En güzel diyarbakır

Bilal Yavuz Şiirleri
145

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

En güzel diyarbakır

GİRÂN

Acıyı sırtlanmak gözlerinde

Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz

Katran kösnüler çarşısında

Yüreğini kusan ciğersizler öldü

Bir idam gibi gece ağır sessizlik

Uzak bir ümit gibi doğdun

Mayınlar döşenmiş olasılıklara

Emperyal amerikan tenteneli

Obez korseleri kafatasında

Canavar patronlar da ölecek

Kepaze yardakçılar da

Kör kılınçlar gibi çaresizsen

Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi

Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan

Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun

Saray vantriloklarını vurmak hakkındır

Çeteci yoldaşlar uğurlardın

Asit kuyularında erimemiş künyesi

Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı

Puroların bile bir anlamı vardır şimdi

Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya

Şu dağlarda deşildi ceninler

Neneler, bacılar kurşuna dizildiler

Şu pervazda tecavüz edildi

Mazlumların, gariplerin cesedine

Dönüştü rütbeliler, iblislere

Nahiyeler tutulmuş dört koldan

Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte

Bakışlar namlu, bronşlar cinnet

Minik elleri üşür aşiret kızlarının

Bir idam gibi gece ağır sessizlik

JİYÂNÂ

Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk

Kadim anılar tutar elinden götürür

Kavganın gözlerinden öperek

Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi

Kongre zabıtları, manifesto bildirileri

Kuşatma, şahına kadar pulat

Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi

Hırçın telaş, örselenmiş üstelik

Yine hangi sevdaya kuyulandın

Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet

Fişlenmiş, atom gülleri

Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu

Erinmemiş serüven

Henüz çiğnenmemiş tarih

Kollar ardında bağlı

Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari

Hoyrat yelelerde bir hışım heves

Asuri ve Keldani

Yine hangi sevdaya kuyulandın

Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet

Kevoklar kanatlanır buklelerinden

Gün gelir, biter kara kahır

Romantik burjuva solcuları

Din tüccarı sağcılar ölür

Kuşatma, şahına kadar pulat

Boş kovanlarda heba gençlik

Yeniden bulacak saadeti

Kavganın gözlerinden öperek

ZUHUR

Şevlerde, zistan kasvetleri davudî

Maşrık ve mağrib

Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın

Sürgünler yaşamınla sevişirken

Sokulmuş koynuna acı gülüşler

Vurulmuş düşlerin

Mojende ok bahçesi

Hançerende hançerler

Rûberû sevdamız

Asit çukurlarında yiten fidanlara

Yakılan köylerin hatırasına hasret

Bir matem gibi saran yorgun geceyi

Bu ağırbaşlı surlar

Kardeş çocuklardır

Yan yana, omuz omuza

Süngülemez yâreni

Dağlarımız delila

Künyelerimiz dilan

Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi

Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu

Yeşerir kollarında emekçi zarokların

Umudun Hevsel’i filizlenir

Deniz kirlenmez lağım sularıyla

İşkenceyle, kahpelikle boğuşan

Elmaslar kirlenmez

Düşmekle çamura

Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün

Adaletle, cesaretle, sevdayla

Dilsizler, dile gelir

Susulanlar kusulur

İşte intikam mevsimi

Puşt yüreklerden

Öc almak gerektir

ROHAT

Siyasi çengiler bırakmaz yakanı

Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran

Raconların gül ırzına geçilmiş

Mahallesiz caddelere dönülmüş

Adı büyük aşk olmuş orospuluğun

Kahpeye şeref olmuş

Hayın namussuzluk

Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı

