En büyük 'Keçi' Şiiri - Semih Ertem

Semih Ertem
31

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

En büyük 'Keçi'

Bir sezon daha bitiyor...
Futboldan pek anlamam... Ömrüm boyunca gittiğim maç sayısı yirmiyi geçmez. Kritik hiç yapamam... Haksızlığı sevmediğim için hakeme, oturduğum koltuğun kolluğunu fırlattığım olmuştur.
Bir seyirci için ne kadar manasız duygu ve düşünce varsa beynime üşüşür, kimi gittiğim maçlarda.
Oyun dışında bir sürü lüzumsuz şey dikkatimi çeker...
Önemli bir maçta isem, ayakta kalmış seyirciye korkarak bakarım, kafamdan geçenleri anlayacak diye.
Topun aksi yönündeki kale tarafında, devriye gezen iki inzibatın, tribünlerin yıkılırcasına yaptığı tezahürat sebebine olan inatçı umursamazlıkları, ve gözlerinin ucuyla dahi bakmak lüzumunu hissetmeden sohbetlerini devam ettirmeleri yüzünden, herkesin baktığı yönün aksine bakmanın bedelini,yanımdaki şahsın ateşli tezahüratından ürüyen tükürüklerle,
suratım yıkanarak öderim...

Bazen-güvenlik nedeniyle bile olsa- sahaya arkası, tribünlere yüzü dönük görev yapan -Maç meraklısı olabilir- polise takılır aklım... Bunun işkence fiiline uyup uymadığını tartışırım içimden. Öyle ya işkence, illa fiziki olmaz... Amirlerine belli etmeden görünmez aynalar yerleştiririm omuzlarına. Sevinirler. Hınzırca göz kırparız birbirimize. Ara sıra şeref tribününe bakarım kimse farkında mı diye!

Zaman gelir seyircinin kopuk ve istikrarsız tezahüratına kızar, kitlelerin beraber ve aynı andaki reaksiyonunun, olağan üstü potansiyelini ve insan üzerindeki büyük dopingini düşünür, sekiz on telsizli amigoyla, uzman amigo yönetiminde, bir koro azmanı yaparım stadı... Bursaspor´u şampiyon; Kupasını da seyirciye veririm...

Kimi zaman eski yeni kıyaslaması, çocukluğumdaki duvarları çağrıştırır en heyecanlı yerinde oyunun...
Duvarlardaki içi, FB, GS, BJK dolu kovalar... Aslan resimleri... Kavgalar... 'Her maçta sen mi Lefter olacaksın' kavgaları... En kuvvetliden yediğimiz bir tokatla ´Lefter´ olmayı bir başkasına bırakıp, hayata küsüşümüz...
Bir başka şöhretle özdeşleşmekten vazgeçerek kendi isminle oynamak ve inadına 'Leftere' pas vermemek... Sonra kendi takımının kaptanından kıçına yediğin tekmeyle gidip, kenardaki bir taşın üstüne oturmak ve 'İnşallah yeniliriz' duaları gelir aklıma...
'Hadi toplanalım yine, neredeyseniz? '...
'Yemin ederim ki ´Lefter´ olmak istemiyorum artık'... 'Beni oyundan çıkardığınız zaman da, topumu istemeyeceğim inanın'...
'Erdem, Erol, Erdoğan, taka Mustafa, Nazif,Hüseyin, Osman, gülmeyin ulan...Gülmeyin şimdi uzaklardan'...
* * *

Bazen modern arenalara benzettiğim olur stadları... Bir türlü gladyatörlerle aslanları yerleştiremem sahaya. Bazen hakemleri aslan, bazen seyirciyi gladyatör yaparım. Oyunculara yer bulamam.

Oyunu seyreden imparatorla, imparatoriçeyi ararım. Tribünlerde oturdukları olur, hiç gelmedikleri olur... Bu coşku kimleri eğlendirir... Kimleri oyalar, derim? ... İşin içinden çıkamayınca gözlerim topu bulur. Sinir uçlarıyla bakan gözümle, gönül gözüm arasındaki farkı, etrafım etten duvar olunca anlarım. Hızla ayağa fırlayıp ödediğim bilet bedelinin hakkını vermek için ağların arasındaki topu uzun uzun seyrederim.
* * *

'Keçi'yi, o kargaşa sırasında görmek pek mümkün değildir..

Golü atan kadar; 'Keçi'nin tribünlerden verdiği taktiğin önemini bilen kadirşinaz seyirci, bir coşku yumağı oluşturuverir 'Keçi'nin etrafında...Ve 'Keçi'on saniyede elli beş kişiyle öpüşerek kendi rekorunu bir kez daha zorlar. Bazen da yere düşmüş kasketini ayaklar arasında eğilmiş ararken, olmadık şakalarla karşılaştığı da olur. O bunu seyircinin neşeli coşkusuna bağlayıp umursamaz.

* * *

'Gol' anlarının dışında, kapalı tribünün bir ucundan bir ucuna, kah kalabalığı omuzluya, kah demir kapılar üzerinden atlıya, takıma en uygun taktiği, anlaşılması zor, garip sesler çıkararak ulaştırmaya çalışır...

Tribündekiler; oyunun yavaşlayıp durduğu anları veya devre aralarındaki boşluğu daima, ya 'Keçi'yi yeni taktiklere teşvik veya uygulamadaki taktiklerine sitem ederek değerlendirirler!

'Keçi', kapalı tribünde ki büyük şöhretini borçlu olduğu 'Taktikçiliğinin' taraftardaki sempatisini farkındadır...

Karşılıklı diyologlardaki sahte ciddiyetin ardında yatan alay kokusunu hissedebilecek kadar burnu kuvvetlidir aslında. Ama yine de oyunu bozmaz.

O, bu rolde, kişiliğinden bir şeyler bulmuştur. Bu yüzden bıkıp usanmadan cevaplar yetiştirmeye uğraşır, bir uçtan öbür uca.

'Keçi' belki takımına gönül vermiş ateşli bir taraftardır. Belki de şeytan bakışlarının altında ruhundaki hergelelikleri hafif dağınık halleriyle, binlerce kişinin sempatisini kazanmamanın tatmininde, dalgasını geçiyordur hayatla, bir maçtan bir başka maça...

* * *

Dedim ya, pek anlamam maçtan diye... Uzun sezonlardan ne kadar az şey kalmış aklımda. Bursalı olmanın dışında, 'Bursaspor'la pek fazla alışverişim olmamış bugüne kadar...

Şehrindeki takımdan habersiz bir adamın, başka şehrin, başka ülkelerin takımlarından haliyle haberi olamaz.

Ama ne yalan söyleyeyim; yaşarken Dünya kupasında oynayan bir Türkiye görmek isterdim.

İsterdim, Dünya tribünlerinde bir deli taraftar olmak...

Ama ne yazık ki, sadece çocukluğumda taklit edilmiş beş on büyük futbolcuyla, 'Keçi'nin canhıraş feryatları kalacağa benzer tribünlerdeki anılarımda...

7/Temmuz/1986 -
Bursa Hakimiyet Gazetesi
(Bir şeylere dair)

Semih Ertem
Kayıt Tarihi : 28.9.2005 14:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Semih Ertem