“Emirdağı derler çukurun içi,
Al kanınan dolmuş şalvarın içi…”
-Emirdağ Türküsü-
Çocuklarımızı eğitirken müstehcen düşünmelerinin, küfürlü konuşmaların, günlük hayatımızdaki işlevlerin dile getirilmesinin önüne geçmeyi planlar, dilini kesmekle tehdit eder, terbiyesizlikle suçlar, ayıplarla onları frenlemeye çalışırız.
Ama biz büyükler, bir film seyrederken, Rus Gelin’de olduğu gibi, “Pırt dedi,” sözcüğünü duyduğumuzda kahkaha atarız. Yine filmde bir küfürlü cümle duyduğumuzda sanki küfür duymamış da komik hareket görmüş gibi yine basarız kahkahayı.
Kubat, ‘ORMANCI’yı söylerken kalkar oynarız. Oysa ortada bir ölüm vardır. Ağıt mıdır, türkü müdür ‘ORMANCI’, hâlâ kavrayabilmiş değiliz.
“Bayan, anneniz sizi bayram günü mü dünyaya getirdi? ” diye kontak kurmaya çalıştığımız bir bayana iltifat etsek, bu sözlü taciz olarak şikayet konusu olabilir.
Amaaa..
Pek çok yöre türkülerimizde tacizin daniskası mikrofonlarla yapılır, biz onu iltifat kabul eder, keyfle oynar, söyleyen sanatçıyı da avcumuz patlayıncaya kadar alkışlarız; ertesi gün de gözümüzün çapağıyla kasetini alırız.
“Dam üstünde düğmeler, tombul tombul memeler,
Memeler baş kaldırmış, kavuşmuyor düğmeler…”
Ya da zavallı Fadime’nin utanç içerisindeki bunalımlı durumuna ‘oh olsun,’ dercesine kadınlı-erkekli tempo tutarız.
“Fadime’yi samanlıkta bastılar, fistanını gül dalına astılar…”
“Daha yeni girmiş onüç, ondört yaşına, / Edalı sürmeli, köylü güzeli…”
“Arabada beş, evde ombeş, hoşuma gidersen beleş…”
'Acıcık ucundan versen…'
Ya Konyalı’dan başkasına bastırmayan kızımızın söyleyip bizlerin oynaması? ..
Hele Türk Cumhuriyetleri’ne giden her sanatçıdan ısrarla söylenilmesi istenilen ‘Al Fadimem’ denilen Emirdağ türküsü? .. Aslında bu türkü söylenildiği kadar kısa değil; hayli uzun. Emirdağlılar, “Dokuz olan adımız on olmasın,” diye türkünün devamını sanatçılara söylettirmiyorlar. Ben, Bedia Akartürk’le birlikte bilinen Al Fadime’yi söyledikten sonra devamını da yalnız söylemeye devam ettiğimde, kadıncağız iki elinin tırnaklarıyla yüzünü yoldu. Onun için burada yazmayacağım.
Kısacası bazı şeyleri söyleyip, dinleyip, oynamaktan utanmıyoruz da dile getirmekten utanıyoruz nedense…
Eh, başlangıcını yarım kalan sosyolog ve psikoloji tahsilini yapan ben yazdım; devamını siz getiriniz ve ne anlaşılmaz bir toplum olduğumuzun analizini diplomalı sosyolog ve psikologlar yapsın…
htpp://blog.milliyet.com.tr/yukselonacan
Yüksel ÖnaçanKayıt Tarihi : 6.11.2009 12:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikâyelerini ses sanatçılarımız söylüyor ya... Siz de lütfen benim hatırlamadıklarımı ekleyiniz yorumunuza. Teşekkürler.

tacize,saldiriya ,kullanmaya ,asagilamaya ,tehidede,kucuk dusurmeye,degersiz kilmaya yonelik olan bellidir..sevmeye aska iltifata begenmeye yonelik olan..hangi erkek veya kadin sevdiginden acik -sacik seyler duymak istemez ki:)
sokaktaki adamin haddine ne...veya sizin yazilariniz icinde gecenler sahsa yonelik algilanmadigindan okunurken sevimli gelebiliyo okuyana ,gulup geciyoruz,bide surdan iki insana ozelinde iki saka yapin bakim ,boyle algilancak mi...
hocam ,dunyanin heryerinde olan seyler bunlar ,aldirmamak lazim gele :)
cok haklı bir tesbit, bu duyarlılıga saygılarımı sunarım, yazacak cok seyim var amma en gerekli acıklamayı siz yapmışsınız zaten bizim ki sönük kalır sözün özü burda yatıyor...kaleminiz daim olsun selam ve dua ile..
insan psikolojisinin söylediğinin zıddı ile tarifsiz tablosunu çok iyi anlatmışsın hocam.genellikle de acı ile dile gelen cümleler ile tempo tutulur türkülerde,acı unutulsun diye belkide..kalemin ince detaylara yol alsın..:)anlayana sivrisinek bile fazla..anlamayana davul az gelene boşver..
iki dağın arasında kalmışam
ne gün görmüş ne de murat almışam
daha çoookk
TÜM YORUMLAR (11)