Ve irin nehridir oyalı yazmalar

İhanetin mavzerine isyan türküsü

Zırhına erlik çekiçidir saplanan

Cengâverler, destanlar günüdür

Seğmenler tayfundur taylarında

Hey Karacadağlım

İşte senin vaktindir

Şimdi, şimdi ey Rohat

Es esebildiğin kadar yüceltilere

As asabildiğin kadar karanlıkları

Vur vurabildiğin kadar alçakları

Baharda, filizde, yazda, düştesin

Teke tek dövüşte yenilmeyensin

Kır kırabildiğin kadar

Boğ boğabildiğincesi

Zulüm ellerinde sönmek içindir

Küfür, çerağında ölmek içindir

Bırak depreşsin asi depremin

Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek

Gökçe canlar yoldaşındır

Fedaî güller haldaşındır

Kündeye getirmek senin işindir

Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı

Arslanlar sırtlanlara

Onurlu kıyamlar sarmaktadır

HOZAN

Kınalı külhanbeyleri

Yanık efeler bağrı bu dağlar

Zalime amansız

Mazluma anne kucağı

Bu dağlar bre

Sarmaz iti, çakalı

Dar gelir sığ heveslilere

Karanlık hücrelerinde

Kırgın arzın

Şerefli bedenlerin çürür

Sen ruhumuzsun

Eğilmez hürriyet

Sen koynumuzun

Sıcak yüreği

Firari, fişlenmiş

Buruk savaşçıların

Zulmün zindanlarında

Şimdi kan ağlıyor

Külhanî sazlarımız

Sevdana kuyulanmış

Yorgun şarjörlerimiz

Mermine hasret

Gel artık ey asil istiklal

Gel ve doğrult

Bizi aşkla yeniden

Coplanmış yiğitlerin

Hasretini çığırır bre

Yankılanır paslı parmaklıklarda

Tetikler ümitsizdir

Gel artık gün senindir

Filize su verir gibi

Aşka umut aşıla

LİLİYAR

Işığı yeşerttik

Geceyi çatlata çatlata

Şahid Yıldız Dağları

Şahid Amed Kalesi

Bomba atar mermiler öldü

Riyakâr gaz fişekleri

Protez yargı süreci

Kırıtan boşbakanlar hep öldü

Doğduk kırgın dağlara

Kuşatarak karanlığı

Köylerimiz şen şimdi

Cıvıldıyor gözleri

Pırıldıyor argın yüreği

Çağıldıyor nazenin

Koşuyor sessizliği

Uçuyor çocuksu

Uçuyor yararcası feleğini

Ceylansı zalım dilber

Deşiyor çatal cevheri

Nurlarla karaları

Yüceyle alçakları

Doğruyor fütursuz

Doğruluyor canımız

Devasa halaylarda

Karanfiller iklimi serin

Duldasız Liliyar

Hey hey ah eyler beni

Kalleşnikoflar önü ayaz

Mazi silinmez kırağıda

Nekrofili paşalar davul zurna

Yakar güzellikleri

Kavrulur bozkır

Kurur çeşmeler

Susar bahçemiz

DİLEDA

Cigom benim

Mahzun ciğerim

İki gözümün gülü

İki gönlümün

Közümün, özümün

Ve sözümün

Dağlarında bahar

Hücrende perperoklar

Hürriyet kadar

Turnam öksüz

Turnam gariban

Tutsak kanatlarından

Arda kalan

Senin yorgun yüreğin

Yüreğindir

Maral maral göveren

Ağlatan hançerleri

Havar, havar yiğitler

Cigom yitmiş ellere

Cigom solmuş, sararmış

Toprağın kor bağrında

Susmuş mu

Susamış mı

Cigolar ağlamasın

Dağlanmasın dayeler

Gülünce gülüşelim

Güllerle güle güle

Gönlü kırıklarına

Bir deva ver ey Hüda

Yeşerelim sevdanla

Yeşerelim kahırsız

Yeşerip yeşerttikçe

Kök salalım

RONAHİ

Eflâtun karanfiller verir Aras

Hıncahınç yaşamak

Gürbüz kızanlarına

Körpe tomurcuklar salınır ekinde

Cehennem göğüslerde asi boran

Ciğerde iştiyak, çıldırasıya

Çatlıyor kısrağın

Kanıyor heyben

Kanıyor dudakları dikenli demirin

Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar

Kurulmuş vadilerine haramî

Görmemiş tarih böyle hayınlık

Böyle maval aynazı

Çekirge utanır istilasından

Tendürek dağına sor yüceltileri

Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a

Harnupların irkinç hışırtısı

Götürür hülyanı gidebildiği cana

Çığlığın, akçakavaklar

Çığlığın seyelan, külhani

Bin yıllık asırlardan mahzun miras

Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı

Umular figanında yeşerir

Ronahi, yuvasıdır leylimin

