsem acından
kan dökülür bulutların saçından
hazan ağlar, hüzün ağlar, yel ağlar

37

Sazımda inleyen teller ağlasın

Kimsesiz kaldığım gurbet ellerde
ahımda dinmeyen yeller ağlasın
bir yanık türküdür düşmez dillerde
sazımda inleyen teller ağlasın

yeşiller tükenmiş toprak yoz olmuş
esmiş sam yelleri yollar toz olmuş
dallarda bir figan bağlar bozulmuş
bülbüller ah etsin güller ağlasın

vefa bilmez bir hayırsız seveli
yıkıldı gönlümün kökten temeli
şu öksüz ruhumun bitti emeli
ırmaklar bulansın seller ağlasın

her yüze güleni dostum belledim
koyun oldum kuzum ardı meledim
vatanımı terk-i diyar eyledim
dönüşü olmayan yollar ağlasın

38

Munzur dağı çiçek açmış gülümser

"Munzur Dağı Silelenmiş Garinen
Aram Açık Ela Gözlü Yarınan
Eller Düğün Bayram Eder Yarınan
Benim Günüm Geçer Ah-U Zar’ınan"
Türkü

Munzur dağı çiçek açmış gülümser
eser ılgıt ılgıt yel bayram eder
bahar gelmiş karlar erir yol sesler
çoşar deli deli sel bayram eder

nazlı menekşeler titrer rüzgarda
arzu halim kaldı o güzel yarda
ne bilsin bu başım elemde, darda
vurur tezeneler tel bayram eder

sormayın kalbime kalbim ne diyor
düşmüş ataşlara feryat ediyor
sevdiğim kız ele gelin gidiyor
çalınır davullar el bayram eder

nergizler uyanmış keklikler seker
yardan ayrılması ölümden beter
hasret bahçesinde bülbüller öter
dalmış hayaline gül bayram eder

ne bir gül kokladım ne bir gül derdim
ne de bu dünyada murada erdim
en güzel gülümü ellere verdim
el oğlu sarılmış kol bayram eder

herkes yüreğine bir güzel seçti
benim yüreğime ateşler düştü
munzur çiçek çiçek bahar erişti
yapraklar oynaşır dal bayram eder

sevinçli yaylaya göçüp konanlar
halaylar çekiyor kızlar oğlanlar
sarılmış sazına aşık olanlar
dağlar türkü türkü dil bayram eder

39

Yağmur olup düşsem bir gül dalına

yağmur olup düşsem bir gül dalına
süzülsem damla damla yaprağından
turna olup uçsam canım vatana
öpsem bin özlemle has toprağından

kınar mı gurbeti saysam yıllara
yanar mı hasreti döksem yollara
çiçek çiçek sarılsam baharlara
bir selam uçursam özlem dağından

Varsın size kalsın gülüm gülşenim

Alıp dertli başım yollara vurdum
Terk-i diyar ettim vatanım yurdum
Varıp gurbet elde mekanım kurdum
Gayrı size kalsın gülüm gülşenim

Ne baharım kaldı, ne güzüm kaldı
ne yokuşum ne de bir düzüm kaldı
ne yüze bakmaya bir yüzüm kaldı
varsın size kalsın gülüm gülşenim

Kapılıp giderken akan nehirde
duramam, duramam ben bu şehirde
döner miyim bilmem bir gün gelirde
Gayrı size kalsın gülüm gülşenim

Çoşkunca akarken tutuldu bendim
ardımda sevmeyi bilmeyen dendim
sevda savaşında hep ben yenildim
varsın size kalsın gülüm gülşenim

Sanmayın bu dünya hep size kalır
kötüler hayat defterine sarılır
seven sevdiğinden öcün mü alır
gayrı size kalsın gülüm gülşenim

Burnumda tütse de yurdum vatanım
varsın uzaklarda kanasın canım
kırılsın umudum, ağlasın kalbim
gayrı size kalsın gülüm gülşenim

Ben bir Can Nuri’yim canımdan bezdim
ne bir gönül kırdım ne çiçek ezdim
alıp dertli başım diyarlar gezdim
gayrı size kalsın gülüm gülşenim

40

Yusuf

Geldik devr-i cihane meydâna düştük
dertten kaçar iken derdi giryâna düştük
söyle nedir bu derdin dermânı ey yusuf
derman arar iken zeydi zindana düştük

Hayat mı yalan ey yusuf, dünya mı sahte
doğruluk mu bir hayal, insan mı kahpe
yıllarca direndik de bir doğru ahte
Bezm-i felek vurdu ahtı amana düştük

Aldattılar aldatmadık birkez birini
öpmedik namerdin kan irinli elini
redettik bu dünyanın bütün kirini
kadir bilmez bir devri zamana düştük

Helalı harama katmadık ey yusuf
menfaat için dostu satmadık ey yusuf
münkürden yana taraf tutmadık ey yusuf
iblisler içinde hisbi yalana düştük

41
Hayal adasında giz vurdu beni

Şu gurbet ellerde kimsesiz garip
Her öksüz bakışta göz vurdu beni
Sen benim derdimi bilmezsin tabip
Bahar ortasında güz vurdu beni

