sorsalardı sana nerde diye göğün anahtarı
fistanındaki yamaları gösterirdin,
ne paralellere göre yerin vardı
ne de meridyenler evin üstünden geçerdi,
özgürlük, vatan, kurdistan nedir diye
sorsalardı sana éme,
diline dolanırdı, susardın.
Que sıpe den soğuk sular aktıkça
hiçbir derdinde olmazdı
kuşağının arasına saklayacağın.
yani éme kağıt kalem ile de tanışmamıştın.
sabah namazından sonra kaldırır meso’yu
inekleri otlatmaya gönderirdin,
sen de tarlada terini dökerdin,
akşam olunca da inekleri sağardın.
o kadar güzelde değildin,
o köylüden olmasaydı
seninle evlenende çıkmazdı.
kızma ama éme tezek de kokardın,
yamalana yamalana fistanın
yamalara bile yama yapmıştın.
éme sen de olan bir şey vardı,
kimse de olmayan şey,
Que sıpe’nin yüksekliğinden
daha da yüksekti içindeki alevler.
kargalar tablo olmuştu gökyüzünde
silmeye gelmişlerdi yüzündeki gülümsemeyi,
kan kütüklerini ekmişlerdi bakışlarına,
kuşlar bir daha uçmasın diye ekrag’ da
yüzsüz bırakmışlardı namluları.
insan atıklarıydı bunlar
hayvandan daha hayvanlar,
kalplerini takarak omuzlarına
and içmişlerdi kuş seslerini boğacaklarına
bir el silah sesi böldü suskunluğu
émsur’un oğlu üzo’ydu
bir fidan gibi kırılan.
şahit olsun Que sıpe
bütün dağlar imrenmişti üzo’ya
bedeni deliş deşik
kurdistan görülüyordu üzerinden,
ém sur görünce
üzo’un üstünde açan yıldızları,
kimin aklına gelirdi
bir desmal alıp halay çekeceği.
neye uğradığını şaşırmıştı yüzbaşı,
yüzbaşı’nın yüz başı olsaydı,
her başında yüz aklı bulunsaydı,
éme seni yine de anlayamazdı.
Palo KekoKayıt Tarihi : 6.4.2009 15:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1925 şex said ayaklanmasından sonra, yüzbaşı ali haydar palu’nun ekrag köyüne gelip,dağa çıkan gençlerin peşine düşer. köylülerin üzo dedikleri 17 yaşındaki genci vururlar que sıpe’ de. ayakalarına kalın halatlar takıp köyün meydanına getirirler. yüzbaşı ali haydar, psikolojik olarak halkı yıldırmak için, üzo’nun annesini çağırır. ém (hala) sur, bir beyaz mendil alıp, oğlunun üstünde tarih boyunca unutulmayacak bir ders verir. oğlunun başında halay çeker. halay çekmeden önce oğlu mes (mesut) e kaval çalmasını söyler.gözlerinden bir tek göz yaşı akmaz. ondan sonra ki, yaşantısın da güldüğü ve ağladığı görülmemiştir. bu olay gerçek olup (1930-1940) yılları arasında meydana geliyor. halay çektiği esnada, şu mısraları şarkı tarzında söyler: üzé mı üzé mı wa gon tu weşıb. tı şi se tura dım mes est. mes’iz şı se, yira dım mıh est. mıh’ız şı se yira dım ehm est. wa gon tu weşib.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!