Barışın bağını, bahçesini büyütür

82 burç, 82 destan

Dayanmış içerden onca yıkıma

Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi

Şavkın, en karanlık yerimi okşar

Türküsü başlar söylenemezlerin

Kuyumuz yurt olanda

Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir

Uzaktan, en uzaktan

Ben sana Diyarbekir

Sen bana masum Dersim

BOTAN

Namusun namlusunda göverdiler

Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun

Onurlu partizanlar

Bir ceylansı düşe beraber inandılar

Kahpeliğe secde eden engereklerden

Zamazingo puştlardan

Kaşkaval kümelerin

Pazarından, mezarından ırakta

Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla

Dik durmanın kitabını yazdılar

Bilekleri Yılmaz

Yürekleri Kaya

Vicdanları Arif

İdrakleri Sezai

Bir ceylansı düşe beraber aldandılar

Canlarında azmin ve sabrın fişengi

Kana kana içtiler sevgiliyi

Sevdayla, düşle, umutla

Yeşerdikçe yeşerttiler erliği

Susmadılar susarcasına

Tetikte şarjörün mahiri

Alanlarda kavgasının çakırpençesi

Mermisi mavzerinde

Çıldırasıya tenha

Yiğitler dökülür dağların sırtlarına

İşte Ömer, diğeri Che

Biri Ali, Castro öteki

Kapital imansızın çöktüler gırtlağına

Civanmert, cengaver

Sıkılmış yumruklarla

Özgürlüğün marşlarını dinlettiler

Tanklara, füzelere kurşunlarıyla

Cesaretin cesaretiydiler

İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte

Onlarsa tarihin haysiyeti

Haysiyetin tarihi oldular

ROZA

Yoldular, soydular, kırıştılar

İnsanı insanla yıktılar

Aşna fişne iskandiller ağında

Bıçkınları puluçlarla oydular

Adındır, dudağımda asırlık

Esrarına amade yalım

Adındır, terk etmez, sıddık

Vurur yumruğunu

Sadrıma sadrıma

Hücremin başkenti suskunluğun

Gözlerin, yalın kılınç

Gözlerin ıssız, kallavi

Bir benim şimdi

Firari sensizliğin belasında

Bir benim tütsülü

Voltalı ahrazlığa

Şimdi yürek yorgun

Virane, ıssız

Ansızın yaşlanmış bir gecede

Yaşlanmış canına kadar

Orostopolluk

Sırtlanca, sefil

Yığınların tenhasında savrulmuş

Yırtılmış bir hecede

Kursağıma avazın gelmiş

Sevmişem, şahidim dağlar

Sevmişem Allah’ına kadar

Ölünceye dek değil

Ölümden sonra da

Yeşerinceye değin

Tutuşan ellerimiz

Seni yangın bağrımın

Avlusuna gömmüşem

BEJNA

Gözlerin savruk bozkırlar

Gözlerin hoyrat

Ceylansı, afacan

Sevimli taraçalar koylarda

Kalyonlar kanyonlarda

Herkesten sakladığım

Künyeni sayıklar

Gözlerin, gözlerin jiyan

Perçemin pençeler canı

Perçemin perva

Vahim, amansız

Çitlembikler taç olmuş saçlarına

Cimcime sekseklerin

Otağıma volkandır

Fezan; behişt, benefşe

Fezan saflık, insaniyet

Sen bana gürül gürül memleket

Ben sana hep gurbet kalmışım

Biz bizde Diyarbekir

Biz bizken masumiyet

Biz bizsizsek esaret

Bir gün sen de anlarsın

O gün sen de ağlarsın

Rengin nasıl da ateş Bejna

Teninde nehirler ve başaklar

Gülüşün nasıl da mermi

Nasıl da hançer bakışın

Vefakâr boranlara

Harfsiz vasiyetimdir

Kurutunca yokluğun

Beni simana gömsünler

SEVDE

Çifte dikiş gider sabanlar

Fersiz toprağın koynu

Fersiz, yetim, analar

Kuş uçan, kervan geçen

Bostanlar ölgün şimdi

Ölgün Dicle denizi

Ve çakırkeyif buğdaylar

Kahyalar körkandil çeper

Mösyölerde bir kültür

Nankör çıyanlık

Kepenekler mahzun

Bağlamalar öksüz

Kalleşlik mazinin töresine

Şimdi âdet diye bellenen

Hicapsız ikirciklik

Heybesiz bulvarlarda

Cartalı haybeciler salınır

Dümenci dubaralar

Ertekeden nümayiş

İmam kayığındayız sürgit

Façalar çiğnedik muttasıl

Erce, âdil, hilesiz

Bundandır kavlimizden kaçışı

Geçmişi tam kınalı

Piyazcı sendikalar

Kaparoz puştlarının

Çifte dikiş gider sabanlar

Cana bir çınar gerek

