Yazayım durmadan ve sadece yazayım
Üstümdeki ölü toprağını kalemimle kazayım
Bir duvar ki etrafımda yankıma kılık biçer
Sabret gönül belki ipeğe uyanan kozayım..
Yerçekimi bırak saçlarımı
Göremiyorum saçımın uçlarını
Gök...Gökçekimi..
Bende gökçekimi var
Medcezirler bu yüzden..
O, ışıktı eminim.
Ateşte kavrulurken katılıklarımın duman duman göğe yükseldiğini farkettiğimde ruhumu renge doyuran bir ışık..
Kayıtsızlık,saflık..
Etrafa,dünyaya,ellerime,beynime,ateşe ve ışığa karşı duyulan çocukça bir hayret.
Cümleler ilk defa cümle, ağaçlar ilk defa ağaçmış gibi.
İlk defa Emel'mişim gibi...
Akıl kıyama durur hakikat burçlarında
Usulca yürür gerçeğe parmak uçlarında
Duyar ritmini on sekiz bin alemin
Ruh çeker iliklerine Rahmanın avuçlarında
Acımasızca şaklar kalpte vehim kamçısı
Birden,aniden farketmek,
Aaa bu kalem, bu da masa,
Neden ağaç ağaç?
Ya aşk!
Anasının rahminden kopup dünyaya geldiğinde çığlık çığlığa ağlayan bir çocuk gibi çağrışımı..
Ya da yoğun bir ışıkla karşılaştığında gözleri kırpıştıran bir aydınlık..
Nesne,nesne...
Uykun mu geldi özne insan..
Sıkılma,rahat rahat esne..
Özsel bir çığlığın doldurduğu ait olmaklık
Bırak kendinin dışındaki parçaları tanımlasın!
Dönüşlülük neyine gerek bütün olmada
Kusursuz bir varolma vakti şimdi
Tanım bulmak gerek onca şeye
Ellerim koparırken gökyüzünü denizden
Güneş ve ıslaklık arasına bir çizgi çekmeli
Bir isimlik fark olmalı aralarında
İsmin hacmi:bir gökyüzü bir deniz...
Neyin mahcupluğudur bu ey gözleri güzel
Aşkı bilmeyen bu gönle geldin taht kurdun
Bütünlük işiymiş aşk bir tutku bir EMEL
Herkesten sakındığım kalp artık senin yurdun
Bir hayali emzirirken kalemimin ucuyla
Ben varım sanmayın ki varoluşum laftadır
Ruhumu tartmaktayım bilmem kaç haftadır
Bir sese bir adıma ihtiyaç var karınca misali
Maksat yerimiz bilinsin kim hangi saftadır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!