Sarhoş; yalnızdı,
Sarhoş; içiyordu,
Saçları önce uzundu, aşıktı
Sonra yine uzadı, sarhoştu
Sevdiği geldi aklına, bir daha içti.
Boş bir çerçeveye ilişti gözleri
Sırdaşıydı, candostuydu
Aynı yolun yolcusuydu ne olsa.
Bir sabah kesiliverdi ihtiraslı arzular,
Belli belirsiz hislerle uzaklaştı tek başına
Gem vurulmuş ağızlarda sır oldu insanoğlunun kokuşmuş acizliği,
İfadesiz suratlarda tebessüm aradı sarhoş.
Bir selvinin dibine çöktü yavaşça
Sonra;
Sonra yeniden yaşardı gözleri
Yarını düşündü,
Dünü düşündü,
Anasını hatırladı boynu bükük.
“Ağlama anam” derdi sarılıp boynuna
“Bir gün güler elbet bu taşlaşmış yüzümüz,
Sen içini serin tut,
Minik bir serçeyle konuştum geçenlerde,
Bahar istedim bir avuç,
Verecek…
İlk ışık düştüğünde lale bahçelerine,
Şafakta bekle beni,
Sen üzülme anacığım, ağlama”
Sarhoş, bir daha dikti tepesine şişeyi,
İyiden iyiye daldı uzaklara gözleri.
Rüyasını görmüştü birkaç kez mutluluğun,
El ele tutuşup koşardı ufuklara.
Güneş, saçını okşardı bir meleğin
Gülümserdi ılık ılık.
İstanbul kadar yakın,
İstanbul kadar uzaktı sevdikleri.
Acıları kanıksamış yüreği,
Riyâkâr bakışlara kul oldu zaman zaman
Kan kırmızı gelincikler renk verdi gözlerine,
Umut dilendi ellerini açıp Tanrı’dan,
Yalvarırcasına ağladı çaresiz.
Defalarca öksüz kaldı seneler boyu,
Yetim kaldı.
Bir kara trene bağladı gözlerini,
Sevgili bekledi uzak diyarlardan,
Paramparça yüreği avuçlarında,
Şafağa sığındı.
Ağlamaklı gözleri, senelere uzandı,
Çocuktu bir zaman,
Masum sevdâları, yüce umutları vardı.
Biraz şâirdi, ama çocuktu yine de
Ne dese boş görünecekti elbet.
“Bayram gelmiş “ dediler, güldü
Bir ezân sesiyle irkildi sonra.
Kulaklarına dolan sıcak melodi,
Ölümü hatırlattı.
Bir taşın etrafında binlerce insan düşündü
Çadır’da,
Kimi sarıklı, kimi tespihli binlerce insan!
“Akı” geldi gözlerinin önüne,
“R” si geldi.
Birden bir acı saplandı böğrüne,
Telefon giremezdi beynindeki mabede
Tracy’yi özlemişti ciğerleri.
Tütün kadar zararsız,
Duman gibi katıksız çekti gözlerini göğsüne,
Saatlerce yandı yalnız bedeni.
Çirkin değildi, farkındaydı.
Sabahlara dek sevdâ şarkıları duyulacaktı
Telefonun ahizesinde,
Sarhoştu.
Ve Tracy bir tütün boyu uzaktı yaşamdan.
Selamsız sabahsız bakışmalar sardı
Bir avuçluk dünyayı.
İki nefes daha çekti elindeki cigaradan,
Bir kahpe kurşuna boyun eğmezdi elbet
Koşmalı, oynamalıydı bir zaman,
Yalanlara kaprislere meydan vermeden,
Utanmadan yaşamalıydı aslında.
Ama söyleyemezdi sevdiğini…
Elinde olsaydı birkaç gün daha yaşamak,
Uzaklarda alırdı soluğu,
Sonra yine severdi belki o kısacık, o değersiz, bir tadımlık dünyayı.
İstanbul değildi yaşamak,
Yahut birkaç saç teli, sevdiği
Öylesine uzak, öylesine varılmaz olmalıydı cennet.
Deniz var mıydı?
Ağaçlar, kuşlar nasıldı kimbilir?
“Nasılsa bir gün açığa çıkacak her şey” dedi kendi kendine.
Fakat yakın değildi besbelli
Uzunca bir sevdâ çekecekti gidene dek
Ne de olsa sarhoştu, tanımazdı içinden çıkıp gidenleri.
O kadar sevmiş, o kadar beklemişti ki;
Gururuna yediremezdi böyle kahpece çekip gitmeyi,
Oysa mecburdu boynu bükük bırakmaya sevdiklerini…
Bir gece aniden çıktı,
O küf kokan şarap mahzeninden,
Yükseldi âşinâ göklere kanat kanat
Önce ekin tarlaları, sonra selviler,
Ardından bulutlar geçti bir içimlik
Sırra kadem basarcasına…
Kayıt Tarihi : 1.2.2008 13:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!