Yüreğin, yüreğin gibi serin

Derin kuyular içim

Mars olmuş, dumanaltı

Kaybolmuşam, gel artık

Karışsın közlerimiz

Karışsın yeşil…

HİVDA

Kül yutmaz kevaşeler hanında

Hancıyı vurmuş gibi yürek

Şimdi unutulmuş bir marştadır

Mavzerlerde mermiler hazan

Bir umuttur alnımızın çatında

Sevdalanmış sedanda salıncaklar

Ay ışığı kokar derin kuyuların

Gül Hivda… Gülşen Hivda…

Sen bende hür, ben sende parya

Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar

Aparıyor gönlünü çılgın enginlere

Bozuk çalsa da bozum havamız leyley

Çarkına tükürmüşüz bir kere

Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların

Ne çiçektir biliriz

Kokoz kokorozlar da

Vardakostalar zamazingo

Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi

Hey gidi erlik hey şimdi şinanay

Zartayı çekmiş yiğitler

Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında

Sigortası atmış janti yürekler

Bilenmiş zırzoplara

Puskun, kıvam bekler

Ranzam, zulam, soluk resmin

Saplanır soluğuma

Can Hivda… Canan Hivda…

İşte böyle yazıyorum canına

Hatıran mermidir damarımda

Dışarda çılgın bir bahar

İçerde hep kış mevsimi

LEYLAN

Ilgım ılgım açar yediverenler

Ambarlarda yeşerir hamal fidan

Görsen her biri bir filinta

Pahabiçilemezdir burada alınteri

Helal ekmeğin verdiği memnuniyet

Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır

Komşuluk destandır antik katlarda

Seni namusluca sevmeyi

İlkin buralarda öğrendim

Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi

Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı

Memleketim gibi ak alınları vardır

Sen hep o küçeden gelirdin canıma

Eserdi terütaze hivbanu nefesin

Arzuhalcim, kadife karanfilim

Daya endamını santimantal bağrıma

Daya da dinle, çaylardan su içer gibi

Can feryad, can figan, can yangın yeri

Bayramlar, matemlere sapmış

Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış

Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen

Anlarsın zehir zıkkım geceleri

Anlarsın, netameli oyundur, heba

Vurulur denizin, ırmaklarınca

Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim

İçin için tüter kuyumda bir yara

Birden hüzünlenir bütün avlular

Cümle vadilerde zılgıtın kopar

Derin mutsuzluğun türküsüdür

Eser, eser korkunç albenin

Çekilir sürgüler demir koyaklara

Çekilir hayalimden asi bakışın

Gömülürüm kendime bir başına

Tek başına hırgür sensizliğim

Leylanım, nupelda pervinim

KAMER

Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular

Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe

Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar

Teklik semaverinde fokurdar

Güzelliğin görgüsü

Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda

İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz

Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl

Hasretiyle kavrulmuş

Gönüller meclisimiz

Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl

Can feryad, can figan, can yangın yeri

Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur

Çalkalanır gök deryası

Susar şemsler tekkesi

Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi

Caşar da deşer ruh dağını

Dağlaya, dağdağa

Vur mızrabı canın canına, mühürle ey

Sırların sırrında belirmiş aşkın karası

Gömülmüş susuzluğun göğsüne

Uçsuz umman

İns aynalarının hirasında

Bu aynasızlık da ne

Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat

Gel dindir gecemizi

Ölsün sessizliğimiz

Bilal Yavuz

Bilal Yavuz Şiirleri
Kayıt Tarihi : 29.10.2022 10:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bilal Yavuz Şiirleri