Sel suyunda bir katrecik zerreyim
Bazen gökyüzünde bazen yerdeyim
Bilmem nerelerde hangi eldeyim
Hayal adasında giz vurdu beni

Deyme tabip deyme gönül yarama
Dermansız derdime derman arama
Saçları sırmadan geçilir amma
Kaşlar karasında göz vurdu beni

Bulut olup yağdım gül bahçesine
Gül olup ağladım bülbül sesine
Dolaştım yıllardır delicesine
Sevda yollarında iz vurdu beni

Çile kaynağından içtimde geldim
İhanet çağından geçtimde geldim
Aşkın sıcağından piştimde geldim
Hasret yarasında köz vurdu beni

Deyme tabip deyme bu gönül hasta
Gülmedi kaderim kederde yasta
Dökemem derdimi yarene dosta
Dudak arasında söz vurdu beni

Depreştirme beni dertlerim çoktur
Sineme saplanan zehirden oktur
Bin tabip çağırsan faydası yoktur
Diken tarlasında öz vurdu beni

42
Gurbet Türküsü

Gurbet oldu mekanımız
Yurdum evim, yerim gitti
Gitmek ister ah canımız
Dizim tutmaz, ferim bitti

Uzatırım yetmez elim
Ağlayarak akar selim
lal olmuş ağzım, dilim
Ne dert, ne kederim bitti

Hasretlik bağrımı dağlar
Ne bilsin derdimi dağlar
Kimi yitmiş, kimi gitmiş
Göçen ağlar, geçen ağlar

Ne düz ovam ne dağım var
Ne yeşilim, ne bağım var
Ne gidecek takat kaldı
Ne el, ne de ayağım var

Altmışa ulaştı yaşım
Bitmedi gamım, telaşım
Bir dost bulup silemedim
Yanağımda kaldı yaşım

Mansur’un darında kaldım
Bülbülün zarında kaldım
Terkeyledim evi, yurdu
Zulmün diyarında kaldım

Ateş düşmüş bir gül gibi
Bağrı yanmış bülbül gibi
Boyun eğmiş sümbül gibi
Kader başım eğip gitti

Dağların seliyim şimdi
Baharın yeliyim şimdi
Sanmayın deliyim şimdi
Ayrılık canıma yetti

kaçırdım elden fırsatı
sürüp gitti ömür atı
süremedim saltanatı
sular boşa akıp gitti

Yaram ki hasret yarası
Silinmedi gam karası
Kahpe felek haber salmış
Şimdi ölmenin sırası

43
Dostluğa dost ol, uzanan elin
Aşık Hüdai ye Nazire
‘’Gönül Çalamazsan Aşkın Sazını
Ne Perdeye Dokun Ne Teli İncit
Eğer Çekemezsen Gülün Nazını
Ne Dikene Dokun Ne Gülü İncit’’

Sel olup akarsan ırmak incitme
yağmurla yağarsan toprak incitme
Rüzgarla esersen yaprak incitme
Ne ağaç incinsin ne dal incinsin

Ne ateşe dokun ne külü incit
Ne Leyla’ya ah et ne çölü incit
Ne bülbüle dokun ne gülü incit
Ne bülbül incinsin ne gül incinsin

Tutamazsan dalı yeli incitme
Nehre akamazsan seli incitme
Çalamazsan sazı teli incitme
Ne çanak incinsin ne tel incinsin

Edepli ol edebince takın
Olma cahil meclisine yakın
Nankör ile çıkma yola sakın
Ne yolcu incinsin ne yol incinsin

Sorma rengini, dinini, dilin
Dostluğa dost ol, uzanan elin
Arı gibi çiçek olsun her telin
Ne kovan incinsin ne bal incinsin

Terket gitsin nâm ile şanı
Alnında dürüstce taşı nişânı
Arada hatırla bu Nuri Can ı
Ne bir gönül kır ne kul incinsin

44

Bir kırık daldayım sana sığındım

Gökyüzü ağlarken düşen yaşlara
yürek dayanmıyor eğik başlara
feryadım çarparken kara taşlara
bir deli dalgayım sana sığındım

yaz tükendi ömür kışında kaldım
felek yendi hayat dışında kaldım.
öldüm ama hep kırk yaşında kaldım
bir yarı yoldayım sana sığındım

ne aydınlık bir gün, ne sabah gördüm
yüreğimde deprem deprem ah gördüm
baktığım her yerde hep günah gördüm
bir garip haldayım sana sığındım

güller bürünürken taşı, toprağı
çekildi ömrümün akan ırmağı
kurudu bahçemin yeşil yaprağı
bir kara çalıyım ana sığındım

bir dost bekledim teni baharından
yüreği gül kokan aşk diyarından
bir umut kalmadı artık yarından
bir gizli duldayım sana sığındım

bir bilsen ah ben neler, neler gördüm
bir bilsen ne yağmur,ne seller gördüm
ne rüzgarlar esti, ne yeller gördüm
bir kırık daldayım sana sığındım

Nuri CAN

Nuri Can
Kayıt Tarihi : 23.2.2018 17:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nuri Can