Eminonu balikekmek

Samira Samiraninsiiri
271

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Eminonu balikekmek

Eminönü Sabahı: Köprü, Balık, Ekmek, Emek

Gün daha yeni açarken
köprünün demirine omzunu yaslar bir şehir.
Misinalar ince bir yağmur gibi suya iner,
kurşunlar dibe sözcük taşır,
martılar gökte beyaz ünlemler bırakır.

Termos kapakları tek tek çevrilir,
çay buharı kırağıyı çözer oltaların üstünden.
Ellerin hatları tuzla belirgin,
tırnak diplerinde gece,
avuçlarda sabahın ilk ekmeği kadar ılık bir umut.

Yan yana dizilirler rüzgârın yönüne,
Poyraz başka bir sabır ister, Lodos başka,
her atışta denize küçük bir soru sorulur,
cevap, suyun içinden gümüş bir çizgi olarak döner.
Kovaya düşen her balık,
evde açılacak bir tencerenin sesi demektir.

Aşağıda, iskeleye yaslanmış tekneler sallanır,
ızgaranın üstünde cızlayan bir öğle vadedilir.
Soğan ince doğranır, maydanoz kıyılır,
limonun sarısı, balığın sırtına küçük bir güneş bırakır.
Turşu suyu bardaklarda mor bir cümle gibi parlar,
ekmek, içindeki sıcak buharla “buyur” der geçenlere.

Balıkekmekçiler hızlı ve net konuşur,
“sıcak, taze, limon ister misin.”
Kömürün dumanı denizin tuzuna karışır,
yakamoz değil gündüzün gözü parlar sacda.
Tahtaların üzerinde adımlar,
kasa kapağı gibi kapanıp açılır.
Kasaya düşen bozukluklar,
bir evin elektrik faturasına çevrilir akşam.

İş payı bellidir, yorulmak gizli tutulur.
Biri ekmekleri yarar,
biri ızgaranın ateşini kollarken
öteki limonları ikiye böler.
Bıçak tahtaya her vurduğunda
şehrin kalbi bir kez daha atar.

Köprüdeki balıkçı, yukarıdan o dumanı izler,
aşağıdaki ustanın bileğine bakar;
ikisi de aynı ritimde çalışır aslında.
Biri suyun altından,
öteki ateşin üstünden ekmek çıkarır.
İkisi de günün ortasında susar,
suskunluklarını bir lokma ile bozar.

Vapur düdüğü, çalındığı her sefer
Eminönü’nün damarlarına bir akış daha gönderir.
Kadıköy, Üsküdar, Adalar yazılı tabelalar
sadece iskele değil,
bir gidiş geliş takvimi tutar insanların yüzünde.
Poşetler şıngırdar,
kırlangıçlar alçaktan uçar,
Yeni Cami’nin gölgesi serin bir perde olur kalabalığa.

Emek, burada yüksek sesle konuşmaz.
Ellerin nasırı, belin sesi, gözlerin kıstığı çizgi
her şeyi anlatır zaten.
Bir lokmayı bölüşmenin adabı
tezgâhın altındaki küçük taburede öğrenilir,
bir yudum sudan, bir yudum çaydan,
kısa bir “kolay gelsin”den geniş bir akrabalık kurulur.

Öğleden sonra rüzgâr diner,
misina şakırtısı yerini çıkrığın küçük öğürtüsüne bırakır.
Kova yarı dolar, yarı boş kalır,
hiç sorun değil der içlerinden biri,
bugün deniz böyle yazmış bize.
Akşam başka yazar.

Güneş eğildikçe suyun yüzü kararır,
köprüde kancalar toplanır,
tekne üstünde ızgaranın son şakırtısı duyulur.
Ekmek kırıntıları güvercinlere,
gün kırıntıları evlere dağılır.

Ve gece inerken
şehrin üstüne ince bir tuz serpilir sanki.
Balıkçılar misinayı,
balıkekmekçiler bıçağı, maşayı sarıp kaldırır.
Yorgunluklarını değil,
bugünün tuttuğu rızkı sayarlar.
Bir sonraki sabahın şifresini
kısa bir selamla birbirlerine bırakırlar.

Anlarsın o zaman:
Köprünün üstünde suya atılan her çizgi,
iskelede ekmeğin içine konan her lokma
aynı hikâyenin iki ayrı cümlesidir.
Biri “deniz”, öteki “ateş” der,
ikisi “emek”te buluşur.
İstanbul, bu buluşmanın dumanı ve buharıdır;
kokusuyla doyar,
sesleriyle yaşar,
elleriyle bereketlenir.

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 4.9.2025 02:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!