kendimi sahnede performans sergilerken
düşünemiyorum ama zorlasam mı
yeniden başlamaya?
hadi zorlayalım bakalım
düşünmeye çalışalım
çalışayım...
sahnedeyim. seyirciler var. karşımda.
ee!..
arkamdan enseme bir ışık vuruyor
ay ışığı gibi...
gümüş saçlarım, geniş bedenimle,
kulağımda işitme cihazları,
gözümde uzak\yakın gözlüğüm
ve bir yaka mikrofonu ve de üzerimde
uyumlu bir...
bir... şey ile...
ney,,?!
şey işte yaa,,,
allah eyiliğini versin,
takıldığımız şeye bak!
bak, başlıyorum...
bi sessizlik lütfen ya!
bi susun
bağırtmayın şiiri.
hıh
.
olay ne? olay ne olsun?... olay...
"bana bir şey oldu"
ne olmuş olabilir?
bilmiyorum ama bir şey olmuştur illâki,
olmuş ki, kendimi sahnede buldum,
hayırlısı artık.
olmaz ya, daha net bir şey lazım. net!
beğenmedim bu girişgâhı
olay kültür meselesi,
neden sahneye çıkmalı?
biz neden okumayı sevmiyoruz
ey, insan deyü adlandırılan varlık?
bir kesik at kesip at şu kafa dedüğün uzvu!
her türden insan etkinliği dünya sahnesi
şekspir'den beri, bakınız, her perşembe
sokağım bir pazar yeri
satış nağmeleri yankılanır yadınkurun
izlenir sıkı bir rekabet, alınıverir...
bir zamanlar insan etkinliği neydi
şimdi insanı etkileyen ne bu anatosferde?
ilahi orkestra şefinin müzikal rasklarıylan
farklı çok sayıda skalada tekrarları
düğün-dernek, cenaze,
hastane, stadyum, mahkeme,
kafe bar, dağlar bayırlar,
yıkılır dalgaları duragan sahillere...
çoğu doğu cephelerdeki batısal performanslar
deformasyonu uçsuz bucaksız
etkinlikler izlencesi
taşırır sabrı anfitiyatrolardan fırlatılan
füzyen taşlar; can kıyımı
fersah fersah
akar kızıl kızıl
aşar
şuncacık konser salonuna
sığışamazlar
evet ya, herkes kendince haklı
olabilir...
herkesin kendince haklı olduğu bu hayatta
hepimizin haklı çıkabileceği tek bir an
hep beraber haklı çıkabileceğimiz
hep birlikte aynı hakla sahip olabileceğimiz
bir dünya henüz maalesef... yok.
haklılık seçimi bir öncelik dizgesi takip etmiyor
kendi kriterlerini dizgeleştirmiş de
bir zaman beni diğer zaman onu
haklı çıkarmıyor bu dizge
onun karşısında birimiz bile haklı çıkamıyoruz
kekimize bile sen haklıydın üflemesi
getirtmiyor bak aklımıza, füleyemiyoruz
o doğum günü pastasını.
bunu nasıl anlarız:
mesela ödüller:
ödülü nedir haklılığın?
uzun bir ömür mü?
böyle mi ödüllendirildiğimizi sanıyoruz?
haklıymışım ki uzun bir ömrüm oldu, öyle mi?
hayır. tersine, haksızlığımızı
sonuna kadar göstermeye verilmiş
bu uzun yıllar
sonuna kadar bekle!
kendini illâ kanıtlar anatosfer!
tek haklı o olduğu için:
"keşke öleydik de görmeyeydik bu günleri",
dedirtmeye, ömre ömür
ekleyebilir ki o da ceza niyetine.
karar verip zorlanmadan
karşı güçle karşılaşmadan
engelsiz yani
yapabildiğimiz tek şeyi yapmak bu- işte
tek şeritli bu yoldan devam etmek
hayat uzayımızda
benim hayatım benim bedenim benim kararımla:
'bilge kadın evini inşaa eder
aptal kadın onu elleriyle yıkar..' (14:1) denmiş,
ben ise şöyle diyebilirim: bilge ise kadın
-ki kadınıysa öncelikle kendinin- kendi elleriyle
inşaa ettiklerini yıktığı gibi kendi elleriyle
eğer dilerse yeniden inşaa eder, evet ya!
hem de daha kaliteli daha kitlesel!
telafi mekanizması böyle söyletir işte
umuma apaçık!
