Emre Kemaloğlu Şiirleri - Şair Emre Kema ...

0

TAKİPÇİ

Emre Kemaloğlu

Gözlerin gibi ıssız ve karanlık işte benim aşkımda,
Kimse yok içinde senden başka inan.
Korkuyorum aydınlığa hiç kavuşamıcağım diye,
Korkuyorum bunca insan içinde yanlız olmaktan.

Bi gelsen, güneşim, ışığım olsan,

Devamını Oku
Emre Kemaloğlu

Bir gün bir çocuk, canı sıkkın bir şekilde okuluna gider. Kantinde boş bir masaya kendini bırakır ve sigarasını yakar. Sigara elinde kendi kendine yanıp küle dönerken, çocukta içinden kendine, hayata ve özellikle âşık olduğunu düşündüğü kıza lanet etmektedir. Sigarayla birlikte çocukta kül olmaktadır yani, yavaş yavaş ve sessizce. Elleri titrer, ne yapacağını bilemez. Aklından tek bir düşünce geçiyordur: “Neden beni istemiyor, onu bu kadar severken, onu bu kadar mutlu ederken, neden bana âşık olamıyor”. Hayatında sahip olduğu ve en değerli varlığı olan şerefini onurunu bu kıza feda etmenin verdiği acının yanında, hani çok da pişman değildir aslında, çünkü çocuk kız buna değer diye düşünüyordur. Ta ki o ana kadar…
O an kafasını kaldırıp kaçıncı olduğunu bilmediği sigarasını yakmaya çalışırken, hemen önünde oturduğu kırtasiyeden bambaşka bir kız çıkar. Çocuk donup kalmıştır, o ana kadar aklını alıp götüren tüm düşünceler silinip gitmiştir birden bire. Çocuk çok şaşkındır, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, kendisinin başka bir kıza âşık olduğunu, aşkına ihanet edemeyeceğini düşünmektedir. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordur, çaresizdir. Kendini o bambaşka kızın güzelliğine kaptırmıştır bir kere. Kız yanından geçip giderken kalkıp hemen konuşmak istemiş fakat sanki bilmediği bir güç onu o masaya bağlamış gibi öylece kala kalır. Kız gittiğinde şaşkınlığını bir nebze olsun üzerinden atan çocuk, onu bulmak üzere masasından kalkar… Tüm gün aramasına rağmen bir sonuç elde edemez. Gece yaklaştığında kendi kendine kızar olmuştur, neden ilk anda avuçlarının içinden kayıp gitmesine izin verdim ki sanki...
Çocuk ondan sonraki her gün kızı bulmak için sabah erkenden okula gelir, akşam okulda kimse kalmayıncaya kadar dolanır dururdu. Okul boşaldıktan sonrada, kordona iner, bir banka oturur ve yoldan geçenlerden birinin o olması için dua ederdi. Bu böyle günler haftalar sürer. Her gün aynı şeyleri tekrarlar ama nafile, boşadır tüm çabaları.
Bazen kendi kendine sorar acaba bir hayal miydi? Sevdiğini sandığı kızı unutmak için Allaha ettiği dualar kabul oldu da, Allah çocuğun karşısına bir melek çıkartıp onu tekrar geri mi çağırmıştı. Acaba bu kız sadece çocuğun aklını başına getirmek için yaratılmış bir hayal ürünü müydü? Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Bu acabalar uzayıp gider olmuştu.
Tam bir ay on sekiz gün sonra çocuk her zaman ki gibi okulda otururken, elinde sigara aklında o kız, bir şey olur. Öne eğdiği kafasını kaldırır ve yaklaşık on metre ötesindeki masada, dünyanın en güzel varlığının dünyanın en güzel tebessümüyle ona baktığını görür. Tanrım yeni bir hayal miydi bu yoksa onu bulmuş muydu? İlk heyecanını atlatan çocuk yanındakilere “sizde benim gördüğümü görüyor musunuz” diye sorar. Evet yanıtını alan çocuk, dünyanın en mutlu insanı olmanın verdiği gururu doyasıya yaşar o an. Onun güzelliği çocuk için, güneşi tutan ellerin üşümesi gibi, yeni doğan bir bebeğin gülümsemesi gibi imkânsız ve saftır. Öyle büyütür kızı kalbinde, öyle âşık olmuştur kıza. Bu kez aynı hatayı yapmaz ve kızın kim olduğunu en ince ayrıntısıyla öğrenir. Ama gel gelelim ki hayatında birçok kızla konuşup arkadaşlık etmiş çocuk, reddedilme korkusu tüm benliğini sardığından cesaretini bir türlü toplayamaz ve kıza gidip içinden geçenleri en saf haliyle onun ruhuna işleyemez.
Kendince bir çözüm yolu bulur. Ama ne kadar doğrudur bilemez. Yine de denemek ister canı. Bir hikâye yazacak ve bunu ona okutacaktır. Sonra kızın bu hikâyeyi beğenmesi için tüm kalbiyle Allah’ın kapısını çalacaktır. Başlar yazmaya…

Devamını Oku