Yürüyorum bir gece ayaklarımı yakan asfaltta.
Yalnızlığımın çölünde suya sokuyorum ellerimi, öylece.
Ve başlıyorum senden geçen köprülerde biriken karları kazmaya…
Bazense Konstantinopolis treninde yuvarlanıp gidiyorum gönlümce.
Sesini her duyduğumdaysa sevgilim,
Yangınlarımı dağın en tepesinde kargaların bağırmalarıyla tertipliyorum.
Parmaklarının gölgelerini görüyorum kirpiklerimde,
Yağdıkça yağıyor kar,
Nefes almadan eriyorum silüetinde.
Günlerden Perşembe olduysa bisikletlerimize biner gezeriz,
Saat sabahın beşi,
Simsiyah gecede uçurtma uçuran bir çocuğu izleriz.
Bir çocuk, aşık olmak ister sanki…
Bir kent ölüme yaklaşır gibi nefes alıp verdiğindeyse,
El ele tutuşup kaçarız sonsuz maviliğe.
İhtiyar kentleri anakronik insanoğluna bıraka bıraka,
Bu zamana kadar yaşadığım ne varsa,
Hepsini bir cümleye sığdırıp gözlerinin içine baka baka,
Yana yakıla kaybolurum bu gece parmak uçlarında.
Saat beşi kırk geçerken duvarlarımı boyuyorum kıpkırmızı bir kan lekesi misali.
Aşkı birbirine bağlayan yaşamsal faaliyetleri yıkıp geçmek,
Karşında diz çökmek istiyorum.
Sokuluyorum yamacına öğe vakti kantinde sıra bekleyen çocuklar gibi,
Ben yaşamdan aldığım tüm enerjilerimi avuç içlerimde toplayıp,
Saçlarını sevmek istiyorum.
Adımlarım korkaktır, iğneli bir yoldur gittiğim.
Ellerinin ellerimi tutması için Empedokles’a bir temel element daha ekletirim.
Bir tek adımdı senden önce benim her şeyim.
Şimdiyse ilk önce siyasal cesetler bulunmalıdır diye Mezopotamya’ya çemkiririm.
Ben senin yanında toprağa saplanmış mermi kokularına bile sağırım.
Ki ne keskin bir öfke kokar o an, seninle birlikte sarsıntıyla sallanırım.
Şimdilerde hücrede saçlarının nişlerini çizmeye kalkan bir ahmağım.
Bir çift çizmeyle çıktığım Vernon’un en tepesinde,
Sensiz geçen her yaşıma bir sigara yakacağım.
Kayıt Tarihi : 5.3.2022 04:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ölü bir kente...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!