çünkü hayatın yıkım yapım işleri ondan bilinmiş
bu bilinçle giderek... nevar ki...
sonsuza dek böyle gitmeyecek...
bu yoldan yürüdüğüm müddetçe
kimse çıkmayacak karşıma
biliyorum kimsenin yürüyerek
çürümek istemeyeceği tek yol bu
gözünaydın! iyi buldun
gözüm aydın ve evet! iyi bildim.
ilginçtir, neden, kimse
bu yolu tercih etmiyordur acaba?
hedefinde kupkuru bir kuyudan başkası yok
görünen, getirisi olmayan bir yol mudur bu?
tercih edilmediğinden de epeydir,
girişe kapalı görünmekte, çıkışı da
galiba bir ısrarla giren kişiye bağlı-
ben de, bilinçsiz bir seçimle değilse de
bilinçle pek ısrarcı olduğumdan da değil...
sürçtüğümden belki de dilim
böyle ifade buldu, sonuç:
işte girmiş bulundum- ve artık
ne kadar dönüşsüz yolda seyyahlık ise de bu,
tarlayı sonsuz noktasına dek
sürmeye mecburum
peki, hiç mi kavşak yok
ya da yol ayrımı da mı içermiyor bu yol?
kendi tekliği içinde ikinci teklere açılan
acayip bölünmeler olamaz mı yani yine de
bir yanılsama dahi mi olmaz, olamaz meselâ,
halüsinasyon bile mi olmaz?
öyle ya, bol bol halüsinasyon içerebilmeliydi
bol bol düş görülebilmeliydi, karabasanlar vesaire
hayret verici şekilde yoklar -işte- demek bu gidiş
salt gerçeklikten ibaret bir gidiş.
tuhaf.
işte öylesi bir duyumla
kimsenin tercih etmediği bir yolun
yolcusu olmak, tuhaf.
hayatta kalmaya çalışılır bir müddet daha
bu tuhaflıkla ama zaten yaşamaktan başka da
şartlandığımız bir şey yok ki;
neden böyle hiçbir zaman anlayamadım
galiba anlayamadan da gideceğim
bu artık gereksiz de bir soru oldu
böyleydim ve işte böyleyim
yani ben de böyle bir modelim
nedensizim ve çok da nedenli...
ve daha pek çok nedenle... nedensiz
ben önemli değil,
önemli olmasını dilemiyor, arzulamıyor,
benlikten geçip bitmek,
şu oyundan çıkmak istiyorum
daha çok
belki de tam da şu an beni belirlemiş olan
düşünüşü bulmuş olabilirim, bakın. evet ya!
başka ne açıklaması olacak ki işte tam da
düşünmüş olduğum gibi yaşatıyor benliğim
düşünce neyse yaşam ona uyuyor
şaşırmak yersiz gerçekten.
peki neden böyle düşündüm ki,
üstelik ne zamandan bu yana?
başından beri mi böyleydi düşüncem,
doğduğum andan itibaren mi,
doğmazdan bir evvel mi?
bu nedenle mi, buna
doğmak istedim?
yoksa itildim mi?
mecbur mu kaldım?
eksiklikleri fark etmeye başladıktan sonra
düzeltilemezliklerini keşfettikçe,
yeterliklerimin sınırlarını bildikçe, anladıkça
bu düşünce sabitlendi sanırım.
uçabileydim,
yapabileydim bunu geriye dönük,
başka türlü düşünürdüm doğallıkla.
elden geldiğince açık yürekli ve berrak
düşünmeye çalışıyorum çünkü bir 'çıkarım' yok...
gibi geliyor...
du...
düşünürken böyle böyle...
ancak...
sanırım 'çıkarsız' düşünmenin mümkünatı yok
gibi geliyor şimdi... 'çıkarım' yapmak -yatırım
yapmak değil mi aslen bir nevi- ister istemez
her eylemimizde vardır bu. yani 'bir şey'
yani hep birşeylerin peşindeyim bu doğru;
kendimi anlamaya çalışmak da böyle olmalı,
’kâr'lı bir çıkar meselesidir bu da çünkü
kendimizi ne denli iyi doğru anlarsak sonraki
adım ona göre biçim alır ve sağlam adımlar
atmak ve de sağlam durmak belki de
çıkarların en büyüğü olsa gerek.
kalemi elime alınca konu nerelere gidiyor
bu kalemin giremeyeceği delik
didikleyemeyeceği alan yok gibi bir şey
peşine düşersen olmadık yerlerde de bulabilir
insan kendini bir anda olmadık bir halde
işte böyle bir kuyunun...
yancağızında da.
bu da tuhaf işte!
insan kendini olmadık bir yerlere mi
sürüklemek ister düşünerek?
niye yapsın bunu, çok saçma. ama hayır.
olmadık yere değil,
kalem kelâma dayanıyor.
kelâm neye dayanıyor,
bu bir kelâm meselesi,
neyin meselesi oluyor bu mesele?
olacağım yer meselesi mi: yani Sahne!
Habibe Merih AtalayKayıt Tarihi : 14.10.2024 17:07:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!