Bir adam çok adamdı, herkes onu bir sandı. Kalabalıktı, kalabalık. Sığamıyordu içine, zordaydı, çekemiyordu buyum dediğini kendine. Kırmızı kiremitli bir evde yaşardı. Karısı, çocukları, kendi, bir de kulağını ağrıtan eli. Bir eliyle severdi sevdiklerini, gizlice saklardı diğerini. Geceleri kendi başına kaldığında, yastığının altına alırdı, kulağını ağrıtan elini. Sabahları, fırınların vardiya kapılarından dağılan ekmek kokusunu yükleyerek ceketine, işe yürürdü, elini bağlayarak bileğine. Merhaba bahşişli sokaklardan geçerdi, caddelerde fakirleşirdi dili. O hep düşünürdü, hep elini, hep elini...
Çocukluk, o derin ırmak çağrısı
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Devamını Oku
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman